Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye tekrar hoş geldiniz. Bugün benimle birlikte Selçuk kardeşim var. Onunla birlikte biraz sohbet edeceğiz. Onu tanıyacağım. Gerçekten çünkü fazla tanımıyorum ama dört gözü bekliyordum bu anı. Hem onu tanımak hem de nelerle uğraşıyor onları öğreneceğiz birlikte. Ve Türk Kilisesi'nde bir ikinci nesil Hristiyan olarak biraz daha elbette farklı bir durumda onun düşüncelerini de almak istiyorum. Hazırsanız o zaman başlayalım birlikte. Hoş geldin Selçuk.
[00:00:21] Speaker B: Hoş bulduk. Hoş bulduk.
[00:00:22] Speaker A: Ciddi bir giriş oldu. Sabahtan beri şakalaşıyoruz ama.
[00:00:27] Speaker B: Ben bu programı sadece su içerek doldurmaya çalışıyorum.
[00:00:30] Speaker A: Hemen hemen cevaplayacağım o soruyu. Bir saniye. Ama hem senle hem Bağnı ablayla birlikte güzel zaman geçiriyoruz, sohbet ediyoruz, derin konulara giriyoruz ama Bağnı ablayla ben tam Antalya'da Akdeniz Üniversitesi'nde mezun olmuştum. İstanbul'a dönerken onu o zaman tanıştım.
Bana da merhaba, güle güle oldu. Ailesiyle daha önce tanışmamıştım ve seninle...
[00:00:49] Speaker B: Ben de kendisi tanımıyorum çok fazla. Çok fazla.
[00:00:51] Speaker A: Farklı bir programı denecek, psikolog falan.
[00:00:55] Speaker B: Okuyayım ya falan.
[00:00:55] Speaker A: Arayayım, destek alayım. Biraz kendinden bahseder misin?
[00:00:59] Speaker B: Tabii. Genellikle bu soruyu bana sordukları zaman ben böyle bir Rus romanı gibi başlıyorum. Böyle bir kış akşamı. Yağmurda bir gün ben hastanede annem yanında. Ben İzmir'de doğdum. Yani öyle başladı benim hayatım. Ondan sonrasında bir süre Selçuklu'da kaldık. Sonrasında İstanbul'a taşınıp bütün eğitim öğretimi orada tamamladım.
[00:01:18] Speaker A: Ne zaman doğdun?
[00:01:19] Speaker B: 1999 yılında bir sonbahar günü.
[00:01:27] Speaker A: Orada doğduğun İzmir'den İstanbul'a?
[00:01:31] Speaker B: Evet. İlkokuldan üniversiteye kadar bütün şeylerim orada geçti.
[00:01:34] Speaker A: Hangi semtte?
[00:01:35] Speaker B: Beşiktaş'ta.
[00:01:36] Speaker A: Tamam, hepsi?
[00:01:37] Speaker B: Evet, evet. Benim en azından hatırladığım kısım, yani benim en azından ilk öğretime başladığım kısım, hani ben üniversiteye kadar Beşiktaş'a geçtim. Ondan sonrasında şu an hani devam ediyoruz kilisede, Beşiktaş Protestan Kilisesi'nde.
[00:01:48] Speaker A: Evet.
[00:01:48] Speaker B: Hizmet etmeye devam ediyorum.
[00:01:49] Speaker A: Orayı açıklar mısın biraz? İstanbul'a gitme sebebiniz kilisede hizmet etmek miydi yoksa?
[00:01:53] Speaker B: Yok aslında bazı zor durumlarımız olmuştu. Ben daha küçüktüm tövbe tövbe. Çok fazla şey değilim. Ama ondan sonrasında bir kapı açmıştı Rabbimize. Öyle bir şekilde İstanbul'a geldik. Ondan sonrasında 20 yıldır Beşiktaş Protestan Kehisesi'ne eksiksiz katılmaya çalışıyorum.
[00:02:08] Speaker A: Güzel. Baban orada?
[00:02:09] Speaker B: Babam orada, evet. Önderlerden bir tanesi.
[00:02:11] Speaker A: Önderlerden biri, okey. Ama Banu abla da destek oluyor. Tabii tabii. Aile olarak siz orada hizmet ediyorsunuz. Biraz açıklar mısın ki ne yapıyor?
[00:02:18] Speaker B: Babam orada hem önderlik yapıyor, orada Kirsen'in çabanlarından bir tanesi. Annem de zaten belli kurumlarda işte derin değişim olsun, başka haberci de olsun hani kendi kitaplarını yayınlayıp derslerini veriyor. Aynı zamanda biz ikimiz de aynı master programına katılıyoruz şu an.
[00:02:33] Speaker A: Nasıl bir duygu?
[00:02:34] Speaker B: Şöyle, annem çalışkan bir öğrenci, onu biliyorum. Onu çekmemişim yani.
Onun dışında ben hem 15 yaşından beri, hatta belki daha fazladır. Ama hatırlamıyorum çünkü. Geçen Emre abiyle de onu konuşurken, ben ne zamandan beri şey çalıyordum. Yani gitar çalmaya başladığımın bir sonraki senesi falan. Kelisede tapınmada ikinci gitar olarak. Ondan sonrası tapınma önderi, baptizmden sonra. Ondan sonrasında tapınma önderi başında hani kelisede bir konumum var şu an. Öyle onun dışında da bir yandan hem habercide hem de deney değişimde bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Editörlük yapıyorum.
[00:03:05] Speaker A: Çok güzel.
[00:03:06] Speaker B: Düzeltiler yapıyorum.
[00:03:07] Speaker A: Nasıl geçiyor bu dönemde?
[00:03:08] Speaker B: Var mı?
[00:03:09] Speaker A: Bol iş yoksa?
[00:03:10] Speaker B: Var iş. Öyle bir şey demeyeyim.
[00:03:12] Speaker A: Aynen. Edit anlamında ne tür kitaplar geliyor bu aralarsa?
[00:03:15] Speaker B: Edit olarak daha çok, daha teolojik mesela geçen bir gelmişti. O kitap düzelttik. Bu da basılacak şimdi. İsmini, o kadar fazla artık kitap ismi hatırlamıyorum. En sonunda Derin Değişim'in yeni sayısını çıkarttık. Nisan sayısını. Onun editörlüğünü yaptım en son.
[00:03:30] Speaker A: Derin Değişim'in linkini instagram, daha çok instagram. Onun linkini de bırakırız elbette açıklamaya da.
[00:03:37] Speaker B: Yargı konu olarak mesela bu derginin konusu, bu arkinin konusu adaletle ilgiliydi. Biz genellikle onun şeyini... Önce mi seçtin sonra?
[00:03:44] Speaker A: Ne zaman?
[00:03:45] Speaker B: Önce seçtin.
[00:03:45] Speaker A: Ha tamam şeyden önce, olaylardan önce. Tamam güzel. Ne dediklediniz? Hiçbir şey yapmayayım tamam. Buyur patron.
[00:03:55] Speaker B: Anne. Genellikle bir yazı ekibimiz var ekstra. Onun dışında yazmak isteyen olursa biz zaten duyurusunu yapıyoruz Instagram'dan. Yazmak isteyen her türlü hani şiir olur, deneme olur, bir öykü, bir makale yazmak isteyen herkesi genellikle biz oraya almaya çalışıyoruz. Denetimden geçiyoruz ilk önce hani uygun mudur değil midir. Sonrasını düzeltsin diye bu hani şeyimize koymaya çalışıyoruz. Bir platform oluşturmaya çalışıyoruz. Türk yazarlar veya Türkçe yazılı bir şey hazırlamak isteyen insanlar için bir platform oluşturmaya çalışıyoruz.
[00:04:24] Speaker A: Çok değerli. Sen de yazıyor musun yoksa daha çok?
[00:04:26] Speaker B: Ben bazen yazıyorum. Bazen de sadece editörlük kısmında da şey yapıyorum. Yazım o kadar değil. Müziğim daha iyi. Yani şeyli bir platform sunsalar onu bekliyorum.
Müzik yapacağım.
[00:04:38] Speaker A: Evet. Dediğim gibi seni o kadar tanımıyordum. Gelmeden önce dedim bir sosyal medyasına bakayım. Yani belki bir oradan taş atacak bir şey bulurum yani. Ama baktım patron 3-4 tane Instagram hesabım var. Oradan oraya atlaya atlaya böyle ben kaybolduğumuz yer var.
[00:04:50] Speaker B: Bazıları çalıştığım bazıları kendimin olan böyle Instagram hesapları var. Onları şey yapmaya çalışıyorum elinden geldiğince bir şeyler.
[00:04:57] Speaker A: Onları kısaca bahsedebilir misin? Gönül değişim tamam.
[00:04:59] Speaker B: Evet.
[00:04:59] Speaker A: Bir tanesi.
[00:05:00] Speaker B: Bir tanesi bir medya kısmı. Bu arada ben hem seslendirmesini hem de müzik mix falan yapıyorum. Bir yandan da kendi açtığım bir, şu an daha yeni yeni aktif kullanmaya başladığım bir Records Label'ım var. Nasıl Türkçesini bilmiyorum, kusura bakmayın. Yorumlarda lütfen, çok kullanmadı falan. Bilmiyorum. Ya da atın, yorum yazın. Alternative Türkçe bir şeyler bulalım. Onu kurdum işte. Orada da bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Daha seküler bir şey o. Sonrasında başka planlarım var.
[00:05:29] Speaker A: Yine o sektörde mi? Müzikle ilgili.
[00:05:31] Speaker B: Evet, müzikle ilgili, evet.
[00:05:32] Speaker A: Çok güzel. O zaman geri dönecek olursak, İstanbul'a taşındın. İlkokul çağını hatırlıyorsun. Başlangıçta açtığımızda da programın şeyden bahsettik. Yani bir Hristiyan bir aileye doğdun. Doğduğunda o annen baban elbette onlar birinci nesil olsa da o zorluğu çekse de senin çektiğin farklı zorluklar oluyor. Onun getirdiği.
[00:05:48] Speaker B: Evet.
[00:05:49] Speaker A: Farklı iyi tarafı da oluyor. Onu biraz açabilir misin? Ne hatırlıyorsun o ilkokul zamanında?
[00:05:53] Speaker B: Ya ilkokul zamanında Ya ben Hıristiyanlığımı hiç taktığım birisi olmadım. O yüzden de hani arkadaşlarım yani ekokuldaki arkadaşlarımın çoğu Hıristiyan olduğumu biliyorlar de. Öğretmenlerim aynı şekilde. Çocukların verileri aynı şekilde. Yani zorluk çektiğimi çok fazla düşünmüyorum. Ama hani bir tabii ki sistematik bir şeye de uğradığımı düşünüyorum yani zorbalık veya o tarz bir şeyde. Ama çocuk aklına çok fazla düşünemiyorsun, bilmiyorsun yani. Sana yapılan kötülüklerin veya sana yapılan haksızlıkların neden yapıldığını çok fazla anlayacağın bir zihniyette olmuyorsun. Anne baba da bunu çok yansıtmamaya çalışıyor bence.
[00:06:22] Speaker A: Doğru.
[00:06:23] Speaker B: O yüzden olabilir. Ama hani ilk öğrendiğim şey bir Hristiyan olarak her zaman çok acı çekeceğim. Ve dünya tarafından dışlanacağım oldu. O yüzden de hani bu mentalite beni uzun zamandır şeyimdedir yani kafamda. O yüzden küçükktan beri hani herhangi bir zorluk yaşadığım zaman Hristiyanlık açısından söyleyeyim. Çok fazla da aslında beni etkilemedi. Ya tabii ki acı çekmek. Acı çekmek derken bu fiziksel olarak değil, yani psikolojik olarak da yorgunluk yaratan durumlar, daha strese sokan durumlar. Yaşadım elbette ki ama dediğim gibi zaten bu mentaliteyle yani Hristiyanlığın zaten en büyük şeylerinden bir tanesi bence bu. İsa yolunda tabii ki kolay kolay hani ilerlemeyeceğiz cennette.
[00:06:57] Speaker A: Yani.
[00:06:58] Speaker B: O yüzden de hani bu hep... Bir bahçesi değil. Hayır asla değil. Gerçekten dar bir yol.
[00:07:02] Speaker A: Evet.
[00:07:02] Speaker B: Sürekli denenmeden yaşayacağı, Hristiyanlığımızın deneneceği bir şey de. O yüzden hani bu şeyi ben daha öncesinde kendime motto edinmiştim.
[00:07:10] Speaker A: Yurt dışına gittiğimde, orada işlerimden dolayı gittiğimde mesela şey oluyor. Orada insanlar soruyor, ya Hristiyan olmak Türkiye'de nasıl zor, çok zor bir yer değil mi? Benim aklıma tam tersi geliyor. Diyorum ki, Türkiye'de Hristiyan olmak daha kolay. Amerika'da sen kültüre direkt karışabilirsin. Hiç kimse, kimsenin umurunda değil. Bizim ülkemize devamlı hatırlatılıyoruz. Yani bizim bir nevi normun dışında olduğumuz. İsa Mesih'in o sözlerini direkt daha kolay yaşamak aslında. Orada diyoruz ya dışlanacak söz. Amerika'da hiç kimse dışlanmıyor Hristiyan olduğu için. Ya da İsa Mesih'in talebesi olduğu için direkt. Elbette sonunda onlar da yaşıyor sıkıntılar da. Burada biraz daha dakika bir gol büyü tarzında, azından söz çıktığı an öyle şey mi olur kardeşim? Biraz daha böyle önden veya vaftiz olmadan önce, ben hatırlamıyorum Amerika'da hiç kimseye Matta 10'dan bahsettiğimizi. İsa Mesih Matta 10'dan açık açık diyor sana şunu yapacaklar, sana bunu yapacaklar, annen baban her şey. Bunu burada yapıyoruz. Çünkü olduğunda şey yapmasınlar böyle, ne yaptınız kardeşim mahvettiniz hayatımı değil. Ama orada onu okumak zorunda değilsin. İsa Mesih'i kabul etmen bir nevi yetiyor.
[00:08:04] Speaker B: Kesinlikle öyle. Çünkü kültür onda şekillenmiş. Bizde kültür farklı şekilde şekillendiği için biz ekstra kendimiz farklı bir kültür yaratmaya çalıştığımız bir şeyde tabii ki bir şekilde kabul edilmeyip acı çekiyoruz bir şekilde.
[00:08:16] Speaker A: Yaratmadan bahsettin orada. Benim hoşuma giden bir kavram. Onu bir tak... Açabilir misin?
[00:08:22] Speaker B: Ya kültür bence... Yani kültür tabii ki toplumsal olarak alışkanlıklarımız hani diye bir şey yapabilirim tabii ki. Açamam bir şey yani. Yorumlarda... Etimolojik olarak yani böyle ekstra bir şey. Sosyolojik olarak da açıklayamam. Benim anladığım bu. O yüzden de Hıristiyanlı bir yaşam biçimi olarak kendimizi adadığımızda aslında bireysel olarak bir Hıristiyan olmuyoruz. Toplumun, kendi oluşturduğumuz bir topluluğun bir parçasıyla haline geliyoruz. O yüzden de aslında kültürü yaşatmaya başlıyoruz. Çünkü şöyle bakalım hatta, kutsal kitap zaten bir kültürün devamı. Çünkü hani sözlerimiz yayın dendiği zaman bu aslında bir mesaj, bir kültürdür yani baktığınız zaman. Yani çünkü nasıl yaşayacağımızla ilgili, neye nasıl bakacağımızla ilgili, bakış açımızı veya insanlara olan ilişkilerimizi sonuçta kutsal kitap veriliyor, İsa veriliyor ve Tanrı veriliyor. O yüzden de sonuçta bu kültür oluyor.
[00:09:09] Speaker A: Kesinlikle. Yani yaşama sözleri sadece şunu yapın, bunu yapın değil de yürekte geldiği için yürekte yaşama yankı, her alanla yankılı.
[00:09:17] Speaker B: Evet tabii ki. Bir kişi bir şey yaptığı zaman özellikle ülkemizde Hristiyandır, güvenebilirsin gibi lafları mesela duyuyoruz yani. O böyle yanlış yapmaz, o böyle yapmaz, o etmez. O zaman da toplumun bir norm haline geliyor yani aslında bu. Hıristiyansa güvenilir, Hıristiyansa kötü bir şey yapmaz. O zaman da bu aslında kültürel bir parçası demek ki bizim şeyimizin.
[00:09:36] Speaker A: Hocam Mary Ekener abimizle birlikte oturup sohbet ettiğimizde başlığını da belki görmüşsündür. Hıristiyan ama iyi çocuk. Bir zamanlar böyleydi. Bazı bölgelerde ya Hıristiyan adam yani o biraz biraz daha dürüst, ona güvenebilirsin dediğini de duyabiliyorum. Bazen ikisini de duyuyorum. Ya Hıristiyan ama iyi çocuk. Bir yandan da Hıristiyan asla güvenebilirsin, o adamla iş yapılabilir. İkisini de duyabiliyoruz. Evet kültür.
[00:09:57] Speaker B: Hıristiyan kültürü o zaman Böyle şekilleniyor yani.
[00:10:01] Speaker A: Kültürün parçası olarak, biz de böyle müzikten, sanattan bahsettik de, bu da kültürün bir parçası. Hristiyan kültür o anlamda nasıl? Görüyor musun bir etkileşimini ya da?
[00:10:10] Speaker B: Birazcık açıkçası konularda birazcık şeyim, kendi işime odaklanıyorum gibi oluyor. O yüzden çok fazla ekstra olarak hani neler dönüyor çok fazla bilmiyorum. Tabii ki hani yapanlar var, şöyle Kaira ablalar var, Edrian'lar var.
[00:10:20] Speaker A: Doğru.
[00:10:20] Speaker B: Ondan dışında ekstra böyle bir albüm yapan veya şey yutan bilmiyorum açıkçası.
[00:10:25] Speaker A: Özgür kardeş var.
[00:10:26] Speaker B: Evet, evet, evet. Onları da geçen konuşmuştuk hani ne yaparız, ne ederiz diye. Bazı eksiklerimiz var. Ben hani çok fazla tabii ki derinleştiğimde aslında bu eksikliğimi birazcık kapatıyorum. Çünkü bir sürü insan bir şekilde düz yazı olsun, bir şiir olsun bir şekilde hani onları görme şansım oluyor ve hani gerçekten çok teşvik alıyorum yani. Daha fazla olmalı mı? Daha fazla olmalı evet kesinlikle. Müzik kısmında da çalışanlar var bu arada yani hani sadece hani ben ekstra eylem olarak hani çok fazla dikkatli olmadım yani. Ama onlar da yapıyor. O yüzden de bu bizim kısmımızda belki daha fazla duyurulabilir şeyimiz var. Sadece o kısımda şeyimiz var bence.
[00:11:01] Speaker A: Söze olarak bence gelişiyoruz. Yani vaazlar olsun, anlatım olsun, paylaşım olsun. Fakat bunun dediğin gibi bir müzik, şiir, sanat aracılığıyla dışa yansıması o da kültürün bir, dediğin gibi bir öğretiyi aldı Nisa Mesih'ten, bunun dışa yansıması olacak. Bazılarımız öğretir, bazılarımız çizer, bazılarımız söyler, gitar çalar, saz çalar, bağlama çalar. Böyle böyle bir dışa yankısı olduğunda bence daha kalıcı oluyor o kültürel anlamda. Biraz daha oturuyor çünkü acı çektiğimde dinleyeceğim benim Hristiyan teolojisine uygun ilahilerim var. Ya da mutlu olduğumda da ona uygun. Ya da bir şiir okuyabilirim ya da bir kısa hikaye var onu anlatan. O bir öğreti açıklıyor.
[00:11:35] Speaker B: O kısımda gerçekten iyiyiz, gelişiyoruz bence. O yüzden hoşuma gidiyor açıkçası öyle şeyler.
[00:11:42] Speaker A: Benim için de büyük teşvik oldu. Senin ve Banu ablanın gelmesi buraya Antalya bizimle podcast yapmaya. Siz yapıyorsunuz, biz de teşvik etmek istiyoruz kardeşleri. Yapın, sizler de yazın. Bir tane şiir kitabınız olsa böyle Hıristiyanların yazdığı, daha fazla olsun devamlı.
[00:11:56] Speaker B: Ya ben de hani birkaç kere denemeye çalıştığım şeyler olur, bende olmuyor. Müzik kısmını birazcık daha yönelleyeceğim. Ona göre eğitimler alıyorum, ona göre şeyler yapmaya çalışıyorum. Eğer bir şey yapmak istiyorsak Tanrı için, evet belki şu an olmayabilir. Şu an belki zamanın yoktu o kişinin. Ama hani böyle adım adım giderek kendini geliştirmeye başlayıp böyle sonunda... Çünkü hemen olacak bir şey değil. Hiçbir zaman hiçbir şey hemen olmaz yani.
[00:12:19] Speaker A: Doğru, doğru.
[00:12:19] Speaker B: O yüzden de aslında teşvik etmek istiyorum. Yani yazmak isteyen varsa, söylemek isteyen kendi ilahilerini söyleyip kaydetmek isteyen varsa, kesinlikle hani şu an yapmaları lazım. Ama şunu diyeyim, belki siz yapacağınız şey o kadar iyi olmayacak şu an. Doğru. Ve hani eleştirilenler olacak. Yani her erişte tabii ki kulak asın demiyorum ama birazcık alçak yönlü olmak gerekiyor bu konuda. Özellikle ben çok fazla beceremiyorum bu konuyu. Yine bir şeyler yapmaya çalışıyorum ama hemen böyle şurası olmamış dediğin zaman sen anlamıyorsun falan dediğim zamanlar oluyor. Sinirlenebiliyor çünkü insanın kendisinden çıkan bir şey. Sanatsal aktiviteler. Bir şekilde kendi duygunu yansıttığın bir şeyler. O yüzden de laf edilince insan sinirlenebiliyor tabii ki.
[00:12:56] Speaker A: Anlamamışsın orayı ben orada başka bir şey diyordum.
[00:12:58] Speaker B: Şu an en azından yaptığımız şey tabii ki kendimizden çıksa da aslında Tanrı'ya adadığımız şeyler. O yüzden de Tanrı tarafından beğenilir mi? O yüzden onu birazcık kendimizin karşılaştırması gerekiyor yani. Kutsal kitapta nasıldır şu an benim yazdığım ilahi veya şiir veya bir sözlü bir şey, bir hikaye. Onu da şey yapmak gerekiyor. O yüzden bazı insanlara danışmak gerektiğini düşünüyorum bu konuda.
[00:13:19] Speaker A: Eğitim şart o anlamda. Fakat bir yerden başlamak da şart. Bir daha böyle her şey olsun şu eğitimi de alalım ondan sonra.
[00:13:26] Speaker B: Asla yapılmıyor. Bir noktadan başlayıp kendimizi gazlamak gerekiyor. Ondan sonrasında belki eğitimini almak.
[00:13:33] Speaker A: Bu konularda kültürümüzün oluşmasında kendi ayaklarımız üzerinde durmamıza büyük destek oluyor kesinlikle. O zaman biraz daha ilerleyelim. Hristiyan bir ailenin çocuğu olma ve bir Hristiyan ailede doğdun fakat elbette doğarak Hristiyan olunmuyor. Senin o inanç serüvenin nasıl oldu? Tamam devamlı öğretiler aldın, babanın vaazlarını dinledin, annenin de öğretilerini dinledin. Bu serüven nasıl gelişti senin için?
[00:13:55] Speaker B: Açıkçası tam iman etme şeyim birazcık 12-13 yaşlarında oldu. Hala kendimden emin değildim küçükken çünkü zaten hem çocuk olarak hem de hani Kutsal kitabı da daha yeni yeni sadece hikayelerden öğrenmiş birisi olarak. Tabii ki ailemden gördüğüm veya kiliseden gördüğüm sevgi, saygı şeyleri vardı. Ve hani o da beni hani motive eden bu konuda şeylerden bir tanesi. Yani kilise düzeni bana iyi geliyordu. Kilisede olmak bana iyi geliyordu. Ve seviyordum da. Ondan sonrasında açıkçası hani böyle bir süper bir iman şeyim olmadı. Çünkü zaten gördüğüm bir davranış, attitude yani bu şeyi, kilise davranışının tavrını zaten çoktan kabul etmiştim ben. Ben hani İsa'yı da bu şekilde kabul etmiştim. O yüzden de tam olarak 12-13 yaşında gerçekten kilisede bir şeyler yapmak istiyorum. Tanrı'ya karşı bir sorumluluğum var. İnsanlara karşı bir sorumluluğum var gibi hissedip iman etmiştim. Ondan sonrasında zaten görev almaya başladım kilisede.
[00:14:46] Speaker A: Çok güzel. 12 yıl o zaman. 12-13 yıl önce.
[00:14:48] Speaker B: Evet, evet.
[00:14:50] Speaker A: Güzel. O dönemden sonra ben mesela Hristiyan olup ilk geldiğimde benim anne tarafı biraz daha seküler, baba tarafı biraz daha muhafazakar. Bir tarafa gidiyorum. Ne yaptın sen? Bir tarafa gidiyorsun. Ya sen onu da yapma ya. Yani o da onun diğerinden o kadar farkı yok. Sen bir takımdan diğer takıma geçmiş gibisin. Böyle tepkiler aldım. Bir taraf kızıyor, bir taraf dala geçiyor gibi. Senin etrafındaki arkadaş çevren, senin Hristiyan olduğunu duyunca... Bilmiyorum belki Beşiktaş'ta çok Ermeni kardeşlerimiz var. Oradan belki öyle mi varsaydılar? Bilmiyorum. Nasıl bir tepki oldu sana? Özellikle lise, üniversite yıllarında.
[00:15:22] Speaker B: Etrafımda düşmanlıkla karşılayan çok insan yoktu. Onun dışında daha çok meraklı insanlar vardı.
[00:15:27] Speaker A: Neleri merak ediyorlardı?
[00:15:28] Speaker B: Kilise... Mesela ne yapıyorsunuz kilisede? Kilisinin düzeni nedir? Kaçta başlanıyor? Ne yapıyorsunuz sonrasında? Ondan sonrasında oruç tutuyor musunuz? Bir şeyiniz var mı? Kurban kesiyor musunuz? Senin görevlerindedir, ilahiler nasıl ilahiler gibi böyle şeylerimiz vardı. Onları da ben zaten arkadaşlarım hep Noel'e ve Pascale'ye çağırdığım zamanlar oluyordu. Onlara ben hani olabildiğince anlatmaya çalışıyordum. Onların kelimeler arasında Hristiyanlığa dair yanlış bilgiler varsa, mesela İsa göğe alınmadı veya işte ölmedi gibi daha Hristiyanlığın ana konularını, temel konularına dair böyle yanlışlar varsa onları düzeltmeye çalışıyordum. Arkadaşlarım arasında veya işte hani akranlarım arasında sonrasında çok fazla bir şeyim olmadı.
[00:16:09] Speaker A: Fazla bir tartışma bir şey olmadı, sadece merak eden insanlar oluyor.
[00:16:12] Speaker B: Zaten o ateşli tartışmalara da girmemeye çalışıyordum çünkü zaten onlar... Bana göre çok yararsızlar. Kendimizin dinleyebileceğimiz bir ortamda eğer yaparsak her zaman daha iyi ve daha iyi sonuç alabiliyoruz yani.
[00:16:24] Speaker A: Yani samimi bir ortam olması...
[00:16:25] Speaker B: Kesinlikle. Samimi olmasa bile en azından birbirimize bağ... Yani sen yanlış biliyorsun demek hiçbir zaman hiçbir şey varmıyor yani.
[00:16:34] Speaker A: Türkiye'de dediğim gibi yine bir Hristiyan aile yaşayan biri olarak şey gelmedi mi hiç böyle her taraf? Müslüman dolu. Benim çocuklarım mesela 6-8 yaşlarında oğlanlar. Orası neresi? Cami. Orada ne yapıyorlar? Neye inanıyorlar? Seninle öyle bir şey oldu mu ilk başlarda?
[00:16:48] Speaker B: Açıkçası olmadı. Çünkü bir şekilde ben onu herhalde kendi zihnimde normalleştirdim. Ülke konusunu belki annemden babamdan dolayı hani onların böyle bir konuşması olmuştur belki. Hatırlamıyorum.
[00:17:00] Speaker A: Belki aralarında konuşuyor, sen duydun.
[00:17:02] Speaker B: Bir yandan hipnoza geçip geçmişe gidelim. O yüzden de hani böyle bir dediğim gibi dünyayı, Türkiye'yi en azından, kendi bulunduğum bölgeyi garipsemedim o konuda. Zaten garip olanın ben olduğunu hep biliyordum bir şekilde. O yüzden hani en başta söyleyeceğim gibi, bu dünyada Hristiyan olacağım, acı çekeceğim yani. Yani ben şu an tam olarak iman etmesem bile bir şekilde annem babam imanlı. O yüzden hani onlardan dolayı da ben acı çekeceğim zaten. Çünkü hani dediğim gibi kültürel olarak bir şekilde o kültürün parçasıyım ve kültürüm içerisinde hani bana dokunan bir insana bir şey yapılacağı zaman toplum olarak sen de bir şekilde nasıl desem tepki gösteriyorsun. Sadece hani benim çevremde değil hani başka kiliselerde de bir sıkıntı olursa yine ben bir şekilde hani tepki gösteriyorum. Sadece hani bu eylemsel olarak değil hani belki üzülüyorsundur, belki kızıyorsundur. O yüzden anlayışı ben sanırım hani küçüklüğümden beri hani şey yapmış oldum yani. Garipsemedim düştüğünü yani.
[00:17:56] Speaker A: Gerçekten yani bir yavaş yavaş öğrenme fırsatın oldu. Bir anda öyle.
[00:17:59] Speaker B: Evet, evet kesinlikle.
[00:17:59] Speaker A: Oradan sistem olduğunda şey olabiliyor yani. Bir yer bıraktım şimdi bu düzene geçtim. Düzen farklı, bazı şeyleri taşımaya kalkıyorsun.
[00:18:06] Speaker B: Zaten büyüdüğüm bir şeydi. O disiplinle büyüdüm. O yüzden çok da hani şey yapmadım yani. Beni çok etkilemedi yani o.
[00:18:13] Speaker A: O zaman şöyle diyelim. Annenin, babanın yaşadığı zorluklar farklı. Senin yaşadığın zorluklar farklı.
[00:18:18] Speaker B: Kesinlikle.
[00:18:18] Speaker A: Senin bir, dediğim gibi ikinci nesil Hristiyan olarak neler senin için zorluk oldu o zaman?
[00:18:24] Speaker B: Seküler olarak çok zorluk yaşamıyorsun. Çünkü zaten onları birazcık geride bırakıyorsun. Bence bu da en büyük sorun kilisedeki sen yani. Çünkü anne baba biliyor, senin öğrenmene gerek yok gibi bir şey oluyor bir aydan sonra. Bir tembellik yaratıyor aslında bence ikinci nesil Hristiyanlar için. Hani herkes için demeyeyim tabii ki ama bir yerden sonra nasıl en azından ergenlik zamanına kadar bence o zihniyet var çünkü birazcık daha hani genç, deli dolu, hormonlar yükselmiş böyle hani tam her şeye hiçbir şeye odaklanamıyorsun aslında baktığın zaman. O yüzden de anlamak isteyeceğin şeyi de belki farklı anlayabiliyorsun, belki yapmak istemiyorsun. Seni bir şekilde tetikliyor yani bu hani genç olmak. Sonrasında hani belki üniversiteden sonra, üniversite içerisinde hani tam Gerçekten düşünce sistemi oluşmaya başlıyor. O yüzden de birazcık o şey var. Kilise içerisinde sana karşı bir davranış aslında farklı yanlış olabiliyor. Bence tamam o Hıristiyan çocuğu o zaman o da Hıristiyandır gibi oluyor. Ama hani bu bizim aslında şeyimizden çok farklı. Hıristiyan anlayışımızdan çok farklı. Çünkü Hıristiyan olmak doğarak olunan bir şey değil yani.
[00:19:23] Speaker A: Doğru.
[00:19:23] Speaker B: Sonradan gerçekten Tanrı'yı kabul ettiğin zaman olacak bir şey. Ben anlayışı görmüşümdür. Başka insanlar hani başka çocuklar da ikincisi benim gibi görmüşlerdir ama tamamen gerçekten İnanıyorlar mıdır veya iman etmişler midir o ara? Çünkü 5 yaşında veya ne bileyim 4 yaşında, 10 yaşında çocuk ne anlayacak? Tabii ki Tanrı'nın yaptığı şeyleri, güzellikleri bir şekilde anlayabiliyoruz. Evet ama şöyle diyeyim. Kendi düşünce sistemin oluşana kadar aslında tam ne kadar aslında anlayabiliyoruz bir şeyleri? Çünkü oradan buradan gördüklerimiz veya duyduklarımız veya okuduklarımız bizi hemen etkileyebiliyor. Özellikle küçükken. O yüzden de dediğim gibi hani bir yerden sonra, ben her zaman bunu savunuyorum birazcık açıkçası, bir yerden sonra artık kendi düşüncelerimiz oluşmaya başladığı zaman, yani bu başka düşüncelerin bir toplamı olabilir veya başka düşüncelerden ayrı bir düşünce olabilir, bu yine senin düşüncen oluyor. Bu düşüncede hani İsa'nın yeri var mı? Tanrı'nın yeri var mı? Ondan sonra bence bir toplanması gerekiyor. Ve ona göre de aslında gerçekten Hristiyanlığı kabul etmiş oluyoruz yani.
[00:20:19] Speaker A: Doğru. Çocuklarımla konuşurken yani bu büyürken, büyüdüğümüz toplumda ben Müslümanım, sen de Müslümansın. Oğlum sen Müslümansın. Oğlum sen... Böyle bir öğreti aşağıya dediğin gibi doğar doğmaz kulağına vesaire. O çocuğun Müslüman olduğunu aktarmaya çalışıyorsun. Onun öyle bir çaban var.
[00:20:34] Speaker B: Kesinlikle.
[00:20:34] Speaker A: Bizde biraz daha şöyle, dediğin gibi yani çocuk yetiştirdiğim için şu an annen ve baban böyle inanıyor. Ya sen ne inanıyorsun? O senin Tanrı'yla olan ilişkin. Ben dışarıdan bakarak senin Tanrı'yla olup olmadığını göremem. Beni kandırabilirsin belki. Fakat Tanrı'yla gerçekten bir ilişkin var mı, yok mu? Çocuğumuzu o düşünceye, sorgulamaya itmek aslında görevlerimizden biri. Elbette öğreteceğiz Kutsal Kitap'ı fakat aynı zamanda o bir birey. Zamanı geldiğinde reddedebilir. Fakat elbet isteğimiz reddetmemesi, kabul etmesi ama dediğim gibi onu da şey yapamazsın. Zorla bir yaparsın, iki yaparsın. Zamanı geldiğinde der ki ben asla hiç inanmamıştım ya da kabul etmedim. Bunu yapamayız yani. Öyle bir aktarım, samimi bir imanı öyle aktaramazsın.
[00:21:12] Speaker B: Samimi o imanı her durumda göstermek gerekiyor çocuğa en azından bence. Dediğim gibi hani beni kilise özellikle etkileyen, anne baba tabii ki yani ama onlar da kilisenin parçası. Ben artık onları anne baba olarak görüyorum evet, onlara öyle saygı duyuyorum. Ama onlar da artık bir kilisenin parçaları yani. Hepimiz bir kilisenin parçasıyız ve bu yüzden onların imamsal olarak neredeler? Gerçekten samimiler mi? O yüzden de onu ilk başta kavrayamıyoruz tabii ki. Ama sonrasında kavrayabilirsek ve gerçekten samimi olduklarını düşünüyorsak da çocuk olarak da veya büyüyen birisi olarak da bunu da göz önümüze koymamız gerekiyor yani. Bu da tabii ki çocuğun neden sonuç ilişkisini veya tartışma kendisi arasında ne kadar kavradığına bağlı olarak aslında. Onu da çocuğa öğretmek gerekiyor yani o zaman bence.
[00:22:00] Speaker A: Doğru yani çocuklarımıza o logic dediğimiz yani mantığı öğretmemiz gerekiyor. Çünkü hakikati öğretemezsin, hakikati paylaşabilirsin. Hakikati kabul etmek ve öğrenmek ve ona güvenerek yaşamak çok daha farklı. bir dal. Ama mantığı paylaşabiliriz, öğretebiliriz. Çocukların böyle bir anlatımı var, bir hikayesi var da bir Müslüman bir aile vardı, Kanadalı. Kanada'ya göç etmiş, sonra geri dönmüş. Bir aile bir gün benim büyük oğlana şey öğretiyor, dua nasıl edilir? Böyle ellerini açmış. Oğlum geldi böyle sohbet ediyoruz yani. Sonuçta çocuk orada bir şey yapmaya çalışıyor. Biraz daha büyük benim oğlumdan. Ellerini açmış. Ne yapıyorsunuz? Dua ediyoruz. Tamam. Neye dua ediyorsunuz? Bilmiyorum diyor. Tamam dedi mi? Çocukla konuşmuyorum. Ben sadece kendi onunla konuşuyorum. Şeyden başlayalım. Böyle mantık üzerinden soru soruyorum. Neye inanıyorsun? Yani sen neye inanıyorsun Umut? Merak ettim. Yani sen ne düşünüyorsun? Ben İsa Mesih'in benim günahlarım için öldüğüne iman ediyorum. Sen o zaman Tanrı'ya dua ederken bu bilinçle ediyorsun. Evet. O neyle, niçin dua ediyor? Bir sormak ister misin? Bir sor bakalım. Aynı şeye mi dua ediyorsunuz? Farklı bir Tanrı mı, aynı Tanrı mı? Gidiyor konuşuyor. Geri geliyor. Bir gün sonra tekrar konuşuyoruz. Bu konuda ne düşünüyor filan. Ya ikimizin de Tanrısı aynı. Geri geliyor bana. İkimizde tanrısı aynıymış. Tamam. Nasıl ikisi de o da inanıyor mu İsa Mesih'in günahları için ölüp ölmediğini? Gidiyor ona aktarıyor. Böyle git geldi, git geldi. Bir hafta sürdü bu. Böyle her gün küçük yani.
[00:23:14] Speaker B: Sen Sokrates olmuşsun çocuğa karşı. Diyalektik böyle. Doğruyu bulana kadar o soruyu sordurmak gerekiyor.
[00:23:21] Speaker A: Soru sormak zorundasın. Böyle bizim Türkiye'de çok var seküler kısım arasında. Hepimizin tanrısı aynı değil kardeşim dediğimiz gibi. Söylediğin ağzından çıkan cümleyi duymuyor musun? Yani tanrıya, yani herkesin tanrısı nasıl aynı olabilir? Ya da tanrıya bakış açısı nasıl aynı olabilir? Belki bir ateist şey diye hepsi yalan olduğu için aynıdır falan gibi. Böyle bir hata yaparlarsa güler o ama onun dışında şey oluyor.
[00:23:40] Speaker B: Yorumlarda.
[00:23:40] Speaker A: Mümkün değil. Yorumlarda bekliyorum. Yapmazsan... Onun öyle bir yanı var. Çocuklarıma bunu öğrettim de bir hafta sonra oğlum böyle indi kutsal kitap okumanızsın diye çocuğu kovalıyordu. Yani bunu bak burada böyle diyor. Böyle demiyor. Ama orada benim çocuğumu ikna etmem değil. Çünkü başka biri onu ikna edebilir. Orada mantık yürüterek ya dediğin doğru olamaz. Yani bu doğruysa bu olamaz gibisin.
[00:23:58] Speaker B: Kesinlikle. Özellikle bu nesil içinde miyim ama hani şu an gördüğüm şeyde bu neden sonuç ilişkisini kurulmaya çalışan insanlar çok az yani. Yani herhangi bir şey için neden son çiftçisi kurmaya? Çünkü soru sorulmuyor yani. Sürekli biz soru sormak gerekiyor ve o cevaba göre ilerlemek gerekiyor. Bizim bütün aslında hayatımızda bu böyle olması lazım. Özellikle Hristiyanlar için. Bu hani uygun mu, değil mi? Günah mı? Tanrı'nın gözünde nasıl karşılanır? Aslında sürekli kendimize bir self-check etmemiz gerekiyor yani.
[00:24:26] Speaker A: Doğru. Mesela kısa cevaplar verip geçiştirmeye çalıştığın alanlar, aslında kaçtığın Bazı alanlar çok dolu olabiliyorsun, mantık tarafını çok iyi yürütmüşsün, oturtmuşsundur bazı şeyleri.
[00:24:35] Speaker B: Asıl o zayıf aslında kısımlara odaklanmalı.
[00:24:37] Speaker A: Orada aslında her şey saklanıyor.
[00:24:38] Speaker B: Ve dünya en zor şeyi yani o stres özellikle. Çünkü o kaçmaya çalıştığınız sonra aslında kendine yüzleşsin bir kısım oluyor.
O zaman gerçekten stresli oluyorsun.
[00:24:48] Speaker A: Yani bazen insanlar konuşuyor, kafamı karıştırma ya diyor. Şeyden bahsederken, kutsal kitaptan. Kafamı karıştırma. Kafan zaten karışık. Ben sadece o karışık olduğunu sana gösteriyorum. Yani bildiğini iddia ediyorsun, bilmediğin ortaya çıkıyor. O zaman bir kaos oluyor. O kaosu da hiç kimse sevmiyor. Kısa özcevaplar, ya boşver onu sonra düşünürüz, sonra konuşuruz deyip geçiştirme oluyor.
[00:25:07] Speaker B: Kesinlikle. Yani o bilgisayar olarak neredeyiz ve nereye kadar gidebiliyoruz, o sınırları çizmek önemli yani. Çünkü eğer hani aklımız karışıksa demek ki bir noktamız yok yani tekrardan gidebileceğimiz. Bunu ben hani geçen yıllarda öğrenmeye başladım. Özellikle bu aldığım müzik hocası sayesinde. Kendisi hani şeyde Hristiyan değil ama kendisini geliştirmiş bir felsefeci aynı zamanda müzik hocası. Bilgiyi gerçekten proses ederken hani neye göre proses ediyorum? Yani bizim o zaman da şunu düşündüm. Ben bir neden sonuç ilgisi ararken benim dayanağım ne? Çünkü eğer bir şeylere çakmazsak kafamızda hani şey olarak hani bu benim noktam burası demezsek gerçekten kayboluyoruz. O zaman da bir Hıristiyan olarak benim en fazla kendi hayatımda disiplin etmeye çalıştığım şeylerden bir tanesi bu nokta ne? Yani benim Tanrı mı? İnsanlar mı? Ben mi? O yüzden de hani bu Hıristiyan çocuğu olarak, kendisi olarak sende kendine birazcık böyle özgüven oluyor yani çünkü hani ben de Hıristiyanım falan. Hani bu şeye düşebiliyoruz bazen. Bence hani sadece Hıristiyanlıklar için de değil yani artık hani bu normal Hıristiyanlık için de geçerli. Artık Hıristiyanız. Hani artık bir şeye gerek yok falan tabi. Hani sadece pazara kiliseye gitsem yeter. Böyle bir şey dönüyor. Ama gerçekten öyle mi? Çünkü bizim Hıristiyanlığımız kiliseden çıktıktan sonra durdurulmuyor yani. Bu şey yeni bir dizi var izliyor musun bilmiyorum ikinci sezonu var şey Severance diye.
[00:26:23] Speaker A: Duyduğum, herkes bahsediyor.
[00:26:25] Speaker B: O yüzden bekliyorum şu an. İşteyken dış anılarını unutuyorsun. Dıştayken de dış anılarını unutuyorsun. Hani öyle bir şey olmuyoruz yani. Biz hani kiliseden çıktığımız zaman Hristiyanlığımızı unutmuyoruz yani. Hep sürekli her eylemimizde, her şeyimizde bu olması lazım. Dayanağımız.
[00:26:41] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Dediğim gibi pazar günü şey değil. Ayrı bir gün değil. Aslında o altı günlük çalışmanın en üst noktası. Bir araya gelip kardeşlerle bir bağ kurduğumuz, destek olduğumuz, teşvik ettiğimiz bir zaman Ondan sonra o dağdan inip normal hayatı yaşayıp ondan sonra o dağa tekrar çıkmak, pazar günü.
[00:26:56] Speaker B: O yüzden hani ikinci nesil çocuklar için hani bence bilim üniversitesi için daha zor çünkü bu yeni bir düzene oluşturuyor. O yüzden şeyde zaten o düzende doğuyor ikinci nesil. O yüzden de yaptıkları her şey aslında birazcık kilise içerisinde oluyor evet. Ama aynı zamanda dış dünya ile ilgili de merak oluyor yani. O yüzden de dış dünya derken birazcık çok şey oluyormuş gibi oldu.
Yani dünyamız sokak yani. Çıktığımız zaman bir sürü şey var yani. O yüzden de bir şekilde şeytan denemeleri çok kolay olabiliyor. Çünkü zorluktan çıkmıyoruz. Aslında kolaylıktan birazcık şey yapıyoruz. O yüzden de dediğim gibi bu şeyi belirleyince, bu noktayı belirleyince birazcık daha kolay oluyor her şey. Kolay oluyor derken tabii ki çok zor bir şey. Ama sürekli kendimize hatırlatabileceğimiz bir mesajımız oluyor kendimize. Sürekli bildirim geliyor yani.
[00:27:42] Speaker A: Evet evet evet. Çok değerli. O bizim ibadetimizin bir parçası. Bir birlikte yaptığımız ibadet var. Bir de yaşarken normal haftanın verdiği bir tapınma, bir ibadetimiz var. İkisini ayırt etmemek gerekiyor. Sadece farklı lokasyonlar, farklı insanlarla yapılıyor. Çok değerli. Teşekkürler.
[00:27:56] Speaker B: Ben teşekkür ederim.
[00:27:56] Speaker A: Bu arada yani bir de senden son kapatmadan önce şey duyayım. Biliyorum çok kitap okuyorsun. Kitap zaten edit yapmak zorundasın. Okumak zorundasın bazı kitapları. Var mı böyle bu son dönemde okuduğun güzel bir kitap tavsiye ettiğin, önerdiğin? Ya da yani son dönemde olmak zorunda değil. Genel olarak tavsiye ettiğim kitap.
[00:28:12] Speaker B: Çok beğendiğim bir yazar var. Javier Marías diye. Kara Sevdalılar. Kesinlikle öneririm onları. Bir yıl önce okumuştum. Bir yıla yakın oldu sanırım. Ondan sonra bütün külliyatını aldım adamın. Onu öneririm. Onun dışında ekstra ne okuyabilirler?
[00:28:26] Speaker A: Senin yaptığın, edit yaptığın bir kitap var mı?
[00:28:27] Speaker B: Edit yaptığım kitaplar arasında Yetmiş İman Babası var. Aslında o çok güzel. Tam ismi sanırım o haberciden çıktı o da.
[00:28:34] Speaker A: Yetmiş İman Babası.
[00:28:35] Speaker B: Evet.
[00:28:35] Speaker A: Anadolu bölgesinden mi yoksa her taraftan mı?
[00:28:37] Speaker B: Her taraftan. 5 ana kiliseden başlayıp hani Kuzey Afrika, Avrupa, Orta Doğu, Hindistan, Çin, Japonya. Onların anlattı. Böyle güzel bir toplama kilise babalarını anlattı.
[00:28:47] Speaker A: Değerli.
[00:28:47] Speaker B: İman hatta babaları diyeyim. Onlara anlattım. Onlara öneririm güzel bir kitabı. Okurken, zannetirken çok eğlenmiştim çünkü ben. Çok hoşuma gitmişti. Çünkü böyle küçük hap gibi demeyeyim de böyle en azından öğrenebileceğimiz, teşvik alabileceğimiz kişilerin hani böyle şeylerini okumak gerçekten teşvik veriyor.
[00:29:03] Speaker A: Güzel. O zaman o iki kitap. Neydi birisi?
[00:29:04] Speaker B: Karasevdalılar Haber Maryas'tan. Bir tanesi de Yetmiş İman Babası.
[00:29:08] Speaker A: Yetmiş İman Babası. Çok güzel.
[00:29:09] Speaker B: Yanlış olabilir ismini şey edit yapan. Selam olsun. Yanlış falan yazdım. Kitabı şuraya koyarsanız.
[00:29:16] Speaker A: Ona hep çok iş veriyoruz ya. Normalde şey dedik ona... çok fazla kesmeyeceksin ya bir şey başının sonunu kes bir şey olmaz. Şu an bayağı bir şey yaptırıyoruz.
[00:29:24] Speaker B: Ben sürekli I ve E diyebilirim.
[00:29:26] Speaker A: Bir de senlik de değil sadece durum Emre de yani devamlı böyle Emre'ce diyor. Bu sefer Emre'ce olarak değiştiriyor logosunu filan. Yoruyor yani Emre'yi konsantre olmaz çünkü muhtacız ne yapalım filan. Ama çok teşekkürler ağzına sağlık.
[00:29:39] Speaker B: Ben teşekkür ederim.
[00:29:40] Speaker A: Çocuklarım da yine senin o yürüdüğün yoldan yürüyorlar bir anlamda. Türkiye'de bir ikinci nesil Hristiyan olarak. O nedenle senin düşüncelerini merak etmiştim. Paylaştığın için çok teşekkürler.
[00:29:48] Speaker B: Ben teşekkür ederim.
[00:29:48] Speaker A: Arkadaşlar, teşekkürler bize eşlik ettiğiniz için. Kendinize iyi bakın. Bir sonraki podcastımızda görüşmek üzere. Lütfen abone olup yorum yapmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın. Görüşürüz.