Selçuk Çelik ile Müzik ve Tapınma Hakkında Eğlenceli Bir Sohbet!

Episode 24 April 05, 2025 00:39:00
Selçuk Çelik ile Müzik ve Tapınma Hakkında Eğlenceli Bir Sohbet!
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
Selçuk Çelik ile Müzik ve Tapınma Hakkında Eğlenceli Bir Sohbet!

Apr 05 2025 | 00:39:00

/

Show Notes

Bu keyifli Özgürce Podcast bölümünde Selçuk Çelik ile tapınma ve müzik üzerine derin bir sohbet gerçekleştiriyoruz.

Müziğin ruhani boyutuna ve tapınmadaki yerine dair samimi bir perspektif sunan Selçuk Çelik, kendi deneyimlerini ve ilham verici öykülerini paylaşıyor. Tapınmanın insan hayatındaki etkileri, müziğin manevi gücü ve bireysel yolculuklar üzerine değerli bir sohbet sizi bekliyor. Eğer müzikle ruhsallık arasındaki ilişkiye ilgi duyuyor, hayatınıza ilham katabilecek içerikler arıyorsanız bu bölümü kaçırmayın! Sohbetimize ortak olun ve düşüncelerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın.

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Merhaba değerli izleyiciler, hepiniz hoş geldiniz. Emre Ce bölümünü, Emre Ce'nin bir bölümüne daha hoş geldiniz. Bu program Emre Ce diye anılmaya devam edecek. Bunda ısrarcı olacağız. Sizler de yorumlarda ısrarcı olmaya devam edin. Bugün çok değerli bir kardeşim yanımda, Selçuk. Hoş geldin. [00:00:15] Speaker B: Merhabalar. Hangi kamera? Bu kamera? Bu? [00:00:17] Speaker A: Bütün kameraları... Tam seni görmeyecek bence ya. Ama aynen öyle müdahale edersin. Bu tarafa atlarsın. [00:00:26] Speaker B: Bütün kameraları aynı şekilde... Bütün kameraları aynı şekilde şey yapmak istiyorum. Hani hiçbirinden... [00:00:33] Speaker A: Ayrılmak istemiyorum. Hepsi seni görsün. Tamam. [00:00:35] Speaker B: Hepsi beni görsün istiyorum. [00:00:36] Speaker A: Teknik olarak bunu da böyle bir hafiften çevirirsen. Ben yokum. Bugün mikrofon başında olacağım sadece. Sadece Selçuk'u göreceksiniz. Bir kendini tanıtarak başlamak istemiştim. [00:00:46] Speaker B: Merhabalar. Ben Selçuk. 25 yaşındayım. İstanbul'dan geliyorum. Mavi gözlüsü. Hobilerim gitar çalmak, müzik yapmak. Sanırım az önce yukarıdan hesapladım. Bir 10-11 yıldır kilisede düzenli olarak tapınmadayım. Tapınma iz editi yapıyorum. Bir 5 yıldır da tapınma hizmeti önderliği yapıyorum sanırım. Tarihlerle artık o kadar aram kötü ki artık. Onun dışında editörlük ve müzisyenlik yapıyorum. [00:01:17] Speaker A: Aynı zamanda kayıt işleri de... Ya kayıt. [00:01:20] Speaker B: Işleri yapmaya çalışıyorum evet. Yeni yeni yapmaya başladım şimdi. [00:01:23] Speaker A: Benden iyisin. [00:01:24] Speaker B: Ben daha sıfırda öğreniyorum. [00:01:29] Speaker A: Harika bir detay sadece banu ablanın da oğlusun öyle bir talihsizliğim var evet hep. [00:01:36] Speaker B: Aklımda öyle kalıyor şeyi uğraştırmak için ekstra bikserle uğraşan, videoyla uğraşan insanlar böyle onluma. [00:01:43] Speaker A: Böyle kocaman editör bunu yapar bu arada banunun oğlu falan şuraya şey yap yansıt Kendisi Adobe'de pro olduğu için editörümüz onu kesin yapar yani. [00:01:54] Speaker B: Eline sağlık şundan. [00:01:56] Speaker A: Bu podcast'e çok uğraşacağını düşünüyorum. Tekrar hoş geldin. Annen gibi sen de tapınmacısın. [00:02:00] Speaker B: Evet anne mesleği. [00:02:01] Speaker A: Anne mesleği gibi. Ama nasıl bu süreç, tapınmaya nasıl başladın? Devam et yani tapınmada ki o arzunu isteğin neydi? Ve bu tapınma önderliği nedir? Ne yapıyor bu tapınma önderi? Belki biraz ondan bahsedebilsin. [00:02:15] Speaker B: Şöyle aslında benim gitarla başlamadım şu an ağırlık olarak gitar ve piyano çalıyorum ama benim Kilisede ilk olarak bir kişi tarafından hani kemanla başladım ben aslında müziğe. 9-8-9 yaşlarında kilisede eğitim aldım. Ondan sonrasında bunun hep sürekli ayaktayım ve çok sıkılmaya başlamıştım keman çalarken dedim ki oturmalı yok mu? Ondan sonra piyanoya geçtim. Sonra kilisede sağolsun Dona ablamız vardı. O öğretmişti bana piyanoya. Öyle bir süreç oldu 8. sınıfa kadar. Ondan sonrasında bir konservatuara sınavına hazırlanma gibi böyle bir şeyim olmuştu. Ona girdim. Olmadı. Sonra ben komple bıraktım bu arada müziği hani bir şey yapasım gelmemişti falan. Ondan sonrasında böyle bir yaz tatilinde sanırım o yaz tatili veya bir sonraki yaz tatilinde annem dedi ki ben sana gitar öğreteyim dedi. Ben de falan yaptım yani. Yapmak istemiyordum çünkü. Ben gitar çalmak istemiyordum yani ben hani genel olarak. [00:03:12] Speaker A: Ondan sonra böyle bir... İnstrüman olarak tercihinde... [00:03:14] Speaker B: Yok yok asla değildi yani. Ondan sonra böyle bir elimi alınca böyle iki tıngırtı tutup böyle annem de bana iki üç beş akor öğretince Hemen bir Akdeniz akşamı. Ya dedim bu güzel. [00:03:25] Speaker A: Ateş başında. [00:03:27] Speaker B: Ondan sonrasında lisede full böyle çalıştım. İlahiyle öğrenerek yani çalıştım kilisede. Ondan sonrasında da kiliseden işte hani yardım eder misin? Arkada ikinci gitar olarak. Ondan sonra öyle başladım yani şey tapınma hizmetine. Çok da güzel geçti. Bütün şeyde çok eğleniyordum yani. Çünkü hem bir şekilde küçüklük şeyi hani böyle insanların önünde çalma falan, hoşuma gitmişti. Ondan sonrasında tabii ki daha organik, daha güzel bir Tanrı sevgilisiyle şey yapmaya başlayınca tapıma önderliği şeyden sonra, Baptizm'den sonra başlamıştım. Ondan sonrasında da işte şu an tapıma önderliği olarak, aynen, seviyorum kilisede. [00:04:04] Speaker A: Annenle de biraz konuşmuştuk bir önceki podcast'te. Özellikle bu, onun yazdığı kitap, İlahi Söyleyen Kainler. Benim de tapıma... Güzel mi o kitap? [00:04:14] Speaker B: Ben o konuda... [00:04:17] Speaker A: Programın adına ne olur şey koyalım. Oğlun kitabını okumamış. Başlığımız olsun. Ya benim yani Banu Abla'ya da söylemiştim. Yani tapınmaya bakış açımı değiştiren kitaplardan bir tanesiydi. Eee tavsiye ederim bu arada. Çok güzel. [00:04:31] Speaker B: Eee Talha telif ödemedi. İçinde ismim geçiyor. Ama bekleyin. [00:04:35] Speaker A: Aaa ödemeyi vermediyse o ayrı. Yani şey, ya tapınma gerçekten bence bambaşka bir hizmet ve tabii ki de kilisenin bir parçası ve çok değer, ben çok değer veriyorum. Özellikle o Tanrı halkın önünde yürümek, Tanrı'nın önünde önce tapınmak çok değerli bir şey. Peki tapınma önderi olarak, tapınma önderi deyince ne yapıyorsunuz kilisede? [00:04:56] Speaker B: Tapınma önderi benim için en azından evet oradaki insanları, kilisedeki insanları bir şekilde yönlendirme işi ama Sen önde değilsin bana göre. İnsanlara bir şey eşlik etmeleri için onları teşvik etme görevi yapıyorum ben. Öyle düşünüyorum yani. Çünkü müzik çok manipüle edebilen bir şey insanları. Özellikle eğer tam mesaja odaklanılmıyorsa veya hem tapıma önderi olarak hem müzisyen bir insan olarak hem de tapımayı dinleyen ve oradaki insanların kiliseye katılan insanların da çok kolay manipüle edebileceği bir şey. Çünkü müzik bir anda senin dikkatini dağıtabiliyor. [00:05:31] Speaker A: Aynen. [00:05:31] Speaker B: Veya sözler bir şekilde senin dikkatini dağıtabiliyor. O yüzden sen kendini bir arada saklayıp aslında önemli olan İsa'nın oradaki veya ilahideki Tanrı'yı öven sözleri daha öne ön plana çıkarmak olduğunu düşünüyorum. O yüzden tapıma önderliği yaparken de bunu çok özellikle zaten başlamadan önce tapımaya, dualarımıza her zaman bunu geçiriyoruz yani. ''Biz değil, senin isteğin olsun. Biz ön plana çıkmayalım, sen ön plana çık.'' diye Rabb'e her zaman yalvarıyoruz. Rabb'e her zaman dua ediyoruz bir şekilde. [00:06:01] Speaker A: Söylediğin şey ne kadar çok güzel ya. Yani aslında öndesin ama önde değilsin yani. Öndesin ama önde olan sen değilsin. Oradaki görevimiz aslında o ilahileri uyumlu bir sesle çalıyoruz ama aslında insanları Rabb'e yönlendiriyoruz. Yönlendiriyoruz Rabb'e bakmalarını. Rabb bakmaları için yönlendiriyor. Çok güzel, çok tatlı bir söz aslında. Öndeyiz ama aslında önde olan biz değiliz. [00:06:21] Speaker B: Ve bu bütün aslında hizmet anlayışı için önemli bir şey. [00:06:24] Speaker A: Kesinlikle katılıyorum. Banu Abaya'da biraz onu konuşmuştuk. Belki aslında onu da girebiliriz ama yani bazen sanki şey gibi olabiliyor yani. Show business gibi kürnebiliyor. Kürsü hizmeti. Özellikle gençken, daha ergenlik döneminde o kürsü önde olmak biraz tatlı geliyor göze ama aslında bütün hizmetler için geçerli. O bir konser alanı değil. Yani show must go on diyemezsin ya da işte bu bir show business gibi yaklaşan. Asıl tabii teknik şeyler konuşacağız birazdan tapınmayla ilgili. Teknik tabii düzenler vardır ama asıl amaç orada bir show, bir gösteri yapmak değil. [00:06:56] Speaker B: Değil, asla değil. Ben zaten bu şov yapma şeyini böyle çok isteyen insanlara da çok şaşırıyorum çünkü Tanrı'nın hizmeti, Tanrı'nın önde olmak korkutucu bir şey baktığım zaman yani. Yani hani bir insan full önde olmayı nasıl isteyebilir diye ben bazen şey yapıyorum. Çünkü ben toplumun önderi olmak istememiştim. Ben sadece yanda yardım etmek istemiştim. Çünkü çok büyük bir sorumluluk toplumun önderi olmak. Önde olmak çok büyük bir sorumluluk yani. Çok korkunç bir sorumluluk yani. [00:07:22] Speaker A: Öğretmenler iki kat yargılanacak diyor. [00:07:24] Speaker B: Evet yani büyük bir sorumluluk ve korkunç bir şey var yani. Kötü yaparsan veya yerinde yapamazsan... Doğru bir motivasyon var. Doğru bir motivasyon. Evet yani. [00:07:33] Speaker A: Dediğin kadarıyla Yuhanna, Vayi bölümünde yani İsa'yı gördüğünde dizlerinin bağı çözülüyor. [00:07:38] Speaker B: Tanrı'nın görkemi ve adaleti korkunç olan şey zaten. [00:07:42] Speaker A: Görkemli bir şeyin önüne çıkıyorsun. Belki o an onu fark etmiyoruz ama gerçekten Tanrı'nın görkeminin önündeyiz. Bence de biraz korkutucu. [00:07:50] Speaker B: Her zaman bunu düşünmüyor olabilirim. Hani şey değil ama tapıma yaparken hani yukarıda da bir tapıma var. Onu düşünmek çok önemli. Sadece biz tapınmıyoruz, yukarıda da tapınılıyor yani. Orada da bir şenlik, ilaheler söyleniyor. [00:08:04] Speaker A: Mezmurlar söyleniyor. [00:08:05] Speaker B: Evet. Buhurlar yükseltiliyor. O hoş kokular orada yani. [00:08:10] Speaker A: Peki tabımı hazırlarken böyle bir düzenin var mı? İlahileri seçerken, haftalık nasıl başlıyorsun? Örneğin belli bir dua ettikten sonra, duruma baktıktan sonra ilahileri seçiyorum ya da farklı. Öyle bir şeyin var mı düzenin? [00:08:25] Speaker B: Saat 11'de başlıyor pazar günleri bizim. [00:08:27] Speaker A: Saat 10.50 gibi. [00:08:27] Speaker B: Seni çok isterdim. Gerçekten çok iyiydin. Şeyde Tophamenlere kaydırılıyor. [00:08:40] Speaker A: Hemen yanında da kutsal kitap uygulamasından da ayet bakılıyor böyle. [00:08:44] Speaker B: Ya da geçen haftalarda ne çalmıştım, oradan bir setlist çıkartayım. [00:08:50] Speaker A: Setlist'in ismini değiştiriyor. O pazarın ismini veriyor direkt. Üşen geçeriz. [00:08:56] Speaker B: Tapıma yaptığım günlerde genellikle ondan bir hafta önce... Çok bir hafta olmuyor genellikle. Çünkü birazcık da güncel kalması gerekiyor bence o şeyin. 3-4 gün öncesi en azından bir konu düşünüp şey yapılması gerekiyor. Veya işte Rapp belki daha önce sınav koymuştur. Bir şey diyemem. Ama hani bir konu üzerine yoğunlaşıyorum. Ona göre ilahilerim ve ayetleri ona göre seçiyorum tabii ki. Ondan sonrasında da işte hani müsait olan kiliselerimizdeki tapınmacılarla birlikte ilahileri atıp hani şey yapıyoruz. Önder belki veya işte vaaz veren veya ibadeti yöneten kişi, istek bir ilahisi vardır. Ona göre de bazen ilahileri de ona göre de düzenliyorum. Ama spesifik olarak vaazla da ilişkili olsun, ibadetle de ilişkili olsun. Ama çok da olmasın hani böyle. Çünkü birbirinden evet, bağlantılı şeyler bazen. Ama bağımsız da olabilir. Çünkü benim öpüşsel kalbime başka bir şey koymuşlar. Hani onu da dinlemek isterim. Yani spesifik olarak hani şeylere direkt olarak bakmıyorum. Vaazın konusuna veya ibadetin konusuna. Ama hani genelde tabii ki bakmak gerekiyor. Çünkü Oradan da teşvik almamız gerekiyor. [00:10:02] Speaker A: Ben genellikle öyle yerliyorum. Bazen ben tapıma yönetirken vaiz eğer konusuyla ilgili bir yüreğinde bir ilahi varsa, paylaşırsa bazen vaazdan önce onu, vaazdan hemen önce bizde bir ilahi oluyor, onu çalıyoruz. Ama dediğine katılıyorum yani bütün ibadet zaten İsa Mesih'in İsa Mesih'le ilişkili olduğu için konu hep birbiriyle ilişkili ama bazen vaazla tapımanın konusu birbirinden farklı da olabiliyor ve gelen herkes de ondan bereket almış oluyor yani. Peki böyle bir şeyin var mı? İşte prova konusunda ya da kişisel olarak kendin ne kadar prova yapıyorsun bu tapımaları? Daha doğrusu ilahileri bir şeyin var mı? Böyle düzenli işte şu kadar kendim prova yapıyorum ya da... [00:10:42] Speaker B: Aslında yok. İlahiler birazcık şey artık. Dediğim gibi 11 yıl olduğu için yeni ilahileri de aslında direkt kapabiliyorum. Ona göre de hani bir kendi düzenlemem oluyor. Çok fazla prova... Yapmıyorum ama hani böyle bazı ilahiler üzerinde yoğunlaştığım zamanlar oluyor. Eğer hani tapınmanın ilahilerini seçmişsem ona göre bir düzenleme yapıyorum tabii ki. Ona göre bir sessiz zaman ayarlayacaksam ona göre bir solo demeyeyim ama en azından daha melodik bir şey çıkartıyorum. Piyano üzerinden en azından. Çalacağım veya işte gitar çalacaksam. Ona göre hani şey yapıyorum. Provamız genellikle hani pazar günleri herkes toparlandığı zaman genellikle yapıyoruz. [00:11:16] Speaker A: Ya bence şey güzel oluyor. Bizde de öyle mesela pazar günü kiliseden önce işte o hazırlık zamanda ilahileri prova ediyoruz. Ondan önce listeler gönderiliyor herkese. Prova biraz da aslında ibadet zamanına verdiğin önemi de göstermiş oluyor hem. Hem de nasıl söyleyeceksin ne kadar tekrar. [00:11:32] Speaker B: Bilmeyen de oluyor çünkü. [00:11:35] Speaker A: Bir de birlikte uyumu sağlayacak bir şey oluyor provala. Ama öyle ben 11'e 5 kala geldim, ben zaten sadece söylüyorum diye bir şey yok. En sinir olduğum şeydi. [00:11:46] Speaker B: Yani çok spesifik olarak hani böyle bir geç kalmış durum varsa tabii ki hiçbir şey yapamam ama. Eğer hani saati söylenmişse bir şey. Genel olarak çok en sevmediğim şey. [00:11:55] Speaker A: Bir alışkanlık olarak gelmiyorsa. Ama ben çok seviniyorum aslında. Yani Türkiye'sinin gerçekten tapınma konusu çok iyi bir şekilde ilerliyor. Yani hala tabii ki de öğreniyoruz, eksiklerimiz var. Bunun için sırf kültürü ediniyoruz hala. Ama tam bence iyi bir yere geldiğini düşünüyorum artık yani. [00:12:13] Speaker B: Ekstra müzik öğrenmeye başlamamın sebebi buydu. Üniversiteden mezun olduktan sonra ben direkt hani böyle bir müzik eğitimi almaya başladım. 3 yıl oldu. Sırf daha ruhsal kısmı evet var ama aynı zamanda bir şey kısmı da var. Teknik kısmı da var. Onun için işte 3 yıldır bir eğitim alıyorum ekstra. Sonra ileri sınıra başka düşüncelerim var, başka projeler var. Onları da gerçekleştirmek istiyorum bu şeyle birlikte. Ama şeyin çok yararlı olduğu, bu ruhsal kısmım için de çok yararlı oldu aslında bu derslerin. Hocam sağolsun. Gerçekten müzik çalarken de bizim de tapınmamız gerektiğini hani bu şekilde anlıyoruz evet. Ama eğer müziği çok içselleştirmezsek veya organik olarak hani çaldığımız şeyi bilmezsek aslında odaklandığımız nokta birazcık daha... Burada yanlış mı bastım? Bunu mu çalacağım? Şimdi E minöre geçeceğim. Oradan D minöre geçeceğim. Oradan nasıl geçeceğim falan oluyor. O yüzden de artık öğrendikçe veya organik olarak müziği daha iyi anlayınca artık bu endişe ve şeyler birazcık ortadan kalkıyor. O yüzden tapınmaya birazcık daha iyi odaklanmaya başlıyorsun. Bunu gördüm yani. Panik yapmıyorsun çünkü. Daha rahat hissediyorsun. Ona göre de zaten tapumanı ona göre de şekillendiriyorsun. Daha ruhsal konularda sen tapumu önerirken, çalarken daha artık bir şeyler gibi düşünebiliyorsun. [00:13:29] Speaker A: Ya kesinlikle katılırım. İlahileri çok ünlü bir orkestraya versen canavar gibi çalarlar. Yani buradaki amaç dünyanın en iyisi olmak değil. En iyi şekilde çalmak değil. Ama müzikal anlamda da kendimizi geliştirmek bence çok çok değerli oldu. Bende de öyle. 2013 yılında ben hem uzun yıllarca sahne aldım dışarıda, işte kilisede de ibadet yönettim. İkisinin de birbirine yararı oldu yani birçok şeyi fark ediyordum müzikal anlamda. Özellikle mesela notalar nedir, işte frekanslar nedir, akorların oluşumu ve bunun düzeni, frekansların etkileri, aralarındaki geçiş bağları falan bunları okudum. Araştırdıkça yani müziğe bakışında değişiyor. [00:14:08] Speaker B: Evet kesinlikle. [00:14:09] Speaker A: İbadeti yönetirken dediğin gibi yani enstrümanla daha hakim olabiliyorsun, sesine daha hakim olabiliyorsun. Ve hani müziğe bakış açının değişmesi tapınmaya ruhsal anlamda bakış açını değiştirmiyor. Ama içeriğindeki o zenginliği, o uyumluluğu da geliştiriyor. Yani ben tapınmada detone bir ses duyunca çok bereket alıyorum bazen. Çünkü yani amacım ya gerçekten o sözü o da anlamıyor. [00:14:31] Speaker B: Öyle dememek gerekiyor zaten. [00:14:33] Speaker A: Evet yani tabii yani biri yanlış çaldı çalsın canım yani. [00:14:36] Speaker B: Kesinlikle zaten. [00:14:37] Speaker A: Olabiliyor, olabilirdi. [00:14:38] Speaker B: Mesele o değil çünkü yani. [00:14:40] Speaker A: Aynen mesele o değil. Mesele gerçekten o söz, o yürekten övgüyle Rabb'e yaklaşmak ya da yas tutmak ya da sevinç duymak ya da kederliysem Rabb'in önüne gelip kederlenmek. O tapınma beni yönlendiriyor bunu ve beni Rabb'e yönlendiriyor. Yani haftalarca dışarı hayatında gerçekten zorluklarla karşı yaşıyorsun ve Rabbin önüne çıkmak istiyorsun ve tapınmacılar, tapınma önderi de beni ona yönlendirmiş oluyor. Bana çok değer katıyor ve gerçekten ona ablada demiştim ya burada bir onur, nişan olarak taşıyorum bunu yani bir tapınmacı olmayı. Diğer taraftan da ama o müzikal anlamda uyumluluğu keşfetmek, o tapınmayı zenginleştirmek de çok güzel. Çift sesler, üçlü sesler müthiş. [00:15:22] Speaker B: Evet kesinlikle. Yani şöyle ki, enstrüman çaldığın veya sesinle hani tapınmada öndeysen eğer, eğer çaldığın alete veya enstrümana veya sesine tekrar dediğim gibi, onunla iyi bir ilişki kuramadıysan, sadece bir araç veya şey olarak bakıyorsan, Geliştirmediysen sonrakinde, ileri bir zamanda yani hani hemen olacak diye bir şey demiyorum. Hani bu organik olan bir şey. Kurduğun bağlantıyla onu şey yapamazsan birazcık o enstrüman sende birazcık şey gibi duruyor. O yüzden de bir şey çalarken veya bir şey söylerken o samimiyeti bazen yakalayamayabiliyor tapınma yönderi. O zaman da tapınma yönderi sadece dediğim gibi hani bir sanki konsere gelmiş gibi davranabiliyor. Onu ben yapmamaya çalışıyordum işte. O yüzden de kendi çaldığım enstrümanla, kendi konuştuğum dille, yani müzik diliyle daha organik bir bağ kurup, hani ona göre bir kendim tapınarak aslında, önde de hani bu tapınmayı insanlara daha da teşvik olsun veya yönlendirsin diye kullanmak. İstediğimden dolayı çıkan bir şeydi bu. [00:16:19] Speaker A: Bence çok güzel bir düşünce. Yani iyi bir gitar çalmıyorsan tapınmayı yönetemezsin diyemem ama belli bir süre sonra artık kendini geliştirmezsen çok da sağlıklı bir durum olmuyor. Uyumluluk olmuyor bu sefer de. Bir uyumlu bir tapınma grubu da kuramazsın. Belki tek gitar sürekli çalmak daha kolay bana göre mesela. Tek gitar yönetirsen problem yok ama yanına bir piyano, bir keman, ikinci bir solist, üçüncü bir vokal falan geldiğinde herkes senin gitarını takip ediyorsa mesela, o hatalar yapıyorsa ama bütün grup... Burada teknik konuşuyoruz yani ruhsal olarak konuşmuyorum burada. Teknik anlamda da çok işte yani sahne performansı yaparken ben mesela bazen işte başka grupların müziklerini dinlemeye gidiyorduk. Gitarist bir hata yapınca ya da işte baterist bir hata yapıyor mesela bir yerde aksak bir ritim vuruyor ve gitarist buna hazır değil. Gitaristin yaptığı solo çok cırtlak kalıyor bir anda yani hiçbir şey yokken ve sen uzun zamandır bası arkada duyarken o bateristin bir boşluğu bas gitaristi yanlışlıkla öne itiyor. Yani bir kaos, zincirleme bir şey oluşuyor. Doğal olarak bu tapınmada da öyle. Teknik anlamda kendini geliştirmezsen, grup büyüdükçe teknik hatalar tüm grubu etkiliyor. Ya da işte biri detone oluyor, diğeri de detone oluyor. Böyle bir tapınmaya denk geldi mesela. Tapınmada o ilahiye giren kardeş giremedi, yanlış girdi ve herkes silsile yoluyla, herkes sırayla yanlış devam etti. Tek sevindiğim şey o kardeş ona devam etti. Gitarı susturdu. O tonu, ana tonu o apeli çok profesyoneldi. Çok böyle tatlı büyüdü. [00:17:54] Speaker B: Olması gereken şeydi yani. [00:17:56] Speaker A: Olması gereken o. Yani zorlamadı, durmadı. Madem akora sesi mi uymadı, akoru kapatırız dedi ve devam etti. Yani olabilir şeyler ama işte bu süreklilik için iyi değil. İyi görünmüyor benim hep gözümde. Ama tapınma konusunda böyle bakman çok güzel ve 25 yaşında bir adamın 5 yıldır tapınma önderliği yapıyor olması beni çok teşvik ediyor. Yani daha çok gencin tapınmada olmasını çok arzu ediyorum. Bence daha hala çok tapınmacıya ihtiyacımız var. [00:18:22] Speaker B: Ben işte bu kilisemde bir şey başlattım. Her cumartesi bir şekilde bir şey vermeye çalışıyorum şimdi. Müzik dersi vermeye çalışıyorum. Böyle ki hani kilisede en azından şeyler yetişsin, tapınmacılar yetişsin. En azından bir şeyler olduğu zaman, zor durumlarda, tapınmacıların olmadığı bir durumda, evlerimizde olduğumuz bir durumda belki, başka bir yerde olduğumuzda veya en azından hani ilahiyi yönetecek, ilahi söyleyebilecek yani tapınmacılar olması çok önemli çünkü Birazcık şey gibi aslında bu İskoçların gayda çalması gibi bir şey aslında bu. Bir savaş şey demeyeyim ama insanları motive edilen, onları o duyguya hazırlayan bir önder olması önemli. Önder tabii ki bu şeyde hani şey olarak hani yönlendiren kişi olması önemli yani. [00:19:08] Speaker A: Ve böylelikle bir sonraki jenerasyonu da yetiştirmiş oluyor. Ben o yüzden yani hemfikirim sadece şey değiliz yani evler doluyuz olur mu olur değil. Bir gün Selçuk olmayabilir. Selçuk gidebilir. Selçuk başka bir şehre taşınabilir. O zaman Selçuk'un yetiştirdiği biri ya da daha doğrusu kilisenin Selçuk'un da katkılarıyla üzerine yazarlar böyle Selçuk'un katkılarıyla. Sponsor, sponsor gibi. Yani yetişmiş birileri tapınmayı devam ettirir ama eğer Selçuk gittiğinde tapınma olmayacak duruma geldiyse Orası o da çok kötü bir şey oldu. Aslında bizden sonraki jenerasyonu da yetiştirmiş oluyoruz bu sayede. O da çok değerli. [00:19:45] Speaker B: Bir de şöyle bir şey var. Öğretmeden de öğrenemiyorsun artık. Öğrendiğin bir bilgiyi devam ettirmek çok önemli. Kutsal kitap ve Hristiyanlık benim için bu birazcık. Çünkü öğrendiğinle kalmıyorsun. Öğrendikçe daha fazla şey öğrenmeye devam ettiğin, Rabb'den almaya devam ettiğin bir yola giriyorsun. Çünkü sen ne kadar şeyle karşılaştığını düşünürsen düşün. Bir şekilde yeni bir deneyim, yeni bir denenme, yeni bir durum ortaya hep çıkıyor. O yüzden de buna nasıl tepki veriyoruz veya bunu nasıl karşılıyoruz birazcık o önemli. Özellikle hani stres veya şey konusunda. Rabb'den almaya devam ediyor muyuz veya Rabb'le birlikte mi acaba bunu öğretiyoruz veya öğrendiğimiz bilgi Rabb'den mi geliyor? Onu sınamak için de aslında güzel bir şeye geçiyor yani. [00:20:30] Speaker A: Hizmet olarak seni en zorlayan şey ne oluyor? Mesela neyle karşılaşıyorsun? Çok zor ya bu. [00:20:38] Speaker B: İnsanlarla ilişki kurmak benim için çok zor ya. Maalesef. Çünkü insanlara bir şey yaptırmak veya bir şey laf anlatmak demeyeyim de bir şey söylemeye çalışmak birazcık benim için zor. Ben çünkü insanlar nasıl isterse öyle yapsınlar, davransınlar. Kendi bilinçleri var. Tadında yaklaşıyorum. Çok fazla olmuyor ama hani onlarla o yüzden birazcık o şeyi yapmak benim de tembellik ve erteleme şeyim hani. O ilişkimi birazcık şey yapabiliyorum. Kopukluk yaşatıyor. O yüzden ne zaman böyle ilişkime geçmek istediğimde veya ilişkime geçmem gerektiği zaman birazcık zorlanıyorum bu konularda. Onun dışında müzik konusu zaten pazar günü olsa da hani görev var mı? Hani çalayım mı gitar? Piyano çalayım mı falan? Zaten boş günlerim olduğu zaman da böyle ne yapıyorum? [00:21:27] Speaker A: Her pazar hizmet edenlerin herhalde en büyük sorunu yani. [00:21:29] Speaker B: Evet ama dinlenmek de çok önemli yani. [00:21:32] Speaker A: Ben bu dönemde çok hissediyorum onu. Böyle bir pazar görevim yokken kiliseye gidip ibadet etmek gerçekten bence çok önemli. Bir vaaz dinlemek, bir tapınmaya katılmak bence çok değerli. Ama şey oluyor bir yanda. Tezer gibi oluyorsun. [00:21:45] Speaker B: Bayağı titriyor yani. [00:21:47] Speaker A: Hizmet yok muydu ya bize? [00:21:50] Speaker B: Seslere bakıyım. Kısık geldi sanırım şey vokal sesi. Açayım hemen. [00:21:55] Speaker A: Ya şu tableti versene. Ekosunu bir düzelteyim. [00:21:59] Speaker B: Kamera açık mı? [00:22:01] Speaker A: Ya tapınmanın kenarında mı dursam acaba? Böyle bir şeyin oluyor ya da işte o zaman da bir ayet mi okumalıyım? Yani tovalı olarak her pazara hizmet edenlerin şeyi bir anda el hayatına başla. Hizmete, sandalyeye yürürsün zaten. Boştur ama sandalye taşıyordun. Ağabey bu aslında tapın. [00:22:18] Speaker B: Rabbim sözünde... Yemeklere de yardım edeyim. Aynen. [00:22:20] Speaker A: Geçen ömrüm oldu benim mesela. Ben bir baktım yemek hazırlamada yardıma ihtiyaç var. Hemen pat diye aşağı attım kendime. Hemen gittim yardım ettim. Tabii ki oturabilirdim. Onlar çözerlerdi ama işte Şey oluyor biraz. Benim en çok pazar şeyde zorlanırım herhalde. Pazar günü sabah bir sıkıntıyla karşılaşınca acayip tilt olurum. Hazırlanmışsın her şey yolunda. Yani o gün bir olay patlar ve... [00:22:42] Speaker B: Genellikle evde aile arasında olurum. [00:22:44] Speaker A: Ya aile arasında oluyor, ya bir arkadaşında, bir arkadaşında. [00:22:46] Speaker B: Biz son sorunu çözdük. [00:22:48] Speaker A: Pazar konuşmuyor musunuz? [00:22:49] Speaker B: Şey yapıyoruz, ayrı zamanlarda gidiyoruz. [00:22:53] Speaker A: Herkes kendi yolundan habersiz. [00:22:55] Speaker B: Farklı yollara dağılıp tekrar bölüşüyoruz. [00:23:00] Speaker A: Herhalde benim en böyle zorlandığım şey o anki motivasyonla ya da o an Rabbin önüne gelmek bazen zor oluyor ama gelmen gerekiyor. Herhalde beni en çok zorlayan şey oluyor. Şimdi sen uzun yıllardır aynı zamanda da kitapçıda çalışıyorsun. [00:23:12] Speaker B: Evet, yani Ağustos'a kadar bir 12 yıllık, yani sürekli olmasa da hani 2 yıl boyunca sürekliydi. Düzenli olarak hani bir yayın evinde kitapçı olarak da çalıştım. Cezik Zorman'ın dükkanına çalıştım. Hem onun şeylerine yardım ettim. Sipariş bilmem ne hani şey. Hemen satışlarını. [00:23:28] Speaker A: Kitaplarla haşır neşir misin? [00:23:29] Speaker B: Kitap okuma sevdam mı? Kitap okuma sevdam var. Özellikle kitap biriktirme sevdam var. Ekstra. O çok kötü bir şey. Ama küçüklükten beri gelen bir şey. [00:23:41] Speaker A: Annede de var aynı şey. [00:23:42] Speaker B: Evet var. Onu da... Evde birazcık azalttık yani fazla kitap ben almaya başladım. Benim şeyim klasik maaşım veya elime herhangi bir maaş para geçtiği zaman bir tane kitapçıya girerim ve en az 3-4 kitap alıyorum yani. Okuyor muyum? Duruyorlar arada. [00:24:01] Speaker A: Dağıtırım yapacak bir şey yok yani. [00:24:09] Speaker B: Bazı kitaplarım dağıttım öyle yani çünkü artık. Yeter. Çizgi romanları değil de. Çizgi romanları da yine dağıttım. [00:24:16] Speaker A: Var mı böyle çizgi roman koleksiyonları? Yaptın mı? [00:24:19] Speaker B: Spesifik olarak birkaç tane şeyim var, evet. Sevdiğim çizerler, sevdiğim yazarlar olarak hem İngilizce hem Türkçe olarak var. Normal kitap olarak da sevdiğim yazarlar ve işte yayın evlerine göre bile ayırdığım şeyler... Bir tane şeyim var zaten, kitaptım var. Hepsi yayın evine göre böyle şeylik. Dükkanda hani çalıştığım dükkanda nasılsam hani kitaptım da öyle zannedeyim. Duruyor yani öyle. [00:24:44] Speaker A: Çok iyi. Şey değil yani böyle bir şematik gitmiyor yani. [00:24:47] Speaker B: Yok yok asla yani o şey yapıyorum. Yayın evine göre ayarlıyorum. Ona göre daha kolay, bulmak daha kolay oluyor. [00:24:52] Speaker A: En sevdiğin, okumayı sevdiğin alan var mı? [00:24:55] Speaker B: Ya aslında en sevdiğim, okumayı sevdiğim olan bu hayat içinden gelenekli bu slice of life dedikleri kısım. Tabii ki yine çok bilim kurguya kaçmadan. Fantastik edebiyat ve bilim kurgu edebiyatı eskiden çok seviyordum. Artık çok yaşlandığımı düşünüyorum. Söyle. Bütün bu sistemi, içinde geçen dünyadaki sistemini anlayıp da ona göre bir de insanların isimlerini ezberleyip, onların bir de karakterlerini ezberlemek bana artık çok yorucu geliyor. O yüzden daha gündelik... [00:25:24] Speaker A: Benim bir dünyayı daha tanıyacaksam, en azım kalmadan. [00:25:27] Speaker B: Ben şeyde bıraktım, Yüzüklerin Efendisi'ni bıraktım. Evet, Yüzüklerin Efendisi'yi en son okudum. [00:25:32] Speaker A: Narnia demedim. [00:25:33] Speaker B: Narnia ve önceki çünkü. Herapod'da Narnia, sonra Yüzüklerin Efendisi. Final. [00:25:39] Speaker A: Güzel final. [00:25:41] Speaker B: Silmarillion'u okuduk, bitti. [00:25:43] Speaker A: Silmarillion'u ben çok geç keşfettim. Daha hâlâ okumadım. [00:25:46] Speaker B: Silmarillion'u ben lise zamanında uyumak için başüstü kitabımdı. Mesaifa uyuyordum, mesela okuyordum. Mesaifa uyuyordum, sonra normal uyumaya devam ediyordum. O kitabı tarih dersi kitabı gibi okuyup uyuyabiliyorsun, öyle bir şey var yani. [00:26:05] Speaker A: Ben kitabı çok dinledim ama böyle fizik. [00:26:08] Speaker B: Öğrendim. İnternette de çok dönen bir şey, fakt olarak, bilgi olarak okuyabileceğim bir şey zaten. Tarih dersi kitabı gibi bilmem kaç yılında da şeyler gelmiş. Mitriller gelmiş, öyle olmuş, şöyle olmuş. Bir sürü olay var. [00:26:32] Speaker A: Ne olduysa bu elflerle oldu. [00:26:34] Speaker B: Gerçekten öyle. [00:26:36] Speaker A: İnsanlara laf atıyorlar da asıl problem elflerdeydi. Çizgi romanlarda artık uzun zamandır herhalde tanıdık. [00:26:43] Speaker B: Ya evet, Marvel, DC falan onları bıraktım. Daha bağımsız... Bağımsız demeyeyim de bağımsız olarak geçiyor Türkiye'de. Ne gibi mesela? [00:26:52] Speaker A: Ben gerçekten bilmiyorum. [00:26:53] Speaker B: Çünkü daha Fransız ekollü. Amerika yine ama mesela hani Marvel, DC'ye bağlı olmayan daha alt. Yine büyük şirketler ama hani onlardan daha büyük değil. O yüzden hani onların da çıkarttığı veya çevirdiği onlarla mesela Fransızcadan, İtalyancadan, İspanyolcadan çevirdikleri bir sürü şeyler var. Onların hani ya ana dilinden ya da işte İngilizceden çeviren bir sürü yayın evi var. Hani Türkçe olarak onları topluyorum. Beğendiğim 3-5... Mesela Gippy diye bir yazar var. İtalyan sanırım. Onun bir öyküsü mesela var. Bir hikayesi pardon. Çok severim. Konusu böyle Alzheimer olan bir adamın geçmiş ve gelecek ve şimdiki zamanla ilgili böyle zaman algısında böyle yaşlandığını fark etmesi ve ona göre de böyle bir dramatik bir şey var, hikayesi var. Mesela en sevdiklerinden bir tanesi o. Oramdan sonra bana... [00:27:39] Speaker A: Bakacağım. [00:27:39] Speaker B: Mesela herkesin bildiği şey var, sıradan zaferler var. O da Marcy Lauret miydi? Yanlış olmasın. O da mesela slice of life kategorisinde. Normal bir adamın gençlikten evlenip çocuk sahibi olana kadar ki yaşamı. Orada da buhranlarına yönelik. Mesela bu benim favori çizgi romanlarından bir tanesidir. Bayağı var bu şeyle ilgili. Özellikle Fransızlar bu konuda çok iyiler zaten. Onlar da 8. sanat diye geçiyor. Çizgi roman çok önemli onlarda. Bayağı da önemsiyorlar yani bu şeyi. [00:28:07] Speaker A: Evet bu konuda belki eksik kalıyoruz ya ben hep işte bence endüstriyelleştiği için de biraz Marvel ve DC. [00:28:13] Speaker B: Evet ya o şey bir tık çocuk işi diye bakılıyor çünkü bir de olay da o. [00:28:19] Speaker A: Şey gibi aslında Yüzüklerin Efendisi'ni konuştuk, Silmarillion'a değindiğimizde de yani o dönemde de mesela Ütopik yazılara öyle bakıyorlar da çocuk hikayesi yazıyor bunlar diye. Çizgi romana da biraz öyle bakıyorlar ya çocuk hikayesi ama aslında çok ciddi bir iş yani. [00:28:34] Speaker B: Yani şöyle, eğer müzik de öyle, sinema öyle, çizgi roman öyle, daha bunun bir ilerisi animasyon bana göre. Bir fikrin, bir düşüncenin bir ifadeyini en iyi şekilde nasıl biçimlendiriyorsan veya ifade edebiliyorsan bence şeyi o, ismin onun. Aletlerinden bir tanesi bence çizgi roman. Hani kitap evet, biçimleme konusunda insanın hayal gücünü de şey yapamaz. Alet ama hani çizgi roman. Dediğim gibi bunun ötesi animasyon. Çünkü artık hani hareket ve ses, müzik hani her şeyin birleşimi, görüntü. O yüzden de bence baya değerli bir şey. Hani müzikten de bence çok iyi. Yani çizgi roman. Tabi hani müzik benim için ayrı. [00:29:11] Speaker A: O yüzden değerli dedin. [00:29:13] Speaker B: O yüzden çizgi roman tab okumak en azından. Yazılı bir şey okumak müthiş bir şey yani. [00:29:17] Speaker A: Beni de şey hep heyecanlandırdı. Ben de çizgi roman satın aldım İngilizce'de işte yıllar yıllar yıllar önce. Sonra böyle bir hayalim oldu aslında. İlk önce bir koleksiyon yapma isteği başladı. Ama sonra fiyatlara göre önce dedim ki ben bunu koleksiyon... [00:29:29] Speaker B: Ben o yüzden işe girdim işte. Çizgi roman dükkanına çalıştım. [00:29:32] Speaker A: Oradan daha ucuza alırız. İyi fikir bu arada ben takdir ediyorum. Plaklar da öyle. Bir küçük bir plak koleksiyonu var ama bu dönemde plak koleksiyonu yapmak çok zor. Ama çizgi romanda da şeyi çok sevmiştim. Yani hem bir görsellik var hem bir öznel bir anlatım da var. Yani kitap, özellikle Yüzüklerin Efendisi çok severim. Ama çizgi romanda şeye hasta kalıyorsun. Yani adam bir cümleyle bir metni anlatıyor. Yani o görsel ve o Kısacık cümle bütün olay örgüsünü sana ifade edebiliyor. Bunu başarmak, o kelimeler arasındaki o dans uyumluluk beni almıştı yani ilk başta. Tabii herkesin klasik işte bende işte Marvel çok takip ediyordum, çok seviyordum. Yani bence hala eski çizimler çok eğlenceli geliyor bana ama bu son herhalde. Yani gene artık popülaritesini iyi bir şekilde kaybetti ve çok seviniyorum aslında. [00:30:20] Speaker B: Ya tabii ki şey olunca yani şirket değişimleri bilmem ne hikayeler falan onlardan dolayı hani iyi hikayelerin birazcık şeyi azaldı. Şöyle diyeyim çünkü sürekli seri üretime girdiği için hani birazcık kalitesi düşüyor artık. Evet o yüzden de hani daha çok hani bu bağımsız çizgi romanların şeyi birazcık daha iyi. Tabii ki onlarda birazcık hani kısıtlı şeyleri var. Çünkü büyük şirketler değiller ve fazla bir para alamayan insanlar var. Ama yine de hani okumak onlar için hem onları desteklemek açısından sonrasında. Hem de daha içten daha samimi hikayeler okumak açısından daha önemli. [00:30:54] Speaker A: Daha popülere yönelik aslında. Şey gibi ya günlük yaşamla ilgili bir şey çizmek aslında çok riskli bir şey. [00:31:01] Speaker B: Çünkü herkes... Evet tabii ki. [00:31:03] Speaker A: Kendi derdiyle uğraşıyor bir de başkasının derdini çizmeyeceğim. Hani yok mu abicim burada ultra bir şeyler yani. [00:31:09] Speaker B: Evet kesinlikle. [00:31:11] Speaker A: Gezegenler arası bir savaş falan elinizde yok muydu? Bunu yapınca değeri düşüyor biraz da işte adına bağımsız diyebiliyorlar ama diğer tarafta aslında şey de var. Bambaşka bir hayatın bambaşka bir halini takip edebiliyorsun. Bence ikisini kıyaslarsanız tercih meselesi oluyor biraz da ya da işte şey gibi işte anime izlemek ya da izlememek gibi. Bilmiyorum sen izliyor musun? [00:31:33] Speaker B: Ben izliyorum işte animasyonu dediğim gibi severim yani genel olarak hani Sadece Japon değil yani Japon değil Amerika ve Avrupa şeylerini izlemeye çalışıyorum. Ama tabii ki Japon anime şeylerinden bayağı açılıyorum. 12 yıldan beri izliyorum. [00:31:48] Speaker A: Yani seyircilerin de çoğu izliyordur herhalde belki de ben hiç anime izlemedim. [00:31:52] Speaker B: İzlemezsin. [00:31:54] Speaker A: Çok bana şey geliyor yani utanç verici bir şey geliyor çocuk gibi. [00:31:58] Speaker B: Ya ben... Çocuk işi ya boşver ya. [00:32:03] Speaker A: Çocuk işi abi. Şey gelmiyor, beni saracak bir şey daha bulamadım. Ama bulursam bir gün. [00:32:08] Speaker B: Öneriyim sana. [00:32:09] Speaker A: Öner. Programdan sonra bir öner. [00:32:11] Speaker B: Güzel şeyler var. [00:32:13] Speaker A: Bir iki önerdikleri bir şey var. Hatırlamıyorum isimlerini. Baktım ama beni çok sarmadı. Daha ilk bölümde. Ben en son izlediğim anime Pokemon'dı. [00:32:23] Speaker B: Benim 12 yılı devam et sürekli olan bir tane var. Onu izliyorum şu an. One Piece diye. O da 99'dan beri devam ediyor. Hala devam ediyor yani. Büyük bir emek ya. O adam artık açtı kendini. İyi bir hikaye yani. Söyleyebilirim yani. Çok iyi. [00:32:39] Speaker A: Bir yılda, bir yıl boyunca konuşsam bile anlatacak bir şeyim yok. Adamın 99'dan beri çizgisi var. [00:32:44] Speaker B: Evet, öyle öyle. Öyle yani bu aslında benim birazcık şey sevdiğim şeyin kütüphanesini oluşturmakla başladı. Bu müzikle de ilgili işte bu plak toplama falan demiştin. Mesela yani yaptığım bir şeyin bahanesini mesela ben plak topluyorum. Hala topluyorum arada bir iki tane alıyorum gene. Çünkü fiziksel olarak onu almak birazcık bana şey gibi geliyor hani kütüphanemde var çünkü hani ulaşabileceğim bir şekilde ona kaynak olarak kullanabileceğim bir şey diye görebiliyorum. Hani bu evet internetten dolayı ben birazcık eski kafalıyım konuda hani daha analog takılıyorum. Evdeki kabloları görsen hani kayıt sırasında kayıt yapacağım zaman hani inanmasın yani. Bir de ben yapıyorum onları. Hani ses kartı var evet. Hani bir de onun altında işte direk gitarı bağlamıyorum mesela şeyi de. Amfi'ye bağlıyorum. Amfi'ye bağladığım bir şey var. [00:33:33] Speaker A: İsmin onun. [00:33:39] Speaker B: Onun mikrofon var. Mikrofonu işte oraya bağlıyorum. Ondan sonra da onu da işte şeye bağlıyorum. Pedallara bağlıyorum gitarı da. [00:33:47] Speaker A: Ama eski tip ben nostaljiyi abartmamak gerektiğini düşünüyorum ama bazı şeylerde de eskiler güzel mesela. Plak dinlemeyi çok seviyorum. Belki CD'ler bir tık daha kalite olarak daha iyi. Tabi bir tık değil yani. Kesinlikle daha iyi ama o plaktaki o doğallığı, o tek sefer kaydı. [00:34:04] Speaker B: Valla ben ne bulursam oluyorum. [00:34:06] Speaker A: Gülüyor yani. Plak toplama hala biraz devam ediyor ama işte şeyim. [00:34:11] Speaker B: Kaset, CD, plak her türlü oluyor mu ya? [00:34:14] Speaker A: Kaset bir dönem topluyordum bıraktım onu. Çok çetrefilli, uzun iş. Ambalajında bulmak çok zor. [00:34:20] Speaker B: Ha ben öyle değil ya. Dinleyeceğim için hiç ambalajına falan çıkartamıyorum. [00:34:23] Speaker A: Kasette ben şeyim ya biraz. Ambalajı çok istedim. CD vardı dağıttım. CD'yi uğraşamadım. Onları taşımak da çok zor yani. Plak da öyle. Yani plak bir tek şey yani ya bunlar da çok eski ya. CD'den daha eski. CD'yi bulurum da plak bulamam diye öpüyorum yani. [00:34:41] Speaker B: Ben yenileri de alıyorum. Yeni bir şey de alıyorum. [00:34:44] Speaker A: Evet o varmış. O var hala ya. Bazen plak çıkartıyorlar sanatçılar. O da güzel. [00:34:49] Speaker B: Ben plakçı arkadaşlarımla şey yapıyorum hani. Samimiyetim de var kendilerinin. O yüzden o zamanlar hani ben plak topluyorum şey yapıyorum. Takip ediyorum. [00:34:57] Speaker A: Burada müzik konusunda aynı zamanda en başta konuştuğumuz gibi sen hani aynı zamanda kayıt işleri yapıyorsun. [00:35:04] Speaker B: Ya kayıt işleri şöyle yani kendi kurduğum bir şey var hani yavaş yavaş arkadaşlarım şu an bir arkadaşım var veren bana hani albümü bitirip veren hani onları o zaten benim mixi maksterı yapan arkadaşım o yüzden karışmadım hiç. Güzel. Onun bir single'ını yayınlayacağız. Sonrasında albümünü yayınlayacağız. Kendi single'ımı da yayınlamıştım zaten. Her şeyde. Şöyle oldu. Kendi single'ımı yayınlayacağım zaman distribütöre para vermem gerekiyordu. Fazla para verince istediğim zamanda yayınlayabiliyordum. Ben birazcık fazla para verdim. Yani fazla para dedim yani çok dedi değil ama. Ondan sonra bana bir kişi daha hakkı verdi. Ben dedim ki... Niye yapmıyorum böyle bir şey? Sonra kendi label'ımı kurdum. Öyle başladı yani. Sonra işte Monotone Records'u kurdum. Sonra arkadaşlara da bundan bahsettim. Olur dediler. Öyle başlayacağız şimdi yavaş yavaş. [00:35:52] Speaker A: Çok iyi. [00:35:54] Speaker B: İki şarkın yayınlandı. Birisi Apple Müzik'ten falan dinleyebilirler de. Damla, Monoton Selçuk, Can Atın diye öğretirseniz. [00:36:05] Speaker A: En son çıkan o. Monoton senin? [00:36:07] Speaker B: Monoton benim mahlasım aynen, Monoton Selçuk. Öyle, yani müzik konusunda birazcık şey bu. Ne üzerine yazıyorsun? Daha seküler bir taraftan yazıyorum. Daha folk şeylerde çalıyorum. İki tane konser verdim. Küçükçaplı. Onlarda da daha folk şekilde ilerliyorum. Folk rock diyeyim hani. Seviyorum böyle şeyler çalmayı çünkü. [00:36:30] Speaker A: Şu Spotify hikayeni anlatırsan çok sevinirim. Onu da anlat da öyle bitireyim. Onu anlatmazsam bitirmeyeceğim. [00:36:36] Speaker B: Şimdi falan böyle şeyde. Youtube seni seviyorum. [00:36:43] Speaker A: Buradan Youtube'a laf atmayacağız. [00:36:44] Speaker B: Yok asla. [00:36:45] Speaker A: Youtube iyi davranıyor bazen. [00:36:47] Speaker B: Evet Youtube iyi ya o konularda. Şöyle ki benim şarkıyı yüklediğim zaman büyük ihtimal ben 3 yıldır bir şey eklemediğim için ve arkadaş çevrem ve işte hani beni dinleyenler fazla olduğu için bir şekilde fazla dinlenildiği için diğer şarkılarımdan derler ki bunda bir problem var ve hani senin herhalde şarkın bot hesapların okullandığı playlistlere girdi. 3rd playlist diyorlar galiba. Tam hatırlamıyorum. Neyse. O yüzden de şarkımı kaldırdılar. Mail attım. Ses yok. [00:37:19] Speaker A: Tekrar izlersen? [00:37:19] Speaker B: Ya aslında ona göre de tekrar düzenleyip bir şey de böyle bir EP çıkartma şeyimiz var. Spotify için en azından. Bakalım ya. Bakalım öyle saçma sapan şeyler. Çok eğlenceli bir şey. [00:37:32] Speaker A: O kadar emek veriyorsun, uğraşıyorsun. Böyle bir şeyle karşılaşmak çok komik yani. Senin şarkınızı kaldırdık. Birileri fazla dinletmek istiyorum. Bana ne? Ben mi dinletiyorum? Senin şarkını ben bir playliste koyabiliyorum. [00:37:46] Speaker B: Evet yani öyle bir şey var. Şöyle ki o bot hesapları birden fazla olduğu için hani herkes hepsi dinliyor. O yüzden de hani... Bir de gıcık olursam... Evet öyle yapabilirsin. [00:37:54] Speaker A: Şarkılarına gidip birilerine playlistini koysam. [00:37:56] Speaker B: Adam dağılmıyor ki yani. Bot playlistine para verirsen şey oluyor. Ben para da vermemiştim. [00:38:01] Speaker A: Bedavaya dinliyor. Çok enteresan. Ya çok teşekkür ediyorum. [00:38:05] Speaker B: Ben teşekkür ederim. [00:38:06] Speaker A: Gerçekten çok keyifli bir sohbetti. Yani hem seninle tapınma konuşmak çok güzeldi, kitaplar konusunda konuşmak çok güzeldi. Hem de yani ben eminim ki bu podcast'ı bir çok genç kardeş de izliyor. Onlar da çok teşvik alacaklar özellikle bu tapınma konusunda. Senin söylediğin, en başta söylediği şeye çok değer veriyorum. Yani biz öndeyiz ama değiliz ve bunu öğrendiğimizde gerçekten tapınmada hizmetlerimizde çok büyük fark oluşuyor ve bereket oluyor. Ve aynı zamanda da her birimizin hobileri, davranışları, bakış açısı birbirinden çok farklı oluyor. Bir olaya verdiğimiz reaksiyon bile. Ama Rabbim bizi nasıl kullandığı da çok bence şahane bir durum ve güzel. O yüzden çok teşekkür ederim. [00:38:45] Speaker B: Ben teşekkür ederim. [00:38:46] Speaker A: Size de çok teşekkür ediyorsam... Her zaman ağırlarız. Sen her geldiğinde bir podcast yapalım. Sizler de çok teşekkür ediyoruz buraya kadar izlediğiniz için. Kendinize çok iyi bakın. Emre Cen'in bir bölümünün daha sonuna geldik. Tekrar görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın.

Other Episodes

Episode 18

February 22, 2025 00:52:36
Episode Cover

Sizden Gelen Yorumlar - Berberi Korsanlar, Barnabas İncili ve Nikolas Kopernik | Özgürce Podcast

Bu bölümde Özgürce podcast'inin sunucusu Özgür Jerdan ve konuğu Emre Uflazoğlu sizden gelen yorumlara yanıt veriyor. Barnabas İncili, Kutsal Kitap, Hristiyanlık ve ünlü astronom...

Listen

Episode 25

April 12, 2025 00:28:50
Episode Cover

Kutsal Hafta: İsa Mesih'in Son Günleri ve Yahuda'nın İhaneti

Özgür Jerdan ve Özgür Uludağ’ın sunduğu Özgürce Podcast’in bu özel bölümünde, Kutsal Hafta’nın anlam dolu olaylarını keşfetmeye davetlisiniz. İsa Mesih’in Kudüs’e görkemli girişinden başlayarak...

Listen

Episode 3

November 09, 2024 00:33:56
Episode Cover

Tevrat, Zebur ve İncil: Tapınma ve Müzik

Tevrat, Zebur ve İncil'de tapınmanın derin anlamını keşfedin. Mikail Bayyiğit ile birlikte, tapınmanın önemini ve müziğin ilahi bağlantıda nasıl hayati bir rol oynadığını anlamak...

Listen