Türk Teolojisi ve Yazarlık Bağı - Banu Çelik ile Özgürce

Episode 23 March 29, 2025 00:53:39
Türk Teolojisi ve Yazarlık Bağı - Banu Çelik ile Özgürce
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
Türk Teolojisi ve Yazarlık Bağı - Banu Çelik ile Özgürce

Mar 29 2025 | 00:53:39

/

Show Notes

Bu özel bölümde çok yönlü yazar ve düşünür Banu Çelik’i ağırlıyoruz.

Kendisiyle Türk teolojisi ve yazarlık arasındaki derin bağları, yaratıcı sürecin ilham kaynaklarını ve edebiyatın düşünsel yönlerini keşfediyoruz. Sohbetimizde, teolojinin yazarlığa nasıl yön verdiği ve Türk Kilisesinde yazarların önemini konuşuyoruz.

Banu Çelik’in içgörülerinden ilham alacak ve yazarlığa yepyeni bir pencereden bakacaksınız. Hem Hristiyan teolojiye hem de yaratıcı ifadelere ilgi duyanlar bu bölümü kaçırmamalı!

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Emrece programına hepiniz hoş geldiniz tabii ki de. Geçen programda sanırım bir küçük bir düzeltme yaptılar. Özgürce diye bu programın adı. Ama program artık Emrece ve sizler de programımıza hoş geldiniz. Meli abiyi de ben kandırmadım. Kendisi Emre olduğumu yıllardır bilir. O yüzden hepiniz hoş geldiniz. Bugün değerli bir konuğumuz var aramızda. Banu Çelik. Hoş geldin abla. [00:00:21] Speaker B: Hoş bulduk. [00:00:21] Speaker A: Nasılsın? [00:00:22] Speaker B: İyiyim, teşekkürler. [00:00:23] Speaker A: Bugün birçok konudan bahsedeceğiz. Özellikle Grekçe serüveninden biraz bahsedeceğiz. Aynı zamanda yazarlıktan ve tapınma konulardan bahsedeceğiz. Ondan önce ama merak ettiğim bir şey var. Grekçe mera var mıydı daha önce? Hiç yoktu. Yani bir anda karar aldın. [00:00:37] Speaker B: Hiç yoktu derken öğrendim aslında küçük bir şekilde. Bir ablamız var aslında, vefat etti. Rabin yanında şimdi, Margaret Payne. Tanırsınız da belki daha önceden de. O da İstanbul Üniversitesi'nde doktora yaptı. Şimdi aslında aynı yerde ben de doktora yapıyorum. Böyle de bir şey aslında, bir miras gibi oldum. Onunla biz Grekçe çalıştık. Onunla bir kitap çevirmişti, onunla da çalıştık. Hatta İbranice'de çalıştık onunla. İbranice'de var yani hani aslında biraz bende ama Grekçe'ye merakım hani tabii ki yani böyle bir şey de vardı ama böyle okuyayım da hani ona böyle şey yapayım işte uzmanı olayım hani gibi bir şeyim 2019 senesine kadar yoktu diyebilirim. [00:01:18] Speaker A: Tam onunla ilgili bir anımız var maalesef benim için. Hiç utanmadın mı abla benim gireceğim sene sınava girip benim yerime bu bölümü kazanmaya? [00:01:27] Speaker B: Evladım 30 net yapsaydın, 30 net miydi o zamanlar? [00:01:31] Speaker A: Öyle bir şeydi. 49 binde, 48 bine girdim. Tam o sene. Hiç seninle konuşmadık bile. Ben de eski Yunan dili edebiyatı okuyayım, hadi biraz öğreneyim bir şeyler falan filan dedim girdim sınava. Sen o sene kazandın ve ben dışarıda kaldım. [00:01:47] Speaker B: Tanrı'nın planı şöyle yapmış. Emrecim sen bir çekil. [00:01:53] Speaker A: Burada daha önce hazırladığım bir öğrencim var, kusura bakma diye. Ama tabii benim de bir yanlışlığım vardı. Gittim, seninle konuşmuştuk sonra. Tercihleri o kadar kötü yapmışım ki. Bölüm kazandım, ek tercihlerden gelebilirdim, gelemedim falan. [00:02:06] Speaker B: O şey aslında üniversite şeylerinde o tercihler inanılmaz önemli. Gerçekten. [00:02:13] Speaker A: Uzun zamandır bilmediğim için sonra da beni yönlendiren kardeşler sağ olsunlar her şeyi oraya yazdırdıkları için kaybettik. Ama seviniyorum ya seninle burada zaten bolca vakit geçirmiş olduk aslında birbirimizi görmüş olduk. Peki nasıl geçti senin için? Yani özellikle Grekçe anladığım kadarıyla bize göre biraz ters, zor bir iş. [00:02:30] Speaker B: Yani Grekçe şöyle bir şey, aslında 2019 senesinde dediğim gibi yani eşim şey yaptı, biraz anlatayım aslında nasıl böyle bir şey girdim yani. 2019 senesinde eşim, tam benim küçük oğlan da üniversite sınavına giriyordu. Dedi ki, sen de bir gir, işte kendini dene. Ben dedim ki yani benim ne şey matematiğim var, ne sosyelim var, yani bir edebiyat tamam, Türkçe hani var ama o kadar şey değil. Dilden gireyim yani, dilden bakalım ne olacak falan. Bilden girdim. Küçük oğlan şeyi kazandı. Güzel sanatları. Şimdi şey Marmara'da heykel okuyor. Ben de o sene işte puanlar geldi. Dedim ki ya Ekrem hani biz aslında İstanbul Üniversitesi'ni istemiştik. Dedi ki Ekrem eşim yani işte ya sen eski Yunanca yazarsın, okursun en azından kilise için hani bir destek olur. Çünkü şu anda hakikaten kilisede eski Yunanca ya da Yunanca yani Grekçe uzman olarak Yani bir Türk kardeş yok. Ya güzel fikir ama nerede? Tabii ki İstanbul'da yani. Vallahi hep öyle düşündük İstanbul Üniversitesi olarak. Puanlar geldi. İstanbul Üniversitesi sınırda ama Akdeniz Üniversitesi bir de Türkiye'de sadece iki yerde vardı. Akdeniz Üniversitesi kesin. Ben dedim eşime yani Akdeniz Üniversitesi herhalde olmaz yani. [00:03:51] Speaker A: Bu kadar ayrılmamı istemezsin. [00:03:53] Speaker B: Böyle aslında ben bir yere gittim. Akşam eve geldiğimde şey dedi, ya bana dedi, sana ben bir şey söyleyeceğim ama bütün gün dua ettim. Eee? Dedi ya ben dedi Akdeniz Üniversitesi'ni yazmanı istiyorum. Yani kazanırsan da gidersin. Emin misin? Eminim. Ve yazdım. Gerçekten de kazandım. Ve yani aslında bir sene için böyle bir sürü planlarımız vardı. [00:04:15] Speaker A: Hatırlıyorum. [00:04:16] Speaker B: İşte direk geçiş, yatay geçiş yaparız, işte şöyle böyle falan filan. Pandemi patladı. Kaldım ben online olarak. Bir de üstüne aslında orada iyi bir ne diyeyim ya, Rab gerçekten büyük bir fırsat verdi. Yüksek lisans da yapabildim aslında. Orada Akdeniz Uygarlıkları Enstitüsü de eski çağ tarihinde. Güzel, bir de aslında Rabb de öyle bir ekstra da bir fırsat verdi. Yani grekçe okudum, tabii ki yanında latince de vardı, işte eski çağ dilleri olarak. Ama benim latincem o kadar iyi değil, onu da söyleyeyim. Ama eski yunanca, yani zor. Hani hakikaten, yalan değil. Yani beynindeki şeker eriyor. [00:04:56] Speaker A: Beyinde fosfor kalmıyor artık. [00:04:58] Speaker B: Öyle bir şey olmuyor. [00:04:59] Speaker A: Ben hatırlıyorum, sen bayağı ama çalışıyordun ya. Uzun uğraşlar gerektiren bir bölüm. [00:05:03] Speaker B: Ya şimdi şöyle, çünkü bedel ödüyorsun. Sonuçta burada 4 sene kalıyorum ve bir bedel ödüyorsun. Çocuğum orada, çoluk çocuk, kilise. Hatta ben kiliseye nasıl söyleyeceğim bunu diye şey yapıyorum. [00:05:18] Speaker A: Arkadaşlar ben gidiyorum. [00:05:19] Speaker B: Akdeniz Üniversitesi kazandım diyorum bir kardeş dedi ki yani Akdeniz Üniversitesi İstanbul'da mı diye hani böyle herkes şok oldu. [00:05:27] Speaker A: İstanbul'a bir saat uçakla. [00:05:29] Speaker B: Antalya hiç bilmediğim bir yer. Tabii arada sırada geliyordum ama hani öyle kalayım hani uzun süreli hiç kalmadım. [00:05:36] Speaker A: Asas seminerler için geliyordun. [00:05:38] Speaker B: Geliyordum. Ya abi şükür hakikaten şey Antalya İnci Kilisesi hani bana tam bir ev. Her zaman öyleydi. Yani ve hani çok öyle bir yabancılık çekmedim açıkçası hani kilise bakımında. Ama sonuçta bambaşka bir yere geliyorsunuz, bambaşka bir ortam. Bir bedel ödeyince yani onu aslında ne diyeyim ben de geri ödemek istedim onu. Ve o yüzden çok çalışıp gerçekten bu işi burada layıkıyla yapmak istedim açıkçası. O yüzden bir de zaten başlangıçtaki amacımız da şeydi yani hani bunu bu Grekçe'yi biz gerçekten Türk kilisesine hizmet olarak Bugün hala da... Şimdi Grekçe Zoom'dan dersler vermeye çalışıyorum. [00:06:18] Speaker A: Evet, ona geleceğim abla. [00:06:18] Speaker B: O gerçekten zor. Hani şey zor... Mesela şöyle bir şey oluyor. Antropos diyelim, insan demek. İşte siz yeni kelimeler öğreniyorsunuz. İşte burada şey yapıyorum ben, bir şeyler yapıyorum. Antropos, tamam. Antropos, insan. İnsan, okey. Sayfayı çeviriyorum. Antropos, ne demekti ya? Tekrar da... Hadi bir daha geri dön. Ondan sonra... Yani... [00:06:41] Speaker A: Onu kafada eşleştirmek... Gramer zor. Çok zor. [00:06:45] Speaker B: Gramer zor yani. Üç cins var. Bizde Türkçe'de öyle bir cinsiyet yok. Her şey eşit. Her şeyin başına bir artikel geliyor. D gibi. Grekler sağ olsunlar. Oturup nasıl zorlaştırabiliriz diye. [00:07:04] Speaker A: Kelimelerle sanat yapmışlar. Bence çok üzerine düşünmüşler. Ya o özellikle sadece o 4 yılda bedelini ödemedin ama sonra da burada öğrendiklerini de aktarmaya devam ediyorsun aslında. Yani bahsettiğin o Zoom, ben daha katılamadım ama çok istiyorum ona katılmak. Ama katılanlardan duydum güzel geçtiğini ve bir grup dolduğu için geldim. Seni rahatsız etmedim bile. Dedim ki tamam zorlamayacağım ama ol grup da oldu. Ama onu da çok beğendim. Yani sen sadece okuyayım da bitsin çeviriler için kullanırım, şöyle yapayım böyle yapayım. Daha çok diğerleri de öğrensin. Daha hızlı ve pratik bir şekilde onlara öğretebileyim diye de kullanıyorsun. O da çok bence güzel bir şey. [00:07:42] Speaker B: Bir eksiklik yani şeyde. Özellikle Türkiye'de böyle ikinci bir dil yani. İngilizce biliyorsunuz ama orijinal dilinden öğrenmek. Sonuçta eğer kutsal kitabı çalışmak istiyorsanız, kadın erkek yani ne olursa olsun paylaşan birisiyseniz heleki ve kutsal kitabı çok çalışmayı seven birisiyseniz ve grekçe öğrenmek istiyorsanız büyük bir boşluk var. Yani tamam hani zor bir dil ama sonuçta şöyle de bir şey var yani siz bir şey paylaşırken de mesela vaazlarda hep duyuyorsunuz yani esas anlamı deyip yani işte grekçe şeylere gidiyorsunuz mesela işte. [00:08:20] Speaker A: Sen beni bu konuda bir kere hatırlıyor musun? Hatırlıyor musun? Efes'le seri vaazı veriyordum ve sen gelip şey demiştin. Bir kitap da okumuştum. Kitabın yazarı işte bu kelime Grekçe'de aynı zamanda ikinci anlamı şuna gelir demişti. Ve benim çok hoşuma gitmişti. Onu vaazda kullandım ve sen vaazdan sonra gelip, ha şimdi bir saniye dedim. Orada o anlama gelmez, şu anlama gelir dedim. Ben sana o zaman kitabı göndermiştim hatta. Sen sonra bana tekrar mesajda şey demiştin yani, yazarın neden bunu yaptığını anlıyorum ama o ikinci anlam değil. Yani ikinci anlam olarak onu kullanamazsın orada diye. Aslında öyle bir anımız var yani. Mesela bunlar mesela. Ben de aynı motivasyonla aslında okumak istemiştim. Çünkü dediğini gerçekten aynı... hissediyorum. Tabii ki de çevrelere güveniyoruz. Çevreleri çok dürüst ve güzel bir şekilde yaptılar. Hatta dinleyenler de, izleyenler de bakabilirler kusa kitabın altında. Bu cümle aynı zamanda şu anlama gelebilir diye. Gerçekten iyi bir emek verdiler. İyi bir şekilde açıklamaya çalışıyorlar ama inciri detaylı çalışmak, okumak istiyorsan ya da dediğin gibi müjdeyi paylaşıyorsan, sözü öğretiyorsan Grekçe bilmek çok büyük bir avantaj sağlıyor çünkü sen onu o dönem kültüründe nasıl kullandılar, İnci'nin yazıldığı dönemde ne ifade ediyordu o cümle, bunu daha rahat bir şekilde kavrayabiliyorsun. Ben de gerçekten o yüzden hala büyük bir öğrenme hevesindeyim. [00:09:48] Speaker B: Her zaman bekleriz seni. [00:09:49] Speaker A: Bence benim sınıf senin derslerine katılmam lazım. Bir yandan da iyi bir kolaylık çünkü üniversiteye gidince birçok şey öğrenmen gerekiyor ama belki izleyen kardeşlere de tavsiye ederim. Gerçekten büyük bir hevesleri varsa. [00:10:00] Speaker B: Aynı zamanda şey de var, kültürü de biraz paylaşmaya çalışıyorum. Sadece dil öğrenmek değil de ve bunu da söyleyeyim, bu gönüllü yapılan bir şey. Hiçbir şekilde ücret ya da herhangi bir şey. Tam bir hizmet olarak aslında yapmak istiyorum. Çünkü öyle başladık. O niyetle hani dediğim gibi yani bu okulu okuduk ve şimdi Rabb'e şükür yani birkaç öğrenci var ve çok da istekliler devam ediyorlar da yani aslında işte biraz Türkçe kitaplar da kazandırabilirsek belki işte bazı özellikle kilise tarihinden bazı kitapları Grekçe orijinalinden çevirebilirsek Yani aslında Türk Kilisesi gerçekten büyük bir boşluk var yani bu konuda. [00:10:44] Speaker A: Aslında buna benzer bir şey konuşuluyordu daha önce ve sen buradan gitmeden önce aslında biraz konuşmuştuk. Yani Grekçe sözlük var ama onun haricinde Grekçe metne dayalı ya da işte Grekçe'de daha gelişebilecek... materyaller aslında çok yok yani o yüzden senin dediğine katılıyorum. Büyük bir boşluk var ve o boşluğun doldurulması lazım ve ben de hatırlamıyorum yani Grekçe okuyup mezun olan bir Türk kardeş. [00:11:10] Speaker B: Ya varmış aslında ama hani şey yapmıyorlar hani böyle devam ettirmiyorlar. [00:11:16] Speaker A: Gerçekten bir şey lazım, hedef ve istek lazım. [00:11:18] Speaker B: Ya şimdi benim şey yani bir kariyer hedefim yok hani şey açısından işte iş, hani bunu bir işe çevireyim falan. Ya tabii gençler okuyorsa onları da aslında buradan seslenmek istiyorum. O gençleri desteklememiz lazım. Özellikle akademik kariyer, ilerlesinler akademik kariyerde ve onlar yani Türk Kilisesi'ne sonra gerçekten yol su elektrik olarak geri dönecek yani. [00:11:43] Speaker A: Bir kardeşimiz var şu an Antalya'da direktçe okuyor. Mesela seviniyorum yani. [00:11:48] Speaker B: Güzel bir şey. Şu anda düşün hani büyük bir boşluk. Çok şeyde boşluğumuz var da yani aslında. [00:11:57] Speaker A: Bu hiç olmazsa temel açısından yani ya dil bilim bizim en temel almamız gereken şeyden bir tanesi. O yüzden ben mesela şeyleri çok seviyorum ya bu vaizler vaazı verirken aynı zamanda kelime anlamlarıyla ilgili bir şeyler verdiği. Ben de elimden geldiğince işte onlarla ilgili okuyup referans almaya çalışıyorum. Tabii ki de bazı hatalar oluyor. Ama şeyi güzelliğine, bizim anlam üzerine çalışmamız gerekiyor ve bunu yapabilmemiz için Grekçenin karşılığıyla ilgili bir çalışma yapabiliği olmamız lazım. [00:12:28] Speaker B: Kesinlikle. İbrancı olur, Grekçe olur. Aslında ben hani belki bir parantez açabilirim. Özellikle tarih. Yani arkeoloji, tarih. Yani eski çağ tarihi. Dil çünkü kültürle ve tarihle iç içe. Okuyoruz mesela bazı şeyleri. En basiti diyor ki Pavlos, aynadaki gibi silik görüyoruz kendimizi. Şimdi mesela aynada silik göremezsin yani kendini, şimdiki aynada. Mesela cam ve arkasında sır mı diyorlar yani bir şey var ve sen ona bakınca kendini baya net görüyorsun. Ama antik dünyada Pavlos'un bahsettiği ayna ne? Mesela bir demir parçasına tuncu parlatıyorlar parlatıyorlar parlatıyorlar parlatıyorlar yani ondan sonra sen ona bakıyorsun. Tamam çok parlak olmasına rağmen yine de bizim bildiğimiz ayna şeklinde değil. O yüzden yine de silik görünüyorsun. Şimdi sen bunu hani antik dünyada bir ayna gördüğünde hani tarihsel olarak aslında oradaki o ayna benzetmesi senin aslında kafanda tamamen canlanmış oluyor. Ya da bir sürü şey var. Mesela işte antik dünyada çocuk mesela. Antik dünyada kadın. Ya da işte Ferisiler nereden çıktı? Mesela işte Sadıkiler nereden çıktı? Çünkü eski antlaşma da yok. Ama o ara dönem var mesela. O 400 yıllık dönem. O Romalılar ne yapıyordu? Vergi görevlileri. Yarış alemin o. Coğrafya bile çok önemli. [00:13:57] Speaker A: Bizimki Türkiye'de de en eksik olduğumuz şeyler genel olarak zaten coğrafyada çok eksiz ama... Dediğine katılıyorum yani o da çok değerli coğrafi bölge. Aslında dile çok büyük bir etkisi de var. [00:14:07] Speaker B: Kesinlikle yani sen şimdi mesela diyor ki yarışöleme, grekçede yarışöleme çıktı diyor. Şimdi sen bir grekçe okusan çıktı niye çıktı? Çünkü coğrafi olarak yarışölem aslında yukarıda bir yerde. Sen şimdi yarışöleme gitti demiyor genellikle grekçe, yarışöleme çıktı diyorlar. Yani mesela öyle coğrafi hani şeyleri bilmek, tarihi bilmek. Bak tarihte de aslında bomboş. Yani şu anda akademi dünyasında yani hani Türkiye'deki akademide de Bizans tarihi mesela, sanat tarihi, eski çağ erken hristiyanlık tarihi alanımız bomboş. Yani aslında ben hani burada vesileyle söyleyebilir miyim bilmiyorum ama gerçekten hani ben madem hani mikrofonu aldım elime diye böyle... [00:14:52] Speaker A: Mikrofon bende artık arkadaşım. Banu C'ye hoş geldiniz. Bu programın hüznü çok değişecektir. [00:15:01] Speaker B: Yani şimdi şöyle bir şey bu akademi gerçekten bir ne diyeyim akil adamlar hani böyle bir söz sahibi insanlar yaratıyor. [00:15:10] Speaker A: Aynen. [00:15:11] Speaker B: Söz sahibi insanlar da düşün yani Bizans tarihi ya da eski çağ kirise tarihinde ki insanlar hani oradaki akademisyenler arasında Türk Kilisesi'nden kardeşler yok. Hristiyanlığı bir Hristiyan çalışmıyorsa, Bizans tarihini bir Hristiyan çalışmıyorsa, sanat tarihi demek Hristiyanlık tarihi demek yani sanatı demek çoğu konuda. Orada bir Hristiyan kardeş yoksa o zaman bunda bir söz sahibi özellikle Türk Akademisi'nde yani bir söz sahibi olmayı bekleyemiyorsun. O yüzden ben hani gençleri ve bütün kardeşleri aslında kiliseleri burada akademide daha da ileriye gidebilmeyen özellikle bu alanlarda felsefe, psikoloji, sosyoloji bir sürü alanda ileriye gitmeleri için yani akademide daha da ilerlemeleri için hani hakikaten hem destek olmalarını Çağrıları varsa yani bu konuda, yapabiliyor olarak. Çünkü herkes o kadar kolay değil yani. [00:16:08] Speaker A: Yani bence bu benim en fikrim. Herkesin okuyabileceğini düşünemem. [00:16:12] Speaker B: Yani sabah oturuyorsun çünkü. İşte geçen bir tezim için bir şey araştırıyorum. Interstellar mıydı? Bir şey var. İşte buradaki diyor bir dakika. Dünyada yedi yıl mı? Öyle bir şey diyordum. Aynı yani. Oturuyorum. Sabah 10'da oturmuştum. Bir kendime geliyorum saat 4 olmuş. Hava kararmış ya da böyle şey. Hani dünyadaki... 10 saat senin için bir. [00:16:37] Speaker A: Saat gibi geçiyor yani. [00:16:38] Speaker B: Aynen gerçekten. Hani o kadar kolay bir şey değil şey açısından. O yüzden çağrısı olan... Bunu isteyen hani kardeşleri desteklemeleri için hani gerçekten teşvik etmek istiyorum. Yani ki söz sahibi olabilsinler. Kilisedeki Hıristiyan kardeşler o zaman tarih konusunda işte ne bileyim felsefe konusunda bir söz sahibi akil adamlar olabilecekler. Yani düşünsene güzel profesörler olsa hani tarih alanında işte doçentler olsa doktorlar olsa yani ne kadar güzel bir şey olur aslında. [00:17:14] Speaker A: Bir de herkes kendi ilgi alanını araştırıyor zaten. Yani o zaman bir Hristiyan onu araştırırsa bence çok daha... Tabii yani tabii. Daha fazla sonuç da elde edilir. [00:17:23] Speaker B: Kiliseye de çok büyük bir faydası. [00:17:24] Speaker A: Kiliseye de yararı olacak. [00:17:25] Speaker B: Gerçekten. [00:17:26] Speaker A: Ki dediğine göre sanat tarihi özellikle yani gerçekten muazzam bir bölüm. [00:17:30] Speaker B: Tabii. [00:17:30] Speaker A: Ve tamamı neredeyse İncil'le geçen bir bölüm. Yani kardeşlerin bunu okumaktan geri çekilmemesi lazım. Kesinlikle katılıyorum. Özellikle gençler bu konuda, yani ben şey diyemem tabii ki de, sadece bunları yönelin, sen de onu söylemiyorsun zaten ama birçok üniversite okuyan kardeşe şeyi de söyleyebiliriz yani, yan dal bile yapabilirler. Yani gerçekten odaklandıkları bir bölüm varsa, yan dal bile o bölümlerden bir tanesini yapsalar kendilerine çok yararı olacak, kiliseye çok yararı olacak. Çünkü bu konuda kişiler uzmanlaştıkça bazı konularda fikirlerimiz de değişiyor. Bu konuda özellikle Kutsal Kitap'ı daha detaylı okumaya başladığım, araştırmaya başladığım dönemde özellikle kilise önderleri ya da Kutsal Kitap konusunda çok hakim, George abi gibi Dinozorlarla. Onlarla konuşurken onların derslerine katıldıkça şeyi fark etmeye başladım. Ego Amy diye bir bakın dedi işte. Yuhanna bölümünde kaç defa geçiyor ve ben şöyle bir çakallık buldum. O an kendimce. Ego Amy Greg Chad'ı nasıl yazılıyor onu buldum. Sonra Kutsal Kitap'ta Grekçe'ye çevirdim ve Grekçe'de aratıp bir tanesini kaçırmış sadece 27 kez geçiyordu 26 yaptı ve sonra o an şeyi fark ettim yani ben hep o bölümü okurken işte Felisiler işte İsa Egoe mi dedi diye kızdı. Okey diyordum. Ama onu anlayınca neden kızdıklarını, ya ben var ya bu şey yani sen Tanrı mısın oğlum deyip adamın üzerine yürüyorlar yani. Ve o an fark ettim ve hala bugün bile işte kilisede ya da işte YouTube programlarında sorulan sorulara bakıyorum. Hep şey yani İsa Tanrı olduğunu söylemedi, İsa Tanrı olduğunu söylemedi. Dostum sadece bu kelimeye bile baksan İsa Tanrı olduğunu defalarca zaten söylediği için ferisiler çıldırdı. [00:19:32] Speaker B: Taşlamaya kalktılar. Niye taşlıyorsun aslında? Şirk koşarsan Tanrı'ya. [00:19:36] Speaker A: Evet sen Tanrıyım, sen Yahveyim diyorsun. Yani bunu ağzına alamazsın bu lafı. O yüzden dediğine katılıyorum böyle kişiler çoğaldıkça kilisede bu kiliseye bilgi ve anlayış olarak da çok şey katacak ya. [00:19:50] Speaker B: Teolojiye de her şeye yani o zaman mesela işte her zaman söylüyorum yani bir Türk teolojisinden bahsetmek mümkün o zaman. Şu an mümkün değil. Şu an o zaman mümkün olacak. [00:20:00] Speaker A: O zaman mümkün olacak. [00:20:01] Speaker B: Yani çünkü Kendimiz araştırıyoruz demek ki, kendimiz buluyoruz. Kendi çabalarımızla, kendi ne diyeyim bilim adamları hatırlamak içerisinde yani kişilerle İbrancı bilen, işte Grekçe bilen ya da işte teoloji bilen kardeşlerle o zaman birlikte biz Kutsal Kitap'a kendi teolojimizle, yani kendi teolojimizle tabii yeni bir şey yaratmıyoruz ama bir Türk teoloji, ya Türk kilisesi teolojisinden bahsetmek o zaman mümkün oldu. Yani o çok Önemli bir şey aslında. [00:20:32] Speaker A: Kütükü türlü zaten var olmuş bir şeyi aslında adapte etmiş oluyoruz. Üstün körü şey gibi de olabilir. Bizim kiliseye bir kitabı çevirmeye çalışıyorduk. Kitabı çevirirken yazar daha işte o örnekleri daha Amerikan işte. Çünkü adam kendi tecrübesini yazıyor ya doğal olarak. Hep orayla ilgili örnekler. Şöyle bir şey yaşamıştım diyor. Bir gün üniversitedeyken işte George geldi işte Yani böyle bir anlayış yok bende işte onun bahsettiği o işte üniversite ortamı bizim bizde yok. Onların işte arabayla bir yerden bir yere evine gidiyor üniversite öğrencisi yani. Sen de üniversite öğrenci misin? [00:21:10] Speaker B: Ama benim arabam yoktu yani. [00:21:11] Speaker A: Üniversite okuyup da arabası olana zengin diyoruz biz. [00:21:16] Speaker B: Biz zaten Akdeniz Üniversitesi'nde okumuyoruz. [00:21:18] Speaker A: Yani okumuyordur yani. Hani o yüzden o örnek bile küçücük, basit bir örnek bile... anlattığı ayeti açıklamak için kullandığı hikaye örgüsü bile bizi bizden çok uzakta. Otomatik olarak dediğim gibi bir Türk teolojisi kurulacaksa ama bunu bir Türk yazar ya da araştırmacı, bilim adamı bunu yazıyorsa bizden örnek kullanacak. İşte otobüste öğrenci giderken diyecek. Böyle bir şey yaşadı. Bu daha O örnek de benim için daha doğal gelmeye başlayacak, sözü daha derinden anlamaya başlayacağım. Bir de daha da detaylı bir konu ama bu işte onur ve utanç kültürü yani bizim o kültürümüzün de özü de orayı etkileyecek. Ben o yüzden kesinlikle katılıyorum yani çok kişi lazım. Tam buradayken de şeye de girmek isterim. Özellikle yazarlı konusunda yeni başladın diyelim. Yeni bir kitabın çıktı. Yani İznik konusuyla ilgili. Sanırım bildiğim kadarıyla bununla ilgili bir kitap yazılmadı. [00:22:17] Speaker B: Bir tane küçük bir kitapçık vardı. Aslında o benim yüksek lisans tezim. Daha böyle afilli ismi var aslında. Uzun uzun. [00:22:25] Speaker A: Disney konserinde masalar sallanmadığını anlatabilmek için bu kitabı yazıyorum. [00:22:30] Speaker B: Çünkü tezi yazıyorsunuz, ismini yazıyorsunuz, anlarsa tekrar yazıyorsunuz. Anlaşılmaması lazım. Bir anda. Akademide öyle bir şey var. [00:22:42] Speaker A: Başlıktan sonucu anladık yani. Ölmüş bu. [00:22:45] Speaker B: Yüksek lisans tezim ama daha tarihi tabii yani işte böyle Roma İmparatorluğu'na daha odaklanan bir tez aslında. Ve o zaman ben bu sene 1700. senesi İznik Konsili'nin 325'te ve 325'ten bu döneme aslında hala daha İznik Konsili'nin biz etkilerini yaşıyoruz. Hala daha yani hiçbir şey yapmadan. ne diyeyim, eksilmeden. Hala daha bütün kiliseler, düşünün yani sonrasında Katolik, Ortodoks, Protestan ayrılmışız. Yani ayrılınmış, hatta daha da ayrılmışlar. Hani birbirlerine... Ayrılabildikçe. Ayrılabildikçe yani ayrılmışlar. Ama yine de hala daha, düşün o İznik Konsili'nde alınan o karardaki o inanç bildirgesi hala daha okunuyor. Ama şöyle bir şey var, dediğin gibi yani kiliseye geliyor bazen, yani kilisedeki Kardeşler de ya da işte Türkiye'de İznik konsiliyle alakalı bilinen şeyler o kadar eksik, yanlış yani zaten. [00:23:45] Speaker A: Bilinen yanlışlar. [00:23:46] Speaker B: Evet doğru bilinen yanlışlar. [00:23:48] Speaker A: Asıl senin kanala öyle bir program mı çeksek? [00:23:50] Speaker B: Olabilir. [00:23:51] Speaker A: İznik konseriyle ilgili bilinen yanlışlar. [00:23:54] Speaker B: Doğru bilinen yanlışlar bir de yani. O yüzden aslında bu sene özellikle biraz daha hani benim asla çok da niyetim yoktu. Daha çok tezi kitaplaştırmak istedim. Ama bu kitap tam böyle hani tezin özeti özeti ama daha kiliseye, daha teolojiye daha hani ne oldu ya hani İznik Konsülü'nde ne oldu ya odaklanıyor şu anda. O yüzden hani çok istedim yani bunu yazmayı ve böyle çabuk okunan hani öyle bir şey aslında oldu o İznik Konsülü'de. [00:24:23] Speaker A: Ben çok aslında sevindim çünkü gerçekten bence yani Türkiye'de herhalde dediğim gibi yani her kesim için söylüyorum bunu. Kiliselerde de İznik Konsülü'yle ilgili yanlışlar var. Dışarıda inanılmaz büyük yanlışlıklar var zaten. [00:24:36] Speaker B: Bunu konuşacağız zaten işte masayı salladık. [00:24:40] Speaker A: Yani verilebilecek çok cevap var da, filtreli bir şekilde veriyoruz. Çünkü ortaya bir tez atmak çok kolay zaten günümüzde de öyle. Bunu akademisyenler de yapıyor, buna üzülüyorum. Geçen Özgür'le beraber yaptığımız programda da biraz üzerine konuşuyorduk. Orada da ona aynı şeyi söylemek istemiştim. belli bir seviyedeysen, akademik seviyedeysen bunu söyleyemezsin derken daha çok ortaya bir kanıt sunmadan, bununla ilgili bir çalışma yapmadan, elle tutulur bir şeyin olmadan bir şey söylemek, akademisyenliğin tam zıttı mahalle kahvehane anlatıcısı olmak gibi yani. [00:25:17] Speaker B: Aslında düşün tez yazarken ilk öğrendiğimiz şey şu, ...kanıtlayamadığın hiçbir şey yazmayacaksın. Yani o nereden aldığın kaynağın nerededir? Kaynağın kaynağını. Antik kaynaklara hani kadar gidiyorsun. Antik kaynaklarda da mesela işte bu kişi yanlı mı? Hani taraflı mı? Tarafsız mı? Pagan mı? Hristiyan mı? Hani bütün düşün hani o kadar çok şeyi hani araştırıp elekten geçirip filtreleyip oraya kaynak yazıyorsun yani aslında. [00:25:45] Speaker A: Çok yüklü bir iş aslında. [00:25:46] Speaker B: Kesinlikle. Sen ama orada ben yani dediğin gibi, tamam ben böyle yapıyorum, ben böyle yaptım. [00:25:53] Speaker A: Hayır, harikalar hissedebilirler. [00:25:55] Speaker B: Yaptım oldu yani. [00:25:55] Speaker A: Masayı salladılar. [00:25:56] Speaker B: Aynen, yaptım oldu. [00:25:57] Speaker A: İkna edemezsin. [00:25:57] Speaker B: Aynen. [00:25:58] Speaker A: Aslında İznik Konsolosluğu sen üniversitedeyken, çalışırken şey söylemiştin. Belki ben yanlış hatırlıyorsam burayı kestiririm. Orada alınan kararlardan bir tanesi ayakta dua edilmesiyle ilgili mesela. [00:26:09] Speaker B: Basit aslında bir şey ama ilginç bir şey. [00:26:12] Speaker A: Ben mesela çok şaşırmıştım. Bir protestan olarak. Bunu hiç düşünmemiştim. Yani bazen kilise kültürü tabii ki de farklılaştı ama dediğim gibi yani inanç bildirgesi olarak aslında bütün kiliseler her ne kadar bunu işte elçisel inanç bildirgesi ve iznik inanç bildirgesini Devam ettirse de alt maddelerini bazen unut, biraz kaçırdık yani. [00:26:32] Speaker B: Mesela Paskalya kararı, Paskalya tarihi kararı. Ortodoks kiliselerin için Protestanlar ya da Batı kilisesi farklı kutluyorlar. O mesela İznik Konsili'nde alınmış bir karar. Ondan sonra daha bir sürü aslında karar var ya da işte bazı işte hangi şehirlerin ne kadar statüde olacakları. Hatırlamıyorum, 20 tane falan karar var galiba. Yani onlardan bir tanesi de böyle küçük şeyler de var, basit şeyler de var. [00:27:02] Speaker A: Evet ama bence araştırmak, okumak, kilise babalarının o hayatları, düşünceleri, incile yaklaşımlarının ne olduğuyla ilgili bilmek de bence bizim için çok değerli. Yani bu kitap konusunu açmamın sebebi aslında sen kitap konusunda yeni biri değilsin çünkü yaklaşık ben hatırlayayım ama 7 Ben de hatırlamıyorum. 6-7 kitap vardı. Benim ilk senin kitapla denk geldiğim kitap şeydi. İlahi Söyleyen Kainler kitabıydı. Tapınma konusunda kendimi geliştirmek istiyordum. Ve o zaman kilisenin kitaplığında işte böyle kitaplara tek tek bakıyorum sıkıntılı bir şekilde. O zaman İlahi Söyleyen Kainler kitabını elime almıştım ve o zaman ben bu kadını tanıyorum ya diye. Kitap mı yazmışsın? Aslında böyle bir yazarlık serüvenin var. O nerede başladı? Yani sen öyle bir isteğin var mıydı daha önce? [00:27:52] Speaker B: Çocukken, ben çok erken okuma yazmayı öğrendim. Abim benim ilk yazdığım şeyi saklıyor, hikayeyi saklıyor hala daha. Yani 7 yaşında mıyım neyim yani. Böyle tekstil kağıtları vardı eskiden. Böyle sarı. Onları katlamış cüzdanında saklıyor abim hala daha onu. Bir kızılderili çocuğun hikayesi. O zamanlar Tom Mix Texas çok okuyordum. Hala daha yani Spider-Man falan benden sorulur. [00:28:20] Speaker A: Böyle şey konuşuyor. Buraya da gireriz. Ben oğlumla bunu tartışırız. [00:28:25] Speaker B: Yani o dönemden çok okumak aslında. Benim annem gerçekten çok okuyan birisiydi ve benim de çok okumamı isteyen birisi. Evde büyük bir kütüphane, yani Rus edebiyatından her şey var. O yüzden ortaokul, lise falan filan annem erken öldü ama o okuma alışkanlığını miras bıraktı aslında. Şimdi siz okuma tabii ki çok okuyabilirsiniz ama bir yazma isteği bambaşka bir şey. Sürekli ben günlük tutarım mesela. Ne bileyim 12 yaşından beri günlük tutuyorum sürekli. Bir şeyler yazıyorum, hikayeler yazıyorum falan. Aslında benim ilk yazdığım şey özellikle Hıristiyan olduktan sonra İki Ev diye bir küçük kitapçık. İki ev nedir? İşte artık baskısı yok yani. Bir kişi ölüyor, imanlı değil. Gözünü açıyor, nerede? Bir kişi imanlıdır, ölüyor, gözünü açtığında nerede? İki evimiz var. Yani hangisini de sen gözünü açıyorsun? Ve o zaman oraları anlatıyorum, o kişilerin düşüncelerini anlatıyorum falan. Ondan sonra yazdığım Benim Adım Kadın var. [00:29:31] Speaker A: Evet, ilk kitabın yayınlanan ilk kitabın. [00:29:33] Speaker B: Evet, kitap olarak o var. Ama Noel'le ilgili falan hep böyle kitapçıklar, küçük böyle o şeyler vardı eskiden. Küçücük kitapçıklar, onlardan çok yazdım da. Ama kitap olarak Benim Adım Kadın özellikle yani kadının değerini anlatabileceğim bir şey istedim yani. Yoktu o zamanlar hiç. [00:29:50] Speaker A: İlk sanırım bu konuyla ilgili yazılmış herhalde Türkçe'deki, Hristiyan Türkler arasında bir kitap olabilir bence yani. [00:29:58] Speaker B: Evet ve şimdi ikinci baskısı da gelecek Rabb'i dilerse. Biraz böyle güncellenmiş. Sonra işte Noel, işte diriliş yani öyle. Tabi ki ilahi söyleyen kahinler aslında benim. [00:30:09] Speaker A: Için Tanrı'yı tanımak, şey Tanrı'yı tanımak ne de şey. [00:30:13] Speaker B: Kutsal kitabı okumak, çalışmak. O da en sevdiğim aslında konulardan bir tanesi. O zamanlar ben yazarken, yani yazdığımda hiçbir şey yoktu. Kutsal kitabı kendi kendine nasıl çalışacağımız konusunda çünkü şeydi sanki, Sonuçta aslında özellikle başka bir inançtan geldiysek yani Hristiyanlığa biz kutsal kitabı nasıl okuyacağımız konusunda hiçbir fikrimiz yok ki. Ben öğrenince aslında onu ben yazmak istedim. [00:30:44] Speaker A: Benim de bu konuda sorularım olduğunda ilk okuduğum kitap da o olmuş. [00:30:47] Speaker B: Ya işte yani böyle çok şey ne diyeyim ayrıntılı işte özellikle kutsal kitaba soru sormak, her bir edebi esere hani farklı bakış açısından bakmak falan. İlahi Söyleyen Kainleri işte yazdım ki ben aslında benim ilk hizmetim yazarlıktan her şeyden yani öğretmen bilmem neyse yani ilk hizmetim benim tapınma hizmeti. Ben iman ettim, baftiz oldum. Bizim tapınma önderimiz şeye gidecekti, Amerika'ya gidecekti. Sordu, dedi ki yani gitar çalmak isteyen var mı, öğrenmek isteyen? 10 kişi başladık, ben kaldım. [00:31:21] Speaker A: 10 cüzdanlıdan biri. [00:31:24] Speaker B: Üçüncü ayda o gitti. Ben kaldım. Yani 15 sene tek başıma tapınma hizmeti yaptım. Sonra işte biraz takım oldu. Şimdi oğlum. Hamdolsun Rabbim. Şimdi yapmıyorum ama joker olarak, eleman olarak, joker eleman olarak... Adam mazlumsak kaleye geçelim. Ama çok istiyorum biliyor musun yani hiç o şey yani tapınmacı şeyi ruhu hiç gitmiyor bence. İstiyorum yani sürekli. O kitap benim için aslında çok bir dönüm noktası. Çok sevdiğim bir konu çünkü. Ve özellikle onun içindeki yani Tanrı'ya tapınma konusundaki fikrimi değiştiren, kafamı, aklımı değiştiren, bakış açımı değiştiren bir şeyle başlıyor aslında. Tanrı'nın imanüel olmasıydı. Ve bir tapınmacı için en önemli şeylerden bir tanesi olduğunu düşünüyorum yanında. [00:32:14] Speaker A: Ben hemfikirim ve yani bence tapınma konusu herhalde Türkiye'de. Bence iyi gidiyoruz, öğreniyoruz ve bu konuda kesinlikle böyle kitapların bence daha da çoğalması lazım. Çünkü yani tapınma sadece kürsüye çıkıp, eline gitar alıp, akorları ya da notaları olan bir şeyi çalmak değil. Ona sahne performansı deniyor. Düğün şarkıcısı diyorum ben. Şov must go on kafasıyla bir şey yapmıyoruz. Ve şov biznesi değil orası. Ama gerçekten Tanrı halkını Tanrı'nın önünde önüne getiren, Tanrı halkının önünde yürüyen bir şeyden bahsediyoruz. O kadar değerli bir hizmetten bahsediyoruz. [00:32:55] Speaker B: Büyük bir şeref ya. Gerçekten ben böyle tüylüydük. [00:32:58] Speaker A: Eski vahiy bölümde de görüyoruz. Tapıma devam ediyor gerçekten. O övgü, Tanrı'ya övme devam ediyor. O yüzden ben de onurlu bir nişan olarak kendim için de taşıyorum onu. Bunun ne kadar değerli olduğunu yani kendi gözünden bunu yazman çok beni teşvik etmişti. Ve benim de yani gerçekten tapınmaya bakış açımın değiştiği zamanlardan biri buydu. Özellikle yıllarca tapınma yapıp. Yani ben yaptığım bu tapınma bir şey değil. Öne çıktığım bir şey değil. Bu benim Tanrı'ya tapınma önceliğim var düşüncesini. Senin kitabın ve birkaç tane değer verdiğim kardeşin tavsiyeleri üzerine benim de düşüncelerim değişmişti. Aslında bunları açmamın sebebi de şu, bugünlerde yani şeyi çok hissediyor, son birkaç yıldır ben özellikle sürekli bunu tartışıyorum insanlardan. Hiçbir kitabım yayınlanmadı, öyle şeyim yok. Bir ufak karalamaya çalışıyorum. Çocukluğumdan beri şiir yazarım, işte hikaye yazarım ve benim hoşuma gidiyor ama bir ciddi bir kalem değilim yani şu an için. Bir disiplin de gerekiyor bence buna ama özellikle Türk kilisesinin daha Türk yazar da ortaya çıkartması gerektiğiyle ilgili. Yani akademik konuda konuştuk zaten ne kadar çok büyük bir boşluk olduğunu ama bu boşluk belki bu boşluk okudukça zaman geçirince dolacak. Ama biz özellikle son birkaç aydır birkaç kardeşle beraber sürekli bunu konuşuyoruz. Türk yazarların daha çok çıkması lazım ve ben hep bana şey deyince Türk Hristiyan yazar kim var yahu deyince hep aklıma ilk sen geliyorsun. [00:34:33] Speaker B: Tabii de 5-6 falan. [00:34:35] Speaker A: 5-6 yani ya da işte çok değer verdiğim bazı kardeşler, abiler var işte çeviri yapmışlar zamanında altlarında isimlerini görebiliyoruz. Ama artık ya şu konuları işte tapınma nedir konusunu bir Türk bu konuda araştırmış, okumuş, kutsal kitabı işte Grekçe'de, İbrahimitçe'de çalışmış ya da çalışılan belgelerden veri toplamış birinin kilisede bunu kaleme almasını çok kadar arzuluyorum ki artık ya da ve güncel olarak. O yüzden gençleri çok teşvik etmeye çalışıyoruz bu konuda. Özellikle benim listemde birkaç genç var. İzlerlerse kesinlikle hatırlarlar. Her karşılaştığımızda şey diyorum, bu hafta ne yazdın? Bir şey yazdın mı? İki sorum var yani onlara genelde. Bu hafta kaç kitap bitirdin? Bu hafta ne yazdın? Tabii ki de kitap okumak ve yazmak arasında fark var ama... Büyük bir bağlantı var. Ama aynı zamanda çok da büyük bir bağlantı var. O yüzden okumadan yazmak da biraz zor bir şey yani. O yüzden hep o iki soruyu soruyorum onlara. Bu hafta kaç kitap okudun ve ne yazdın bu hafta? Onlara biraz teşvik etmeye çalışıyorum. Anlıyorum gençler bazen göremiyorlar ne kadar büyük bir boşluk olduğunu ama o yüzden senden duysunlar istiyorum. Yani sen nasıl görüyorsun bu Türk Hristiyanlar arasındaki yazarlık konusunu ve onlara ne sunabiliriz buradan? Nasıl yazabilirler? [00:35:57] Speaker B: Şimdi başa döneyim. Mesela Grekçe'ye döneyim. Neden Grekçe'ye dönüyorum? Çünkü aynı zamanda eski çağ tarihçisi olarak bir yazıl şeye giderseniz, bir antik şehre böyle yazılar görürsünüz. Grekçe, Latince. [00:36:12] Speaker A: Garip kurup böyle. [00:36:12] Speaker B: Aynen böyle bir taşın üstünde. Ama o taş bize yani orada sizin herhangi bir şekilde anlam veremediğiniz, okusanız bile anlayamayacağınız belki de Bir taş bize o şehrin tarihini, kültürünü, oradaki eşrafı, oradaki kadın erkek ilişkilerini, oradaki ticareti, oradaki edebi eserleri, orada o gün yaşananları. Çünkü söz diyor ki uçar yazı kalır. Yani arkeoloji önemli bir bilim. Bir sürü kiremit, heykel bir şeyler falan filan bulunuyor. Kiremit demeyeyim de özür dilerim. Çanak çömlek falan bulunuyor ama küçücük bir yazı bulunduğunda... Büyük bir olay oldu. Tabii yani mesela yani ne diyeyim böyle bir 10 sene falan atlıyorsun yani böyle orada o buluntuların içerisinde. Şimdi düşün Türk Kilisesi'nin hafızası yok. Şu an. Neden yok? Çünkü Türk kilisesi tarihi denen herhangi bir yazılı belge yok. Türk kilisesindeki tanıklıklar yok. Evet hamdolsun birkaç tane var ama biyografiler yok. [00:37:24] Speaker A: Çok az sayıda kitap. [00:37:25] Speaker B: Bizim kilisemiz galiba. [00:37:26] Speaker A: Çok az sayıda var. [00:37:27] Speaker B: Ha evet yaptı. Az var. Ama hani gençlerin elinde yok. Hani anlatabildim mi? [00:37:32] Speaker A: Büyük bir okyanusun küçük bir damlası örneği benim. [00:37:35] Speaker B: Şiir var mı? Yok. Şiir yok mesela. Ne bileyim hikaye yok. Edebiyat hani o şeyleri yok. Dediğim gibi makaleler yani daha hani sayabileceğim bir sürü bak şurada hani bir sürü şey var kitap var. Yani Türk kilisesinin şusu yok. [00:37:52] Speaker A: Aynen. [00:37:52] Speaker B: Yani şusu yok. Yani o kadar önemli bir boşluk, o kadar büyük bir tehlike ki aslında. Yorumlar yok. Mesela bundan 100 sene sonra... Şimdi ben işte gidiyorum şeye okuyorum. İşte Tim Keller'ı okuyorum. İşte John Stott'u okuyorum. Birkaç kişiyi okuyorum ya da daha önce yazılmış Charles Spurgeon'ları okuyorum. Moody'i okuyorum. Yani adam diyorum ki işte acaba Luca 15 hakkında hani işte ya da Kaybolan Ağol hakkında. Bu ilişkiler hakkında. Ne söylemiş yani? Açıyorum ve bakıyorum ve okuyorum. 100 sene sonra ve aynı zamanda orada dediğin gibi bir kültürel de bir şey var. Mesela İngiltere tarihinden bir örnek veriyor adam. Ama bundan 100 sene sonra yani bizim torunumuzun torunu diyecek ki ya 2000'li yıllarda bir sürü olay olmuş Türkiye'de. Ya Türk Kilisesi buna nasıl bakmış mesela? [00:38:43] Speaker A: Hiçbir fikri olmayacak. [00:38:44] Speaker B: Yani anlatabildim mi? Ama sorun şudur, siz çok iyi yazabilirsiniz ama yazabilecek platformlarımız yok. Ya sen nereye şimdi yani yazdın sen, kime göstereceksin, nerede yayınlayacaksın, nereye başvuracaksın? Aslında bilmiyorum hani biraz derin değişimden bahsetmek isterim yani. Lütfen, lütfen abla. [00:39:05] Speaker A: Ben gerçekten bu programda bu konuda da çok az da olsa yani az çok konuştuğumuzda çok duydum. Yani yazarlık konusunu ve ben çok teşvik alıyorum bundan. Ve aynı zamanda dediğine katılıyorum. Yani çok çetrefilli bir süreç. Ben bir işte kitap yazmaya kalktım. Yaklaşık 2018 yılında. Hala 50. sayfaya kadar ancak gelebildim. Ama benimki biraz böyle işte ütopik bir roman. Çok eğlenmeye çalıştığım bir şeydi. Hobi olarak başladım. Ve yazdıkça fark ettim ki bu kitap yazma işi çok çetrefilli bir iş. Çok böyle dikkat etmen, çok ince notlar, kendini hatırlatmalar yazman gerekiyor. Yani birinci sayfada ya da işte beşinci, birinci sayfa belki kolay olur ama işte on yedinci sayfada yazdığın bir şeyi altmışıncı sayfada reddedemezsin. [00:39:52] Speaker B: Bir de hele zaman geçince unutuyorsun falan. [00:39:54] Speaker A: Unutuyorsun ve şey gibi olur yani 17. sayfada işte bir şey söyledin, bu kırmızıydı dedin. 50. sayfaya gelir bunun mavi olduğunu söyledin. Arada bir boyacı mı geldi kaçırdı biri bunu boyadı mı yoksa. Evet gerçekten zor bir şey ama aynı zamanda yani araştırmayı çok seven seviyor gençler ve görüyorum yani sadece o yolu bilmedikleri için işte süreç nasıl işliyor, yazmadan önce nasıl araştırması gerekiyor, yazarken neye dikkat etmesi gerekiyor, yazdıktan sonra danışmanım ne kadar bol olmalı ve ondan sonraki süreçte nasıl yaklaşmalıyım. Siz ilklersiniz biraz daha. Her yerde vardınız yani çünkü bir boşluk görüyordunuz ve onun doldurulması için orada bulundunuz. Eminim ki hizmette de yapmak istemediğiniz halde yaptığınız işler çoktur. Ama çünkü yapacak kimse yok ya da o cesarette kimse yok. Ama şimdi gençler işte bunlardan feyiz alabilirler, bunlardan ders çıkartıp bir şeye yönelebilirler. Ve eminim yani yazmak isteyen genç var ya. [00:40:59] Speaker B: Ya aslında işte bu derin değişim biraz bu öğrenci yetiştirme hani özellikle Türk kültüründe işte dediğin gibi Türk kültüründe bu öğrenci yetiştirme materyallerinin işte boşluğuyla aslında biraz başladı. Ve yani dediğin gibi işte Can'la işte David hani ya da işte Elizabeth hani böyle işte konuşuyorlar. Hani böyle bir tamamen Amerikan ve İngiliz. [00:41:21] Speaker A: Hani kültürünün... Barbekü de steak yaparken biz... [00:41:25] Speaker B: Şimdi ya o kötü değil tabii ki onlar yani ama sonuçta bizim kendi mesela spesifik mesela şeylerimiz var. Yalan var mesela. Dedikodu var yani ya da işte bir sürü başka hani konularımız var. Kendi kültürümüze ait bazı olumlu ve olumsuz misafirperverlik var mesela. İlişkiler mesela ne kadar... Çok farklı. Çok farklı ilişkiler mesela konusunda Avrupa ve Amerika ile bizim aramızdaki ilişkiler. Yani ben sana desem değil mi? Yani sen anlarsın. Ben gidiyorum. Öyle şeyler anlıyorsun. O yüzden özellikle bu öğrenci yetiştiri materyallerinde hani biz daha böyle işte sohbet, örnekler, senaryolar falan hani onları yapmaya çalıştık. Fakat bu çalışmaları Türk kardeşlerle yapalım diye başladık yola. Ha bir baktık ki biz yazar yetiştiriyoruz. Aslında aynı zamanda yani yeni kardeşler hiç yazarlıkla bazılarını hani tamam yazmışlar ama şey olmamışlar yani böyle bir yerde bir platformda yayınlanmamış hiçbir şeylere. Sonra o zaman derin değişimi biraz böyle biz yönünü de hani yani daha doğrusu biraz genişlettik. O zaman dedik ya gerçekten tam bu hani noktada senin söylediğin gibi yani Türk yazarlara çok ihtiyacımız var noktasında. O zaman dedik ya biz yetiştirelim yani biz yapalım yani bunu. O zaman hani kim yapacak başka yani Türkiye'de? Hani o zaman var kardeşlerde ama hani biz de ön ayak olalım. Özellikle işte şimdi dergi çıkarmaya çalışıyoruz, Derin Değişim Dergisi. Ve yani yazmayla ilgili yazmak isteyen herkesin oraya yazılarını göndermesini istiyoruz. İşte bakıyoruz hangisi uygun ve düşün sen bir şey yazıyorsun ama nerede yayınlayacaksın? [00:43:04] Speaker A: Aynen, yayınlayabilecek bir yer. [00:43:06] Speaker B: Biz orada açık mikrofon gibi aslında açık bir platform oluşturduk. Yani uygun, güzel, hani böyle gerçekten okunabilecek ki kardeşler gerçekten yetenekliler. Hani hakikaten yetenekli bir sürü kardeş var. Gönderiyorlar ve biz orada açık mikrofon gibi açık bir şekilde orada dergide... bir konu belirliyoruz yazıyorlar kardeşler ve işte derin değişim diyoruz ki hadi biz atölye yapalım biraz işte editörlük atölyeleri yaptık şiir yaptık hikaye yaptık senaryo yaptık böyle çeşitli şekillerde bazen işte kiliseler çağırıyorlar bazen biz duyuru yapıyoruz İstanbul'da yaptık falan yani öyle ki gelsin kardeşler çoğalalım ki sesimiz duyulsun Şu anda çünkü çok kopuk. Yani işte Ankara'da biri var, işte Diyarbakır'da biri var, bir şey yazdım diyor, ne yapabiliriz diyor. Ama işte biz böyle bir şeyhane diye bir sinerji oluşturalım yani. Gelelim bakalım kim ne yapıyor. [00:44:03] Speaker A: Ve bu şeye de çok yaramaz mı abla? Yani kritize etmek için de aslında çok iyi. Tabii tabii. Ben çünkü ilk yazdığım vaazları hatırlıyorum. Hatırlamak istemiyorum daha doğrusu. Unutmak istediğin vaazlar. [00:44:15] Speaker B: Daha çok unutmak istiyorum. [00:44:17] Speaker A: Yani o kadar eksik, o kadar zayıf, o kadar o akıcılığı olmayan vaazlar ki yani bir de her şeyi yazıyordum kelime kelime yani. Bana da sevgili kardeşler derken orada yazıldı. O kadar yazıyorum. Tabii o kağıda bakmıyorsun falan filan. Sunum ayrı bir şey ama onu yazma kısmında şimdi yazdığım mağazalarla kıyaslarsam hala o kadar kesinlikle çok öğrenmeye çalışıyorum. Bu arada kafayı taktım buna. Bu şey teknikler konusunda, daha iyi araştırmalar konusunda ama o farkı bile görünce şimdi başlasaydım büyük ihtimal on beş sene önce, on üç sene öncekiyle başlayacaktım. Bir 13 sene önce ben başladığımda işte pastörler kritize ediyorlardı. Bak bunu böyle yazmışsın ama diyorlardı. Bak bunu şöyle yap, bak bunu böyle yap, bak sunarken şöyle. Bu beni sürekli günden güne geliştirdi. Dediğin çok güzelmiş yani buradan da kardeşlere duyurulur. Ben de onu kilisede de paylaşacağım gençlerle sürekli. Yani çünkü bir şey yazarsın belki o kadar iyi olmayabilir. Bu çok değerli. Hangisinden örnek vereyim bilmiyorum ama yani okuduğun en iyi yazarlar da küçücük bir yerden başladılar. Yani o gelişim öyle olacak. Sana gönderecekler. [00:45:32] Speaker B: Şimdi Tolkien'le, Tolkien'le siyaset mi istiyorsun? Onlar mesela şimdi şeyden çıkarlarmış yani üniversitede tam karşıda bir tane pap var. Yani saatlerce bir kelime üzerine sohbet ederlermiş. Mesela şey Tolkien o aslan cadı sihirli dolabı Beğenmemiş mesela. [00:45:52] Speaker A: Direkt anlatımla ilgili. [00:45:53] Speaker B: Evet yani birbirleriyle böyle sürekli tartışma. O zaman hakikaten bence Tolkien'e ya da C.S. Lewis'e yapan şey, bugün böyle okunabilir yapan aslında şey, onların tartışmaları, birbirlerini eleştirmeleri, yani kritize etmeleri. Çok doğru söylüyorsun. [00:46:10] Speaker A: O yüzden bence bu çok iyi bir fırsat. Küçücük de olsa yazıp size göndermeleri, hiç olmazsa bir not olarak geri gelecektir. Evet seni yayınlamadık ama bunları değiştirirsen bak bunlara biraz odaklan istersen bak böyle çalışmalar var bak bunlara katıl. Ben eminim yani daha çok yardımcı olacaktır. [00:46:34] Speaker B: İnstagramdan takip ederlerse derin değişim. Oradan da yani bize mesaj atabilirler, şey yapabilirler. [00:46:40] Speaker A: Güvenebilir. Biz gençlik grubunda derin değişim çalıştık ve gerçekten örnekler de çok anlaşılır. Örnekler de bugünün içerisinden yani tamamen bizden örnekler. O yüzden de özellikle derin değişim üzerine yapılan yazıları da çalıştıklarında fark edecekler. Bugün bizim aslında ne demek istediğimizi bence o çok daha iyi anlatacaktır. Yani İngilizce'den çevrilmiş bir çalışmayla derin değişimi alıp oturup İkisi de çalışsınlar. İkisi de bereket verecek. Kesinlikle katıl. Yani çok iyi yazarlar var, çok iyi gerçekten çalışmalar var. Ama o gerçekten derinden o şeye ifadeyi o zaman daha iyi anlayacaklar. Daha iyi kavrayabilecekler ve neyden bahsettiğimiz o direk kültür yok bizde. Dolaylı kültür var. Daha demokratik bir kültür ya da işte daha onur ve utanç üzerine kurulu bir kültür. İkisi arasında ciddi farklar var ve küçücük bir örnek çok küçücük öyle bir yere dokunuyor ki böyle orası sökülüp gidiyor ve büyük bir değişim yaratıyor. [00:47:43] Speaker B: Ya mesela işte şey bir zaman şeyi kullandık mesela bu ilişkiler konusu şu şey var Neşeli Günler filmi var işte turşu mu? Hani turşu sirkeyle mi olur limonla mı olur? Bak senin yaşın benden daha genç ama o filmi herkes mesela seyretmiştir. [00:48:01] Speaker A: Aynen. [00:48:02] Speaker B: Şimdi ben ilişkiler konusunda bambaşka bir yabancı bir film hani örneği getirsem herkes bilmez belki ya da herhangi bir örnek yani bilmiyor. [00:48:11] Speaker A: Friends'ten bir örnek versen. [00:48:13] Speaker B: Ya tabii ki o kesinlikle anlaşılır bazı şeyler ama bir kesim anlayabiliyor. [00:48:18] Speaker A: Mesela ben İngilizcemi geliştirmek için, önerildiği için biraz izledim. Ama bana detaylı bir oradan bir hikaye versen hiç anlamıyor. Ben hiç arkadaşlarımla pubda oturmadım. [00:48:30] Speaker B: Ama Neşeli Günler diyorum sana. Neşeli Günler. Şimdi ben desem ki ilişkiler konusunu şöyle bir soru soruyor derin değişimde. Neşeli Günler filmini biliyorsunuz, herkes biliyor. Bu sirke mi, turşu mu? diye hiç öyle bir tartışmaya girdiniz mi biriyle? İlişkiyi bunun için bozdunuz mu mesela? Şimdi sen oradan başlayarak direkt anlıyorsun yani ne demek istediğimi. Direkt anlıyorsun. Bunu söylemeye çalışıyorum. Yani biz hani böyle kulağı hani neden şöyle göstereceğime direkt şöyle gösteriyorum. Bitiyor yani aslında. [00:49:04] Speaker A: Evet kesinlikle. Bence çok değerli bilgiler aldıklarına inanıyorum. Son bir sorum var sana. [00:49:09] Speaker B: Tabii buyurun. [00:49:10] Speaker A: Bununla bitirelim. K-pop'a. Evet, bir tane de Korece dizi önersene ya. Hiçbirisi senin bilmediği bir yerden geliyor. Bunu bir tek ben sorarım. [00:49:21] Speaker B: Yapmayın ya. Eyvah bütün sırlarım ifşa oldu. [00:49:26] Speaker A: Tanıdığım Korece dizi izleyen, Kore müziğini sevenler arasında bir iki kişisiniz. [00:49:33] Speaker B: Aslında Kore müziği artık yani Kore pop özellikle biraz yavaş yavaş ölüyor da. [00:49:39] Speaker A: Evet düştü şehirde ama bir dönem. [00:49:40] Speaker B: Düştü şehirde evet ama gerçekten mesela müzikalleri falan inanılmaz iyidir yani. [00:49:44] Speaker A: Ama hala çok büyük tartışmaya dönüyor aslında. [00:49:46] Speaker B: Evet evet. [00:49:46] Speaker A: Olimpiyatlarda şampiyon olan askerliğe gitmiyor, k-pop uluslararası fanatiklerde bizi attırıyor. [00:49:50] Speaker B: Tabii tabii yani öyle şeyler tabii tabii. [00:49:52] Speaker A: Bende ne dedikodular var. [00:49:53] Speaker B: Evet var bende de var. [00:49:54] Speaker A: Ne magazinler var aynen. [00:49:56] Speaker B: BTS var şey var şimdi. Tabii ki büyük bir sektör. İnanılmaz yani. Ve Eritiyo tamamen bitirdi. Zaten bitti yani. Ama Kore dizilerini neden izlediğimi söyleyeyim sana. Şöyle nasıl başladığını. Ben nasıl başladığını hatırlıyorum. Özellikle bu Amerika... Ben şimdi senaryo kursuna gittim aslında. İki sene. Bir sertifika programında. Ve o kadar hani formüle şeyler ki bu senaryolar aslında filmler özellikle Amerikan sineması. [00:50:24] Speaker A: Bir matematiği. [00:50:25] Speaker B: Tabii bir matematiği var yani çok ender bu şey matematik bozuluyor yani bazı filmlerde ve seni işte ağlatacağım mı, güleceğim mi, korkutacağım mı işte şey mi yapacaksın yani ne yapacaksın onun bir formülü var ve özellikle yani son dönemde de aşırı derecede bir seks ve şiddet hani üzerine olunca Yani ben artık hani gerçekten ki ben bir televizyon yani dizi hastası böyle çok severim yani. Bütün Oscar'lı filmleri izlerim şey yaparım falan işte kritize ederim şey yaparım. En sonunda yani Kore dizisi seyreden arkadaşlarımdan birkaç tane dedim ki yani bana da hani Öneririm arkadaşlar. Öyle o kadar naifler yani, naif. Hani böyle şey 16 bölümde bitiyor falan. Hani çok basit. Kafamı boşaltan bir şey. Öyle sevdim yani. Aslında Kore kültüründe aslında tabii bize yakın gibi geliyor. Yani kardeşlerimiz var, hani tanıdıklarımız var. Onları daha iyi anlıyorum şimdi. Çok sevdiğim bir şey. [00:51:23] Speaker A: Ben dediğine katıyorum ama ya. Ben de şu artık sıkıldım. Gerçekten yani eskiden daha dizilerde ve filmlerde daha aile kültürü ya da işte o dönemin yaşantısını görebiliyordum ama şimdi böyle işte seks satar... Tabii tabii yani evet. ...kavramı ya da işte illa işte süper kanal düştü zaten. [00:51:41] Speaker B: Ya özellikle bu HBO diye bir kanal var yani mesela şey yani ben bunu gençlerle de paylaştım aslında bir şeyde yani Diyor ki yani senin utanarak seyrettiğin aslında pornoyu evinde parayla seyredebilirsin. Bu kanalın hani düsturu bu mesela. [00:51:59] Speaker A: Yaptıkları da o zaten. [00:52:00] Speaker B: Yani zaten biliyorsun Game of bana kızacaklar belki eyvah şeyimiz reytingimiz düşecek ama Game of Thrones olsun hani başka şeyler olsun falan Walking Dead falan hani. Sen şimdi hani besbelli yani hani onlarda geçen hani konular ve şeyler hani bunu bir normalleştirme şeyi var, politikası var. [00:52:20] Speaker A: Aynen. Ben de o yüzden mesela ben Kore dizisi izlemiyorum. Ama bir çok beğendim Hollywood'da da oynayan bir Koreli. Şimdi ismi hatırlamam ama editöre vereceğim ismini. Kesinlikle gösteririm. Çok beğendim onu. Tiyatral yeteneklerden çok aktörü. Adam böyle cüsseli bir adam, boksör. [00:52:33] Speaker B: Bir boksörle ilgili bir filmi de var. Ha evet ben sana tavsiye ederim hatırlamıyorum şimdi şeyini, ismini. [00:52:38] Speaker A: Adamı o kadar tutuldum ki bütün... Filmi izledim yani filmlerini izledim seri halinde işte Kore'de yaşanan olaylarla ilgili de gerçek yaşanmış hikayeden aldılar. Beğenmemin iki sebebi vardı. Biraz kan var ama yani gerçekten o kadar yani Hollywood'dan uzak bir çekim tarzları var ki bayıldım yani. Önereceğim bir tane diziyle bitireyim. [00:53:00] Speaker B: Eyvah eyvah hiç umutlu olma. Eğer şey seviyorsanız böyle ne diyeyim, ne derler ya, science fiction şeyler seviyorsanız, bilimkurgu evet vardır, Sisypus var, bazı pilot platformlarda da var. Öyle bir şey olsun o zaman güzel. Evet öneri olsun o zaman. [00:53:19] Speaker A: Çok teşekkür ederiz abla geldiğin için. Ben teşekkür ederim. Sizler de umarım keyifli bir zaman geçirdiniz. Gerçekten güzel bir sohbet oldu Banu ablayla. Eğer sorularınız varsa alta yorum olarak paylaşabilirsiniz. Sizin önerdiğiniz Kore dizileri varsa belki önerebilirsiniz. Tekrar başka bir Emrece bölümünde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın, hoşça kalın.

Other Episodes

Episode 18

February 22, 2025 00:52:36
Episode Cover

Sizden Gelen Yorumlar - Berberi Korsanlar, Barnabas İncili ve Nikolas Kopernik | Özgürce Podcast

Bu bölümde Özgürce podcast'inin sunucusu Özgür Jerdan ve konuğu Emre Uflazoğlu sizden gelen yorumlara yanıt veriyor. Barnabas İncili, Kutsal Kitap, Hristiyanlık ve ünlü astronom...

Listen

Episode 28

April 26, 2025 00:22:21
Episode Cover

Türkiye’de Hristiyan Ebeveyn Olmak | Banu Çelik ile Özgürce Podcast

Türkiye’de Hristiyan Ebeveyn Olmak | Banu Çelik ile Özgürce Podcast Türkiye’de Hristiyan bir anne-baba olmak ne anlama geliyor? Özgür Jerdan’ın sunduğu Özgürce Podcast’in bu...

Listen

Episode 25

April 12, 2025 00:28:50
Episode Cover

Kutsal Hafta: İsa Mesih'in Son Günleri ve Yahuda'nın İhaneti

Özgür Jerdan ve Özgür Uludağ’ın sunduğu Özgürce Podcast’in bu özel bölümünde, Kutsal Hafta’nın anlam dolu olaylarını keşfetmeye davetlisiniz. İsa Mesih’in Kudüs’e görkemli girişinden başlayarak...

Listen