Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba.
Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün Mikail Bayyiğit kardeşimle birlikte tapınma nedir? Eski antlaşmada ve yeni antlaşmada tapınma nasıl karşımıza çıkar? Ve kutsal kitapta gördüğümüz üzere enstrümanların ve müziğin ibadetimizdeki, tapınmamızdaki önemi nedir? Bu konulara bakacağız birlikte. Tekrardan hoş geldiniz.
Ve sen de hoş geldin Mikail.
[00:00:28] Speaker B: Hoş bulduk.
[00:00:29] Speaker A: Evet, güzel bir konumuz var ama elbette ilk başta seni tanıyarak başlayalım. Biraz kendinden bahseder misin?
[00:00:35] Speaker B: Tabii ki de.
Ben Mikail, 26 yaşındayım.
İzmir Karşıyaka Kurtuluş Kilisesi'nde hizmet ediyorum.
İlk iman hayatım Malatya'da başladı. Malatya Kurtuluş Kilisesi'nde. Orada 13 yaşındayken iman ettim ve 14 yaşında tapınmaya başladım. İlk zamanlarım böyle çok verimli geçmemişti. Sadece bir özentiliktin ibaretti. kilisedeki tapıma grubuna çok özeniyordum ve müziği çok seviyordum.
Ben de neden enstrüman çalıp ilahi söylemiyorum ki diye kendi kendime düşünüyordum.
Ama sonradan fark ettim, bu böyle yürümüyor. Çünkü her isteyen tapıma yapacak diye bir kaide yok.
Burada bir armağan söz konusu ve içtenlikle yanan, ateşle yanan bir yürek söz konusu.
Tapıma ilk adandığımda, ilk başladığımda kesinlikle dünyasal olarak ve şahsi olarak hiçbir yeteneğim, armağanım yoktu.
Eskiden beni tanıyanlar çok iyi bilirler. Elime gitarı alıp ilahi söylemeye çalıştığımda kesinlikle bir karga söylüyormuş gibi ya da tellere vuran küçük bir çocuk gibiydim.
Ama daha sonrasında geceleri evimde çalıştığım zamanlarda, ilahî söyleyip, dua edip, gözyaşı akıttığım zamanlarda Tanrı'ya bir adanmada bulundum aslında. Ona demiştim ki, ''Rab, lütfen sen beni iyi bir tapınmacı yap.
Ellerim tutmayana kadar, sesim çıkmayana kadar ve bedenim artık yersiz düşene kadar ben senin adını yüceltmek için ilahîler söyleyeceğim, tapınmalar yapacağım.'' diye kendimi adamıştım aslında.
Ne başladıysa o günden sonra başladı.
Yani bir gecede her şey değişti diye bir terim vardır ya, benim hayatımda da öyle oldu. Bir gecede.
O akıttığım gözyaşları aslında ekilen birer tohumdu bugünler için.
Ondan sonra gitar çalmaya başladım, hafif hafif evde küçük bir orgum vardı, piyano çalmaya başladım. Ve her geçen gün çok hızlı ilerliyordu. Bir eğitmenim yoktu, müzik eğitmenim.
Ama en büyük eğitmenim Rabi İsa'nın kendisiydi. Ben ona yalvarıyordum. ''Rab lütfen sen bana bu enstrümanları öğret.
Bana güzel bir ses ver. Tamamen ben ilahi söylediğimde sana tapınabileyim, odaklanabileyim. Yani müziğimin kalitesinin, sesimin kalitesinin pek bir önemi yok ama ben sana tapınmanın en iyisini sunmak istiyorum. Çünkü sen övgünün de, müziğin de, sesin de, tapınmanın da en iyisine layıksın.'' diyordum.
Ama sonradan fark ettim ki Tanrı güzel sese, güzel enstrümana bakmıyor. Mükemmel bir solist, mükemmel bir enstrümancı olamadım.
Ama şunu öğrendim. Tanrı çocuklarından gelen en ufacık şeyle bile çok mutlu oluyor. Yeter ki içten ve ateşli bir şekilde olsun.
Ondan sonra Tanrı gerçekten beni yetiştirdi, eğitti ve 16-17 yaşlarımda Malatya Kilisesi'nde tapıma önderi oldum.
Bu benim için mükemmel bir şeydi. Hani o yaşlarda önderlik yapmak hiç aklımda olan bir şey yoktu. Ama benim için önderlik de böyle emri baki, her şeyi kontrol eden bir şey değildi. Tabii ki de tapıma yönendiren, tapıma düzenini sağlayan bir şeydi. Ondan sonra ben 19 yaşında İskenderun'a konservatuvar okumaya gittim. Orada saksafon öğrenmeye başladım. Ve aslında bu da bir imanlı ağabey aracılığıyla oldu. 2017 yılında Mardin'e bir Koreli ağabeyimiz gelmişti.
Reformun 5. yıl dönümü kutlamasında. Onun da hayatı benim hayatıma biraz benziyordu. O da Japonya'da ailesini Tsunami'de kaybetmişti ve kilisede büyüyor. Koreli bir adam ona saksafon hediye ediyor ve adam elini alır almaz çalmaya başlıyor Rabbin mucizesiyle ve şu an 88 ülkede konseri var. İşte İslam meselesinin adıyla harika işler yapıyordu ve bunu bana anlattıklarında ben çok teşvik almıştım. Yani bu vizyonda kendimi gördüm. Ben de yıllar önce dua ettiğimde, ''Rabbim lütfen sen beni iyi bir tapınmacı yap ki ben de kilise kilise, şehir şehir gerekirse ülke ülke dolaşıp senin adını yüceltmek için elimden geleni en iyisini yapmak istiyorum.'' diye bir söz vermiştim. Bu adam onu yapıyordu.
Bana çok teşvik oldu ve ona bir çevirmen aracılığıyla sormuştum. ''Ağabey saksafonu nasıl öğrendin?'' diye. ''Bana Rabb-i İsa Mesih öğretti. Benim babam da eğitmenim odur.'' demişti.
Ve o saatten sonra da aslında benim hayatımda birçok şey değişti. Saksafon aldım kendime.
Ondan sonra konservatuara girdim birincilikle. Orada Ukraynalı bir hocam vardı. Kendisi Katolik'ti. Ama o kadar iyi anlaşıyorduk ki hem Rabb-i İslam Mesih'e olan imanımızdan ötürü hem de müzikle birlikte kendimizi tanrıya damıştık. O da kendi dilinde ilahiler söylüyordu. Ben de kendi dilimde ilahiler söylüyordum. Rabb'in adını yüceltmeye başlıyorduk.
Ondan sonra 2020 yılında pandeminin ortasında İzmir'e taşındım.
İzmir Karşık Kurtuluş Kilisesi'ne hizmet ediyorum şu an.
Tapıma önderliği ve gençlik önderliği yapıyorum.
Aynı zamanda Ruhun Ateşi Tapıma grubuyla hizmet ediyoruz. 6 kişilik bir tapıma ekibimiz var.
Hamdolsun kurulalı bir buçuk yıl oldu ama belki 20'den fazla bir tapınma akşamı etkinliğimiz oldu.
Çok güzel zamanlar oldu bizim için. Şehir şehir, kilise kilise gittik.
Tapınma akşamları, organizasyonlar oldu. Hamdolsun Noel kutlamaları, Diriliş Bayramı kutlamaları, dışarıya halka açık ezgiler etkinliği buralarda yer aldık baya.
Hamdolsun bizler ilahi söylediğimizde şunları gördüm.
İlahi insanların yüreğine o kadar derin bir şekilde işliyor ki bu işlenen tohum yüreklerinde çok güzel bir şekilde kalıyor.
Ben hâlâ birkaç sene öncesinden duymuş oldukları ilahilerle birlikte hayatlarında değişiklik olan insanları tanıyorum. Bana söylüyorlar ki, ''Mikâel ben yıllar önce şu ilahi dinledim.
Şu söz bana dokundu ve hayatımda birçok değişiklik yarattı.'' diye. Yani hizmetlerimiz böyle. Şu anda hala devam ediyorum ateşiyle. Aynı zamanda uyanış gençliğiyle hizmet ediyorum.
İstanbul'da ve Ankara'da, İzmir'de şu an uyanış gençliği devam ediyor.
Her ay 2. cumartesi toplanıyoruz ve kiliselerde gençlerle birlikte tapınmalar oluyor, vaazlar, eğlenceler oluyor.
Hamdolsun Rabbinin adıyla her şey mükemmel oluyor.
[00:06:40] Speaker A: Çok güzel, dolu dolu gidiyor gibi görünüyor. En azından bayağı bir yoğun bir program var. Aslında senin bu paylaşımlarını duyarken birkaç şey geldi aklıma. O konular üzerine konuşalım, ondan sonra ana konuğumuza geçelim.
İlk başta bahsettiğin Malatya Kurtuluş Lisesi, zirve yayın evinin olduğu şehir.
Böyle bir şehirde kaç yıl sonrasında orada ibadet etmeye başladın?
[00:07:11] Speaker B: Ben 2012'de katıldım katliamdan 5 sene sonra. Ama katliam olduğu zamanlarda da vefat edenlerden Tilman abinin çocuklarıyla biz aile dostuyduk. Onlar benim çocukluk arkadaşlarım.
Katliamı ilk duyduğumda küçüktüm ama çok üzülmüştüm. Ama 2012 yılında resmi olarak oraya katıldım ve o günden beri oradaydım.
[00:07:33] Speaker A: Böyle bir yerde hem sadece ibadet etmek değil, aynı zamanda ibadeti tapınma önderliği yapmak sonraları nasıl bir duygudur? Elbette bunun verdiği bir miras var bir anlamda. Onların fedakarlığının verdiği bir miras var. Onun sizin ibadetinize tapınmanıza olan etkisinden biraz bahsedebilir misin?
[00:07:52] Speaker B: Tabii ki de.
O zirveye nevi katliamı başlı başına benim için de birçoklar için de çok büyük bir örnek teşkil eden bir olaydı. Kesinlikle çok üzücüydü bizim için.
Belki derin yaralar açtı, çok zor günlerdi ama içlerinden ölenlerden dediğim gibi Tilman abinin yazdığı bir ilahi var, sevgisin diye.
O ilahi benim için çok özel. Manatya'da biz sürekli söylerdik artık klasikleşmişti.
Ama oradaki sözler ''Hayatımı almaya layıksın, değersin, oğlunu bizim için verdin çünkü sen sevgisin, sen sevgisin Ya Rab'' diye sözler vardı. Ben her o ilahi söylediğimde o katledilen 3 adamın hayatındaki ektikleri tohumları gördüm. İnsanlara dokunuşlarını, insanlara İslâmiyetin müjdesinin yaymalarını, Ve o Malatya kilisesi aslında o ağabeylerimizin ektikleri tohumlardan oluşan birer meyvelerdi ve bunlar benim hayatımda çok büyük bereket sağladı. Ben orada her tapıma yaptığımda, cemaate her baktığımda ''Vay be'' dedim. Aslında burada büyük bir uyanış var ve Tanrı o üç ağabeyimiz aracıyla burada çok büyük işler yapmış ve şimdi bu miras bize kaldı. Bizler her ilahiyi söylediğimizde Rabbi İsa'nın o özlemiyle yanıp tutuşuyorduk. Hala da öyle kesinlikle tabii ki de kiliselerde ama o zamanlar kesinlikle bambaşkaydı. Her o sevgisinin ilahisini söylediğimizde, tapınmalarda onun özlemi, onun rengi bambaşkaydı.
[00:09:20] Speaker A: Elbette bu kendini bir anlamda feda etmiş kardeşlerimizin yazdığı ilahilerin etkisi de farklı oluyor.
Adana'da David Goodman abimiz 88-89 yıllarında öldürülmüştü.
Fazla bilinmese de onun yazdığı en azından müziğini taht üzerinde oturana onu söylerken de laiktir.
Taht üzerinde oturan her şeye laiktir yaşamınıza dahil.
Eski antlaşmada ve yeni antlaşmada tapınmayı nasıl görüyoruz? Çünkü en çok sözel anlamda saldırıya uğradığımız konulardan birisi bizim ibadetlerimiz oluyor. Neden?
Kullandığımız müzik, enstrümanlar ve bence birçok anlamda İslami ibadetten o kadar farklılaşıyoruz ki o noktada.
Dua derken olmayabilir, belki vaaz kısmında olmayabilir. Fakat ibadet kısmında bir ayrışma yaşıyoruz. Bu ayrışmada elbette insanlar farklı bulduğu şeye saldırır. Bu nedenle de böyle oluyor.
İstersen eski antlaşmaya dönerekten başlayalım. Eski antlaşmada ve yeni antlaşmada tapınman nasıldı? Tapınman nedir?
Nasıl cevaplarsın bu soruyu?
[00:10:38] Speaker B: Ben öncelikle şunu vurgulamak istiyorum. İbranice ve Grekçe'de tapınma kelimesinin birçok karıştığı var ama İncil'de 59 kere kullanılmış bir kelime var.
Bu kelime Türkçe'de el öpmek için yaklaşmak anlamında kullanılıyor. Şimdi ben doğu kültüründe büyüdüğüm için el öpmek, diz çökmek, secde etmek gibi şeylerin benim yüreğimde çok farklı bir boyutu var kesinlikle. Hani büyüklerimiz içeri girdiğinde bir boyun eğikliği, onlara karşı bir içsel yaklaşım bambaşka.
Bunu ben Tanrı'ya olan tapınmamda da aslında uygulamaya çalışıyorum yıllardır. Bu proskineo sözcüğü, el öpmek için yaklaşmak ve diz çökmek Tanrı'ya tapınmamdaki başlıcı unsurlardan bir tanesi aslında.
Tapınmayı aslında şöyle de özetleyebilirim. Bir kişi sevdiği ve değer verdiği bir kişiye sevgisini göstermek için birçok şey yapıyor.
Ona hediyeler alabiliyor, güzel sözler söyleyebiliyor, mesajlar veriyor veya beş sevgi dilinden bir tanesi, dokunmak, sarılmak vs. gibi unsurlarla yaklaşabiliyor. Aynı şekilde tanrıya olan tapınmamız da böyle. Tanrı'ya bir şeyler vermek için elimizden geleni yapıyoruz. O'na sarılmak, O'nun sözlerine sahip çıkmak için, O'nun müjdesini yaşamak için, O'nun çarmıhta akıttığı kanını tekrar tekrar tekrar hatırlamak için O'nun önünde ben diz çöküyorum, O'nun önünde secde ediyorum ve kutsal kitaptaki O'nun sözlerini kendi hayatıma yerleştirerek beslenmeye, hem bedensel hem ruhsal olarak beslenmeye çalışıyorum. Ve tapınma Tanrı'ya yönelik bir şey. O bizim yaratıcımızdır sonuçta ve o Tanrı tapınmanın en iyisine layıktır.
O hiçbir şey hissetmesek de bizden sadece tapınmamızı isteyebilirdi sonuçta. Ama tapınma o kadar büyük, çerçeveli bir şey ki aslında buna bizim de ihtiyacımız var.
Bizler O'na ilahî söylediğimizde, O'nun adını yücelttiğimizde, O'na nameler, ezgiler, ruhsal şeyler yükselttiğimizde içimizde o yeşeren şeyler bizi bambaşka bir boyuta taşıyor. Nasıl bir boyut bu? Ben kendimden örnek vermek istiyorum. Her ilahî söylediğimde, O'nun adını yücelttiğimde Kutsal ruhun işleyişini o kadar net bir şekilde hissediyorum ki tüylerim diken diken oluyor.
İçim kabarıyor böyle.
Sanki İsa Mesih'in o bulutlarda gelişini tekrar tekrar hissediyormuşum gibi. Bir ayet var. ''Bir gün tüm insanlar onun önünde diz çökecek ve her dil onun Baba Tanrı olduğunu ağzıyla açıkça söyleyecektir.'' diye.
Ben tapınırken bu sözleri çok iyi bir şekilde hissedebiliyorum.
Tapınma sadece ilahî söylemek, sadece enstrüman çalmak değil.
Tövbe etmek, dua etmek, Tanrı'nın adını yüceltecek her şeyi yapmak, O'nun sözlerini beslenmek, okumak, bir kişiye müjde paylaşmak, bir kişinin hayatında Tanrı'ya yaklaşmasını sağlamak veya bir kişinin hayatında gerçekten Tanrı'ya yaklaşmasını sağlayacak bir şekilde etkin bir rol oynarsak bunlar da tapınmaya giriyor.
Çok sevdiğim bir söz vardı ünlü bir vaizin.
Diyordu ki, ''Gerçek tapınma kiliseden dışarı adımını atmakla başlıyor.'' Bu söz bana ilk başta çok garip gelmişti. Nasıl ya?
Gerçek tapınma nasıl kiliseden dışarı adımımızı atmakla başlıyor?
Sonrasında detaylara girdiğimizde aslında tapınma sadece kilisede olmuyor. Evet pazarları veya gençlik gruplarında, evdeki çekirdek gruplarında, kilisede diğer gün toplandıklarımızda tapınmalar kesinlikle oluyor ve bu ruhda ve gerçeklerde tapınmalardır.
Ama Tanrı bizden onunla baş başa kaldığımızda da bireysel bir tapınma istiyor.
Ona dua etmemizi, ilahî söylememizi, kelamını okumamızı, beslememizi, kardeşlerle birlikte, beraberlik içerisinde, sevgi bağı içerisinde olmamızı istiyor.
Aynı zamanda sevgi bağının gelişmesi bizim tapınmamızda büyük bir rol oynayacak.
Az önce demiştim ya, tapınma kiliseden dışarı adımını atmakla başlıyor.
Kilisede evet birbirimizi sevebiliriz. Diğer kardeşlerimizle birlikte el kaldırıp ilâhiler söyleyebiliriz.
O gün iyi hissetmesek de diğer kardeşlerimiz gibi çok iyi hissettiğimizi gösterip böyle coşuyormuş gibi gösterip kolay bir şekilde tapınmamızı gösterebiliriz. Ama Tanrı bizim niyetlerimizi biliyor ve tartıyor.
Haftaya içi evimizdeyken gizlide olan babamıza ayrı bir şekilde tapınıp onun isteklerini yerine getirirsek asıl gerçek tapınma budur.
Oradaki vaiz aslında bunun altını çizmeye çalışmıştı.
Yani gerçek tapıma bizler Tanrı'yla yalnız kaldığımızda O'nun adını yüceltmemiz, O'nun ışığını dünyaya yansıtmamız ve dualarla O'na yakarmamızdır.
[00:15:17] Speaker A: Bütün her şeyimizle.
[00:15:18] Speaker B: Bütün her şeyimizle.
[00:15:19] Speaker A: Doğru. Yani aklımızla, yüreğimizle ve kutsal kitap sözlerine baktığımızda ve vaazlara baktığımızda mesela elbette daha çok aklımızı kullandığımız. Çünkü algılamaya çalışıyoruz. Ve tapınma sırasında biraz daha yüreğimizin ön plana çıktığını görüyoruz. Elbette aklı kenara atmadan. Fakat orada da bir müziğin bir nevi doğru da o duyguların da eşliğinde biz ibadet ediyoruz.
Bu anlamda da bakacak olursak ama duyguların da bir rolü var diyebilir miyiz ibadet sırasında?
[00:15:49] Speaker B: Kesinlikle.
[00:15:49] Speaker A: Bunlar nedir varsa?
[00:15:51] Speaker B: Yani ibadet sırasında birçok duyguya sahip olabiliyoruz. Ben yine kendimden örnek vereyim.
Gerçekten Tanrı'nın sevgisi benim hayatımda bambaşka bir boyutta. Ben 1 yaşında trafik kazasında anne babamı kaybettim ve o gün Tanrı İsa Mesih bana bir baba oldu.
Tanrı benim hayatımda bir baba rolünde oynuyor. ve tapınmada ben hem onun evladıymış gibi yani bir çocuk hangi hislere kapılıyorsa o hislere kapılıyorum. Heyecanlanıyorum, bazen elim ayağım titriyor ona daha iyi ilahiler söyleyebilmek için.
Ona olan sevgimden ötürü kalbim küt küt atıyor ilahi söylerken. tülerim diken diken oluyor, coşuyorum. Bazen ilahinin sözleriyle birlikte ben de üzülüyorum çarmıhta bizim için yaptıklarının türü. Sonuçta o benim babam ve benim tüm insanlığın günahları için çarmıhta kendi elleri çivilendi, ayakları çivilendi, delindi. O yüzden bazen gözyaşlarım akıyor, bazen sevinçle coşuyorum. Birçok duyguya yerleşebiliyorum aslında.
[00:16:50] Speaker A: Benim için de böyle. Çünkü dediğim gibi hepimiz ibadete tapınmaya giderken boş bir şekilde gitmiyoruz. Geçmişimiz var, yaşadığımız anlar var, acılar var. Ve o acılara rağmen Tanrı'nın bizi o acılar aracılığıyla bazen kurtarışı var.
O kurtuluşu tattıktan sonra elbette duyguları bir kenara atmak, bir parçamıza sen ibadete tapınamazsın, Tanrı'yla bu duygularla yaklaşamazsın demek gibi bir şey oluyor.
Elbette bu Tanrı'nın söylediği bir şey değil.
Tanrı bizi davet ediyor. Her şeyimizde bizler onun önüne gelip ibadet edebiliyoruz, ona yaklaşabiliyoruz. Bu elbette çok değerli bizim için.
Eski ve yeni antlaşmada dediğimiz gibi farklı şekillerde tapınmayı görüyoruz. Davut'un tapınmasını özellikle birçok zaman hatırlıyoruz.
Çaldığı enstrümanlar ve Rabb'e sunduğu mezmurlar.
Biraz da ondan bahseder misin? Bir tapınma önderi deyince sanki biraz böyle Davut ön plana çıkıyor gibi eski antlaşmada.
[00:17:53] Speaker B: Kesinlikle öyle. Yani Mecmurlar bölümünü yazar olan Davut'u birçok kişi biliyordur kesinlikle ve o küçükken sadece bir çobandı ama Tanrı onu seçti. Ondan sonrasında bir kral, bir savaşçı rolünde üstlendi.
Mecmurlar yazılarında gördüğümüz gibi Davut birçok konuda yazılar yazdı. tövbe etti, yakardı, ağladı, sızladı, bazen isyankârlığa büründü, acıma duygularına büründü, Tanrı'dan istedi, tekrar istedi, lütuf istedi, bağışlama istedi, sevmeyi istedi. O yüzden bunun birçok bölümleri var. Eski atlaşmada mezmurlar tapınma konusunda en çok bilinen bölümlerdir.
Burada görüyoruz ki tövbe etmek bir tapınma bölümüne girebiliyor. Rabbin adıyla çalışmak, iyi işler yapmak, O'nun ışığını yansıtmak iyi bir şekilde tapmamızı yansıtabiliyor. Hatta İncil'de bir ayet var çok severim. Bu gerçekten benim bir hayat felsefem haline gelmiştir.
Dışarıda elimden geldiğince oturuşuma, kalkışıma, ağzımdan çıkan sözlere, hal ve hareketlerime dikkat etmeye çalışıyorum. Çünkü ben dünyada aslında Mesih'in ışığını yansıtan bir aracım.
Ve insanlar bana bakarak az da olsa Hristiyanlığı tanıyabiliyorlar.
Ülkemizde bir Hristiyan'ın yaptığı bir hata tüm Hristiyanlığa mal olabiliyor. O yüzden benim tapıma önderi olarak, bir tanrı çocuğu olarak hayatımda bunlara dikkat etmekle sorumluyum.
Çünkü Dediğim gibi ben İslâmiyetsinin ışığını yansıtıyorum ve tapınma önderi olarak sevgiyi, bağışlamayı, birlik beraberliği insanlara aşılamam gerekiyor.
Bu konuda bazen çok bahsetmeyi unutuyoruz. Tapınma önderinin rolü sadece sanki pazardan pazara tapınma yönetmekmiş gibi, o hafta tapınmaya kim çıkacak onları belirlemek, hangi ilahiler seslenecek, slide'lar oldu mu?
Sadece sanki bunları yapıyormuş gibi görülüyor ama tapınma önderinin rolü kesinlikle sadece bunlar değil. Evet önemli bir bölümü onlar.
İlahilerin düzgün olması lazım, o hafta çıkacak kişilerin iyi olması lazım, disiplinli bir şekilde hazır olmalar lazım ama şunu unutmamamız gerekiyor.
Tapınma önderi, tapınma grubuyla kilise üyelerini birleştirmesi lazım.
Çünkü bizler bir aracız.
Bizler buradaysak karşımızda cemaat var.
Bizler cemaati tapınma aracıyla Tanrı'ya yaklaştırmakla mükellefiz.
Onlar bizim aracılığımızla, ilahiler aracılığımızla, müziğimiz aracılığıyla Tanrı'ya yakınlaşmaya çalışıyorlar.
Tapınma grubu ne kadar hayatında sadık, sevgi dolu, iyimser, bağışlayıcı, merhametli ve örnek bir kişi olursa o zaman cemaat daha teşvik alacak. Tanrı'ya daha da iyi yaklaşacak.
Şahsen ben karşımda kötü birisini görmek istemezdim. Bildiğim kötülük yapan, insanları sevmeyen, egoist biri olursa onun tapınması bana boş gelir. Yapmacık, ikiyüzlü gelir.
Yani derim ki bu adam çıkmış, hayatında kendi uyguladığı şeyler yok. Bana öğretmeye çalışıyor.
Ama işte tapınma önderinin rolü kilisenin ve diğer kardeşlerin sevgi bağı içinde yaşamasını sağlarsa tapınmanın kalitesi buna göre artacak.
[00:21:07] Speaker A: Güzel bir konuya değindin. Yani öne çıkan ya sadece müzik çalıyor gibi değil de o kişinin de bir rolü var. Orada bir yer alıyorsun.
İmanların baktığı bir kişisin artık. İster istemez biz insan olarak kim o sahnedeyse bir anlamda orada hemen odak noktamız o kişi olabiliyor. Olmamalı.
Fakat oradaysan da onun getirdiği bir durum, bir ciddiyet var.
Ona bir nevi layık olma var. Hayatımızla da biz bunu göstermeliyiz. Çünkü insanları nasıl ki sözlerimizle, ilahilerle yönlendiriyorsak Tanrı'ya, yaşantımızla da aynısını bütün hafta boyunca yapıyor olmamız gerekiyor.
[00:21:47] Speaker B: Aynen öyle.
[00:21:48] Speaker A: Aslında bir anlamda ona çıkıyor benim anladığım.
Hz. Davud diyoruz. Davud peygamber, kral Davud. Mezmurların yarısından fazlasını yazmış.
Ve onun yazdığı mezmurlar fısıt bayramı sırasında da kullanılıyor.
Ve bizim kiliselerimizde hala ibadetlerimizin bir parçası. İnsanlar kendi kültürel müziklerini ekleyerek kendi dillerinde ilahiler yazıyor ve yazmaya devam ediyor. Bizim ülkemizde de var mı Hz. Davud'un yazdığı mezmurlar üzerine yazılmış ilahiler?
[00:22:19] Speaker B: Kesinlikle çok var. Şu an günümüzde modern ilahilerin çoğu aslında mezmurlardan, kutsal kitabın birçok bölümlerinden, Yeşia bölümünden özellikle yazılmış çok güzel ve detaylı ilahiler var.
Hatta benim de mezmurlar üzerine yaptığım birkaç tane besteler var şu an İstanbul'da, Türkiye'nin birçok yerinde. mezmurların her bir ayetini, bölümünü müzikle harmanlayıp çok güzel melodik hale getiren kardeşlerimiz var.
Bu çok yararlı oluyor. Ben her mezmuru okuduğumda gerçekten Davut için ravya şükrediyorum. O kadar içtenlikle yazılmış sözler ki şu an günümüz şartlarında biz bazen o kadar içten yazamayabiliyoruz. O kadar içten sözler söyleyemeyebiliyoruz.
Baktığımızda Davud sadece bir söz yazmamış.
Aslında şiirler yazmış, Tanrı'ya mektuplar yazmış. Tanrı'yla arasındaki o ilişki bambaşka bir boyutta.
Bizlere aslında bırakılmış çok büyük bir miras o Mecmurlar bölümü.
Şu an bir tapınmacının, bir tapınma önderinin hatta normal bir üyenin bile bu Mecmurlar bölümünü içinde harmanlaması gerekiyor aslında.
[00:23:21] Speaker A: Gerçekten büyük bir miras ve Davut'un her konuyla almış olması da çok değerli. Çünkü genellikle insanoğlu olarak bize deseniz Tanrı'ya bir ilahi yazın, onu yüceltin.
Çok zaman bazen pozitif tarzda ilahilerde yazıyoruz.
[00:23:38] Speaker B: Evet.
[00:23:39] Speaker A: Hep yazdığımız onu yücelten hiç sorun yok fakat Mezmurlara baktığımızda Davut'un hangi mezmur olduğunu hatırlamıyorum fakat yani karanlık dostum oldu diyor ve orada bitiriyor.
Ve yazdığı mezmurlardan bir tanesi de o çektiği acının o bir nevi depresyonu Tanrı'ya sunuyor.
karanlık dostum olduğunu ve o da yazdığı ilahilerden bir tanesi.
Çok yüzleşiyor kendisiyle ve onu da tanrıya sunuyor. Her şeyi tanrıya sunuyor.
[00:24:10] Speaker B: Açık, yapmacık değil.
[00:24:13] Speaker A: O dediğin gibi o samimiyet de çok değer katıyor yazdıklarına.
[00:24:18] Speaker B: Mezmurlarda görüyoruz. Davut çoğu zaman itaatsizlik de yaptı, çok fazla günah da işledi ama aynı zamanda itaat de etti.
Çok sevdiğim bölümler var. Diyor ki, kimisi savaş arabalarına, atlarına güvenir ama biz ise Tanrımız Rabb olan kurtarıcıya güveniriz diye.
O söze bakar mısınız ya, kimisi elindeki mızrağa, güce güveniyor, parasına güveniyor, ordusuna güveniyor ama Davud görmediği Tanrısı Rabb'e güveniyor.
İşte bunun ödülü o kadar büyük ki.
Ne mutlu görmedin iman edene diyor Kutusa Kitap. Davud bunu gerçekten başarmış hayatında. Ben de onun kadar büyük bir cesaretli, imanlı olmayı çok istiyorum.
[00:24:57] Speaker A: Cümlemiz hepimizde olsun. On olarak bakmak istediğim konu, enstrümanların ve müziğin ibadetteki yeri.
Ne tür enstrümanlar kullanılır? Elbette Katolik Kilisesi'nde veya Ortodoks Kilisesi'nde farklı klasik enstrümanlar vardır.
Fakat Protestan Kiliselerinde biraz daha farklılık gösterebiliyor. Biraz bu konuya değinir misin?
[00:25:20] Speaker B: Eski antlaşmada gördüğümüz kadarıyla tef, lir, çenk, 10 telli sazlar ve birçok enstrümanlar vardı. Tabi bence kutsal kitapta yazmamış olan ama o günkü şartlarda kullanılan enstrümanlar bile bence kullanılıyorlardı.
Ağaç dallarından yapılmış enstrümanlar, tarihe baktığımızda ağaç oymaklarından yapılmış flütler, vurmalı çalgılar, sazlar, mezunlar dediği gibi birçok enstrümanlar var.
Aslında mecmurların en sevdiğim yönlerinden bir tanesi de bir kişiyi enstrüman çalmaya yöneltiyor.
Evet, Davut müziği çok seviyordu bence ve Kutsal Kitap müziğin vurgusunu, önemini vurguluyor burada. Çünkü Tanrı'ya müzikle tapınmak çok önemli. Bu bizim bir amacımız değil. Müzik bizim bir aracımız.
Müzik, enstrümanlar, ilahiler, ezgiler, ruhsal ezgiler aracılığıyla biz Tanrı'ya şükranlarımızda bulunuyoruz.
Ama dediğim gibi tekrardan, müzik bizim amacımız değil. Tanrı'ya ibadet etmemizdeki, tapınmamızdaki bir aracımız.
Şu an günümüzde de birçok enstrüman kullanıyoruz. Tevh, darbuka, bateri, gitar çeşitleri, keman çeşitleri, vurmalı çalgılar, yaylı çalgılar, üflemeli çalgılar.
Ben şahsen tapımada saksafon veya flüt kullanmayı çok seviyorum. Klarinet kullananlar var. Bağlama kullananlar var. Elektrogitar, bas gitar kullananlar var. Hamdolsun günümüzdeki enstrüman şartlarını kiliseye uyarladık. Her türlü enstrüman kullanılabiliyor bugünlerde.
[00:26:49] Speaker A: Neden sence insanlara biraz garip geliyor bu kadar enstrümanın kullanılması? Özellikle kendi ülkemiz için söylüyorum bunu.
Bir fikrin var mı? Benim birkaç tane fikrim var ama senden duymak istiyorum ilk başta.
[00:27:01] Speaker B: Benim gördüğüm ve düşündüğüm çevremdeki insanlar ilk en Hristiyan olduğunu öğrendiğinde, kiliseye geldiklerinde onlar da ilk garipsemişlerdi.
Kilisede piyano, diğer enstrümanlar, elektrogitar, Tanrı'nın önünde insanlar dans ederek ilahiler söylüyor. Tövbe haşa. Böyle karşılayanlar olmuşlardı. Aslında bu Orta Doğu kültüründe kaynaklı bir şey. Ortaloğu kültüründeki Tanrı, Allah bakış açısı daha ciddi, işte Allah'ın önünde sabit dur, sadece diz çök, haşa aman dans etmek, enstrüman çalmak, ıslık çalmak, hele ki hareket etmek biraz daha saygısızlık olarak görülebiliyor ya da Tanrı'ya, tapınmada bir önemi olmadığını düşünüyorlar. Ama değil. Tanrı kendisine her türlü şekilde tapınılmasını seviyor. Dans ederek, enstrüman çalarak, hoplayarak, zıplayarak ona neşeyle, tüm yüreğimize, tüm canımıza tapınılmasını istiyor. Aslında bu yüzden insanlara biraz garip gelebiliyor.
[00:28:02] Speaker A: Dediğine katılıyorum. Günlük hayatta çok gördüğümüz enstrümanlar onlar.
Bir müzik kanalını açarsın. Orada bir beyefendi ya da bir hanımefendi çalmış. Elektrik gitarını çalıyor. Çok güzel. Fakat bunu kilisenin içinde görmek, Tanrı'yı o araçla yüzce etmek biraz garipseniyor. Ve sanki olmasa daha iyi olur gibi karşılanabiliyor. Ortodoks ve katolik kiliselerinde, bazı katolik kiliselerinde elbette Gitar kullanıldığını gördüm. Piyano kullanılıyor. Ortodos Kilisesi'nin de daha azdır bu. Daha çok vokal, acapelladır. Ama bu da bir müziktir. Bu da bir parçasıdır.
Müzik o zaman Hristiyanlığın, Hristiyanların ibadetinde bir ana rol oynuyor. Hangi koluna girerseniz girin.
Bir merkezi bir rolde.
Eski antlaşmada da teşvik ediliyor. Yeni antlaşmada da teşvik ediliyor. Ve iyi ses, kötü ses ayrım yapmadan samimi bir yürekle herkes davet ediliyor.
Ne kadar biz bence üç saat, dört saat de konuşsak bu konu hakkında insanlar bence yine aynı tepkiyi vermeye devam edecek. Fakat biz de elbette kutsal kitabın yönlendirişinde devam etmek zorundayız.
[00:29:14] Speaker B: Kesinlikle. Müzik aynı zamanda ruhun gıdasıdır. Dünyasal söz de var bu konuyla alakalı. Ben buna kesinlikle çok fazlasıyla katılıyorum. Ben Hristiyan olduktan sonra müzisyen oldum. Ana mesleğim müzisyenlik. Müziğe aşığım. Çünkü hem benim için bir yararı oluyor, hem iyi hissediyorum, hem Tanrı'ya yakınlaşmamda bana çok yardımı olan bir araç sonuçta. Bu neden garip bir şey olsun benim hayatımda ya da neden günah olsun? Ben Tanrı'ya daha fazla nasıl yakınlaşabiliyorsam o benim için iyidir.
Tanrı ona bakıyor yani sonuçta.
[00:29:47] Speaker A: Çok güzel, çok iyi dedin.
Son noktamız, kapanış noktamız da çağrımız. Nasıl oldu da Tanrı seni ibadet önderliğine, tapınma önderliğine çağırdı? O süreçten biraz bahseder misin?
Değindin, Malatya'da olduğundan bahsettin ve elbette farklı insanları Rab hayatında kullandı.
Biraz daha onu açar mısın bizim için?
[00:30:11] Speaker B: Tabii ki de. Malatya'da ilk başta normal pazardan pazara kiliseye giden bir üye iken kilisemize hafta sonları misafirler geliyordu. Aynı zamanda tapım önderimiz işte tapımayı hazırlarken, prova yaparken diğer kardeşlerle birlikte. Ben görüyordum onları. Oturup onları izliyordum izinleriyle ve bu gerçekten beni çok etkiliyordu. Ben de hep orada olmak istiyordum. Neden bilmiyorum. Tabii ilk başlarda sadece bir istekti. Orada olmak istiyorum. O kadar. Ama Sonrasında bu benim yüreğimde kor gibi yanan, alev alev tutuşan bir istek haline geldi.
Çünkü Tanrı'nın adını yücelten bir tapınmacı olmanın yeri bambaşka bir boyutta.
O Tanrı'yla daha fazla birebir bir yakınlık kuruyorsun. Tabi herkes, normal bir kişi de, tapınmacı olan bir kişi de, olmayan bir kişi de Tanrı'yla ayrı bir ilişki kurabilir. Ama tapınmacıların yeri de görüyoruz ki Kutsal Kitap'ta çok farklı.
Ve aslında bu yolda bana öncülük eden şeylerden bir tanesi de işte yurt dışındaki yabancı gruplar. İşte Hillsong, Beytel Müzik, Elevation ve her şeyi.
Onları görüyordum. Bakıyordum yurt dışında her tarzda, her dalda müzikler yapıyorlar. Rock, pop, caz, blues, klasik, rap, başka bir şey vesaire vesaire.
Ya dedim Türkiye'de neden olmuyor? Yani bizler geri kalmış bir ülke değiliz sonuçta. Tanrı ayrımı yapmıyor. Din, dil, ırk, renk ayrımı yok Tanrı'nın gözünde.
Onlar güzel bir şekilde tapunabiliyorlarken biz de daha geniş çapta, farklı renklerde tapunabilmeliyiz.
Aslında Tanrı o farklı grupları kullanarak bana bir çağrı verdi.
Hilsong grubu aracılığıyla ben hep hayalde kuruyordum. Rab ileride Türkiye'de geniş bir tapıma grubu olsun, kiliseleri ziyaret eden, tapıma akşamları düzenleyen bir grup olsun diye.
Aslında şu anki Ruhuna Ateş Tapıma Grubu da kuruluşu buradan geliyor.
Ben 8 yıl boyunca dua etmiştim. Rab eğer seni isteyense böyle bir grup olsun.
Tanrı'nın çağrısı oradan geliyor bana. Aslında diğer ülkelerdeki insanların Tanrı'ya daha farklı, çeşitlilikte, özgürlükte tapınabilmeleri sonucuyla bu benim içimde oluşan bir vizyondu.
[00:32:17] Speaker A: Bir anlamda Tanrı'nın çağrısını o zaman hem bir içsel bir istek fakat aynı zamanda o dua zamanlarında, o ibadet zamanlarından gelen de bir çağrı olarak görüyoruz.
[00:32:31] Speaker B: Kesinlikle.
Son nokta şu, beni en çok etkileyen durumlardan bir tanesi.
Yıllar önce kilisemize bir şift gelmişti ve iki saatlik bir tapınma akşamı yapmışlardı.
O zaman benim hayatımda büyük bir dönüm noktası oldu. Çünkü tapıma sırasında şifa alan insanları gördüm. Tapıma sırasında hayatında iz kalmış yaralarından özgür olan insanları gördüm. Affedemediği ya da bağışlamadığı kişilerin bağışladıklarını gördüm. Yani birçok konuda özgür olduklarını gördüm. Tapımanın ruhu ama gerçek tapımanın ruhu o kadar etkili ve değerli ki birçok konuda insanlara desteği olabiliyor.
O gün tapıma ve dua zamanında el koyup birbirimiz için dua ettik ve gerçekten vücut ağrıları had safhada olan insanların iyileştiğini gördüm. Sakatlık derecesinde ağır hastalık yaşayan insanların ayaklandığını gördüm. Aslında bunlar da benim için birer etkendi tapımacı olmamdaki. Amin.
[00:33:27] Speaker A: Çok güzel. Ayağına sağlık.
Birkaç videomuz daha olacak birlikte. İyi ki geldin. Çok teşekkür ederim.
[00:33:35] Speaker B: Ben teşekkür ederim davetiniz için.
[00:33:36] Speaker A: Elbette. Arkadaşlar Özgürce'nin sonuna geldik.
İzlediğiniz için sizlere teşekkür ederim. Lütfen abone olmayı ve takipte bulunmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın. Esen kalın.