Molla'nın Yanından Tapınma Önderliğine - Eren Atik ile Özgürce Sohbet

Episode 17 February 15, 2025 00:58:09
Molla'nın Yanından Tapınma Önderliğine - Eren Atik ile Özgürce Sohbet
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
Molla'nın Yanından Tapınma Önderliğine - Eren Atik ile Özgürce Sohbet

Feb 15 2025 | 00:58:09

/

Show Notes

Eren Atik’in hayatına dokunan samimi bir sohbetle tanışmaya hazır mısınız? Özgürce Podcast'in bu bölümünde, "Molla'nın Yanından Tapınma Önderliğine" başlığı altında, Eren’in Alevi ve Şii köklerinden Gedikpaşa Kilisesi’nde tapınma önderliğine uzanan etkileyici yolculuğunu dinliyoruz. Eren, sadece bir tapınma önderi değil; aynı zamanda ilahi yazıp söyleyen bir yetenek.

Bu özel bölümde, geçmişinden ve manevi mirasından Tanrı ile olan ilişkisinde nasıl ilham aldığını içtenlikle paylaşıyor. İnanç, değişim ve büyüme temalarını ele alan bu anlamlı sohbet, kendi ruhsal yolculuğunuzu sorgulamanız için size bir fırsat sunuyor. Eren’in hikayesinden güç alarak, değişimin getirdiği cesaret ve umudu ruhunuzda hissedeceksiniz. Kahvenizi alıp kulaklıklarınızı takın ve bu ilham verici yolculuğa birlikte çıkalım!

 

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün Eren Atik kardeşimle birlikteyiz. İstanbul'dan geldi bizi ziyarete. Birlikte müzik kayıtları aldık. Bugün de birlikte podcast yapacağız. Yani sohbet edeceğiz. Hem Rabbin sözüne bakacağız aynı zamanda. Rabb bizi nasıl buralara getirdi. Bizlere eşlik ettiğiniz için şimdiden teşekkürler. O zaman başlayalım. Eren hoş geldin Antalya ve Tiranus'a. [00:00:25] Speaker B: Hoş bulduk abi. [00:00:27] Speaker A: Güzel bir zaman geçirdik. Dün bayağı bir kayıt aldık. İlk defa mıydı senin için? [00:00:33] Speaker B: Videolu ilahi kaydı ilk defa oldu. Üç tane kayıt almak bizim için biraz yorucu oldu. Bir günde üç tane. [00:00:41] Speaker A: Normalde insanlar böyle tam bir güne sığdırıyor. Ama biz hem zamanımız kısıtlıydı. Ama aynı zamanda daha kalabalık bir ekiptik. O nedenle bence yapabildik birlikte ama bakalım nasıl olacak. Büyük ihtimal bu podcastten sonra çıkacak o müzik videoları. Ama çok değerli çok. Ağzına sağlık tekrardan. [00:01:06] Speaker B: Emekleriniz için teşekkür ederim abi. Çok çaba harcadınız gerçekten. [00:01:10] Speaker A: Eğlenceli oldu ya. Bizim için de ilk defa biz de kayıt aldık. Aslında bu hafta ilk defa. lar oldu bizim için. İki defa dışarıda aldık ofisimizi hemen dışında. İki defa da işte şimdi sahilde seninle birlikte parka yakın. Güzeldi. Bizim için iyi bir deneyim oldu ama elbette ilahilerin o paylaştığın o kendi tarzın diyeyim ilahilerin çok değerli. Biraz farklılığından bahsedebilir misin? Çünkü daha önce Mikail kardeşimle birlikte, o da bizimle birlikteydi bu hafta. Onunla bir sohbetimiz oldu tapınma hakkında. Senin nasıl oldu da tapınma yönetme tarafın biraz öne çıktı? Kilisede hizmet ediyorsun elbette. Birazcıklar mısın? [00:01:51] Speaker B: Ya ben şöyle bahsedebilirim. Ben 2020'de pandemi sürecinde iman ettim. Biz o zaman ev topluluğundaydık beraber. Çünkü sokağa çıkma yasağı vardı ve kiliseler kapalıydı. Ben de herhangi bir kilise bilmiyordum nereye katılsam diye. Bir ev topluluğuna katılmıştım. Ondan sonra pandemi süreci bittikten sonra şu an katıldığım kiliseye gittim. O zaman da kilisede tapınmacılar yoktu. Pandemi sürecinden önce varlardı. Ama daha sonra pandemi sürecinden sonra ne oldu bilmiyorum. Bir ayrılma süreci olmuş. O zaman kilisemizin pastörünün damadı Arek abi, o zaman yarım yamalık biraz piyano bilgisi vardı, dolu çalmıyordu. Ben yaklaşık işte oraya katıldıktan 3 ay sonra Arek ağabeyle tanıştım. O da beni teşvik etti. Kardeşim işte bizim hizmetimize katılmak ister misin? Özgür kardeş senden bahsetti, Özgür Tunç. Bunun ilahilerini de dinliyoruz. O senden bahsetti. Dedi biraz işte enstrüman çalıyormuşsun. Gitardır, bağlamadır. Bizde dedi hizmet etmek ister misin? Beni biraz teşvik etti ama benim herhangi böyle bir içimde bir istek arzu yoktu yani hani böyle Tanrı'nın evinde ilahi söyleyeyim hiç böyle bir şey düşünmedim. Hep onun beni davetine uygun bir dille reddediyordum. Çünkü isteğim yoktu ben böyle Türk halk müziği sanatçısı falan olmayı düşünüyordum. Biz çünkü Alevi kültürden geldiğimiz için hep sazla sözle büyüdük. Babam evde çalıyordu çocukluğumdan beri. O bana biraz şey oldu yani hani bir benim için böyle ne derler onu tam ismine yani onu örnek aldım. O bende istek yarattı. Saz çalmayı kendim öğrendim. Türküler söylüyordum. Aslında hep böyle hedefim zaten hani böyle bir ileride Türk halk müziği sanatçısı olayım, iyi bir yerlere geleyim. Öyle isteğim vardı. O yüzden de hep Arek abinin bana bu teklifini elimin tersiyle şey yapıyordum aslında. Güzel bir teklif aslında bakıldığı zaman. Tanrı'nın sanatçısı olmak ne kadar güzel bir şey ve değerli bir şey. Ama hiç bunu düşünmedim, bu kısmını. Bir gün hiç unutmuyorum. Beni bir ay boyunca teşvik etmişti işte, katılmak ister misin? Ben de hep reddediyorum. En son dayanamadı. Bana dedi ki, Nehemiye'de Tanrı'nın surları yıkıkken Tanrı ona demedi git yap diye. Sen de görüyorsun ki burada eğer bir ihtiyaç varsa, bir eksik varsa bu adımı at. O zaman göreceksin demişti Tanrı seni ne kadar bereketliyor yaşamında diye. Ben de o an yani evet dedim madem böyle bir ihtiyaç varsa yapmam gerekiyor diye hissettim. Kendimi yani elini taşın altına koymak gibi bir şey yani burada elimi taşın altına koydum. Çok az gitar biliyordum, yani birkaç tane akor basabiliyordum. Daha sonrasında hizmete girdikçe, hatta hiç unutmuyorum abi, 3-5 tane böyle ilahi verdiler, işte pazar günü bunları söyleyeceğiz diye. Ya ilahilere bakıyorum, dedim ben bunları nasıl söyleyeceğim yani, dedim abi ben bunları söyleyemem, benim bilgim yok. Çünkü ilahi repertuarım yok yani, daha önce söylememişim. Şimdi ilk başta söyleyince böyle biraz şey gibi oluyor. Hani şimdi türkünün içerisinden çıkan bir insan olarak söyleyince biraz nameler, duygular ona göre yoğunlaşıyor. Hani kalan bir şey var yani onu şey yapamıyorsun, hemen atamıyorsun. [00:05:27] Speaker A: İlk deneyimini duymak isterdim. Açıkçası bir kaydı varsa internette. [00:05:31] Speaker B: Var abi ben sana göndereyim onu kısa bir şey var. [00:05:34] Speaker A: Belki hatta videoda paylaşırız diye. Duymak isteyenler olursa. Çünkü dediğin gibi bir Türk halk müziğinin verdiği o yoğun duygular diyelim. [00:05:43] Speaker B: Evet. [00:05:44] Speaker A: Onlardan direkt kilisede sadece sen kendin için ya da birkaç kişi için söylemiyorsun. İbadetin bir parçasısın. İnsanlar elbette Rabbinin sözünü duyacaklar fakat aynı zamanda o tapınma zamanı da onların yüreklerini hazırlıyor. Çok değerli bir ve önemli bir görev ama o ilklerde elbette kendi deneyimlerini barındırıyor. [00:06:06] Speaker B: Evet abi ya sonrasında şöyle bir şey oldu ben işte ilahi söyledikçe hizmette kaldıkça Tanrı benden o dünyasal isteği aldı yani farklı bir müzik düşünüyorken tamamen böyle amacım değişti yani hani yapmak istediğim şey tamamıyla değişti. Tanrı beni bu konuda isteklendirdi. Ben de şunu görüyorum, tabii ki de kardeşlerimizin, bu zamana kadar birçok tapınmacı, yani yazan, çizen bütün imanlı kardeşlerimizin hizmetkar ruhlu, hepsini yaptığı değerli çok şey var. Rabbin sözünden yapanlar var. Kendi yüreklerinden geçen, şeyleri yazan kardeşlerimiz var. Ama gerçekten hani kutsal kitabın mesela Mezmurlar bölümüne baktığımız zaman hepsi ilahi olarak geçiyor üst başlıkları işte mesela diyor Davut'un Mezmuru işte bilmem şu makamda ya da Davut'un Rabb'e okuduğu Şigayon diyor ya da diyor işte Şabad günü için ilahi hep baktığımız zaman başlıklar zaten aslında diyor yani ilahi olduğunu. [00:07:09] Speaker A: Hacca giderken de söylenir mi? [00:07:11] Speaker B: Hac ilahisi diyor mesela ya da ne bileyim şu ilahi diyor, bu ilahi diyor şükür, şükretmek için diyor mesela. Bunları gördüğümüz zaman ben bunları okuyordum Ve diyordum ki aslında bunları hani bir melodiyle imanlıların da öğrenmesi noktasında hani ezberlemesi noktasında bir şeyler yapabilirim. Tanrı bu konuda beni bir isteklendirdi. Sonra bir baktım, bir adım attım, okudum ve okuduğum şeyi de derinlemesine düşünerek hani burada ne anlatmak istiyor? Yani mesela o mezmurun teması ne? Baktığımız zaman orada ne anlatıyor? Eğer acı varsa, gözyaşı varsa o mezmura sevinçli herhangi bir müzik yapamam yani. Doğru. Ama baktığım zaman mezmurların çoğunda hemen hemen, çünkü Davut 18 yıl Saul'dan kaçtığında bu mezmurların yazdığında hep sıkıntı içinde, zorluk içinde, acı içinde, gözyaşı içinde yazmış. [00:08:06] Speaker A: Doğru, doğru. [00:08:07] Speaker B: Ve ben şimdi Türk halk müziğinden geldiğim için saz ve kaval bu tarz şeyler, biraz da kaval da çalabiliyorum. dedim bunları imanlılara çok güzel bir şekilde verebilirim, yansıtabilirim. Rabb'e bu konuda dua ettim beni bereketlemesi için ve yapmaya başladım. Yaptıkça şunu gördüm yani hiç aslında şöyle bir beklentim yoktu hani böyle beni kardeşlerim övsün, kilisede duyulayım, insanlarca duyulayım değil. İstekli bir şekilde, severek gerçekten çok inanılmaz zevk vermeye başladı bana. Yani tabii dünyasal müzik yaptığım dönemdeki keyifle aynı mı? Kesinlikle aynı değil, aynı zevk değil. Yaptıkça baktım ki... Bana böyle ruhsal olarak çok şey veriyor. Dua zamanı yapıyorum. Rab'den bereket istiyorum bu konuda. Rab beni bereketle, senin sözünü en iyi şekilde, senden gelecek o melodiyle kardeşlere aktarabileyim diye. Rab'den gördüm ki bu konuda çok ciddi anlamda bereket var. Ben ne kadar Rab'den aldıysam onu veriyorum ve yenisi geliyor. Veriyorum, yenisi geliyor. Sürekli böyle bir şey gibi. Durmayan bir fabrika gibi. Ama tabii ki de bunun Tanrı'dan geldiğinin bilincinde olarak hizmet etmeye başladım. Öyle cep telefonuyla alıyorum zaten çoğu kayıtlarımı. Hiç böyle bir stüdyom falan da yok. iPhone'da garajda... Hamdolsun iyi ki varsınız ağabey. Rab bereketlesin ve daha fazla hizmetkar kardeşler çıkarsın bu noktada. Maddi, manevi bütün imkanları Rab sağlasın. Kardeşlerimiz için diliyorum yani. [00:09:46] Speaker A: Ama senin o attığın küçük adımlar sana çok değerli. Ondan bahsediyorduk birkaç gün önce de yine sohbetini ederken. Telefonla alıyorsun kaydı ama o şey Yani Rabbin sana verdiği bir armağan. Elektronik şeyler, stüdyonun olup olmaması engel değil. Engel ama engel değil. Elbette daha fazla insan ulaşması için engel gibi görünebilir. Ama bir sonraki adımı atman için değil. Benim için de o büyük teşvik oldu. Bizler de ilk başta yaptığımızda, elimizde kullandığımız, hatta ilk kameramız hala durur orada. Kullanamayız çünkü kaldırmıyor artık. Fakat o da bizim için bir şey. Biz bu kamerayla başladık. Odamızın büyüklüğü 3 metre 3 metre 9 metre kare bir alandı. 3 kişiydik. Omuz omuza versek zaten bir ucundan diğer ucuna ulaşıyorsun. Fakat Rab ona bakmıyor. Verdiği kadar. geri dönüş bekliyor. Ben bunu verdim. Böyle bir dönüş oldu. Rabbimize güveniyor ve biz ona onun bize verdiğini ne kadar sadık bir şekilde kalırsak o da arttırıyor elbette. Çünkü biz onlarıyız, onun kızlarıyız. Şey değil yani elini ağır tutmuyor Tanrımız o anlamda. Rabbim ücret olsun gerçekten. Şimdi biraz da şeye dönmek istiyorum. Yani nasıl kilisede en azından tapınma yönetmeye o zaman başladım. Eminim oradaki Arek abi miydi? Ona da selamlar. Arek abinin desteğiyle, teşviğiyle şimdi nasıl kilisede? Kaç kardeş yönetiyorsunuz? [00:11:19] Speaker B: Şimdi şöyle oluyor bizim kilisemizde tapınma hizmetiyle ilgili şöyle bir şey var. Gitar çalmayı bilen birkaç kardeş var ama çok az biliyorlar. Hani tapınmaya yönetebilecek durumda değiller. Aslında ben ilk başta teşvik ettim. Hani gelin öğreteyim. Tabii çok istekli oldu. Söylenemez yani. [00:11:40] Speaker A: Zaman alıyor bazen. [00:11:42] Speaker B: Hayatlarında meşguliyetleri de var. Mesela Arek abi de öğrenmek istiyor aslında. Hani bana da biraz bilgisi var. Ama işte üç tane çocuğu olduğu için çok şey yapamıyoruz yani. Vakit geçiremiyoruz. Bizim bir tane ork çalan abimiz var. Metin abi diye. O ork çalıyor. Yakın zamanda bir kardeşimiz katıldı bize. O saksafon çalıyor. Çok güzel. Bir gitar ben çalıyorum abi. Şey yapıyoruz mesela ben Antalya'dayım şu an. Yarın pazar mesela onlar hizmet edecekler. Gitarsız yapacaklar. Ork var nasıl olsa. Saksafon var. Çok fazla böyle bir farklı farklı tapınmacı kardeşlerimiz yok. O yüzden bu anlamdaki hizmetimiz biraz kısıtlı. Ama Rab kendisine yeni işçiler sağlasın diye dua ediyoruz. [00:12:30] Speaker A: Amacınız tapınma hizmetinde bazen görüyorum. En azından bir rotasyon oluşturduk. Her hafta değil de belki arada sırada böyle başka kardeşlere de fırsat vererek. Çok iyi yani öğrenciler yetiştirmek bir anlamda. Tapınma için değerli. Özgür Tunç'tan bahsettin. Onun sana etkisi nasıl oldu? Onunla bir arkadaşlığın var mı? Tanıyor musun Özgür Tunç? [00:12:52] Speaker B: Özgür'le evimize yakın aslında hani belki yürüyerek 10-15 dakika maksimum. Biz Özgür'le ev topluluğundan tanışıyoruz. Ben Özgür'ü o zaman ilk defa tanıştım. Dediğim gibi pandemi sürecinde iman ettiğim için O zaman her yer kapalıydı işte. Beş yıl önce Rab yüreğime bir kardeşi koydu. O da benim çocukluk arkadaşım. O da iman ettiğini söylemişti. Ben onu ilk başta yargılamıştım yani. Demiştim sen nasıl bizim yolumuzu bırakırsın, nasıl bu yolu bırakırsın diye. Bir gün orada konuşmuştum, onu yargıladım. Beş yıl sonra o çocuk geldi aklıma. Yani anladım ki Tanrı yüreğime koydu. Dedi ki bir ona bir sorayım dedim. Ya sen de burada bir yere katılıyor musun? O dedi ki bizim de burada bir ev topluluğumuz var. Gel tabii ki dedi. Bir gittim hep bizim kültürden gelen insanlar. Sivaslı, Tunciye'de örnek veriyorum Vartolu. Böyle hep Alevilik'ten gelme kardeşler ve yabancılık da çekmedim. Özgür de oradaydı. Orada tanıştık Özgür'le. Sonra öğrendim ki Özgür ilahiler yapıyormuş, şey yapıyormuş. Aslında ben onu dinledikçe böyle bir hayranlık şeyim arttı yani. Artmadı değil yani. Sonuçta biraz melodi açısından yaptığı ilahilere baktığımızda o da biraz bu toprakların, bu coğrafyanın melodilerini kullanıyor. [00:14:12] Speaker A: Evet. Şimdi özgür, o da özgür. Şey yapıyoruz, bu programın adı özgürcü olduğu için bir gün onu ağırlamak iyi olur. Özgür olayı da çağıracağız. Üç özgür. Ama yani onun melodisini de dediğin gibi doğru. Şeye bakıyorum, kilisede söylediğimiz ilahilere bakıyorum. Hangi ilahilerde kilisede daha gür bir sesle söylüyoruz? Genellikle bu kültüre ait olan melodiler. Yani o melodilerle yetişmişiz. Sonradan öğretilen bir şey değil. Eklenen bir şey değil. O nedenle ses telleri bize kaldırabiliyor. Ama bazılarında ister istemez bizim kültürümüzden değilse direkt olarak zorlanıyorum. Boğazım ağrıyor falan. Ama elbette bir anlamda Hristiyanlık gittiği her yere kültür taşımak değil, bir yaşam biçimi, dünyaya bakış açısı olduğundan dolayı her kültürde beden alabiliyor bir anlamda. Yani bizim müziğimizde de oluyor. bizim enstrümanlarımızda da oluyor mesela bağlama olduğu gibi şey yok şartımız yok yani böyle giyineceksin şöyle yapacaksın böyle edeceksin böyle el sıkışırız değil de onun dışında onu nasıl görüyorsun ilk Hristiyan olduğunda nasıl bir yani ne yapılır nasıl bir şey var mıydı böyle çünkü bir an ortu doğu kültüründe şeydir yani bir adabını öğrenirsin tamam şimdi buraya girdik ama ne yapabilirim ne yapamam nasıl bir duyguydu ilk katıldığında? [00:15:39] Speaker B: Ya aslında ben şimdi Bir anda böyle şey olmadı mı? Hani evde bir kiliseye katılmadan iman etmemezlik olmadı. Ben aslında bir buçuk sene bir topluluğa gittim yani Tanrı'yı tanımak adına, öğrenmek adına. Katıldım. Daha sonrasında ben iman ettim. Yani aslında iman etmeden önce görüyordum yani insanların nasıl davranıyor, nasıl kilisede yani oraya uyum sağlayabilir miyim gibisini aslında hiçbir zorluk çekmedim. Yani benim için zor olmadı yani abi kısacası. Tövbe ettikten sonra neyle karşılaşacağımı biliyordum yani. [00:16:17] Speaker A: Güzel güzel. Bir de şey dedin yani bu yola çıkmadan önce yani geçmişinden de hafif değindin biraz. Yakın zamanda dinleyicilerimiz de ya görmüş olacaklar ya da yakın bir zamanda görecekler. Senin tanıklığını da paylaştın yukarıda bizimle. Tanıklığına da değinecek olursan daha çok alevi bir geçmişin var. Nasıl karşılandı aile, akrabaların tarafından bu yahu sen bir zamanlar İran'a kadar gitmiş insansın ne oldu da nasıl oldu böyle bir değişim? Nasıl bir tepkiyle karşılaştın? [00:16:49] Speaker B: Yani şimdi benim için şöyle bir durum oldu. Ben yani Rabbe geldikten sonra tövbe ettikten sonra Mesih-i İsa'yı Rabbim ve kurtarıcım olarak kabul ettikten sonra ablam evdeydi benim yurt dışında yaşıyor şu an Almanya'da yaşıyor. Ablamla annem karşı karşıya oturuyor. Ben şimdi iman ettiğimi söyleyeceğim. Bir an böyle içime işte Rab dokunduktan sonra sevinç ve coşku gelince dedim. Ben aslında bende şöyle bir yapı var hemen bir parantez açayım. Ben bir şeyi eğer kabul ediyorsam bu bende kalamıyor. Tutamıyorum yani onu her şeye herkese böyle paylaşmam lazım. Zaten Tanrı da aslında bizden bunu istiyor yani hani insanların önünde çekinmememiz gerektiğini açıkça onun hani adından utanırsak o da diyor ki ben de diyor babamın önünde tanıyacağım diyor sizden yani. Ben de bunu çekinmedim çünkü aile yapısıyla da alakalı şimdi bizim Anadolu Alevilerinde aileler çok böyle çok baskıcı değildir yani. Yani çok böyle şey davranmazlar, sert bir uslupla davranmazlar. Çocuklarının tabii ki de düşüncelerine saygı gösterirler. Tabii ki de eğer yanlış gördükleri bir şey varsa da söylerler ama kesinlikle onların yaşamlarına müdahale etme noktasında bir eylem göstermezler. Ben de bunu annemle ablama o an paylaştım. Dedim ki işte ben Hristiyan oldum, İsa Mesih'i kabul ettim dediğimde. Annem bir böyle... Ne? Böyle... Ne? Hani böyle sanki şey... Ne bileyim kötü yola düşmüşüm gibi bir tepki verdi yani. Ne oldu sana diyor. Annem de ben anlamadım. Ablama diyor ki bu ne diyor. Anne diyor işte Eren diyor Hristiyan olmuş diyor. Onu söylüyor falan. Sonra ben de bunu anlatmaya çalışıyorum. Böyle elime dört tane kitap falan aldım. İşte diyorum ki bak diyorum anne böyle bir şey olabilir mi? İşte bak bu değiştiği için bu gelmiş, bu değiştiği için bu gelmiş. [00:18:47] Speaker A: Sen onu direkt paylaşmaya başladın onlarla. [00:18:48] Speaker B: Direkt paylaşmaya başladım. Hani tam aslında konuyu da biliyorum ama direkt böyle hani nereden şey yapacağımı bilemedim o heyecandan. Annem dedi ki tamam git o zaman sen de ne yapıyorsan yap dedim. Bir şey yapma dedi. [00:19:04] Speaker A: Biraz bence de öyle oluyor. Çünkü insanlar ne yapacağını da bilemiyor. Dediğim gibi özellikle Alevi, benim de anne tarafı Alevi. O taraftan gelen tepki fazla da bir Müslümandan, onların gözü farklı değil yani bir Sünni Müslümandan benzer tepkiler aldım yani. Deseydim ben Sünni Müslümanlar belki herhalde benzer bir tepki verirlerdi. Ama orada yani o bir başlangıç elbette. Yani insanlar bir tepki vermek zorunda. Böyle bir şeyi paylaşınca insanlar ister istemez sarsılıyor biraz. Ne gerek vardı gider gibi yani. Nasıl oldu da buraya geldin? O zaman hazır gelmişken şakasını da yaptım. Böyle bir İran'a gidişinden. O nasıl bir deneyimdi? Çünkü oraya bir Alevi olarak bir Şii kolun altında. Nasıl bir deneyimdi? [00:19:53] Speaker B: Aslında abi ben bunu biraz araştırmıştım yani daha doğrusu bir Alevi ailede doğdum ama yani dünyada ben araştırdım. Yaklaşık 15 bin küsur inanç var ve bunların tarikatları, yolları, ne bileyim alt dalları da dahil inançların. Yaklaşık 15 bin küsur inanç var ve herkes inandığı şeyin doğru olduğuna inanıyor. Ben de dedim ki kimse ben yanlış bir şeye inanıyorum ama ben bu yolda kalayım demiyor. Yani inandığı şey, anadan babadan gelen düşüncenin doğru olduğunu inanıyor. Bu inanışın doğru olduğunu inanıyor. Hatta bulunduğu ırkın da en üstün olduğunu herkes üstün olarak görüyor. Her şeyi yani öyle görüyorlar. Ben de dedim ki bunu bir araştırayım. Ben acaba doğru bir şeye inanıyor muyum diye düşündüm. Ve Aleviliğin içerisinde ya farklı bir düşünce olan Caferiliği benimsedim. Yani tabi bunu benimsemem. 13 yaşları falan 14 yaşları civarıydı benimsedim. Dedim ki ben dedim o yolda gideceğim. Yani işte türbeler, mezarlar, işte 12 imamların mezarları dedim oraya kadar gideceğim onları görmek istedim. İçimde farklı bir aşk vardı. Buradan yola çıktık, gittik İran'a kadar orada. [00:21:12] Speaker A: Kiminle gittin bu arada? [00:21:13] Speaker B: Caferi bir şey vardı, Önder vardı. Onunla beraber, ziyaret kafilesi hep beraber gidip orada şeyleri gördük. Orada insanların inançlarını, neler yaptıklarını gördük. Benim için çok farklı bir tecrübeydi aslında baktığım zaman. Orada da ben birçok şey gördüm. Yani tabii ki de ben mesela bir önceki inanışımın bana bir şey katmadığını kesinlikle söyleyemem. O bana çok şey kattı. Mesela ben orada Arapça mesela Kur'an okumayı öğrendim. Anlamını bilmiyorum. Öğrendim. Ama kilisede mesela İranlı kardeşlerle hizmet ederken Farsça okuyabiliyorum. Çünkü Arap alfabesi hani şey baktığın zaman. Bana diyorlar, sen nereden okuyorsun? Ben diyorum da benim inanıştan yani kalan bir şey, okuyabiliyorum yani. Hizmet ederken bir ara onlara hizmet ediyordum. [00:22:05] Speaker A: İnanılır kiliseye, yani burada kardeşler için. [00:22:07] Speaker B: Evet, bizim kilisede farzca toplantılar oluyor. Onlara bazen gidip yani yardımcı oluyordum, gitar çalıyordum. Yani öyle çok inanılmaz şeyler kattı bana. İran'a gittiğimde, İran'da da yine Alevil'in içerisinde 12 imam inancı vardır. Onların 12 imamların 8.sinin mezarı var, türbesi var. Buradan oraya kadar gittik yani. Uçakla gitsek daha iyi olurdu. 3 gün otobüste git, git, git. Yol bitmiyor. 3 gün git, 3 gün gel. [00:22:36] Speaker A: 6 gün ne kadar kaldınız orada? [00:22:41] Speaker B: Aslında çok kalmadık. Yani 1,5-2 haftada geri döndük yani toplamda. İşte İran'da Kum kentinde kaldık. Orası da yine Şiiliğin ana yeridir. Kum, Meşe, Tahran birçok yerini gezdik. Önemli olan kabul edilen şeyleri. Alevilikle Caferlik arasında temelde inanç aynıdır aslında. Onlar da 12 imam. kabul ediyor. Burası da 12 imamı kabul ediyor. Muharrem yine onlarda da kutsal. Alevilerde de öyle. Çünkü o ayda işte İmam Hüseyin'in öldürüldüğü ailesiyle birlikte İslam peygamberinin torunu. Bunlar düşünce olarak aynı. Sadece ibadet biçimleri farklı. O yüzden ben aslında bir şeyi değiştirmedim yani. Sadece var olan bir şeyin düşüncenin üzerine devam ettim. [00:23:30] Speaker A: Evet, ailenin tepkisi oldu mu? [00:23:33] Speaker B: Yok, o da 12 mum yine aynı şeye inandı. Sadece ibadet biçimi farklı. Ama daha sonrasında gördüm ki birbiriyle ürtüşen çok şeyler var. Aslında Hristiyanlıktan alınma temelde. [00:23:49] Speaker A: Aleviler için mi söylüyorsun? [00:23:50] Speaker B: Yok mesela 12 imam inancı var Alevilikte ya da şiilikte. Hıristiyanlıkta 12 elçi var. [00:23:56] Speaker A: 12 kabin var isimlerden. [00:23:58] Speaker B: Mesela hep 12 ya da işte Alevilikte dedenin önüne çıkarsın Cem evinde günahını itiraf edersin o kadar o konseyin önünde. Aslında burada baktığımızda yine Hıristiyanlıkta günahınızı birbirine itiraf edin. Burada temelde aslında alındığı yeri görebiliyoruz. Ya da mesela Pir Sultan Aptal'ın Sözü var diyor ki insanı insana kırdılar. Biri aç biri soğuktu. Demiri demirle dövdüler diyor. Biri sıcak biri soğuktu diyor. Bunun aynısını mesela kutsal kitapta Süleyman'ın özdeşlerinde görüyoruz. Süleyman diyor ki insan insanı biler, demir de demiri diyor. O aslında biraz daha açmış ama temele baktığımız zaman kutsal kitaptan alındığını çok net bir şekilde görebiliyoruz. [00:24:38] Speaker A: Yani onu hep merak etmişimdir. Yani elbette bunu bilen birileri de yazabilir yorum olarak da. Anadolu'da Hristiyanlar ve Aleviler çok acı çektiler, birlikte çektiler o acıları bazen. Ve o ilişkilerindeki o alışverişlerin ne oldu, nasıl oldu hep merak etmişimdir. Birkaç kitap gördüm üzerinde ama o kadar deneyimsiz insan Bu kadar geçmişe dayalı ve kültürel bir, antropolojiye dayalı bir şey olduğundan emin olamıyor bazen. Ya bir kişinin yorumu bu, bu. Ama senin de söylediğin gibi kesin inanıyorum. Yani arada bir alışveriş, bir... İsterseniz yani, aa bak... Yani böyle bir şekilde de dinimizi anlayabiliriz. Özellikle mesela dediğim gibi anne tarafı Alevi ve Adana'da yaşadığımız mahalleler bir mahallede mesela Alevi kökenler daha çoktu. Bu Hac, Yüreğ-i Hac meselesi Mekke'ye değildi. Elbette sadece o yüreği aç değil aynı zamanda Mekke'ye gidememe ya da gitmek yerine sonuçta Alevisin yedik baskı ortada ama aynı zamanda bu yüreğini tanımak, Tanrıyı tanımak, Allah'ı tanımak, kendini tanıyarak o fikirler var. Bir şey olmuş ama elbette tam söyleyemesem de bilemesem de nereden geliyor, nasıl bir alışveriş oldu, bir şey olduğu kesin. [00:26:00] Speaker B: Yani bir sevgi var mesela Alevilik'te diyor ki 72 milleti tek gözlüğe bak. Onları sev diyor. Ama bu sevginin temel dayanağı neresi? Baktığımız zaman bu sevgi nereden geliyor? Yani biz görüyoruz ki mesela İslam inancının kitabında yani bir sevgiden bahsetmiyor aslında insanları ayrıştırıyor. Ama kutsal kitaba geldiğimizde kutsal kitapta Tanrı bize diyor ki Değil mi? Düşmanlarınızı sevin diyor. Düşmanlarımızı bile sevmeyi öğreten bir abimiz var bize. Kaldı ki sağ yanağınıza vurana siz sol yanağınızı çevirin. Yani öğretisel olarak baktığımız zaman temel dayanak burası. Çünkü Hıristiyanlık bu topraklardan Avrupa'ya gitti. Avrupa'dan buraya gelmedi. Buradan oraya gitti. Yani İncil'deki yedi kilise bu topraklar. Ya da Paulus, Tarsus'tan bahsediyor kısa kitap. Burada hep bu topraklar. Burada Mesih Müjde vaaz edildi. Buradan İsa Mesih Müjdesi uluslara yayıldı. Biz bunu görebiliyoruz. O yüzden farklı düşüncede, farklı inanışta olan kardeşlerimizin de bundan alması, bereketlenmesi gayet normal. Özellikle bu topraklardaki inançlar için söylüyorum. [00:27:09] Speaker A: Elbette bir şeyin olması gerekiyor. İster ister doğal iş veriş gerçekleşiyor. Birbirinin hayatını görüyorsun. Çok doğal dediğin gibi. Ve o sevgi tarafı da ilginç. Yani neye dayanıyor? Neden bu? Bir örnek olarak neyi gösterebilirsin? Elbette en önemli olay bir nevi şeyde gördüğümüz Aleviler arasında. Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve oradaki yani onların öldürülmesi bir nevi devamlanılıyor. Sevginin bir anda nereden geldiği o bir Alevi arkadaşım beni kenara çekip şey demişti yani 12 imam var ama bir tanesi elbette 12. Yüzü, resimlerin hep böyle bembeyaz. Yüz yok, ifade yok orada. Derdim ben onun isamesi olduğuna inanıyorum diye. Yani çünkü bir şekilde orayı doldurman gerekiyor. Yani nereden geldiğini bulamıyorsun. Bir şekilde bir tarafa doğru eğilim göstereceksin yani. Nereden bulduk biz? [00:28:09] Speaker B: Evet mesela Kur'an'da demiyor ki 12 tane imam gelecek diye. Net söylemiyor. Net ayet. Ben sizin için 12 tane imam göndereceğim. Yok. Bu bir düşünce. Bir fikir ortaya atılıyor. Ama bir temel dayanan tabii ki de kutsal kitap olması lazım. Ama biz baktığımız zaman hep Mesih temelli. Mesih İsa'nın geleceği. Tekrardan. Yani dediğim gibi inançlar da bu noktada etkilenmiş aslında. Yani bu toprakları, bu Orta Doğu topraklarındaki düşünceler, inançlar hep buradan etkilenmiş. [00:28:38] Speaker A: Evet, evet, evet. Biraz İran'a geri dönelim. Ziyaretin sırasında sen bir konuya değinmiştin yukarıda da. Onu paylaşabilir misin? [00:28:46] Speaker B: Tabii. [00:28:46] Speaker A: Tabi o tam olarak hikaye bir olay olmuştu orada. [00:28:49] Speaker B: Tabii. Şimdi İmam Rıza'nın türbesinde insanlar orada işte türbeden yani orada yatan kişinin dualara yani onun aracılığıyla Allah'tan şifa alacaklarına inanıyorlar. Ve zaten sadece orası da değil, birçok inanışta da vardır. İlla ki türbelerden, orada yatan kişinin yüzü suyu hürmetine ben buradan şifa alırım, iyileşirim düşüncesi var. İnsanlar buna inanıyor. İnsanlara inandıkları şeye de saygı duyuyorum. Kesinlikle asla yargılamam yani böyle bir yapım yok. Orada gözümle çok şey gördüm yani hani böyle uzun bir kuyruklar işte tekerlekli sandalyeleri de bekleyenler işte hastalar iyileşeceklerine inanıyorlardı. Onun dışında biz şeyde oturduk işte bizi dediler ki çok önemli bir sofra var. Oraya dedi İran dışından gelenler sadece yılda bir defa gelip oturup yiyebiliyorlar. çok değerli bir sofra işte dedi hastalarınız falan varsa dedi hani buradan tuz alın işte ne bileyim sofradan alın bir bereketi işte hastanıza götürün yesin ya da içsin ben de dedim ki alayım bir şeyler elimiz boş dönmeyelim annem de hastaydı tuz vardı işte pilav falan vardı dedim ben şimdi pilavı alırsam Pilav yolda dedim kötü olabilir yani. Dedim yetişemeyebiliriz oraya. Şimdi otobüs yolculuğunu düşünüyorum. Hiç ocakla gitmeyeceğimiz için. Dedim neyse alayım dedim. Aldım böyle topladım ne varsa ne yoksa. Kapıdan çıktık abi. Böyle kapıyı açtım. Kapıdan böyle insanlar akın etmeye başladı. Üzerime koşuyor. Bu kalabalık ne? Sanki ünlü bir sanatçı konsere çıkıyormuş gibi. Dedim ne oluyor? İşte başımızdaki önder dedi ki işte dedi ki burada hasta olanlar var hani İran halkından. Hasta olursa olanlar var dedi. Onlar dedi bu sofradan bereketlenmek istiyorlar dedi. Almak istiyorlar. Hani biz şimdi o sofradayız onlar ulaşamıyor ya. Onlara da veriyorlar ama yılın hangi ayları, hangi günleri onu tam bilmiyoruz. O yüzden bir tane adam geldi. Genç bir adam. Ben dilini bilmiyorum. O da çok farsça konuşmadı zaten ama yaptığı el hareketlerinden ben onu anladım. Ya dedi ki işte ben kendim için istemiyorum. Bak dedi ağacın dibine. Orada dedi annem var. Anladım ben oraya baktım direkt şey yaptım zaten. Dedim tamam dedim al dedim annene götür yedir. Bir koşuşu vardı. Yani sanki böyle bir altın bulmuş gibi hani alıp kaçar ya aa sevinirsin yani aynen öyle götürdü annesine verdi annesi yemeğe başladı şey olmaya başladı. Ve orada çok böyle insanların sadece o inanç için demiyorum, bir şeylere inanıyorlar. İnsanlar umut ediyor ve tutunacak bir şey arıyorlar. Kendi hastalıkları için ya da sevdiklerinin durumları için, hastalıkları için. Kendi yaşamsal kaygıları, korkuları için. Bir umut arıyorlar yani oradaki insanlar. Buradaki insanlar için de öyle. Herkes yaşamsal bir kaygı çekiyorsa, bir korkusu varsa yaşamda bir tutunacak bir dal arıyor. Umut ediyor. [00:32:09] Speaker A: Evet yani o dediğin gibi türbeler elbette ülkemizin her bir tarafında da diyorsun ağaçlara bir şeyler bağlanmış diyorsun herhalde önemli bir şey var burada. Durup anlıyorsun bu sefer bakıyorsun herhalde insanlar daha fazla bağlıyor. Bir kişi yani rastgele bir ağaç çekip ağaç bulup bağlasam herhalde birkaç kişi gelir biz de bağlayalım ne olur ne olmaz yani. Ya tutarsa misali iyi. Umut bir anlamda bize dayalı umut, kendimize dayalı umut bazen tükeniyor. Bazen değil hep tükeniyor da bazen farkına varıyoruz ya da o ihtiyacı çok net bir şekilde hissediyoruz. Ve onu da görüyorum yani bir dışarıda aramaya dönülüyor. Bu sefer... Mesela hastalanan insanlar tamam doktora gidiyor ama bir anda bak şu hacı hocaya git, şu kişiye dua okut, bu kişiye bunu yaptır, şuraya da git, şu türbeye de git, şu şehri de ziyaret et, bir şeye dönüyor. Buna da işimizi garantiye alalım, buna da gidelim, buna da gidelim, buna da yapalım, buna da yapalım. Bir şey var. Bir ticarete dönüşüyor bazen. Bazen çok Bazen çoğu zaman laf yiyoruz ateistlerden ve ateist arkadaşlarımızdan bir dine bağlı olan bir insan olarak. Bu din afyondur. O alıntısını çok duyuyoruz. Ben de katılıyorum. Din körü körüne bağlanmış bir din afyondur. Evet. Bunu politik düşünceler için de söyleyebiliriz. Sadece din için değil. Körü körüne bağlanmış her inanış, her felsefe ve düşünce o görevi görebiliyor. Bu sefer de işte ne olur ne olmaz. Buraya da gidelim. O tutmazsa bu tutar. İnanış ne yazık ki oluyor. Ama bir yandan bir umut var ama o umudun dediğin gibi sofradan gelecek bir tuz ve pilav üzerinden ilerlemesi. Yani orada ne ilahi bir varlık kaldı ne yaratan kaldı. [00:34:05] Speaker B: Araya çok fazla şeyi koyuyorlar abi. Yani insanlar şunu yapıyor genelde. Araya çok aracı koyuyorlar. Yani şu kişinin yüzü su hürmetine ya da şu başka şeyleri mesela tuzu şeyi falan hani onun bir kutsallığını hissediyor. Eğer diyor ki orada bulunuyorsa bu kutsaldır, ben bunun aracıyla iyileşebilirim. Yani aslında tutundukları şey bundan ziyade yaşayan Tanrı'nın kendisi olsa çok daha iyi. olur. Çünkü yaşayan Tanrı şifa verir. Yani insanda bir şey yok ki. Ne ki yani hepimiz Tanrı katında kutsal kitaba göre Mesih ise dışında hepimiz günahkarız. Hepimiz ona karşı günah işledik. Yani hepimiz hatalıyız. Yani ama Rab bizim için ne yaptı? Göklerden kendi sözünü bir bedende aramıza, bizim yararımıza, bizim kurtuluşumuz için gönderdi. Diyor ki Tanrı'nın oğlu diyor, iblisin işlerine son vermek için ortaya çıktı. İblisin işleri neydi? Ölüm, hastalık, birçok şey. Korku, kaygı, onun getirdiği o kötü şeyler. Onlardan İsa Mesih bizi özgür kılmak için bu dünyaya geldi. Zaten onun yaptığı o harika iş, haç üzerinde, çarmı üzerinde döktüğü kan yani bizim yine yararımıza. Ama biz tabii ki de umut edileceksek, tutunacaksak bir şeye bu İsa Mesih'in kendisi olmalı. Çünkü biz ölmüş, gitmiş, çürümüş mezarda birine inanmıyoruz. Yani mezardan diri olarak kalkıp Evlimi yenmiş, kırk gün boyunca insanlara görünmüş yani bunu kanıtlamış bir kişinin ardınca gidiyoruz. [00:35:43] Speaker A: Ölüm tarafı özellikle. Dediğin gibi koşup annesine verdiği ya da nenesine gittiği kimse. O kişiye verdiği o yemek de amacı ne? O kişinin iyileşmesi, ölmemesi. Bir ölüm korkusu var. Fakat ölüm bugün olmasa yarın, yarın olmasa bir sonraki gün. Limitli bir yaşam yaşıyoruz ve bu ölüm korkusunu geciktirmek üzerine bütün planımız. Neden geciktiriyoruz? Yani hani Tanrı, çok inandığın kişi seni karşılayacaksa o kişiden mi korkuyorsun? O kişinin ne yapacağından mı asabi bir şekilde... Ya sevmezse? Ya affetmezse? Böyle bir düşünce var elbette içimde. Eğer ben öldüğümde ya o tanıdığım, inandığım, sevdiğim ve beni seven bir varlıkla yüzleşeceksem o farklı. O babamın beni havalimanında ya da bir otobüs garında bazen karşıladığı gibi. Yani onunla görüşmek var. Bir de husumetli olduğum insanla görüşmek var. Yani ben Tanrı'ya baba diye hitap edebiliyorum ya da O bana oğlum diye hitap ediyorsa Ben onunla görüşmekten çekinmek değil o Paulus'un dediği gibi keşke diyor orada olsam burada olmasam ama burada yapmam gerekenler var ama orada olmayı istiyorum açıkçası. Bu o dediğin ölüm korkusu isamesi o ölüm korkusunu yani o laneti Aden bahçesindeki o laneti kaldırdı fakat Travmamızda ne yazık ki bu devam ediyor. Bu ölüm korkusunun üstesinden gelmek için maddi bir yollarla bir şeye para vererek, birine para vererek birilerinin dualarını, sevaplarını alabilmek çok dünyasal. Bir alışveriş dönüyor ortada. Ondan sonra döndükten sonra İran'dan şu an yani bir Hristiyan olarak geri dönüp o anların o zamanına baktığında Elbette bir şey dedin ya, bir Farsça'yı biraz öğrendin. İranlı Hristiyanların tapınmalarında destek oluyordun. Var mı farklı anıların ya da o zamandan insanlarla karşılaşıyor musun? Seni şu an gördüklerinde... Ya tabii sosyal. [00:37:49] Speaker B: Medya üzerinden, Facebook'tan olsun, işte Instagram'dan olsun beni takip ediyorlar. Ben de onları takip ediyorum. Yani ben dediğim gibi o insanların düşüncelerine, inançlarına hala saygı gösteriyorum. İnsanların neyin... İnsanların bilmemesi gerçekten şey değil yani, ayıp değil. Ben onu yargılamam. Çünkü ben de karanlıktaydım. Onlar için dua etmem lazım. Sadece onlar için değil, bütün insanlar için dua etmem lazım ki onlar da ışığa gelsinler, Rabbi kabul etsinler, kim olduğunu bilsinler. Yani o Rab ki gerçekten yani insanları o kadar çok seviyor ki, onların kurtulmasını o kadar çok istiyor ki, onların da o yüreklerinde Tanrı'yı aramasını istiyor. Yani ben Tanrı'yı aramıyordum ama ben şifa almak istiyordum. Ben de ruhsal olarak kördüm. Üzerimde inanılmaz iblisin bir baskısı vardı. İntihar etmeyi düşünüyordum ama Rab bana dokundu ve şifa verdi. Ve beni iyileştirdi. Ama ben de aynı o şey gibi 10 tane cüzdan hastası gelip İsa Mesih'ten şifa aldığında sadece 10 kişiden 1 kişi döndü ya. Ben o dönenlerden değildim işte. Ben de iyileştiğimde İsa Mesih bana şifa verdiğinde o 9 kişi gibi ilerlemiştim. Ama birisinin Bir tanrı adamının bana söylediği söz beni tekrar araştırmaya ve yüreğimde bir istek uyandırdı. Dedi ki yani sen bu İsa Mesih seni iyileştirdi. Sana şifa veren o. Seni o düzeltti. Sen ne de İsa Mesih'i niye aramıyorsun dedi yüreğinde. Alıp ne yapacaksın dedi şimdi bundan sonraki hayatın nasıl olacak dedi. Ben dedim işe gideceğim çalışacağım normal dünya hayatıma geri döneceğim. Her şey normalleşti. Ama o dedi ki E dedi sen böyle olur mu dedi yani hani sana bir iyilik yaptı dedi İsa Mesih onu araştır dedi yani sonuçta sen kendi inandığın inanç üzerinden yani bunu farazi söylüyorum şey olarak söylüyorum camide ya da işte cemevinde şifa almadın kilisede aldın bizim de kimin adıyla dua ettiğimizi biliyorsun seni iyileştirenin kim olduğunu biliyorsun artık bunu araştır bunun için dua et Ondan sonra benim gözüm açıldı. Yani ben o insanları ya da farklı inanıştaki insanları, bunlar karanlıkta, bunlar doğruyu bilmiyor, bunlar elimi tersiyle itmiyor, onlar için de dua ediyorum. Onlar da kurtulsun, onlar da gerçeği görsünler, Tanrı'yı bilsinler. Yani Tanrı bizim yaşamamızı istiyor bütün insanları. Ama insanların bir karanlıkta olması üzücü bir durum. Yani çünkü bu coğrafyada özellikle bizim inanışımızda da öyledir. Yani ölüden medet umma, mezardan medet umma, oradaki kişiden medet umma. Oradaki kişinin eğer faydası olsa kendisine faydası olur ki yaşar. Yani kendisini ölümden kurtaramayan kişi bana nasıl yaşam verebilir? Bana nasıl umut olabilir? Ben nasıl umut diye tutunabilirim ona? Mesela şöyle düşün ağabey. Benim babam öldü. Babam yatıyor mezarda. Ama sen hayattasın. Ben seslensem babam beni duyar mı? Baba para lazım, bak hayattayım, öleceğim, yaşıyorum ama ihtiyaçlarım var. Yardımcı olur mu? Olmaz. Ama sen beni duyuyorsun, sen beni işitiyorsun. Sen bana destek olabilirsin seslendiğimde. Biz de inanıyoruz ki Mesih İsa ölülerden dirildi. Biz onu ne zaman seslensek bizi duyar. Hiçbir peygamberin söylemediği şeyler söylüyor Kutsal Kitap'ta. Hiçbir peygamber ben sizi işte cennete götürmeye geldim, size sonsuz yaşam vereceğim gibi vaatlerde bulunmadılar. Evet her tanrı adamı bizim için değerlidir ama baktığımız zaman bu tanrı adamlarının yaşamlarında bizim için bir şey yaptıklarını net bir şekilde göremiyoruz. Onlar sadece tanrıdan aldıkları vahyi bize ulaştırdılar. Rab öyle diyor ki dediler. Ve Tanrı'nın kelamındaki sözlerini bize aktardılar ve dünyadaki görevlerini tamamladılar. Ama Mesih İsa'nın bitmeyen bir hizmeti var. Yani dünyaya gelişinde bir hizmeti vardı. Dünyadan sonra gittikten sonra yine bizim için bir hizmeti var. Hala bizim için aracılık ediyor. Baş kain olarak. Kısa kitap onu söylüyor. [00:41:57] Speaker A: Doğru doğru. Peygamberlerin dediği gibi, Rab dedi ki değil de ama ben size diyorum. [00:42:02] Speaker B: Evet. Mesih sahibi söyledi. [00:42:03] Speaker A: Mesih'in kendi sözleri. Çok değerli. Elbette senin kesintiliğine katılıyorum. Hazır böyle konuya da girmişken hem böyle iyileşmeden bahsettin, kilisede aldığın, bereketten bahsettin. Gedikpaşa kilisesi mi diye geçiyor, ne olarak geçiyor tam olarak? [00:42:17] Speaker B: Gedikpaşa, Ermeni... İncil kilisesi diye gördüm. [00:42:21] Speaker A: Bir websitede emin olamadım. [00:42:22] Speaker B: Aslında İncil kilisesi diye biliniyor ama İncilikilise. Yani Mesihistan'ın müjdesini anlatan kilise diye. Aslında bizim kilisenin şöyle bir hikayesi var kuruluşunda. Bizim kilisenin kurucuları Geleneksel kiliseden gelmeler. [00:42:39] Speaker A: Ortalık siyasi. [00:42:39] Speaker B: Evet. Çünkü halk kiliseden uzaklaştığı zaman, çünkü halk şey dilini bilmiyor, yani kilisede kullanılan... Litüje dilini. Ermenice, eski bir Ermenice. O zaman halk anlamıyor ve büyük ihtimalle bundan dolayı uzaklaşıyor. Çünkü insana anlamadığı bir şey ne, ne... Ne kadar dayanabilir? Ne kadar dayanabilir yani. Bundan dolayı da uzaklaşma oluyor. Ve o zaman da diyorlar ki, o zamanın döneminin patrini diyorlar ki yani halkın anlayacağı dilde çalışmalar yapalım. Halkı kiliseye tekrar çağıralım. Öze dönüş olsun diye. Tabi o zamanın patrini izin veriyor. İzin verince de bunlar başlıyorlar çalışmaya. Bunlar çalışmayı tam bitireceklerken bu patrik ölüyor. Yerine gelen patrik de tam koyu bir tutucu bir patrik. Bunlar diyor ki kiliseden aforoz edin bu kişileri kim varsa diye. Bunlar da uzaklaşıyorlar. [00:43:30] Speaker A: Aforoz edilen kardeşlerimiz. [00:43:34] Speaker B: Onlar da bizim kiliseyi kuruyorlar orada. O zaman Osmanlı Devleti diyor ki, siz ne olarak anılacaksınız isim olarak kendinize? Bir mezhep seçmeniz lazım hani isim olarak. Katolik misiniz, ortodoks musunuz, protestan mısınız? Bunlar diyor, biz üçü de değiliz. Yani biz İncil'i bir kilise olacağız, Mesih'in müjdisini paylaşacağız. Bundan bahsediyorum. Osman Devleti diyor hayır, birini kabul etmek durumundasınız. Bunlar da diyor o zaman madem böyle, bizi o zaman protestan olarak tanımayın. [00:44:05] Speaker A: Öyle tanımlanıyorlar. [00:44:06] Speaker B: Evet öyle tanımlanıyorlar. [00:44:07] Speaker A: Seçeneklerden biri. [00:44:09] Speaker B: Ama gerçekten mesihi bir kilise. Çünkü kutsal kitabın temelinde Mesih İsa'nın yaptığı işlere baktığımız zaman şifa ve müjde paylaşma. Şifa veriyor, müjdeyi paylaşıyor. Şifa veriyor, müjdeyi paylaşıyor. Aslında kilise böyle olmalı. Sadece sürekli öğreti öğreti değil. Çünkü Mesih İsa eylem adamıydı. Bizden de bunu istiyor. Eylem. [00:44:31] Speaker A: Gönderirken zaten 28. bölümde matta da öğretin. Bütün yani benim size öğrettiklerimi öğretin, vaftiz edin ve verdikleri görevlerden bir tanesi de insanlara şifa verin, insanları iyileştirin. [00:44:44] Speaker B: Benim adımla diyor mucizeler yapacaksınız. [00:44:46] Speaker A: Evet. Kilisede de böyle bir tanıklığı var bu. [00:44:49] Speaker B: Son kaç yıldır bu en azından Pastörümüz yanılmıyorsam 28-30 yıl önce bir hastaya dua ediyor ve bu hasta iyileşiyor. [00:45:00] Speaker A: Pastörümüzün adı neydi? [00:45:01] Speaker B: Krikor Abaloğlu. Pastörümüze selamlar seviyorum burada. Sizi çok seviyorum. Yani onun bir hastaya dua etmesinden sonra mucizeler oluyor kilisede işte hastalar geliyor gidiyor. Sonuçta şey gibi düşünün hani iyi bir haber var. Ya ben bu kiliseye gittim komşusuna söylüyor bunu kişi. Ben iyileştim sen de git. Böyle böyle aslında oraya geliyorlar. Aslında sanki böyle türbeye geliyormuş gibi hissediyorlar. Aslında böyle olmaması lazım. Çünkü orada yaşayan ve diri olan Rab var. Bizim orada hizmet eden kardeşlerimizin hiçbirinde güç yok ki. Biz insanız, bir beşeriz. Orada mucizeyi yapan Rab'dir. [00:45:43] Speaker A: Ama işte alışık oldukları için kültürde kabul edilmiş bir şey var. Türbe ziyareti gibi gidip oradan bir el alma, bir bereket alma. Ama insanlar geliyor her pazar. [00:45:53] Speaker B: Tabii geliyorlar. Geliyorlar, dua alıyorlar. [00:45:57] Speaker A: Nasıl ilerliyor? Mesela ibadet saat 11'de başlıyor. [00:46:00] Speaker B: Evet. Biz onları erken çağırıyoruz. Saat 11 gibi. Onları erken çağırıyoruz ki önceden şey gibi hani böyle bir anda narkosuz ameliyata girme gibi değil de önce bir ağabeyin sözünü duysunlar, bir yürekleri yumuşasın. [00:46:13] Speaker A: Anlasınlar yani neye inandığımızı anlasınlar. [00:46:15] Speaker B: Tabii. Onu anlatıyoruz. [00:46:16] Speaker A: Doğru. Dua etmeden önce yani biz kimyalarla neden dua ediyoruz? Neden böyle dua ediyoruz? Neden yapıyoruz bunları? Onu anlasınlar. Onu anlıyorlar. Saat kaçta bitiyor mesela? [00:46:26] Speaker B: 11'De başlıyoruz. Tapınmayla başlıyor, duayla başlıyor. Ardından açık bir zaman oluyor. İşte gelen imanlılar yaşamlarında bir sıkıntı varsa, bir isteği varsa onun için dua konuları oluyor. Onlar paylaşılıyor. Ardından vaaz ve vaaz sonrasında işte her şey bittikten sonra gelenlere tek tek dua ediliyor. Yani hizmet grubumuz var, dua hizmeti. İkişerli ikişerli. İsa Mesih de öğrencilerini köy, kent, kasaba gönderdiği zaman ikişerli ikişerli gönderdi. O yüzden biz de bu şekilde hizmet ediyoruz. Pastör de odasında dua ediyor. Gelenler çok kalabalık geliyor. Ve genelde gelenlerin çoğu da Müslüman kesim. Yani Müslümanlar. Cine tuşaklar oluyor, farklı hastalıklarda olanlar oluyor. Ruhsal veya fiziksel rahatsızlıkları olanlar oluyor. Onlar için dua ediliyor. Rabbim birçok kudretli işini görüyoruz. Yani İsa Mesih'in adında dua edildiğinde yani inanılmaz şeyler görebiliyoruz. Ben çok şeye tanıklık oldum yani. Çünkü mesela bir sene boyunca özgürlerle beraber evde kutsa kitap okuyorduk. İsa Mesih diyordu ki benim adımla hastalara dua edin. İyileşecek şu olacak bu olacak. Hiç bunları tecrübe etmedim. Şimdi ilk liseye gittiğimde Perşembe günüydü hiç unutmuyorum. En arkada oturuyorum böyle. Gedikpaşa'ya katıldığımda işte Kutsal Kitap dersi vardı. Kutsal kitapta biz de sıralı gidiyoruz. Şimdi uzun bir zaman, 3-5 senelik bir hizmet var. Yaratılıştan başladık. Şu an mezmurlardayız. O zaman hangi bölümdeydik hatırlamıyorum. Ben katılmıştım daha ilk günümdü. Her şey bitti ağabey. En önde iki tane hasta var. Hasta olduktan da bilmiyorum ne oluyorsa artık. Pastör gitti en önde birisine dua ediyor. İsa Mesih'in adıyla bu bedenden çıkacaksın diye başladı dua etmeye. Ama hararetli dua ediyor. Oradaki farklı farklı sesler çıkartmaya başladı. Yok diyor bana bu ismimle dua etmeyin falan. Sesi değişti yani. Ben dedim herhalde yok dedim bu şaka herhalde yani. Hani böyle şeyler sanki filmlerde görünüyor. İkna olamadım. Yani ikna olamadım gerçekten. Çünkü okuyoruz İncil'i ama tecrübe etmek farklı bir şey. Yok dedim inanamadım. Sonra oradan geçti oradakine dua etti. Oradaki daha farklı. Bizi bitiremezsiniz diyor. Biz diyor çok kalabalığız falan. Adamın içinde birden fazla kötü ruh var yani. Sonra pazar günü oldu. Perşembe günü çok kalabalık değildi. Bu sefer pazar günü geldiğimde içeride çok fazla şey gördüm. Müslüman. [00:49:03] Speaker A: Çok fazla... Kaç kişi yani? Kaç kişi diyorsun? Yani toplamda kaç kişi oluyor mesela bir pazar? [00:49:09] Speaker B: Biz üst katta toplanıyorduk. Kilise altlı üstlü iki katlı. Üst katta toplanıyorduk. Sağ taraf, biz imanlılarca sol tarafı onlara bırakıyorduk. Yani otursunlar yani iç içe otursunlar, rahat etsinler diye. Yani bu tarafa bir yüz kişi falan rahat oturuyordu. Yüz yüz elli kişi rahat oturuyordu yani oraya. Burada dua ediliyordu. Evet geliyorlar. Sonra ben böyle çarşaflı kadınlar, takkeli amcalar görünce Ya bir an geri çıktım dışarı dedim. Ya ben camiye mi geldim yanlış mı geldim yani? Karıştırdım yani. Sonra sordum dedim ki, bu dedim ne böyle turistik bir yer olduğu için. Yani şimdi Gedikpaşa'da ya beyaz kapalı çarşı. Dedim acaba ondan dolayı olabilir mi? Yok dedi. Buradaki kişiler dua almaya geldi. Hadi ya dedim. Sonra bir baktım dua ediliyor hastalara. İsa Mesih'in adında. Ya ondan sonra Her şeyde işte her dua almaya geleni gördükçe her seferinde insanın imanı daha da artıyor. Rabbe karşı güveni daha da artıyor. Bu da aslında iman noktasında, Tanrı'ya güvenme noktasında inanılmaz bir şey. Çünkü Rab diyor ki ben buradayım. Bak diyor ben şifa veriyorum. Ama şunu da görüyorum. Kutsal kitap gerçekten bir gerçek. Hani o 10 cüz'am hastasının iyileşip sadece o bir kişinin dönmesi. O kadar çok kişi orada şifa alıyor ve Tanrı'nın adından dolayı iyileşiyor. Ama ciddi anlamda gelip tövbe edenlerin sayısı çok az. [00:50:35] Speaker A: Bu da aslında şeyi göstermiyor bize. Yani mucizelerin bir araç. Tanrı'nın sözünü duyurmak için bir araç. Hasta olanlar gelmek istiyor ister istemez. Aynı o türbelerde yaptıkları gibi. Fakat Araç olduğu için amacı anlamayınca o aracı amaç edinince ben iyileştim. Teşekkürler kendinize iyi bakın sonra görüşürüz. Ama o senin de bir zamanlar düşündüğün gibi. Fakat bir araç bu. Tanrı'ya yakınlaşmak için bir araç. Tanrı şey gibi değil yani Tanrı hepimizin iyileşmesini yüzde yüz iyileşmesini istiyor diye de bir şey değil. Tanrı bazı dualara cevap vermeyebilir elbette onun iradesinde. Fakat bu Tanrı'yı tanımaya bir engel değil. Fakat bazı insanlar için Tanrı bunu kullanabiliyor. Bazılarımız için farklı bir şey kullanıyor. Ama Gedik Paşa'nın böyle bir zaman ayırarak, çünkü insanların da bir isteği var, bir ihtiyacı var. Onu da anlamak gerekiyor. Ve kiliseye de verilmiş böyle bir görev var. [00:51:34] Speaker B: Aslında Tanrı bunu her kiliseye vermiyor. Çünkü bu yetki sadece kilisede. Yani farklı inançlarda değil bu. Sadece Tanrı bunu kiliseye verdi. Sadece bunun yapılması gereken şey imanlılarca bunun bilincinde olması. Demesi lazım ki burada bir güç var. Burada bir güç yatıyor. Tanrısal bir güç. Demek ki bu güç bizde. Rab bize verdi bu gücü. Bunu kullanmamız gerekiyor. İçimize kapanmamamız lazım. Mesela geleneksel kiliselerde ortodokslar mesela kendi içine kapalı. Mescidsel mücideyi çok fazla paylaşmıyorlar. [00:52:11] Speaker A: Özellikle bulunduğumuz ortamda elbette geçmişten gelen baskılar ve etkiler de oluyor ama bunu kabullenmemek. Bazen azınlık olmanın verdiği etkilerden bir tanesi de çekinmek. Ne yaparlar? Nasıl? Ne düşünürler? Fakat bir yerde de Petrus'un dediği gibi Tanrı'nın dediğini mi yapacağız? Sizin dediğiniz yerlerde de Tanrı'nın dediğini yapacağız. Orada o duruş da gerekiyor. Yani ne pahasına olursa olsun. Ve git başına böyle bir şey yapıyor olması büyük bir teşvik elbette bizler için. Yani diğer kiliselerimizde de görüyorum bazı örneklerini ama güzel bir örnek bazılarında Pastor Kırkar Abimizin bazılarını da dinliyoruz. Birkaç kardeşin de paylaşıyor devamlı. Rabb büyük bereketlesin Gedikpaşa Kilisesi. [00:53:03] Speaker B: Amin abi. Bütün hizmet eden kilise önderlerini Rabb bereketlesin. Kendi adını bu ülkede istiyoruz ki yücelsin yani. Doğudan batıya, kuzeyden güneye bu halkın, bu insanların kurtulmasını istiyoruz abi yani. Hepimiz potansiyel bir müjdeciyiz aslında yani. Bunu yapmamız da gerekiyor. İstiyoruz ki aslında bütün insanlar kurtulsun. Tanrı'nın yüreğini anlamak lazım. Mesih İsa'daki düşünce sizde olsun. O düşünceyi bilmek, anlamak lazım. Tanrı'nın düşüncesi ne? [00:53:38] Speaker A: Evet, aslında tam da çok güzel bir yere değindim. İster istemez dünyasal anlamda bir hirarşi oluşturuyoruz. Bir tanrı var, tanrıya yakın olan insanlar var. Onun hürmetine, onun şeyine gidelim oraya, ondan belki bir şey alırız. Fakat tanrı bu nedenle dünyaya geldi. Devamlı insanları bir araç olarak, bir maddeleri araç olarak kullanmak değil ama şuna dokunursam, şuna değersem, Bir araç olarak fakat Tanrı'nın beden alıp aramızda gelmesi ve yönlendirirken de şu kişinin düşüncesi sizde de olsun değil, İsa Mesih'in düşüncesi, Tanrı'nın düşüncesi sizde olsun çok değerli bizler için. Bizim yönlendirişimiz direkt Tanrı'ya benzemek. [00:54:21] Speaker B: Amin abi biz demiyoruz ki Tanrı insandır ama Tanrı benim yararıma olsun diye beden aldı, aramıza geldi. Yani bir anne baba... İnsan Tanrı olmadı. [00:54:31] Speaker A: Tanrı beden aldı evet. [00:54:33] Speaker B: Alçalttı kendini alçalttı ve bizim aramıza geldi ki bizim yararımıza yani bizimle iletişim kurabilsin. Çünkü anne baba nasıl çocuklarla iletişim kurduğunda o çocuklara şey gibi yaklaşmıyor hani Hani onu yetişkin gibi görmeyip oğlum şöyle yaparsak daha iyi olur falan onun seviyesine iniyor ya. Tanrı da bize aslında yüreğini paylaşırken, açarken, bizimle iletişim kurarken insan bedeninde bize konuştu. İsa Mesih'e dediler ki biz nasıl dua edelim? İsa Mesih dedi ki böyle dua edin. Aslında Tanrı'ya bizi yaklaştıran o bir bedendi. O bir görüntüydü bizim gördüğümüz ama Tanrı bize biz onun dış görünüşüyle ilgilenmiyoruz ki biz onun içinde işleyen o güçle, o kudretle ilgileniyoruz. Mesih'i İsa'yla ilgileniyoruz. Yani bir beden değil yani bizim tattığımız. [00:55:25] Speaker A: Önemli olan onu Tanrı'yı tanıyabilmemiz için. [00:55:27] Speaker B: Evet bir aracıdır o beden. [00:55:29] Speaker A: Evet evet evet. Kapatırken de dönmek istiyorum. Yavaş yavaş yazdığın ilahilere kaç tane ilahi yazdın güne kadar? [00:55:37] Speaker B: Ya yaklaşık bir 65-70 var abi. [00:55:40] Speaker A: Sadece 3'ünü kaydedebildik ama dileğimiz arzumuz o bütün istediğin kadar kaydedebilmek hepsini kaliteli bir şekilde herkesin anlayacağı şekilde ulaştırabilmek onlara müzik videolarıyla birlikte. Büyük bereket senin müziğini arayanlar nasıl ulaşabilir? [00:55:58] Speaker B: Nereden? [00:55:58] Speaker A: Bir linkini bırakırız biz açıklamaya da. Nereden ulaşabilirler? [00:56:02] Speaker B: Eren Atik yazarlarsa Youtube'da zaten görünüyor. [00:56:06] Speaker A: Doğru, Eren Atik YouTube kanalı var. Oranın da linkini paylaşacağız. Sizler lütfen takip edin. Aynı zamanda Worship Leader uygulamasını da... Evet. [00:56:15] Speaker B: Oraya da yüklüyorum abi. [00:56:16] Speaker A: Tamam, ikisinde de var. [00:56:18] Speaker B: Genelde şunu da yapıyorum aslında. Hani kendi yazdığım ilahiler dışında, yani yaptığım ilahiler dışında bazı ilahileri mesela çok beğendiğim oluyor. Bakıyorum akorları yok. Akorları gerilmemiş, müziği yok. Bakıyorsun bu nasıl bir... [00:56:33] Speaker A: Sözleri çok güzel. [00:56:35] Speaker B: Sözleri güzel. Karaoke ilahilerden buluyorum. Onu da Mikel kardeşimiz getirdi. [00:56:40] Speaker A: Onlara selam olsun. [00:56:42] Speaker B: Onu dinleyince oradan mesela yakalıyorum. Diyorum bu ne kadar güzel ilahi. Tanrı Yüce Atelim kitabında aslında çok güzel böyle eski ilahiler var. Sazla yazılmış. [00:56:50] Speaker A: Öyle mi? [00:56:51] Speaker B: Tabii inanılmaz. Hatta bir abi var. Büyük ihtimalle ölmüş olabilir. Bilmiyorum. Ali yazar diye. Çok harika ilahileri var. Ya sazla yazmış. Yani ilahinin melodisinden tut da o verdiği şeyi falan. Onları bulunca o eski ilahiler, çünkü bazı ilahiler var böyle boğaz gibi. Yani okuyunca insan diyor ki bu ne ya diyor. Çok güzel. Bunu diyorsun ki hani bunu da şey yapmalıyım. Bu da ayrı bir misyon oldu bende. Bunu da bir hizmet olarak paylaşıyorum yaptıkça. [00:57:22] Speaker A: Hem ilahiler yazıyorsun ama aynı zamanda var olan ilahiler belki unutulmuş veya unutulmaya başlanan ilahileri Mikael kardeşin yaptığı gibi tekrardan bir canlandırıp Türkiye Kilisesi'ne hizmet etmiş oluyorsunuz. Çok teşekkürler. Ayağına sağlık dileriz. [00:57:38] Speaker B: Ben teşekkür ederim ağabey. Çok sağ olun. [00:57:40] Speaker A: Bir çok vodcast yaparız, video yaparız birlikte. Belki İstanbul'a gelip sizi direkt kiliselerde ziyaret edebiliriz. [00:57:45] Speaker B: Gelin ağabey bekleriz. [00:57:48] Speaker A: Arkadaşlar çok teşekkürler bize eşlik ettiğiniz için. Eren kardeşim dediğim gibi YouTube kanalını takip etmeyi unutmayın. Aynı zamanda kanalımıza takip edin, abone olmayı unutmayın. Yorumlarınıza bekliyoruz. Eğer varsa bana veya Eren kardeşime, Özgürce'ye sormak istediğiniz bir soru lütfen paylaşın. Biz elimizden geldiğince cevap vermeye çalışalım. Kendinize iyi bakın, esen kalın.

Other Episodes

Episode 2

November 02, 2024 00:28:42
Episode Cover

Protestant Reformu - Tarihi Değiştiren Reform ve Martin Luther'in İzinde Protestan Hareketi

Protestan Reformu, dünya tarihini derinden etkileyen bir dönüm noktasıydı. Bu videoda, Martin Luther'in izinde Protestan Hareketi'nin nasıl geliştiğini ve tarihin seyrini nasıl değiştirdiğini keşfedeceğiz....

Listen

Episode 7

December 07, 2024 00:31:16
Episode Cover

Ayaz Ata mı Noel Baba mı? Advent'in 2. Mumu ve Örnek Esenlik Hikayesi

Bu bölümde, Özgürce podcastinin sunucuları Özgür Jerdan ve Antalya İncil Kilisesi Kaleiçi Pastörü Özgür Uludağ, Advent’in ikinci mumuna odaklanıyor. Ayaz Ata ile Noel Baba...

Listen

Episode 8

December 13, 2024 00:30:00
Episode Cover

Noel Bayramı, Advent Sevinç Mumu ve Hediyeleşme Geleneği | Noel Film Önerisi

Noel Bayramı, Advent Sevinç Mumu ve Hediyeleşme Geleneği | Noel Film Önerisi Üçüncü Advent mumu, Noel’in yüreğimize getirdiği gerçek sevincin sembolüdür. Bu sevinç, sadece...

Listen