Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün Emre Uflazoğlu kardeşimle birlikte kurban konusuna bakacağız ve hem İncil'de hem Tevrat'ta kurban nasıl algılanıyor? Ne öğretiyor bize? Bunu konuşacağız. Fakat ilk olarak Emre kardeşime çok önemli bir sorum var. Bir video var Adana hakkında.
[00:00:16] Speaker B: Hadi bakalım.
[00:00:16] Speaker A: Bu çok değerli bir video ve bir Adanalı olarak katılmasam da katıldığım bir video. Yani elimde hani ne olduğunu bilmiyorum ama bir şey olduğundan eminim bu o videolardan biri. Hemen oynatıyorum.
[00:00:31] Speaker B: Cennet, Adana. O nereden çıktı? Şöyle bizzat Fevrat'taki ifadelerden çıktı.
[00:00:36] Speaker A: Aslında Adana'lıların hepsi bunu bilmeyebilir.
[00:00:39] Speaker B: Ama Fevrat'ta bahsedilen Cennet, yani Adem bahçesi bir defa Adana ismi Adem ile etimolojik olarak benzerdir. Oradan gelir muhtemelen.
[00:00:48] Speaker A: Etimolojik dediler.
[00:00:49] Speaker B: Ve dört tane ırmak vardır bu bahçede.
[00:00:54] Speaker A: Müthiş!
[00:01:00] Speaker B: En.
[00:01:05] Speaker A: Sevimli tarafı enteresan.
[00:01:07] Speaker B: Enteresan.
[00:01:08] Speaker A: Evet.
[00:01:09] Speaker B: Benim de şey etimolojik olarak galiba.
[00:01:11] Speaker A: Etimolojik olarak.
[00:01:12] Speaker B: Yani sanırım.
[00:01:13] Speaker A: Ya Adanalıyız tamam. Hemşerimsiz. Belki abin abi de Adanalı bilmiyorum.
[00:01:16] Speaker B: Adanalı kesin ya.
[00:01:17] Speaker A: Ama Fırat Dicle Türkçe'de var. Diğer iki isim o Seyhan Ceyhan. Onlar biraz kafa karışmış orada bir. Düzeltmek gerekir. Ama olma ihtimali var mı? Evet, Adem bahçesi dünyada bir yerdeydi. Adana da o ihtimallerden biri.
[00:01:30] Speaker B: Şeyi belki çevirelim. Yani o bence bir şeyi birleştiriyor. Belki bu videoyu bak daha iyi bir hale getirebiliriz. Türkiye'de bir algı var ya hani Adem ve Havva cennetten kovuldu. Ama Tevrat'ta bunu görmüyoruz. Tanrı...
[00:01:43] Speaker A: Sanki biraz nereye gideceğini düşünüyorum ama.
[00:01:45] Speaker B: Tanrı yeryüzündedir. Dünyayı zaten bu yüzden yarattığı için. Aden bahçesi de yeryüzündeydi. Aden bahçesi bir anlamda doğru söylüyor. Fırat-Dicle nehrinin de bulunduğu bir bölgenin içinde olduğu için ben katılıyorum yani. Ama her şeye katılmasak da bu tamam.
[00:02:04] Speaker A: Güzel bir video olmuş.
[00:02:05] Speaker B: Gurur duyduk.
[00:02:06] Speaker A: Ben şey olarak düşündüm, şu tarafı çekeceğini düşündüm. Cennetten kovuldular. Cennetin zıttı adam. O her şey vardı. Burada hiçbir şey yok. Yalıyorlar.
[00:02:15] Speaker B: Yok hayır tam tersi.
[00:02:16] Speaker A: Canım memleket candır.
[00:02:18] Speaker B: Ama gerçekten aslında perspektifi doğru bir yerde. Ama mantık Tevrat'a göre yanlış.
[00:02:23] Speaker A: Yaklaşık hocam ama 2-3 ülke, 4 ülke o şeye girebilir.
[00:02:28] Speaker B: Ama biz onu Adana desek bence itiraz edilmemeli ya. Ben destekliyorum. Abinin ismi ne bilmiyorum ama ben destekliyorum. %100 arkasındayız.
[00:02:40] Speaker A: Enteresan oldu.
[00:02:42] Speaker B: Mersin'i de dahil ediyorsa.
[00:02:44] Speaker A: Bence eder. Adana'ya kadar gelen Mersin'de şey yapsın orada yakında yani.
[00:02:48] Speaker B: Çok yakınız ya. Biz cennete bir saat uzaktayız. Trene bin, bir saate cennettesin.
[00:02:55] Speaker A: Bu kimin işi? Tahmin et. Tarsus'ta kim vardı?
[00:02:58] Speaker B: Pavlos.
[00:02:59] Speaker A: Pavlos'un işi bu. Bu işin arkasında Pavlos var arkadaşlar. Zafer Duygu'ya sesleniyorum. Bu olaya bir baksın.
[00:03:05] Speaker B: Kesin bulur. Kesin Pavlos'un farklı bir öğretisinden kaynaklı olmuştur bu.
[00:03:10] Speaker A: Orada yanılıyor bu abimiz.
[00:03:12] Speaker B: Çok iyiymiş. Ben ama Adana, Aden... O kısım biraz zayıflattı argümanı.
[00:03:17] Speaker A: Etimolojik olarak galiba.
[00:03:19] Speaker B: Onu söylemese belki... Bir şey söyleyeyim mi? Çok inanan çıkardı. Ama bunu da duymazlıktan gelebilirler.
[00:03:25] Speaker A: Şey geliyor aklıma bazen... İncil'i okumadım ama... Bazen övüyoruz ya bazı yerleri. Hatta hatırlıyorum bir ara yurt dışından üniversitedeyken öğrenciler getirdim yanımdan. Gelin memlekete arkadaş götürüyorum 4-5 kişi. Gittik Adana'nın merkeze turizm ofisine. Ne var ne var? DVD'ler var, bir şeyler var. Verdiler bize hepsini. Biz götürdük eve izliyoruz. Adam açık açık şey dedi. Dünyanın en uzun nehri dedi. Üniversiteye gitmiş bir adamız yani. Demesen bunu güzel olurdu. Yani artık dediğin diğer hiçbir şeye inanamıyorum artık. Yani sen dünyanın en uzun nehri Adana'da dedin.
[00:03:57] Speaker B: Bitti.
[00:03:57] Speaker A: Bitti koptu yani. Artık dinlemeye gerek yok bunu.
[00:04:00] Speaker B: Dünyanın en güvenli şehri Adana'dır. Orada yaşıyorsan bence sorun yok. Sonradan gelirsen zor oluyor.
[00:04:07] Speaker A: Yanlış zamanda yanlış yerde bulunursan geçmez olsun.
[00:04:10] Speaker B: Bizde bilmeden sallamak çok olduğu için. Hatırlarsın biz önceki podcastta.
[00:04:15] Speaker A: Ama kim tahmin eder ki bunun bir şey olarak üniversite öğrencileri gelip burada alacak, izleyecek.
[00:04:19] Speaker B: Bir önceki podcastimizde de konuştuk yani İncil'i okumadan İncil'i öğretenler var yani.
[00:04:23] Speaker A: Evet, evet, evet. Seviyoruz böyle atı tutmayı. Şey var diyor, Kapadokya'ya gittiğimizde de orada bir bölge var. Star Wars yıldız savaşları burada çekildi. Hatta Star Wars şeyi var, burada çekildi gibisinden bir bölgeyi bile gösteriyorlar. Elbette bildiğimiz gibi Tunus. Tunus'ta değil mi? Tunus. Yanlış hatırladım. Tunus'ta çekildi. O bölgede bir yerde çekildi. Kuzey Afrika'da. Ama Kapadokya seçeneklerden biriydi. Ama turistlere anlatırken... Bilmiyorum bir şey mi sanıyorlar? Artık Google chat chipiti var arkadaşlar. Atıp tutmayın böyle. Yazık oluyor bak. Hiç kimse sizin dediğiniz bir şeye inanmayacak mı?
[00:04:51] Speaker B: Ben bilmiyordum.
[00:04:52] Speaker A: Dediğini duydum. Öyle dedim, boşver. Diğer dediklerimi bilmeme gerek yok bu abinin.
[00:04:56] Speaker B: Ben bilmiyordum. Mesela ben orada olsaydım inanırdım kesin. Oha bebe, onu her yerde anlatırdım.
[00:05:00] Speaker A: Ama güzel yazmışlar, yazıyor yani. Star Wars yazıyor yani.
[00:05:03] Speaker B: Adamlar burayı... Bir yer altı kiliseleri, bir de Star Wars yazmışlar. Çok önemli bir şey bizim için. Ben inanırım.
[00:05:10] Speaker A: İlginç. Ama bugünkü konumuz... Kurban Bayramı'nın birinci günü. Kurban Bayramı deyince ne geliyor aklına? Sonuçta Hristiyanız ama çoğumuz ya daha önce Müslümandık ya da Müslüman ailelere doğduk. Nasıl bir hatıraların, aklında kalan bir anıların var diyeyim.
[00:05:24] Speaker B: Birkaç şey geliyor ya direkt aklıma. Birincisi tatil. Okullar tatil arkadaşlar.
Benim aklıma ilk gelen herhalde köye gitmek ya. Köye gidip işte kurban kesimi katılmak. İşte sonra kurban kesimi sonrası kurulup kazanlar kuruluyordu. Bayağı yemek yapılıyordu falan. Ben herhalde aklıma en çok gelen şey o. Bir de mantar tabanca.
[00:05:42] Speaker A: Bayramın vazgeçilmezidir ya. Hep onun tehlikesi var ya böyle fazla basarsan eline patlıyor.
[00:05:50] Speaker B: Çok acı veriyor.
[00:05:51] Speaker A: Eğlenceli değil o anlamda ama bir heyecan katıyordu.
[00:05:54] Speaker B: Bunu övmüyorum ama biz çocukken çok ya o böyle küçük patlayıcılar, kız kovalayan, kız kaçıran felaket yani. Bütün harçlığımızı oraya gömdük ya.
[00:06:03] Speaker A: Arkadaşlar sadece kız değil biz de kaçıyorduk.
[00:06:06] Speaker B: Eşitsizlik olmasın diye kendim kaçtım bilirim. Ya bütün açlığımı oraya gömdüm herhalde ya. Hep öyleydi. O adamlara ne oldu sonra ya? Zengin olup Miami'ye falan mı yerleştirdiler? Bütün Türkiye'deki çocukların parasını bunlar aldı ya. Gerçekten diyorum bak.
[00:06:21] Speaker A: Biz annelerden, babalardan, amcalardan topluyorduk, parayı veriyorduk adamlara.
[00:06:24] Speaker B: Komarla para yiyorduk adam. Adam belki de sadece bayramda çalışsa bir yıllık giderlerini karşılayabilirdi ya. Bütün paramız ona verdi.
[00:06:32] Speaker A: Çok ilginç bir şey. Benim aklıma Esfe'ye geliyor. Böyle bayram öncesi Arife'si gidip kurbanlığı eve getirirdik. Onu artık nereden aldıysak, nerede bilmiyoruz. Oraya kadar getir, hayvanı bizimkini bul getir. Eve kadar kaybetmeden, kaçmadan. Önceden alınmış mı oluyor? Biz oradan gidip alırdık. Önde ot tutarak eve kadar getir. Kuzenime göstermeyelim çünkü kuzenim hemen sevmeye başlıyordu.
Göz yaşları çok fazla oluyordu ertesi gün. Bu senin dediğin de şeydi ya, benden çok büyük bir yaranı. 15 yaş vardı, 10 yaş vardı aramızda. Allah'a selamlar. Çok şey oluyordu, etkileniyordu. O nedenle ona göstermeden böyle bir gece.
[00:07:05] Speaker B: Getirip sabah erkenden... Bak bunu kimse sevmedi, hemen keselim.
[00:07:09] Speaker A: İsim vermeyin lütfen.
[00:07:11] Speaker B: Aynen, doğru isim vermeyin.
[00:07:12] Speaker A: Ve Adana'dasın sonuçta bizim için.
[00:07:14] Speaker B: Çok normal birini bıçakla bak.
[00:07:22] Speaker A: Herhangi biri yapabilirdi yani.
[00:07:23] Speaker B: Tabii önemli değil o.
[00:07:25] Speaker A: Bir o geliyor aklıma. Elbette etlerimizi dağıtırdık komşulara, ihtiyacı olanlara. Onun dışında elbette aileyle bir araya gelmek eğlenceliydi. Elbette her bir araya gelişte bir kavga, gürültü bir şeyler olurdu ama bir araya gelmek güzeldi. Kuzenlerle birlikte bir araya gelip, dediğin gibi torpiller.
[00:07:40] Speaker B: Bir de her yerden akraba geliyor ya, hiç tanımadığın insanları görüyorsun. Almanya'dan halam gelirdi yani. Yıllar sonra onu görüyorsun. Almancılar, yurt dışı bağımız var.
[00:07:52] Speaker A: Başka? Var mı kurban bayramı deyince paylaşmak istediğin bir şey?
[00:07:56] Speaker B: Benim de aklıma hep bunlar geliyor ya. Yani aslında biraz bizim ülkemizde yani daha çok inançsal yerden yaklaşılsa da sanki biraz bir geleneksel bir etkinlik demeyeyim de geleneksel bir zaman gibi. Yani çok fazla bilen bilmeyen herkesin bir araya geldiği, inanan inanmayan herkesin bir araya geldiği.
[00:08:12] Speaker A: Orada ateist bile olsan okurum.
[00:08:14] Speaker B: Evet evet oradasın yani. Biz Hristiyandık. Gidiyorduk yani. Hristiyan olarak da oradaydık yani. Dedem vefat etmeden önce dedemin evinde çatı katında uzun bir sofra kurulurdu yani. Bizim inanılmaz farklı bir ev. Hep aileler bir araya gelir, birlikte zaman geçirir, birlikte yemek yerler. Böyle bir an yani.
[00:08:33] Speaker A: Kurbanla ilgili bir paylaşım olarak yani aklımda en çok kullandığım sözlerden bir tanesi o. Özellikle Hristiyanlıktan bahsettiğimizde, İsa Mesih'in feda edişinden bahsettiğimizde söylenen cümlelerden bir tanesi şu. Her koyun kendi bacağından asılır. Kurban deyince baktım başka atasözü falan varsa lütfen yazın da. Bir bu zaten aklımdaydı buna bakmadım da. Başka bir şey o kadar bulamadım. Her koyun kendi bacağından asılır.
[00:08:55] Speaker B: Gerçekten doğru.
[00:08:56] Speaker A: Doğru yani.
[00:08:57] Speaker B: Her dana da kendi başarılansın yani. Ben izledim.
[00:09:00] Speaker A: Başka bir yöntemi yok diye duyuyorum ama belki. Bu cümlenin nedeni nedir sence? Ne anlatmaya çalışıyor yani? Ne düşündürüyor seni?
[00:09:07] Speaker B: Her koyun kendi bacağından asılır. Yani her sonuç her soru şeyle ilgili mücadele kendinle ilgilidir diyebiliriz herhalde. Yani kefareti kendin ödüyorsun.
[00:09:16] Speaker A: Ya hatayı yaptıysan bunun bedelini ödeyeceksin.
[00:09:19] Speaker B: Bedeli kendin ödersin yani.
[00:09:20] Speaker A: Yani argümanlardan bir tanesi. Podcast'in ileriki zamanında bakacağız da birlikte bu İsa Mesih'in o kurbanı hakkında. Bu kurban paylaşımında İsa Mesih'in kefaret ödemesi konusunda. En çok paylaşılan, en çok duyduğumuz sözlerden bir tanesidir bu. Son olarak kurban sence halkımız arasında nasıl algılanıyor? Ne düşünülüyor? Elbette şey olarak demeyeyim. Halk arasında değil de halk artı dini öğreten kişiler arasında nasıl öğretiliyor?
[00:09:43] Speaker B: Şey diyebilir miyim? Sonuçta Kur'an alemi değilim. Hepsini okumadım ama.
[00:09:47] Speaker A: Hepsini okumadın ama.
[00:09:48] Speaker B: Hepsini okumadım ama.
[00:09:49] Speaker A: Hafız değilim.
[00:09:50] Speaker B: Hafız değilim. Okudum bu arada. Onu da söyleyeyim. Toplumsal olarak bence bir günahla bir paralellik görmüyoruz aslında. Eski anlaşmada ve İncil'de bahsi geçen kurban anlayışıyla İslam'daki kurban anlayışı arasında bir fark var yani.
[00:10:04] Speaker A: Baya bir fark var.
[00:10:05] Speaker B: Yani zaten daha da detaylandıracağız ama öz olarak yani Tevrat'ta da bir günah sunusu var, bir günahın kefareti olarak görüyoruz. Ve İsa Mesih'le de bu günah kefaretinin, ebedi kefaretin ödenişini görüyoruz İsa Mesih'in çağrımında ama İslamiyet'te ise daha bundan tamamen uzak bir kavram yani hiç günahla ilişkilendirilmiyor. Daha çok yani o toplumsal bir mesele gibi biraz daha yaklaşıyor işte.
[00:10:27] Speaker A: Bir fedakarlık.
[00:10:28] Speaker B: Bir fedakarlık.
[00:10:29] Speaker A: Tanrıya itaat.
[00:10:30] Speaker B: İtaat etme.
[00:10:30] Speaker A: Belki de bu İbrahim'in oğlunu feda etme kararı ve o son ana kadar itaat etmesi.
[00:10:37] Speaker B: Sonra çallardaki işte koçun gelmesi tam olarak Tevrat'ta ve İncil'de geçen kurbandan uzak bir yol. Yani aynı perspektiften bakmıyoruz. Toplu biçimde de öyle yani.
[00:10:47] Speaker A: Tevrat'la Yahudiler arasında yapılan o kurbanlarla, Kur'an'daki kurban arasında bir bağ yok diyebiliriz. Sonuçta bir şey kurban ediliyor, yaşayan bir varlık fakat arasında büyük fark var. Bir tarafta dediğim gibi farklı konular, sunular ve kurbanlar var burada. Bu ayrı fakat aynı zamanda onun amacı günah ve günahın bedeli ve ciddiyetini dikkatimiz çekmek varken bu tarafta ise dediğim gibi bir nevi İbrahim'in o itaatini anarak bizler de Tanrı'ya itaat ediyoruz.
[00:11:12] Speaker B: Bu bir emir bu yüzden yapıyoruz olmuş oluyor.
[00:11:15] Speaker A: Evet. O İbrahim'in hikayesi de elbette en çok dini anlamda Yahudi, Müslüman, Hıristiyan fark etmeksizin.
[00:11:21] Speaker B: En çok... Merkez aldıkları bir şey.
[00:11:22] Speaker A: Merkez saldırıya uğradıklarımız. Yani orada bir tanrı var. Tanrı İbrahim'in kendi oğlunu feda etmesini istiyor. Yani kendi oğlunu öldürmesini istiyor orada. Böyle son dakikaya kadar bekliyor. Bazı Müslüman arkadaşlarımız şey olarak diyor, orada kötü olan bir tanrı değil de o şeytan da İbrahim'e bunu yaptırmak isteyen tanrı onu durduruyor diyor. Farklı bakış açıları var ama bu sefer kurban kesmen biraz garip kalır çünkü orada şeytan yaptırıyordu. Neden hâlâ kurban kesiyorsun onu anmak için? O kötü olanın yaptırmak istediği bir şeydi.
[00:11:49] Speaker B: Tanrı bir dakika ya, oğlum ben bunu söylemedim sana. Diyebilirdi, neden koça gerek yoktu? Koça gerek yoktu zaten İbrahim'le görüştü yani.
[00:11:56] Speaker A: Çok basit bir argüman ama yeterli bir argüman. Ne yazık ki bizim verdiğimiz argüman yeterli çünkü o kadar komplike bir ve hikayeden çok uzak bir anlatılma.
[00:12:03] Speaker B: Sen ne düşünüyorsun?
[00:12:04] Speaker A: Ya bence o dağdaki İbrahim'in yaşadığı durumu hafifletmek istemem fakat çok güzel detaylar var. Bilmiyorum bakalım mı ona? O ayetlere bakacak olursak hemen açayım. Ben bunun hakkında da kurban hakkında geçtiğimiz yıl video yaptım aslında Kurban Bayramı'na denk geldi. Orada da benzer bir konuya değindim. Tanrı İbrahim'i yönlendirdikten sonra İbrahim oğluyla birlikte çıkıyor. Elbette Müslümanlar İsmail diyor. Kur'an'da bir isim olmasa da net olarak görüyoruz ki Tevrat'ta İshak o kişi. Yaratılış 22'de İbrahim'in denemesi olarak açıyor. Bunu Tevrat'tan okuyabilirsiniz.
[00:12:33] Speaker B: Zaten birinci ayette direkt Tanrı İbrahim'i denedi diyor yani.
[00:12:36] Speaker A: Doğru. Direkt öyle çıkıyor. Şöyle ikinci ayette bakarsak Tanrı İsa kız sevdiğin biricik oğlunu al. Yani kelimelerin her birine detayla teker teker bakmak istemiyorum ama çok ilginç bir şekilde Tanrı yönlendiriyor onu. Tanrı ondan bir şey feda etmesini istiyor. Sevdiğin biricik oğlunu al. Moria bölgesine git. Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.
[00:12:56] Speaker B: Burada bir de parantez içerisinde yani bu çocuk aynı zamanda Tanrı'nın vaat ettiği, İbrahim'e vaat ettiği çocuk yani ve çok geç yaşta çocuk sahibi oluyor. Yani bu açılan da çok... Aslında Tanrı'nın gözünde de değerli bir çocuk yani Tanrı'nın kendisinin vaat ettiği değerli bir çocuk. O yüzden de çok önemli bir nokta.
[00:13:16] Speaker A: Tanrı'nın gelecek için İbrahim'in soyundan gelecek olan kişinin kötü olanı yeneceği söylenen kişi bu kişi. İshak aracılığıyla olacak fakat Tanrı İshak'ı kurban etmesini istiyor ve onu açıklarken de dediğim gibi zaten yaramı deşmeden de yani sevdiğin biricik oğlunu al. İbrahim sabah erkenden kalktı eşeğine, palan vurdu yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İsak'ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra Tanrı'nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı. Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördük. Uşaklarına siz burada, eşeğin yanında kalın dedi. Tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz. Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İsak'a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İsak İbrahim'e baba dedi. İbrahim, ''Evet oğlum'' diye yanıtladı. İsak, ''Ateşli odun burada ama yakmalık sunu kuzusu nerede?'' diye sordu. İbrahim, ''Oğlum yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak.'' dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. 8. ayete kadar okudum. Aslında burada durmak isterim biraz daha netleştirmek için. Tanrı'nın bir emri var. İsak'la İbrahim'i arasında geçen bir konuşma. İsak diyor ki, ''Tamam her şey hazır. Sunu?''.
[00:14:18] Speaker B: Sunu nerede?
[00:14:20] Speaker A: Ve orada İbrahim söyledi... Babacım sence de.
[00:14:22] Speaker B: Bir şey unutmuyor muyuz burada?
[00:14:22] Speaker A: Babacım yine her şey hazır.
[00:14:24] Speaker B: Her şey hazır mı?
[00:14:24] Speaker A: Uçağı görüyorum elinden.
[00:14:26] Speaker B: Çok güzel. Odunu da yükledin sırtıma.
[00:14:27] Speaker A: Odun da burada. Ateş yanında.
[00:14:29] Speaker B: Aynen.
[00:14:30] Speaker A: Şimdi bize bir şey gerek yok.
[00:14:31] Speaker B: Bir problemimiz var yani.
[00:14:31] Speaker A: Bir sunu eksik burada. Anrı sağlayacak diyor yakmalık sunuyu. Ve oraya dağa çıkmaya devam ediyorlar. O videoda anlattığım şuydu aslında. Bu bizim için çok önemli bir vaat. Çünkü dağa çıktıklarında ne veriliyor? Biliyor musunuz bilmiyorum ama ekranda bakarak sorayım. Dağa çıktıklarında biraz önce söylediğimiz üzere koç veriliyor. Kuzu yok ortalıkta. İbrahim hata mı yaptı? İbrahim, aa burada yanlış, ya kuzu dedim ama yanlış. Koçmuş. Öyle bir şey yok. Koç verildi, kuzu sağlanmadı. Buna ayetler mesela bir peygamberliktir. Eski anlaşmak peygamberlikle doludur. Çünkü asıl ihtiyacımız olan suç sunusu. Günahkarız ve bir bedel ödenmesi gerekiyor. Tanrı burada bir şey öğretebilmek için kendi halkını kullanıyor. Bizler de aslında bir nevi onun elinde bir aracız. Kendi müjdesini yaymak için, duyurmak için. Ve İbrahim'in yaşadığı bu durum aslında bizim için Böyle değerli bir durum. Müslümanlar bu olaya bakarak diyorlar ki biz kurban keselim. Yahudiler neden kurban kesiyordu? Biraz onun üzerine paylaşabilir miyim?
[00:15:23] Speaker B: Aynen. Bir de şey de önemli senin perspektifinden Hristiyanlar da özellikle bu bölüme bakarak da aslında İsa Mesih'in o kurban sunusu olmasıyla ilgili o bağlantıyı kuruyorlar. Kuruyoruz daha doğrusu. Çünkü orada koç verildi, kuzu sağlanmadı o dağda ama daha sonra İsa Mesih'in gelişiyle aslında Tanrı'nın o kalıcı kuzuyu sağlayışını görüyoruz. O bağlantı da bizim için çok değerli. O yüzden belki de İbrahim'e daha çok hani herkesin İbrahim'e bakmasını anlıyoruz ama İbrahim'in Bu olay aslında geleceğe dair peygamberlik sözleridir. Peygamberlik çağrısıdır bence. O da önemli bizim için.
[00:15:58] Speaker A: Bu hikayelerin çoğu elbette Kur'an'da o detaylar olmadığı için bence bu anlamda biraz tam olmuyor. Çünkü orada İsa Mesih'i gördüğünde ilk söylediği şey dünyanın günahlarını ortadan kaldıracak Tanrı kuzusu. Ve o kuzuyu direkt ilan ediyor. İbrahim'den beri beklediğimiz kuzu geldi aramızda. Fakat Yahudilerin kurban anlayışı biraz farklıydı.
[00:16:19] Speaker B: Yani aslında aynı şekilde bir kurban sunusu görüyoruz Yahudilikte ve özellikle Musa'da da paralellik var. Yani Mısır'dan çıkışta görüyoruz işte bir kuzu 1 yaşında ve sağlıklı bir kuzuyu kurban ediyorlar ve evlerinin kenarlıklarına sürüyorlar. ve o 10 belada, 10. bela geldiğinde o zaman ölüm meleği o evlerin üzerinden geçmiş oldu. Yani o evlere girmemiş oldu ama diğer kuzu kanı sürülmemiş evlerin içerisine girmiş oldu ölüm ve ilk doğanlar öldü. Yani o zaman bir kurbanın bir kefaret olarak da görüyoruz ve bu fısıh bayramı olarak da aslında bu bir gelenek olarak devam etti. Yahudiler arasında bu düzenli bir şekilde yapılmaya devam edilmiş. Yani aynı zamanda halkın ve kendi günahları için tapınakta kurban sunduğunu da görüyoruz. Levillilerde birçok kurban özelliklerini de görüyoruz. Detaylı bir şekilde görüyoruz aslında.
[00:17:11] Speaker A: Oradaki amaç insanların... Arkadaşlar bir araya gelelim, analım, itaat edelim, tahliye edelim. Elbette o da var. Sonuçta Tanrı'nın bir emri var. Oradaki amaç sen ve ben günahkar insanlarız ve günah işliyoruz ve günahımızın bir bedeli var. Bu elbette bizi taa Adana'ya yani Aden Bahçesi'ne götürüyor. Adana'da... Adana'dayken biz eskiden... Adana bahçesindeyken bir başkaldırış var. Tanrı'ya başkaldırıyorlar. Tanrı gibi olmak istiyorlar. Tanrı gibi olmak demek Tanrı'ya ihtiyaç duymamak demek. Yani ben onun yerine geçemem. Benim kendi bir krallığım olacak. Tanrı'ya gerek yok. Tanrı'dan uzaklaşmak istediğimizde de bunun bir bedeli oluyor. Tanrıyla o sonsuz yaşamı vazgeçmiş oluyoruz. Çünkü kendi başımızın çaresine bakmak zorundayız artık. Onlar Aden'den çıkmak zorunda kalıyorlar. Tanrı onların kendi isteklerine göre yaşamalarına izin veriyor. Bunda bir bedeli var.
[00:17:59] Speaker B: Ölüm.
[00:18:00] Speaker A: Çünkü sonsuzluk Tanrı'da mümkün. Eğer Tanrı'yı istemiyorsan, onunla bir bağ, onunla ilişki, yaşamın kaynağı olan onunla olan bağımız kopuyor. İlk o utanç bilgisi anlayışı geldiğinde onlar incir ağaçlarıyla kaplıyor bedenlerini. Tanrı ona farklı bir çözüm sunuyor. Onları Aden bahçesinden kovarken bile, çıkarırken bile bir şey yapıyor Tanrı.
[00:18:18] Speaker B: Bu utancı örtmesi için aslında bir deriden, hayvan derisinden bir kıyafet giydirmiş oluyor. Zaten Tanrı'nın Aden bahçesine girdiğinde işte Havva ve Adem'i görmeyince neredesin diyor. Çıplaktım, saklandım ve Tanrı'nın sonrasında çıplak olduğunu sana kim söyledi? Sana yeme dediğim meyveden mi yedin? Aslında günah Adem ve Havva'nın hayatına giriyor ve büyük bir utanç da giriyor hayatlarına ve Tanrı o zaman Hayvan derisinden yapılmış bir kıyafet sonunda. Yani önce kendileri bir incir yaprağıyla deniyorlar ama yine de Tanrı onlara hayvan derisinden yapılmış bir kıyafet giydiriyor. Aslında bir günahın da bir bedeli olarak bir kurban o zaman görebiliyoruz burada da.
[00:18:55] Speaker A: Çoğu insan onu şey olarak görüyor. Tanrı yaptı ama sanki İsrail o tapınak sistemi kurulana kadar kurban yokmuş gibi algılanıyor ama hemen sonraki bölümde görüyoruz ki bir kurban daha var. Kain ve Habil'in hikayesine baktığımızda birisi bir.
[00:19:09] Speaker B: Hayvan sunusu, diğerisi bir toprağın ürününü getiriyor yetiştirdikten sonra.
[00:19:13] Speaker A: Ve Tanrı'yı ne olarak düşünüyorlar? Bu bilinç başlangıçtan beri var.
[00:19:16] Speaker B: Yani Adem'den bu yana, Adem'in Aden bahçesinden, Adana'dan bu yana. Bence Adana bu yüzden de çok sıcak olmuş olabilir. Orada işlendi ya, Tanrı orayı cezalandı. Adem şey biliyordu, günahın ücreti ölüm. Yani Tanrı zaten bunu uyarmıştı, bu uyarıyı vermişti. Sana yeme dediğim ağacı meyvesine dokunmayacaksın. Yersen ölürsün. Yani yasa belli. Eğer yerse o zaman günah çok ağır bir yük. Yani Tanrı'yla bizim aramızdaki ilişkiyi bozan, bizi Tanrı'dan uzaklaştıran ya Tanrı yerinde kalıyor. İnsanı Tanrı'nın kutsallığından, bereketinden, o yüceliğinden uzaklaştıran şey zaten günahın kendisi ve günah çok ağır bir yük. Yani bu yükü kaldırabilme ihtimalimiz de yok. Her koyun kendi bacağından asılır diyoruz. Evet asılır ama diriltemez kendini. Yani kendini o günahtan özgür kılamaz. Bunun için Tanrı diyor ki o zaman bunun bir kefareti olmalı. Yani o günahın karşında bir sunusu da olmalı. Ve Adem'den sonra Adem'in çocuklarında da, onların çocuklarında da bu bilinci görüyoruz. Yani Tanrı'ya bir sunu getirdiklerini görüyoruz.
[00:20:33] Speaker A: Tanrı'yla aralarındaki o ilişkinin bir maliyeti var. Tanrı'yı reddetmiş ve Tanrı'yla tekrar ilişki içinde o. Tanrı'yı ne kadar reddetseler Tanrı hala onlara yaklaşıyor. Elbette orada ikisiyle de olan ilişkisini görüyoruz. Bağ tamamen kopmamış.
[00:20:51] Speaker B: Aynen.
[00:20:52] Speaker A: Fakat bu kopuş devam ediyor sonraki ayetlerde gördüğümüz gibi. O bölüme dönecek olursak her koyun kendi bacağından asılır. Benim de hep söylediğim şudur, ne zaman insanlar onu söylese ben de derim ki doğru bacağından asılan koyun ama ölüdür. Canlı bir koyunu asmazsın acandan. Ölü bir koyun asılır. Yani aslında sen bu yükü almak istiyorsan, evet elbette herkes bir bedel ödeyecek. Bununla hem fikiriz. Ama ödemek istiyor musun? Yani bu kadar neden bu kadar heveslisin? Sanki hep şey var, kısa dönemmiş gibi, geçici bir şeymiş gibi algılandığından dolayı. Belki öyle olabilir. Ya da o kadar ciddi değil. Çok hafif alınıyor. Günah işledim, ödemem kardeşim.
[00:21:30] Speaker B: Çok keko bir laf olacak ama hani ölmeyi bayılmak mı sandın? Var öyle şey. Çok az. Bugün çok konuştuk Adana-Mersin girişte. Bu beni delirtiyor. Şamil'in damarlarında dolaşıyorlar yani. Bence bu sözü şu açıdan söylüyorum. Yani bazı şeyleri o kadar hafife alıyoruz ki bu hafife almışlığın getirdiği bir şey. Yani her koyun kendi bacağından asılır. Ben ne yaptıysam iyi ki yapmışım. Okeyim bu tavrına ama yani sen günahın yani göksel, egemen, yaratıcı, harika, olağanüstü Tanrı'nın karşısında ona karşı bir yaşam içerisinde olduğunun bilincinde değilsin aslında. Yani bu günahın bedelinin ne kadar ağır olduğunu ve karşılayamayacağını bilmiyorsun. Bu şey gibi bütün ağır suçları işliyorsun, sonra çok büyük bir kurumun önüne çıkıyorsun ve orada ceza almayacağım ben diye. Yo bayağı cezalandırılacaksın. Aynı şekilde sen kendin işte yani her koyun kendi bacağından asılır diye kendi kefaretini ödeyebileceğini zannediyorsan yanılıyorsun çünkü o kefareti sen ödeyemezsin. Yani senin ödeyebileceğinin üstünde bir yükten bahsediyoruz yani.
[00:22:42] Speaker A: Ödeyerek yaşayamazsın.
[00:22:43] Speaker B: Yaşayamazsın.
[00:22:44] Speaker A: İmkanı yok yani.
[00:22:46] Speaker B: Ölüm. Ama sonra Sonsuz ölüm diyoruz zaten. Tekrar dirilemeyeceksin. Ben öldüm, günahı yendim, ölümü yendim ve geldim bana bir merhaba deyin. O yok yani öyle bir şey. O yüzden çok hafife alıyoruz. Beyaz yalan. Siyah yalan, aman şu yalan, aman bu yalan. Biraz günahı böyle şey seviyoruz hafifletmeyi ama günahın en küçüğü senin görüşüne göre. En küçüğünden en büyüğüne. Günah, günahtır. Ve günah, Tanrı'nın karakterinin tam tersi. Yani şeytanın safı. Belki böyle de ciddiyetle indirebiliriz. Yani günah, şeytanın eylemleridir. Yani parça parça oluyoruz yani.
[00:23:29] Speaker A: Bir parantez açacak olursak, yani şu an dinli olsam, ben bir Türkiye'de yaşayan bir Deist, ateist, agnostik. Artık hangi dinden vurduğunda o kadar da önemli değil de. Dinleyen biri olarak şey diyelim ya patron, hepiniz aynısınız. Günah, günah, günah. Şu günah, bu günah, her şey günah. Bir taraf hafife alıyor, bir taraf bu düşünce yapısından bıkmışlık var. İster istemez. Çünkü diyanet çıkıyor, bir şey söylüyor. En basit şeyi günaha günah diyemiyorsun. Şu detay şeylerle insanları yoruyorsun.
[00:23:57] Speaker B: Ne günah olmayabilirle uğraşıyorsun?
[00:23:59] Speaker A: Evet, evet, evet. Yani devamlı bir fiziksel şeylerle konu. Bak bunu yaparsan günah, bunu böyle yapabilirsin. Şununla evlenebilirsin, bununla evlenemezsin. İlişkiye girersin, giremezsin. Artık yani neyse. Bunlar o kadar çok önümüzde ki ben diğer tarafta olsam derim ki ya sizinle mi uğraşacağım kardeşim? Yani bir bıkıyorsun arkadaşlar.
[00:24:16] Speaker B: Salın bizi abi ya.
[00:24:17] Speaker A: Yani hep bu, hep bu, hep bu. Ama bizim de buradaki amacımız şey değil. Yani aynı düşünce yapısı değil. Gerçekten bir evrenin bir hakimi varsa, bir yaratan varsa Onun bir dünyadan böyle yarattığımız, uzaklaşayım ne diyecekler değil de, bir ilişki içindeyse, gerçekten bir bireysel bir tanrı varsa, kişisel bir tanrıya anlayışı varsa, bu tanrının bir beklentisi var mı? Varsa nasıl olmalı? Bunun üzerine düşünülebilir. Çünkü istersemez etik ortaya çıkıyor. Konuşuyor üstlerine. Ya ahlak, ahlak şudur, ahlak budur tartışırız. Ama bir arayışımız var. Yani bir hakikat ne? Doğru ne? Bu beni şununla yoruyor, bu din sadece fiziksel taraftan bakıyor, şuradan bakıyor, buradan bakıyor. Ama bunlardan arındırarak günah hakkında bahsedersek elbette şu geliyor aklıma yani iyi olan, iyi olanı kim belirliyor? Eğer bu tanrıysa onun öğretilerine zıt veya hiç görmemezlikten gelmek de günah bizim anlayışımıza. Yani iyiyi yapmamak Kötüyü yapmak da günah. Böyle bakacak olursak eğer bu dünyada Türkiye'de yaşayan insanlar olarak bizim için günah çok daha büyük ve geniş bir kavram. Sadece böyle bir şunu yapma. Sık dişini patron diğer tarafta kıralsın değil de.
[00:25:31] Speaker B: Ben de bunu hep şey yani senin dediğini şöyle de bağlayabiliriz ya günah, günah işlememek ya da iyi olanı yapmaya çalışmamızın sebebi bizi kurtaran Tanrı'nın bizi yaratılışımızın özüne götürme isteğiyle ilgili. Bizi öylesine değiştiriyor yani otağa Adem bahçesinde Adem'i yarattığındaki o uyumu O güzelliği görmek istiyor Tanrı. Ve İsa Mesih'in gelişiyle ben aklanıyorum. O zaman babaya benzer, Tanrı'ya benzer olmak için değiştiriliyorum. Ya benim çok sevdiğim bir hava var. Ben hep kula bilmiyorum. Bir podcast etti daha önce söyledim mi de. Tanrı insanı kendi suretinde yarattı diyor.
Sonra Şit'in doğumunda şey diyor, yani Adem günaha düştükten sonra. Şit, Adem'e benzer doğdu. Benim böyle kutsal kitapta yüreğime dokunan yerlerden biri bu. Aslında yaratılışın başında Tanrı kendisine benzer yarattı ama biz Tanrı'ya sadık kalmadık. Tanrı'ya benzer olmak için, Tanrı'ya bakmak yerine Tanrı gibi olmayı tercih ettik ve günah hayatımıza girdi ve Adem'de görüyoruz ki onun oğlu ona benzer doğdu. Yani artık o Tanrı'ya benzerlikten zaten uzaklaşmış olan Adem'e benzer doğdu. Ve şimdi İsa Mesih'in gelişiyle Tanrı tekrar kendisine benzer olmaya bizi dönüştürüyor. Bu tabloda o zaman dediğine katılıyorum, ben de aynı fikirdeyim. Yani çok fazla günah günah günah günah, bunu yapma, buna dokunma, onu yapma, şunu şöyle yap, bunu böyle yap, bununla evlenme, bununla evlenme, aman şurada şuna dikkat etmen gerekiyor. Şöyle bakarsan günah olur, buradan bakarsan günah olmaz. Çok fazla kategorize edilmeye çalışılıyor ama bizim inancımızdaki günah kavramı Tanrı'ya benzer olmaya çalışmak. Yani biz ona uyumlu olmaya çalıştığımız için yalan söylememeye gayret gösteriyoruz. Sadece günah olduğu için değil, Tanrı'nın karakterinde yok. Yani ve ben neye dönüştürülüyorum? Babaya dönüştürülüyorum. Babaya benzer olmaya dönüştürülüyoruz.
Abimiz ilk doğan İsa Mesih'e benzer olmaya dönüştürülüyoruz. O yüzden zina etmekten kaçınıyorum. Çünkü ben yaratıcıma doğru gidiyorum. Yani aslında bizim günah dediğimiz senin de bağladığın gibi Tanrı'da görmediğimiz Tanrı'nın karakterine tamamen zıt olan şeyler ve biz bunlardan kural olduğu için kaçmaya çalışmıyoruz. Tabii ki de bu kuralları biliyoruz ve dikkat ediyoruz. Neyin günah olup olmadığını nasıl bileceğiz başka türlü? Yani Tanrı'ya ait olup olmadığını bilemeyiz. Eğer bir liste yoksa, elimizde ya da bir mantık yoksa, eğer tanrısal ahlakın mantığı yoksa elimizde bilemeyiz ama Biz tabii ki de buna bakıyoruz. Yine de bunları yapmamamızın sebebi işte sen dediğin gibi, şimdi yapma oğlum Tanrı'nın yanına gidince yaparsın. Yok, orada da yok. Yani size iyi bir haber vereyim biz diyenlere. Zina orada da olmayacak. Çok eşlilik orada da olmayacak. Sarhoş olmak orada da olmayacak. Yalan söylemek orada da olmayacak. Kandırılmak orada da olmayacak. Dedikodu orada da olmayacak. Orada da olmayacak. Bu dünyada kötü saydığımız ve size heyecan verdiğini düşündüğünüz ama açıkça dile getiremediğiniz listeyi yapın kendiniz. Bunların hiçbiri orada da olmayacak. Eğer size orada olduğunu vaat ediyorlarsa emin olun orada olmayacak.
[00:29:07] Speaker A: Elbette biz bunu söylerken bir Aden bahçesi örneğine bakarak söylüyoruz. Çünkü eminim birisi düşünür, ya kardeşim sen gittin mi de biliyorsun. Ama Tanrı'nın İsa Mesih beden alıp aramızda yaşadığı için o Aden bahçesi, o göklerin egemenliğini gelip bize gösterdi. Örneğimiz var. Biz cennete gittiğimiz için değil, cennetin efendisi buraya geldiği için biz ona bakarak diyebiliyoruz ki bunlar olmayacak. Onun yüreğini burkan şeyler orada olmayacak elbette.
[00:29:34] Speaker B: Ve bu sebeple aslında yani kurban sunusunu da görüyoruz. Sadece eski anlaşmada kurban sunusu yoktu. Esenlik sunusu da vardı. Şükretmek için de Tanrı'ya kurban sundular eski anlaşmada. Ama bu günahın bir bedeli var. Eğer bu bedel ödenmiyorsa sen kutsal olan Tanrı'nın önüne çıkamazsın. Yaşa ya. Tanrı'yı gördüğünde Yeşil 6. bölümde eyvah dudaklarım kirli dedi. Çünkü yaratıcıyı görüyor. Bu çok korkutucu bir şey ve bir kerul geliyor, bir köz dokunduruyor. Artık temizsin diyor. Sunudan alıyor, sunaktan alıyor getiriyor. Yani o yüzden bizler günahı taşıyan kişiler olarak kutsal olan Tanrı'nın önüne çıkmaya layık bile değildik. O yüzden eski anlaşmada da bu geçici kurban sistemini Tanrı'nın verdiğini görüyoruz.
[00:30:20] Speaker A: Hep şeyi düşünüyorum. Bir ateist, deist, agnostik. Benim babam da geçmişte ateistti. Hristiyan olmadan önce. Onun düşüncelerini tartışmalarda duyuyordum mesela komşularımızla ya da daha çok dini bütün insanlarla sohbet ederken çok güzel sorular soran bir insandı. O sorduğu sorulardan bir tanesi de şu olabilirdi mesela şu an. Patron nasıl bileceğiz neyin günah olmadığını? Veya ben bunun farkına nasıl varacağım? Eğer Tanrı'nın isteği ise, O'nun dışında olan her şey günah ise, ben nasıl olur da Tanrı'nın isteğini bilebilirim ve O'nun günah olup olmadığını bilirim? Bu pazar kutlayacağımız aslında vaftiz töreninin o anlamını biraz hatırlatıyor bana. O Tanrı da o vaftizin simgesel olarak ve ruhsal olarak bize gösterdiği Ben bu dünyaya öldüm. Bu dünyanın arzularına, bu dünyanın iyilik bakışına, kötülüğüne, her şeyine öldüm. Artık Tanrı'da dirildim. Tanrı'nın bilinci ve kutsal ruhun eşliğinde yaşıyorum. Bu nedenle artık ben yeni gözlere sahibim. Belki eski özgürden kalan bazı günahlar vardır ve kutsal ruhun gözlerimizi açtığını görüyoruz. Yani bir aramızda, Tanrı'yla aramızda bir kişi değil, Tanrı bizde. Tanrı beden alıyor, hayatımızda yer ediniyor. Bunu da önümüzdeki hafta mesela Pentecostal olarak kutlayacağız. Eklemek istediğin var mı yani bu kavramda? Böyle düşünen insanlar için ya günah nereden bileceğiz?
[00:31:40] Speaker B: İki şeyi de söylemek gerekiyor belki de. Birincisi orijinal günah. Bu Adem ve Havva'nın da aramıza giren günah. Yani biz bu günahlı dünyaya doğduk.
[00:31:49] Speaker A: Onların torunlarıyız.
[00:31:50] Speaker B: Onların torunlarıyız. Zengin babanın zengin, batan babanın batan çocukları değişmez. Birincisi bu aktarılan orijinal günah. İkincisi de her birimizin Tanrı'ya karşı, Tanrı'nın istediği günahlar. ve neyi ayırt edip edemeyeceğimizi bilemeyebiliriz. O yüzden zaten Tanrı'nın sözüne de ihtiyacımız var. Biz de bunları tabii ki de üzerine düşünüp neden bunun günah olduğuyla ilgili düşünüyoruz, taşınıyoruz ve böylelikle karar veriyoruz aynı zamanda her bir söze itaat konusunda. Ama aynı zamanda da bunları düşünmemiz için o İncil'in sözlerini okuyoruz. Özellikle de ben dinleyicilere de bunu tavsiye ederim. Bazen İncil'i okumadan yorum yapabiliyoruz. Bunun örneklerini verdik zaten yeterince. Sürekli de buna döndürmeyeceğim ama ben çok sevdim. Özel hayatımda bile herkesle bunu konuşuyorum artık. Gerçekten tavsiye ederim. Eğer İncil'i okurlarsa İncil'in nereden bunu ele aldığını, neden bu şekilde ele aldığını çok daha iyi kavrarlar. Yani günah deyince neden bahsediyoruz? Neden Tanrı'nın düşüncelerinin tersine günah diyoruz? Ve bu günahın çaresi olan İsa Mesih işte bu vaftiz törende de yani bir iman ikrarı yapıyoruz İsa Mesih'in bizim uğrumuza ölüp dirildiği ile ilgili. O zaman bununla da ayırt ediyoruz. İkincisi de senin dediğin gibi bu pentikos yani kutsal ruhun aramıza gelişi. İman eden herkesin kutsal rola doluluğu, aslında Tanrı'nın düşüncelerini bilmemiz, ayık ve uyanık olmamız konusunda da bize uyarıcıdır aslında. Bu açıdan da bilebiliyoruz bence.
[00:33:28] Speaker A: Son olarak ilerlerken de kurban konusunda, ya Tevrat'ta kurbanlar var. Neden Hristiyanlar artık kurban sunmuyor? Konusu elbette çok açılıyor.
Niye uyumuyorsunuz? Eğer o da Rabbin sözünde ve değiştirilmediyse siz neden uyumuyorsunuz? Biraz önce açıklama yaparken değindin ona. Geçici bir sistem olarak değindin ve bu elbette İbrahimiler 7. bölümde çok güzel ele alınıyor. 7-27'de yanlış hatırlamıyorsam bakalım hemen. 7.27'de şöyle diyor, biraz öncesinden 7.26'tan başlayayım. Böyle bir başkâinimiz, kutsal, suçsuz, lekesiz ve günahkârlardan ayrılmış, göklerden daha yücelere çıkarmış bir başkâinimiz olması uygundur. O, öbür başkâinler gibi her gün önce kendi günahları, sonra da halkın günahları için kurbanlar sunmak zorunda değildir. Çünkü kendini sunmakla bunu ilk ve son kez yaptı. Kutsal yasa, zayıflıkları olan insanları başkain atamaktadır. Ama yasadan sonra gelen ant sözü, sonsuza dek yetkin kılınmış olan oğlu başkain atamıştır. Bizim başkainimizin bir günah sunusuna ihtiyacı olmadığı için, günahkar olmadığı için kendini feda edebiliyor. Böyle bir anlattığım var. Senin var mı bu konuyu açıklarken? Nasıl açıklıyorsun insanlara?
[00:34:40] Speaker B: Yani zaten Yeşilada da Görüyoruz özellikle işte bizim suç ve günahlarımız uğruna kesime giden bir kuzu gibi sessizce ölüme gitti diyor. Eski anlaşmada aslında bir kurban sistemi görürken aynı zamanda Tanrı'nın aramıza geleceği ve insanın günahını ortadan kaldıracağıyla ilgili birçok peygamberlik sözleri de bulunuyor ve senin aslında başta vaftizciyi ayağından verdiğin örnekte işte günahlarımız için Tanrı'nın gönderdiği kuzu. Burada da aslında bunu görüyoruz bu paralellikte. Yani İsa Mesih Tanrı'nın sözlü olarak yeryüzüne geliş amacı sadece insan bedenine bürünüp iyi bir insan modeli çizmek değildi. Ya da en iyi insan nasıl olabilir? Hadi bunu size gösteriyorum. Bundan sonra böyle davranacaksınız değildi. İsa Mesih'in yeryüzüne geliş amacı günahın ücreti ölüm ve bu ölümün geçici sunuları vardı. Bu ölümün geçici kurbanları vardı. Ama kalıcı bir kurban olarak aslında bir kefaret vermek üzere geldi İsa Mesih. Yani o çarmıha gerildiğini, ölüler diyarına indiğini, üçüncü gün dirildiğini ve babanın yanına gittiğini görüyoruz. Yani o zaman bu biz kendi bacağımızdan asılmıyoruz. Asılmış olanın bacağına tıtınıyoruz aslında. Yani onun sayesinde bizler de kurtulmuş oluyoruz. Bu günahın bedeli ödenmiş oluyor bizim için.
[00:36:05] Speaker A: Kesinlikle. Bence İsa Mesih'i birçok anlamda insanlar kabul edebilir. Fakat bu biraz o gurur tarafına dokunuyor. Çünkü çok basit demek ise sade. Eski anlaşmaya baktığımızda da bir kurban sunuluyor. yapılan hareketler çok sade. Bu mu ya? Tanrı gökle her şeye emanet. Tanrı buna mı kadar düşmüş? Yani bununla mı kurtaracak beni? Gerçekten yapabilir mi? Düşüncesi yaratabiliyor. Çünkü bakıyorsun sen ve ben kurtulmak için ona güvenmemiz gerekiyor. İsa Mesih'in sunduğu kurbana. Biz insanlara kiliselerimize geldiğimizde, Hristiyan olmak istediğinde bunu açıklamak zorundayız. Yani sen aslında kendi çabalarına güvenmiyorsun. İsa Mesih'in yaptıklarına güveniyorsun. diyoruz. Ve bu bence yani halkımız tarafından en çok tepki veren alanlardan bir tanesi. İsa Mesih'in kurbanından ihtiyacım yok. Ben kendi çabamla yapabilirim. Yazık değil mi? Yani nasıl bir Tanrı bu? Bizim günahlarımızı O'nun omuzlarına yüklüyor. Bence burada şuna çok güzel değinmemiz gerekiyor. İsa Mesih bu nedenle sadece bir peygamber değil. Tanrı beden aldı ve aramızda yaşadı. İsa Mesih isteyerek yaptı bunu. Yani Tanrı gönderdi, evet. Ama oğul da istedi. Babamın istediğini yapıyorum diyor. Kendi istediğimi değil, babamın istediğini yapıyorum. Kendi istediğimi değil derken, ben istemiyordum. Değil. Aynen bana dayattı bunu. Değil de ben babayı memnun etmek istiyorum. Onu memnun etmek için ben bunu yapacağım. Ve neden? Kurtarmak için. Ben geldim, beden aldım ki o kaybolmuş kuzuları ben toplayayım. Senin var mı düşündüğün?
[00:37:40] Speaker B: Bence dediğin katılıyorum. Tabii ki de bu insanların kafasında bir soru işareti yaratabiliyor ya da anlamakta zorlanabiliyorlar. Ama eğer bir adamın bütün insanlığı günaha sürüklediğini kabul ediyorsan, bence bunu anlamak o kadar da zor değil diye düşünüyorum her zaman. Çünkü Adem aracılığı, Kutsal Kitapta da diyor yani bir adam yenildi ama bir adam zafer kazandı. Yani o zaman yani Adem'in bu günaha düşüşüyle bu orijinal günah hayatımıza girdi. Ve hepimiz bir şekilde günah işliyoruz. Sadece Adem'den gelen borcuna günahla yargılanmayacağız. Kendimiz de bilinçli bilinçsiz günahlar işliyoruz zaten. Ama İsa Mesih aracılığıyla da yani bir adam aracılığıyla da aslında zafere ulaştık, kurtuluşa ulaştık. Ve bir adamın üzerine bunları nasıl yükleyeceğimizi düşünüyorsak tabii ki de ben yapamam. Ben birçok insan uğruna onların günahlarını taşıyan insanım ben. Ama Tanrı'nın bu yüzden sözünün geldiğini görüyoruz. Yani İsa Mesih'in kefaret ödemesine ihtiyacı zaten yoktu. Kefaretin bedeline karar veren oydu. İsa Mesih'in yeryüzüne gelmiş olsa bile hiçbir günaha düşmemişti. Zaten onun bu kişisel günahı da yoktu. Ama benim, senin, bizim günahımız için o çarmıha gerilmesi çok değerliydi. Kusursuzdu, kutsaldı, Tanrı'nın sözüydü ve o paklıkta o günahları üstlendiği için Ama sadece günah üstlenmekle kalmadı. Ölüler diyarına inip o ölümden de çıktı, o dirilişi de sağladı. O zaman bu ölüm ve dirilişi de zaferle kazanabilecek tek şey Tanrı'nın kendisidir. Yani bunu yaparak aslında biz günahlarımızı O'nun aracılığıyla o günahlarımızdan uzaklaşmış oluyoruz. Bunlardan kurtulmuş oluyoruz, O'nunla akıl almış oluyoruz.
[00:39:30] Speaker A: Bu kurban konusu sadece genellikle yeni iyi Hristiyanlar için ya da Hristiyan olmayı düşünen insanlar için paylaşırız fakat Efesler 5-2'de bir ayet var, onu paylaşmak istiyorum. Bu da Hristiyan olanlar için güzel bir öğreti. Şöyle diyor Efesler 5-2'de, Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisinin güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa siz de öylece sevgi yolunda yürüyün. O Mesih sadece senin için bir şeyler yaptı, imanet değil. Bir yolda yürüdü. O sevgi yolunda yürüdü, bir yol açtı. Biz de onun peşinden yürümeye çalışmamız öğretiliyor bu ayetlerde. Hepimizin, senin ve benim ve dinleyen herkesin, Hristiyan olduğunu iddia eden herkesin yürümesi gereken yol İsa Mesih'in yolu. Kolay değil ama Bizi gerçekten derin ve mükemmel bir örnek sunan İsa Mesih'in öğrencileriyiz, talebeleriyiz. Bu nedenle onun yollarında yürüyecek ruha, o güce sahibiz. Dediğim gibi yine önümüzdeki hafta Pentekost. Umarım eşlik edersiniz bizlere. Pentekost konusunda bakacağız ne oldu, kilise nasıl doğdu ve nasıl büyüdü. Var mı hakkında, paylaşmak istediğim başka bir şey kurban hakkında?
[00:40:39] Speaker B: Yani bence çok açık olduğunu düşünüyoruz. Belki toparlamak gerekirse özetle yani Hristiyanlığa göre özellikle eski anlaşmada da yeni anlaşmada gördüğümüz o günah, günahın bir bedelidir kurban. Yani kurban sevgi dolu bir paylaşım yani evet bir sevgi var incinin içerisindeki kurbanda da çok değerli bir sevgi var ama aileyle paylaşılan bir zaman değildir. Yani kurban günah o ağır günahın ücretidir, o bedelidir, kefaretidir. ve İncil'de de bu kurbanın, tapınaktaki bu yapılan sununun aslında sonsuz kefareti ödenerek kurtuluş sağlanmıştır İsa Mesih aracılığıyla ve bizim için kurban budur. Kurban böylesine değerli bir şeydir ve çok önemli. Kurban demek, hani Hristiyanlar Kurban Bayramı kutlamıyorlar doğru ama Bizler paskayla kutluyoruz. İsa'nın o kurban oluşunu ve dirilişini kutluyoruz.
[00:41:34] Speaker A: Çünkü bizim için... Tek bir kurbanı kutluyoruz.
[00:41:36] Speaker B: Evet, tek bir kurbanı kutluyoruz. Çünkü bizim için çok değerli. O yoksa kurtuluş yok. O yoksa Tanrı'yla barış yok.
[00:41:43] Speaker A: Günlük hayatta böyle bu bayramlar aracıyla hatırlatmalar var.
[00:41:46] Speaker B: Aynen.
[00:41:47] Speaker A: Günahın ne kadar ciddi bir şey olduğunu bize hatırlatıyor fakat bizim o problemden, o sorundan kurtuluşa ihtiyacımız var.
[00:41:53] Speaker B: Hepimiz bir gün Adana'ya gideceğiz.
[00:41:54] Speaker A: Hepimiz... Adana'ya dönüş başlıyor.
[00:41:56] Speaker B: Adana'ya dönüş başlıyor arkadaşlar.
[00:41:58] Speaker A: Memlekete gitmek gerekir ya. Arkadaşlar teşekkürler bize eşlik ettiğiniz için. Umarım güzel düşünecek konular olmuştur sizler için. Eğer varsa aklınıza takılan ya da merak ettiğiniz ya da yanlış bulduğunuz lütfen yorumlarda paylaşın. Biz de önümüzdeki podcastlerde bu konular hakkında konuşalım. Kendinize iyi bakın, esen kalın.