Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün Ramazan Arkan hocamla birlikte Antalya İncil Kiliseleri Baş Pastörü Ramazan Arkan ve aynı zamanda Türkiye Kiliseler Birliği Derneğinin de başkanı şu an. Kendisi onunla birlikte sohbet edeceğiz. Bugün 6 Ağustos'ta andığımız Transfigürasyon yani İsa Mesih'in görünümün değişimini birlikte konuşacağız. Matta 17'ye bakacağız. Hoş geldiniz. Hoş geldin hocam. Hocam tekrardan sosyalizm, komünizm günlerini andık. Süleymancılık tarafına baktık ve o hayat hikayeni duyduk ve çok insan çok etkilendi o paylaşımlarından. Çünkü elbette Türkiye'deki birçok insanın da benzer hayat hikayeleri var. Hepimiz o yollardan, o arayıştan geçtik. Tanrı'nın varlığını sorguladık. Paylaşımların çok değerli oldu bizim için ama seni biraz daha iyi tanımak istiyoruz ilk başta. Biraz ailenden bahsedebilir misin? Neler yapıyorlar? Nelerle ilgileniyorlar? Senin hobilerin ne? Ne yapmayı seviyorsun? Onu konuşalım, ondan sonra başlayalım.
[00:00:46] Speaker B: Yani ben 48 yaşındayım, evliyim, iki çocuk babasıyım. Joshua Toprak ve Levi Onur adı altında iki tane oğlum var. Birisi 15 yaşına girmek üzere, diğeri de 12. 2005 yılında evlendim. Eşim yabancı, Amerikalı. İsmi Karen. Yıllardır işte geçen Haziran ayında 20. evlilik yıl dönümümüzü kutladık. Yani böyle bir ailem var.
[00:01:11] Speaker A: Nelerle uğraşıyorsun hocam? Pastörlük yapıyorsun, çok dediğimiz gibi hizmette gönüllü olarak çalışıyorsun. Onun dışında Ramazan erken Beşiktaş maçlarının dışında ne yaparsın?
[00:01:21] Speaker B: Yani benim aslında hobilerim masa tenisi oynamak. Yani çok severim masa tenisini. Çocuklarımla birlikte oynarım. Her hafta kilisedeki kardeşlerle birlikte maç yapıyoruz. Halı saha maçı.
[00:01:32] Speaker A: Doğru.
[00:01:33] Speaker B: Ondan çok zevk alıyorum. Aynı zamanda Beşiktaş maçları. Tabii ki benim hiçbir zaman kaçıramayacağım şeylerden birisidir.
[00:01:40] Speaker A: Hocam o evdeki dekorasyon olayı var ya, şaşırtmıştın beni. O ön hazırlık, maç öncesi ve sonrası. Orayı biraz açıklar mısın kısaca? Çünkü Kerin abla devamlı kalmasına izin vermiyor ama bir zaman bölümün var senin orada.
[00:01:52] Speaker B: Yani Beşiktaş maçlarında eğer bizim evde kardeşlerle birlikte maç izleyeceksek birçok kişiyi davet ediyorum. Tabii ki o maça hem Fenerliler de geliyor, Galatasaraylılar da geliyor. Birlikte maçı izliyoruz. Maç nerede olursa olsun Beşiktaş'ın sahasında ya da Deplasman'da bizim eve gelen herkes Deplasman'a geliyor gibi oluyor. Çünkü orası bir stadyuma dönüyor. Evet, o kartallar, Beşiktaş yazıları, simgeleri, her şey siyah-beyaz. Ben siyah-beyaz bir adamım. Yani çok renkli bir adam değilim.
O yüzden de Beşiktaş'a ilan ediyorum.
[00:02:26] Speaker A: Dikkatli olmam gerekiyor. Pastörümle konuşuyorum burada. O yüzden dengelemem gerekiyor bir taraftan gibi.
[00:02:31] Speaker B: Yani Beşiktaş'ı çok seviyorum. Gerçekten çocukluğumdan beri de sürekli takip ediyorum. Yense de yenirse de yani yıllardır Beşiktaş'ı destekliyorum. Maçlarına gidiyorum. Hatta bir kere Beşiktaş maçına gidecektik. Ailemle birlikte İstanbul'a maç izlemeye. Ve o zaman ben Beşiktaş'a bir e-mail yazdım. Dedim ki Antalya'dan ailemle birlikte Beşiktaş maçını izlemeye geliyoruz. Acaba çocuklarımın böyle bir iki tane futbolcuyla tanışması mümkün mü diye. Aslında ben hiç beklemedim herhangi bir cevap. Ama beni Stad'ın sorumlularından birisi aradı ertesi gün. İnsan ilişkilerinden oraya herhalde gitmiş e-mailim. Dediler böyle böyle bize e-mail göndermişsiniz. geldiğiniz zaman bize haber verin, beni bu numaradan arayın, bir iki oyuncuyla tanıştıralım. O gün Beşiktaş maçına gittiğimizde Karagümrük'le oynuyordu Beşiktaş. 4-1 mi 4-2 mi ne yendik, çok mutluyduk. Ondan sonra aradım, bizi aldılar götürdüler ve yaklaşık 12 tane falan futbolcuyla çocuklarım orada tanıştı. İşte imza aldılar, işte fotoğraf çektiler. Bizim için çok harika bir gündü. O günden sonra zaten benim çocuklarım koyu bir Beşiktaş karakter oldular. O güne kadar birçok arkadaş aslında onları çevirmeye çalıştı. Kimi Fenerbahçeli, kimi Galatasaraylı. Onlar biraz böyle sallantıdaydı ama o gün yaşadıkları tecrübeden sonra artık hiç kimsenin onları değiştirebileceğine inanmıyorum.
[00:03:51] Speaker A: Çok güzel bir deneyim olmuştur ama uzun yıllar. Anlatacakları güzel anları olmuştur. Çok iyi hocam. Ben de Galatasaraylıyım. Çok renkli bir insanım. Sarı kırmızı bir insanım. Ama ilk gittiğim maç Galatasaray maçı. Galatasaray-Kayseri spor maçı. Adana'da oynandık. Kayseri'de yağmur yağıyor diye şansımıza Adana'ya geldi. Babam beni, kardeşim ve bir mahalleden bir arkadaşı götürmüştü. Hacı herkes var, herkes oynuyor. Güzel bir maç oldu. Kazanmıştık elbette. Ama futbolun güzel yanı var. Bazen insanlar soruyor. Bir tane video yaptım Galatasaray formasıyla. Bir ton laf yedim Hıristiyanlardan. Ya Hristiyan adam böyle şey mi yapar? Baston adam. Takım tutmak bir günah değil, bir şey değil ama insanlar öyle görebiliyor bazen.
[00:04:27] Speaker B: Ya takım tutmanın inançla falan herhangi bir alakası yok. Yani onunla zaten ilişkilendirenler bence yanlış yapıyorlardır. Sonuçta herkesin zevkleri ve renkleri var. Benimki siyah beyaz, seninki sarı kırmızı her ne kadar sevmesek de Yani saygı duymak zorundayız ama bence ben şunu da görüyorum özellikle iman hayatımda yani hangi takımdan olursa olsun, hangi milliyetten olursa olsun, hangi cinsiyetten olursa olsun aslında Mesih'in sevgisi insanların yüreklerindeyse bu şeyler, farklılıklar hiç önemli değil. Yani bir şekilde kardeşim deyip sarılabiliyorsun. Yani sen Galatasaraylısın ama gene de ben sana kardeşim diyerek sarılabiliyorum. Biliyorum bu işte yani bir mucizedir. Mesih'in yaptığı bir mucizedir yani.
[00:05:11] Speaker A: Mükemmel hocam. Bu kadar futboldan sonra Matta 17'ye bakalım.
[00:05:16] Speaker B: Bakalım.
[00:05:16] Speaker A: Bugün ya işte bu ayet hem kilise tarihinde anılıyor. Katolik kilisesi, ortalık kilisesi. Bizler de Elimizden geldiği kadar o takvime sadık kalarak bu ayetleri hatırlatıyoruz kendimize. Çünkü İsa Mesih öyle bir şey yapıyor ki burada, özellikle üç havarisine yapıyor bunu, yanına götürdü. Neden? Neden onlara böyle bir şey gösteriyor? Neden? Bunu bizim de duymamızı istiyor elbette Kutsal Kitap'ta. Bu nedenle Kutsal Kitap'ta. Neden olduğunu düşünüyorsun hocam?
[00:05:38] Speaker B: İlk başta şunu söyleyeyim, bence kilise takvimini bizim takip etmemiz çok güzel. Çünkü kilise takviminde özellikle geçen olayları vurgulamak yani onların önemini vurgulamak açısından bence çok önemli bir şey ve bu özellikle İsa Mesih'in dağdaki görünümü bence kutsal kitabın içerisindeki en önemli olaylardan birisi. Bunu anlamak için aslında burada İsa'nın bunu neden bu öğrencilerin tecrübe etmesine izin verdiğini, istediğini anlamak için ilk önce aslında biraz bağlamına bakmak lazım bu ayetlerin. Bağlamına baktığımız zaman ne görüyoruz? Orada İsa Yerşalim, Celile, Kefernahum bütün bu bölgeleri dolaşarak öğrencileriyle birlikte gittikleri her yerde hem göklerin egemenliğinin müjdesini yayıyor hem de insanları birçok tutsaklıklardan kurtarıyor. Kimini cinlere olan tutsaklıktan, hastalıklardan, bunun gibi birçok şeylerden kurtarıyor ve gittiği her yerde İsa ve öğrencileri aslında çok yoğun bir şekilde hizmet ediyorlar. Daha önceki bölümlere baktığımızda İsa Mesih'i birçok kalabalıkların takip ettiğini görüyoruz. Yani o kadar çok kalabalık var ki herkes İsa'dan bir şeyler almak, bir şeyler duymak için geliyor. Tabii ki öğrenciler de onlara hizmet ediyorlar aynı zamanda. Ve İsa sadece öğrencilerini aslında hizmet için kullanan bir öğretmen değil. Aynı zamanda onların ruhsal durumunu da düşünen birisi. Ve İsa burada ne yapıyor? Aslında öğrencilerini kalabalıklardan uzaklaştırarak bir süreliğine de olsa dağın tepesine çıkarıp orada onları tazelemek istiyor, yenilemek istiyor, güçlendirmek, imanlarını güçlendirmek istiyor ve onlarla zaman geçirerek aslında onların imanının güçlenmesi için kendisinin kim olduğunu, kimliğini daha da çok ortaya koymak istiyor ki öğrencilerini yetiştirmek İsa için çok önemli. Neden? Çünkü İsa aslında bu dünyaya hizmet etmek için geldi. Daha sonra da hizmetinin bu misyonunun devam etmesi için o çarmıha gerilip göğe alındıktan sonra öğrencilerini görevlendirdiğini görüyoruz. Ama o öğrencilerini dünyanın dört bir yanına öğrenci olarak göndermeden önce müjdeyi duyurmak, insanları vaftiz etmek aynı zamanda yetiştirme konusunda öğrencilerini göndermeden önce hizmet hayatı boyunca İsa ne yapıyor? Aslında onları yetiştiriyor.
[00:08:05] Speaker A: Doğru.
[00:08:05] Speaker B: Ve İsa öğrencilerine hadi gelin bakalım işte saat geldi gün geldi şimdi birlikte sınıfa gireceğiz zil açın defterlerinizi, kitaplarınızı size şunu öğreteceğim diyerek öğretmedi. İsa nasıl öğretti? Öğrencilerinin arasında yaşayarak ve onlarla bütün bu bölgeleri gezerken ne bileyim orada bir şey görüyor ve o gördüğü şeyi ders olarak onlara vermeye başlıyor. Bakıyor ki öğrencileri mesela bazı konularda zayıf hemen o konularla ilgili onlara bir öğretiş verdiğini görüyoruz. Burada da aslında İsa'nın amacı öğrencilerini dağa çıkartarak kalabalıklardan uzaklaştırarak onlara yeni bir vizyon ve kimliği konusunda daha iyi anlamaları için imanlarını güçlendirmek için aslında bir tecrübe yaşaması için bu dağa çıkarttığını görüyoruz. Zaten devam eden ayetlerde de nedenini göreceğiz.
[00:09:00] Speaker A: Senin dediğin gibi öncesine baktığımızda 16. bölümde felisiler ve sadukiler var. Onların mayasından bahsediyor. Karakterlerinden bahsediyor. Sonra Petrus'un o Mesih'i tanıma bölümü var. Siz ne diyorsunuz? Yani tamam insanlar benim hakkımda bunu düşünüyor ama ya sen? Sonrasında İsa'nın ölüp dirilmesi. Yani bunların sonrasında gelen bir şey. Yani rastgele oraya atılmış bir ayet değil bu. Planlanmış bir lokasyonda, bir yerde bu. Bunları, bunları gördük, bunları söyledik. İsa Mesih'in ölüp dirileceğini duyuyorlar. Elbette bu sarsıyor. Bir öncekinde Mesih'sin diyor, ondan sonra öleceğim diyor. Beklenen Mesih'le ölmesi birlikte ilerleyen bir hikaye değil. En azından beklentileri bu değil. Sonra dediğin de görünümü değişiyor.
[00:09:34] Speaker B: Evet, şuna dikkat etmek lazım. Gerçekten Kutsal Kitap'ı okurken Kutsal Kitap'taki aslında her bir bölüm, her bir hikaye, her bir öğreti yani rastgele oraya atılmış öğretiler değildir. Aslında bunların birbirleriyle bir bağlantısı, krololojik bir bağlantısı, tarihsel kültürel bir bağlantısı vardır ve burada bir amaç olarak oraya yerleştirilmiştir. Mesela önceki bölümlerde ne görüyoruz? Aynı zamanda senin dediğin gibi İsa'nın kimliği hakkında insanların aklında sorular var. Herkes İsa ile ilgili bir şey söylüyor. İsa öğrencilerine insanlar benim hakkımda ne düşünüyor diye sorduğunda matta 16. bölümde öğrencileri diyor ki kimi senin iyi bir öğretmen olduğunu söylüyor, kimi senin işte bir peygamber olduğunu söylüyor, kimi senin işte gelecek olan İlyas olduğunu söylüyor. Herkes İsa hakkında bir şeyler söylüyor. Aslında bu günümüzde de öyle değil mi? Çünkü Çünkü günümüzde de baktığımız zaman İsa hakkında kimi peygamber diyor, kimi iyi bir insan diyor. Hatta ben bir ara bir komünist olduğum dönemlerde bir dergi okudum. Ankara'da solcuların daha çok yazdığı bir dergiydi. O dergide bir başlık atmışlar. Diyorlar ki komünizmin temeli, sosyalizmin ve komünizmin temeli İsa'dır. İsa'nın öğretileridir diyor. Ve orada aslında komünizmin ve sosyalizmin İsa'nın öğretilerinden ne kadar etkilendiğini ya da şu an komünizm veya sosyalizm içerisindeki bazı düşüncelerin kutsal kitaptan aslında ne kadar benzerlik gösterdiğini gösteren bazı ayetlerdi. Yani her grup aslında İsa için bir şeyler söylüyor. Çünkü İsa'yı bakın kimse reddedemiyor. Neden? Çünkü İsa aslında tarihte yaşamış olan bir gerçektir. Gerçek bir kişidir. Yani bir mitolojik bir kahraman değil.
[00:11:19] Speaker A: Doğru.
[00:11:19] Speaker B: Geçmişte yaşayan hayal ürünü birisi değil. İsa gerçek birisi. Ve bu gerçeği de farklı farklı şekillerde insanlar dile getirmeye çalışıyorlar ama aslında gerçek İsa ne söylüyorsa odur kendisiyle ilgili. O yüzden İsa'nın kimliği hakkında insanların kafasında bir soru işareti var ve İsa bunu sorduğunda öğrenciler o cevabı verdiğinde İsa öğrencilere daha sonra bir soru soruyor ve diyor ki peki diyor sizce ben kimim? O zaman işte Simon Petrus atılıyor ve diyor ki sen yaşayan Tanrı'nın oğlu Mesih'sin diyor. ve gerçekten bu çok önemli bir kavram ve İsa aslında daha sonra bu bölüme de baktığımızda bunu göreceğiz kendisinin diğer insanlardan farklı ve ilahi doğasını daha da çok anlaması için öğrencilerine böyle bir tecrübe yaşamalarına izin veriyor. Çünkü onların kafasındaki o soru işaretini aslında kaldırmak istiyor İsa.
[00:12:17] Speaker A: Bunun aynısını biz kiliseye gelen insanlarla da yapıyoruz. Yani çok insan geliyor. Dediğin gibi hiç kimse İsa'yı çok kötü bir insandı demiyor. Diyecek bir yanı yok. Bildiğimiz bütün şeylere bakıyorsun. Ya onunla birlikte olmak isterim. Onu takip etmek isterim bugün bile. Hiç kimse reddetmez onu. Fakat yani herkes öyle düşünüyor ama ya sen kim diyorsun? Sence o kim? Yani annen, baban, kültürün, ülken, eski inancın onları geç ya sen ve yüzleşmeye zorluyor onları. Bırakın artık o bunu diyor, o şunu diyor. Ya sen ne diyorsun? O dediğin, ağzından çıkan lafa da tabi olacak mısın? Çünkü sen eğer bunu diyorsan, yaşayan Tanrı'nın oğlusun diyorsan... Evet. Sen artık onu ilan etmiş oluyorsun. O ağzından çıkan söz, o yüreği yansıtan söz de bir sorumluluk getiriyor onlara. İsa Mesih o dediğin gibi de o sorumluluğa hazırlıyor onları. Tamam. Görüyorsan bu sana Tanrı'dan verilmiş bir şeydir. Bu senin çaban, kendi bilgin değil. Bu Tanrı'dan gelen bir armağandır. O zaman yetiştireyim sizleri ki o işi 28. bölümde, matta 28'e doğru hazırlıyor onları.
[00:13:09] Speaker B: Aynen İsa yaptığı aslında her şeyle, öğretileriyle, mucizeleriyle, davranışlarıyla, sözleriyle öğrencilerine aslında nasıl tanıklar olması gerektiğini, nasıl öğrenciler, nasıl öğretmenler olması gerektiğini öğretiyor yani sözleriyle.
[00:13:27] Speaker A: O zaman başlayalım. Ben ilk 4 ayeti okuyacağım hocam. Ondan sonra birlikte sen açıklarsın, ben soru sorarım. Böyle devam edeceğiz ayet ayeti. Matta 17. 6 gün sonra İsa yanına yalnız Petrus, Yakub ve Yakub'un kardeşi Yuhanna'yı alarak yüksek bir dağa çıktı. Onların gözü önünde İsa'nın görünümü değişti. Yüzü güneş gibi parladı, giysileri ışık gibi bembeyaz oldu. O anda Musa ile İlyas öğrencilere göründü. İsa ile konuşuyorlardı. Petrus İsa'ya ''Ya Rab'' dedi. ''Burada bulunmamız ne iyi oldu. İstersen burada 3 şardak kurayım. Biri sana, biri Musa'ya, biri de İlyas'a.'' öğreteceğim. Ne düşünüyorsun?
[00:13:58] Speaker B: Yani burada ilk başta yazar özellikle Matta 6 gün sonra diyerek başlıyor. Eğer kutsal kitapta bir şeyler, rakamlar, yerler yani kişilerin isimleri ya da nereli oldukları vurgulanıyorsa aslında orada bir mesaj vardır. Burada 6 gün sonra derken aslında bu bize kutsal kitaptaki bazı hikayeleri de gösteriyor. Mesela Mısır'dan çıkışa baktığımız zaman Musa dağa çıktığında, Tanrı'yla buluşmak için dağa çıktığında 6. günün sonrasında yani 7. günde Tanrı ona konuşuyor. Aynı şekilde İlyas, Karmel de ona gittiğinde 7. günde yani Tanrı'nın ona konuştuğunu görüyoruz.
[00:14:35] Speaker A: Bu da 6 gün sonra.
[00:14:36] Speaker B: Evet 6 gün sonra aynı şekilde yaratılışa baktığımız zaman Tanrı dünyayı 6 günde yarattı, 7. günde nedir? Dinlendi diyor. Burada aslında şunu görüyoruz, yine yasaya da baktığımızda orada diyor ki 6 gün çalışacaksın, 7. gün dinleneceksin. Yani daha öncesine baktığımızda öğrenciler aslında yoğun bir hizmetin içerisindeler. Yorgunlar ve hatta bazı ayetlere baktığımızda diyor ki öğrenciler ve İsa o kadar çok yoğundular ki yemek yemeye bile vakitleri olmadı diyor bir ayette. Kalabalıklar o kadar çoktu ki diyor İsa ve öğrencileri dinlenmeye zaman bulamadı diyor bazı ayetlerde. aslında İsa sık sık bunu yaptığını görüyoruz. Öğrencilerini ne yapıyor? Kalabalıklardan çıkartıp onlarla sakin bir yere gidiyor. Zaman geçirmek için hem onların dinlenmesi sadece fiziksel olarak dinlenmesi değil. Bakın Şabat aslında fiziksel bir dinlenme günü değildi sadece. 6 gün çalışacaksın, 7. gün dinleneceksin dediği zaman yasada o hem fiziksel dinlenmeyi ama aynı zamanda ruhsal dinlenmeyi çağrıştıran bir şey. Yani o günde işte Tanrı'yla birlikte zaman geçirilir, Tanrı'yla ilgili işte yasa okunur, kutsal kitap okunur. İnsanlar kendilerini ruhsal olarak da tazelerler. Neden? Çünkü bu dünyanın aslında nasıl fiziksel olarak yüklerini taşımaya başladığımızda güncel hayatımızda bedenimizin dinlenmeye ihtiyacı olduğunu hissedip bazen tatile bazen de hani o tatil günleri olur ya hafta tatilleri öyle zamana ihtiyaç duyuyorsak aynı şekilde bu dünyanın ruhsal yüklerini de taşıyabilmek için ruhsal olarak dinlenmeye ihtiyacımız var ve İsa burada 6. günün sonunda öğrencilerini ne yapıyor? Dağa çıkarttığı zaman Aslında görüyoruz ki niyeti onları ruhsal olarak da yenilemek, tazelemek, güçlendirmek ve dinlendirmek. Ve burada ne diyor? İşte İsa yanına kardeşi Petrus, Yakup ve Yuhanna'yı alarak yüksek bir dağa çıktı. İsa aslında burada bu üç öğrenciyle o dağa çıkarken diğer öğrencilerin de aslında dağın dibinde olduğunu görüyoruz son ayetlere baktığımızda. Onlar o da bir şekilde yine hizmet ediyorlar herhalde. Ama burada İsa özellikle bu üç öğrenciyi alıp dağa çıkartıp böyle bir tecrübe yaşamasına izin verdiğinde aslında yani burada bir ayrım yok. Bunu biz de kendi hayatımızda görüyoruz. İsa aslında hepimize farklı farklı tecrübeler yaşatıyor değil mi iman hayatımızda? Yani birisi belki rüya görebilir, birisi belki görüm görebilir, birisi belki çok farklı büyük bir mucize yaşayabilir. Bu demek değil ki aslında bizler o yaşadığımız tecrübelerle daha da ruhsal olarak diğerlerinden üstümüz ya da aşağıdayız. Hayır. Tanrı aslında farklı tecrübeler göstererek bizi yenilemek istiyor.
[00:17:32] Speaker A: Bu anlamda hocam şey de diyebiliriz ama yani bir anda ayrım yok fakat ister istemez eşitler arasında birinci kavramı var. Çünkü bunun aynı kişiler yine İsa Mesih'in o ele verildiği gece o üçünü alıp yanına dua edin diyor. Yine onlar uyuyakalıyorlar. Bir nevi çok önemli bir görünüm gösteriliyor onlara. Ondan sonra sorumluluk veriyorlar. Bu armağının bir nevi lütfun meyve vermediğini görüyoruz henüz. Oraya hala uyuyakalabiliyorlar. İsa Mesih'in durumunu hala tamamlamış değiller. Bir ayrıcalıkları var. Ama şerricalığı değil, daha kutsal oldukları için değil. Tanrı onları burada bu şekilde kullanmak istiyor ve öyle de yapıyor. Neden? Onlarla alakası yok, Tanrı ile alakası var.
[00:18:04] Speaker B: Kesinlikle. Kesinlikle Tanrı ile alakası ve ilerleyen ayetlere baktığımızda ne diyor? İsa'nın diyor dağa çıktıkları zaman görünümü bir anda değişiyor ve burada aslında İsa'yı ilk defa öğrenciler o yücelikte görüyorlar. Biz şuna inanıyoruz ki İsa Mesih Tanrı'nın özünden gelen Tanrı'yla yücelik konusunda eşit yani Tanrı olan o yüceliğe sahip olan bir varlık. Filipinliler ikinci bölüme baktığımızda ne diyor? Tanrı diyor İsa Mesih diyor yüceliğinden soyunarak kul özünü alıp aramıza geldi.
Yani yüceliğinden soyunarak kul özünü alıp aramıza geliyor. Aslında İsa beden alıp aramıza geldiğinde bütün o göğe alınana kadar yani ölüp dirilip göğe alınana kadar öğrencilerine kendi yüceliğini olduğu o beden almadan önce aramıza geldiği o yüceliğini ilk defa burada öğrencilerine sergiliyor. İlk defa öğrencileri o yücelikte İsa'yı görüyorlar ve İsa da aslında bunu neden yapıyor? Kimliğini, o ilahi kimliğini, ilahi doğasını da öğrencilerinin tecrübe etmesini, anlamasını sağlamak için ve burada bir anda İsa'nın görünümü değişiyor. yüzü güneş gibi parladı, giysileri ışık gibi bembeyaz oldu diyor. Diğer müjde yazarlarına Luca'ya ve Marcos'a baktığımızda da aslında onlar da farklı bir şekilde tarif ediyor. Yani Luca işte güneş gibi parladı derken en çok aslında benim hoşuma giden Marcos'un şeyi. Çünkü Marcos orada diyor ki İsa'nın giysileri öyle bir beyazlığa büründü ki diyor dünyada hiçbir çamaşırcının erişemeyeceği bir beyazlık diyor. Yani belki bu çamaşır, deterjanın reklamında kullanılabilir. Yani böyle bir reklamda kullanılabilir ama burada öğrenciler İsa'yı o yücelikte yani sahip olduğu yücelikte görüyorlar ve orada hemen yanlarında İsa'nın yanında Musa'yı görüyorlar değil mi?
[00:20:06] Speaker A: O da diyor, Musa ve İlyas göründü diyor. O da ilgimi çekti. Yani oradalardı, sadece öğrencilere göründü. Orada yoklardı da bir anda var oldular değil de, sanki onların görmesine sağlandı gibi bir algı oluşuyor.
[00:20:17] Speaker B: İlginç olan şey, öğrenciler onların Musa ve İlyas olduğunu nasıl anladılar? Yani acaba yakalarında böyle Musa diye yazıyor.
[00:20:25] Speaker A: Muydu, İlyas diye yazıyor muydu?
[00:20:28] Speaker B: Burada özellikle Musa'nın ve İlyas'ın da o şeyin içerisine gelmesi, görümün içerisine gelmesi aslında ikisi de bir şeyi temsil ediyor eski antlaşmaya baktığımızda. Musa yasayı aslında bir şekilde temsil ediyor. İlyas da peygamberler dönemine aslında bir nevi temsil ediyor. İsa aslında bu görümde onların da yanlarında olduğunu göstererek aslında yasanın ve peygamberlerin sözlerinin kendisiyle ilgili ve bu kurtuluş planıyla ilgili nasıl aslında onayladığını göstermek için ve tamamladığını göstermek için de bana göre bir vurgu bu. Çünkü orada ne konuştular? Çünkü İsa çarmıha gidecek, kurtuluş eylemi gerçekleştirecek insanlar için ve orada büyük bir ihtimalle öğrencilerle Musa ve İsa bunları konuşuyorlardı. Ama burada güzel olan şeylerden birisi Petrus bu görümü gördüğü zaman İsa'nın bu görünümü değiştiği zaman verdiği tepki aslında çok ilginç. ilginç değil mi? Yani düşün senin gözünün önünde bir anda yani çok büyük bir mucize gerçekleşiyor. Acayip bir şey. Hiç daha önce yaşamadığın bir tecrübe ve İsa'nın görünümü değişiyor. Ruhsal büyük bir tecrübe yaşıyorsun ve Petrus bir anda ortaya atılıp diyor ki, Rabb diyor burada bulunmamız ne kadar iyi oldu. Hemen diyor burada üç tane çardak kuralım. Yani bir insanın... Ne alakası var? Neden çardak kurmak istiyorsun orada? Aslında burada sormamız gereken soru bu. Çünkü Petrus o yaşadığı tecrübeden o kadar etkilendi ki, o kadar hayranlık uyandığı içinde ve o kadar onu yüreklendiren, cesaretlendiren, tazeleyen bir tecrübe yaşadı ki, Petrus orada kalmak istiyor dağın başında. Biz hep burada yaşayalım. Hani bu hiç bitmesin. Ne işimiz var bizim aşağıya inip oradaki sıkıntılarla, zorluklarla, insanlarla ilgilenmeye çalışmamız. Hani burada kalalım. Bak şu yüceliğe bak, bak şu güzelliğe bak. Hani vardır ya bazen böyle bir yere tatile gidersin. Orada böyle kalkarsın sabah bir bakarsın manzara ne kadar güzel. güzel. Böyle bir huzur verir, içine böyle bir tazelik esenlik gelir, dinlenirsin, çok hoşuna gider. Dersin ki ya şurada bir evimiz olsaydı da hep burada yaşasaydık dersin ya ya da ruhsal olarak da aslında biz imanlılar Bazen Tanrı'yla zaman geçirirken, bazen çok özel bir zaman yaşayabiliyoruz. Bazen Tanrı hayatımızdaki belki bir şey için özel bir şekilde bize dokunuyor ya da okurken ya da düşünürken öyle bir ruhsal bir uyanış yaşıyoruz bir anda. Bir anda öyle bir tecrübe yaşıyoruz. Ben birkaç tane böyle tecrübe yaşadım ve o an öyle bir mutlu oluyorsun, öyle bir huzur doluyorsun ki istiyorsun ki o an hiç bitmesin. Ben hep orada kalayım. İsa'yla birlikte orada kalayım. O tazelik, o yenilik, o ruhsal birliktelik istiyorsun ki hiç bitmesin. Aslında Petrus'un çardak kurmak istemesinin sebebi o. Biz burada kalalım, hep burada duralım ve bu manzarayı, bu tecrübeyi her gün Her zaman yaşayalım. Yani böyle bir aslında tepki bana göre.
[00:23:44] Speaker A: Petrus'un burada verdiği... Bir yerde ilahiyatçıların böyle açıkladığını da duydum. Şöyle diyorlar, bir nevi Petrus'un burada çardak kurma isteği Yahudilerde olduğu gibi bizim kültürümüzde de var. Bir anıt kurup, bir yer belirleyip hep gelelim buraya. Geldiğimizde hep burada olsun, hatırlayalım o günü. Devamlı bir yüksek bir şeyi yaşarsın hayatında, hep oraya tutunursun. Ya hatırlıyor musun? 3 yıl önce böyle bir şey yaptık, çok güzeldi. Sanki yeni bir şey olmayacakmış gibi. Orada kalmak, çok güzel bir şey yaşadın, oraya bir nevi tapılacak, arzulanacak bir şey olarak ilan edip, bak burada Tanrı bize göründü. Güzel tarafı var ama kalıcı değil, geçici bir şey ve Tanrı'nın isteği bu değil. Burada kalman değil, buraya odaklanman değil. Bu sadece onlar için verilen bir lütuf çünkü gidilecek çok yol var. Matta 28'e kadar gidecek, yol çok uzun ve 17. bölümde gördüğümüz, evet Tanrı sana bazen dediğin gibi hocam çok güzel anlar, zamanlar veriyor fakat orada kalman için değil. O bir nevi önündeki yol için bir yiyecek, bir anlık bir şey, kalıcı bir şey değil. Ve orada Musa ile İlyas'ın orada görünmeleri, talebeler nasıl tanıdı onları elbette bunu Matta sonralarda da ekliyor. paylaşıyor bizim anlayabilmemiz için ama Musa yasayı İlyas'la peygamberleri temsil ediyor. İsa Mesih'in o sözü de aklıma geliyor. Yani ben değiştirmeye gelmedim, ben tamamlamaya geldim. İşte Musa da, İlyas da buna tanıklık ediyor. Çünkü İsa'yla konuşuyorlar, onlar da konuşuyor İsa'yla.
[00:24:57] Speaker B: Yani İsa bunu aynı zamanda birçok defa feristilere de söyledi. Yani ferisilere dedi ki yasa ve peygamberlerin sözleri de yaptıklarımı onaylıyor dedi. Aslında İsa bütün hizmetini yaparken gerek yaptıkları gerek söylediklerini hep eski antlaşmada yasadan referans göstererek ya da peygamberlerin sözlerinden referans göstererek yaptı. Aslında İsa şunu göstermeye çalışıyor. Yani ben öyle bir yumurta vardır ya yumurtadan bir şey açarsın böyle ne çıkacağını bilmezsin sürpriz çıkar bir şeyler. İsa o şekilde gelmedi. İsa'nın gelişi bir sürpriz değildi. İsa'nın gelişi öyle habersiz bir şey değildi. Aslında İsa'nın gelişini biz yasada defalarca hem buyruklarda görüyoruz hem oradaki bazı hikayelerin aslında İsa'yı nasıl temsil ettiğini görüyoruz. Aynı zamanda peygamberlerin sözlerini de görüyoruz. İsa daha gelmeden, beden alıp gelmeden önce yaşamış olan birçok peygamberler İsa'yla ilgili, gelecek olan Mesih'le, kurtarıcıyla ilgili birçok peygamberlik sözü verdiler. Ve İsa geldiğinde aslında birçok şeyi yaptığında insanlar şunu gördü. Bugün yeni antlaşmayı okuduğumuzda bunu görebiliyoruz. İsa bir şey yaptığında hemen ne geliyor aklımıza? Eski antlaşmadaki bir olay geliyor. Ya da İsa bir şey söylediğinde hemen eski antlaşmadaki peygamberlerin söylediği bazı sözler aklımıza geliyor. Aslında İsa bunu gösteriyor.
[00:26:22] Speaker A: Orada zaten dediğin ayetlerde diyor hemen sonrasında şu ayet yerine gelsin diye oldu. Ya da bu peygamberlik yerine gelsin diye bazı şeyleri kasten yapıyor. Bu da onun bir müjdelemesi aslında. Ben O'yum, ben O'yum, ben O'yum. Bazen diyorlar ya İsa kendisini ben tanıdım dedi mi, ben şuyum dedi mi. Her yaptığı her şeyle gösterdi zaten. Çünkü sözler geçici ama aksiyon aldığı ve bir nevi davranışlarıyla bunu devamlı tasdikledi. Ama elbette kulağa olan, işitsin göze olan görsün bir anlamda.
[00:26:45] Speaker B: Sen bir şeysen o bir şey olduğunu sürekli ilan etmek zorunda değilsin ki o şey olduğunu sözlerin, eylemlerin, yaptıkların zaten gösterir. Yani İsa da zaten o yüzden tanrıyım, ben tanrıyım, ben tanrıyım ya da işte boynuna işte ben tanrıyım diye böyle bir şey levha asarak gezmek zorunda değil. Aslında İsa'nın sözlerine baktığımız zaman o sözleri daha önceki peygamberler söyleyebildi mi? Yok. İsa'nın yaptıklarını, bazı yaptıklarını daha önceki peygamberler yapabildi mi? Yok. İsa'nın davranışlarını daha önce başka peygamberler ya da kişiler yapabildi mi? Yapsalardı, öldürülürlerdi. Bakıyoruz İsa, ferisilerle konuşurken İbrahim'den önce ben varım, vardım da demiyor. varım derken yani Yahudiler aslında Yahudi yetkililer ve Ferisiler İsa'nın ne demek istediğini anlıyorlar çünkü İsa orada eski antlaşmadaki Yahve'nin yani Tanrı'nın kendisi için kullandığı o ismi orada kendisi için kullanıyor. Yahveyim diyor aslında. Yani ben İbrahim'den önce ben varım derken ben ego eimi yani grekçesinde, İbraniçesinde ise yani Yahve anlamına gelen Tanrı'nın kendisini Musa'da tanıttığı o özel isimi İsa aslında orada kendisine atfediyor ve Yahudiler bunu anlıyorlar ve ne yapıyorlar? Hemen alıp İsa'yı taşlamak istiyorlar ve İsa diyor ki beni neden taşlamaya çalışıyorsunuz? yaptığım iyi işlerden dolayı mı? O zaman diyorlar ki yaptığın işlerden dolayı değil, sen kendin insan olduğun halde kendini Tanrı yerine koyduğun için biz seni taşlıyoruz diyorlar değil mi?
[00:28:22] Speaker A: Evet evet.
[00:28:23] Speaker B: Ve dikkat et orada İsa o sözden sonra onlara şey diyor mu?
[00:28:27] Speaker A: Yanlış anladınız.
[00:28:28] Speaker B: Yani siz beni yanlış anladınız tövbe haşa öyle bir şey olabilir mi?
[00:28:32] Speaker A: Evet.
[00:28:32] Speaker B: Ben yani insanım, ben peygamberim demiyor. Tam tersine yani o yüceliği üzerine alıyor ve bunu birçok yerde görüyoruz. Şimdi bunu yapan bir adam yani ben tanrıyım, ben tanrıyım diyerek dolaşmak zorunda değil ki zaten yaptığı sözler, eylemler onun tanrılığını direkt olarak gösteriyor bize.
[00:28:49] Speaker A: Evet. ve onu dinleyenler de onu öyle algılıyor. Tanrı'ya mı diyor, bunu taşlayalım dediklerine göre bir yargı var orada ve diyorlar ki tamam bu Tanrı olduğunu iddia ediyor, taşlayalım. Biz 2000 yıl sonra anlamayabiliriz ama o zamanki halk anladı. Gereğinde yapmak istediler zaten.
[00:29:03] Speaker B: Aynen ve bu şu açıdan da aslında önemli. Bugün de aslında insanlar bize kutsal kitabı kullanarak ya da bazen eleştiriyorlar ya da saldırıyorlar. Diyorlar ki siz İsa'yı tanrılaştırıyorsunuz. Hayır, biz İsa'yı tanrılaştırmıyoruz. Biz kimiz ki İsa'yı tanrılaştıralım? İsa kendisini tanrı olarak tanıtıyor. Bak burada çok fark var. Bizim İsa'yı tanrılaştırmamızla İsa'nın kendisini tanrı olarak ifade etmesi arasında büyük bir fark var. Biz öyle bir şey yapmıyoruz. Biz İsa kendisi için ne söylüyorsa onu ilan ediyoruz. Çünkü kişinin kendisi için verdiği tanıklık bence en önemli beyandır. Kişilerin ne söylediği değil, çünkü kişilere sorduğunuz zaman, daha önce 16. bölümde de gördüğümüz zaman herkesin İsa hakkında bir fikri var. Bugün ben özgür kimdir diye insanlara sorsam herkes farklı bir şeyler söyler. Ama ben gerçek özgürü nereden tanıyabilirim? Özgürün kendi sözlerinden. Yaptıklarından, sözlerinden. Yani senin kendin hakkında söylediğin şey ne ise doğru olan odur. Başka insanların değil çünkü insanlar yanlış algılayabilir.
[00:30:05] Speaker A: Hemen sonrasında da ilginç baya bir konuştuk Tanrı olduğundan da sonra Petrus daha konuşurken diyor parlak bir bulut onlara gölge saldı. Buluttan gelen bir ses sevgili oğlum budur ondan hoşnudum onu dinleyin. Ve elbette bu ilk iki kısım, sevgili oğlum budur ondan hoşnudum, tekrarlanan bir şey. İsa Mesih'in vaftizinde söylenen bir söz. Fakat eklenen bir şey var, burada onu dinleyin dedi. Bu konuda ne düşünüyorsun? Yani çünkü istediğin gibi orada Tanrı da dahil oluyor, baba da dahil oluyor ve diyor ki tasdik ediyor İsa Mesih'i.
[00:30:31] Speaker B: Aynen yani bu aslında daha önceki ayetlerle bağlantılı. Yasayı temsil eden Musa onaylıyor. Peygamberleri temsil eden İlyas onaylıyor ve bunların her şeyin üzerinde olan baba aslında onları onaylıyor. Çünkü yasanın da yani peygamberlerin de aslında özü nereden geliyor? Babadan geliyor değil mi? Tanrıdan geliyor. Musa'yı da gönderen baba. İlyas'ı da gönderen baba, peygamberleri de gönderen baba ve o sözleri, o yasayı göndermiş ve en sonunda da diyor İbraniler bölümünde okuduğumuz zaman diyor ki Tanrı diyor insanlara diyor söz aracılığıyla, peygamberler aracılığıyla konuştu ama bu son çağda ise diyor oğlu İsa Mesih aracılığıyla konuştu. diyor ve burada baba aslında oğlu onaylıyor ve bunu iki yerde görüyoruz yani hem vaftizinde İsa vaftiz olur olmaz gökten bir ses diyor ki sevgili oğlum budur ondan hoşnutum aynısını burada da görüyoruz yani aslında babanın onayladığını tasdik ettiğini görüyoruz ve bu çok harika bir durum değil mi oradaki öğrenciler için? Düşünsene orada sen İsa'nın öğrencisi olarak Petrus'u, Yakub'u, Yuhanna'yı hayal etsene. Hem böyle bir görüm, görünüş bir anda da göklerden bir ses duyuyorsun. Yani baba tanrının, yüce tanrının sesini duyuyorsun.
[00:31:47] Speaker A: Burada hocam bir anda mükemmel bir şey, bir anda da bir önceki bölüm aklıma geldiğinde şey diye düşünüyorum. Ya eğer bu oluyor, İsa Mesih'in ölmesi. Yani Tanrı hoşnut, Tanrı onu seviyor, Tanrı tasdikliyor, İlyas orada, Musa orada, herkes orada ama İsa dedi ki ben öldürüleceğim. Yani aklımı almıyor. Yani birisi ben kralım, ben şöyle yapacağım, ben böyle yapacağım dedikten sonra ben aslında öldürüleceğim deyince, ya nasıl yapacaksın sen o dediğin şeyleri? Elbette insan haklı. Almıyor ve Petrus'ta ve çevresindeki insanların da çok öğrencilerin tepkisi de ilginç. Dediğim gibi mükemmel bir şey görüyorlar. Tanrı'nın sesini duyuyorlar. Verdikleri tepki ise dehşet içinde yüz üstü yere kapandılar. İsa gelip onlara dokundu. Kalkın korkmayın dedi. Başlarını kaldırınca İsa'dan başka kimseyi göremediler. Daha önce de konuşmuştu. Böyle bir tepki olmadı ama bu sefer havaalilerin verdiği burada bir tepki var. İster istemez benim hep aklım yeşeye gidiyor da Tanrı'nın o huzurunda görkemini... O görkemli gördükten sonra verdiği tepki yere kapınıp bakamıyor, korkuyor. Burada havaalerin verdiği tepki yine benzer bir şekilde. Neden böyle tepki veriyorlar? Neden korkuyorlar?
[00:32:42] Speaker B: Aslında burada İsa'nın neden beden alıp geldiğini anlıyoruz. Çünkü Kutsal Kitap bize Tanrı'yı açıklarken diyor ki yaklaşılmaz ışıkta bulunan, yüce, kutsal, mükemmel, kusursuz bir varlıktan bahsediyoruz. Ve biz insanlar bu yüce, kutsal, kusursuz olan varlığa yaklaşamayız. yaklaşabilecek durumda değiliz. Biz ona yaklaştığımız zaman yani buradaki tepki korkarız. Nasıl burada öğrenciler bunu işitince düşün yani daha babayı görmemişler. Sadece sesini duymak bile onları buradaki ayetlere göre bir dehşete sürüklerken ve yüzüstü yere kapanıp orada secde ederken bu öğrenciler Tanrı'ya verdikleri tepki bu mu? Eğer biz o yüce Tanrı'yla karşılaşacak olursak ona bakamayız. Hatırlarsan Musa Tanrı'yı görmek istedi değil mi? Ve eski antlaşmaya baktığımız zaman Tanrı Musa'ya kendisini nasıl gösterdi? Bir keresinde yanan çalıda, bir keresinde de Tanrı'ya dedi ki bana yüzünü göster. O zaman Tanrı dedi ki benim yüzümü görürsen yaşayamazsın yanından geçeceğim ve Musa orada bakamadı. Aynı şekilde Yeşaya'ya baktığımız zaman o tapınakta Tanrı'nın o yüceliğini, görkemini o anda orayı doldurduğunda Yeşaya ne yaptı? Hemen diz çökerek eyvah yüce Tanrı'yı gördüm diyerek hani orada bir tövbe ettiğini ve oradaki tepkisini görüyoruz. Yani biz Tanrı'ya yaklaşamayız. Biz Tanrı'nın seviyesine çıkamayız ama Tanrı bize yaklaşabilir. İsa'nın beden alıp aramıza gelmesi o yüzden önemli. Çünkü Tanrı biliyor ki biz O'na yaklaşamayacağız. Ama ne yapıyor? O bize yaklaşıyor ki O'na yaklaşmamız, yaklaşabilmemiz için ortadaki o büyük engeli, günah engelini ve günahın getirdiği üzerimizdeki o kirliliği tamamen temizleyip bizi O'nun önüne layık bir şekilde getirebilsin. Ve İsa'nın zaten devamında da söylediği sözlerde de bunu göreceğiz şimdi.
[00:34:44] Speaker A: O senin sözün. Yani biraz önce dediğin gibi insanoğlu Tanrı'ya yaklaşamaz, Tanrı bize yaklaşabilir. Ama kendimizi ikna etmişiz. Yaklaşabiliriz. Yine o eski anlaşmaya böyle devamlı dönüyoruz ama dönmekte hayır var. Çünkü bağlantılı birbiriyle Babi Kulesi. Biz Tanrı'dan uzaklaştık, farkındayız. Tanrı'nın görkeminden bayağı bir uzaklaştık. Ama kendi çabalarımıza onana kadar yaklaşabiliriz. Hadi bir deneyelim. Çıkalım bakalım nereye kadar götürecek bizi. Devamlı bir kendimizi ikna edip, ''Yapabilirim, yapabilirim.'' deyip, o çaba, onun peşinde koşma var. Burada Tanrı'nın bedel alması, bunun aslında olmayacağının ilanı. Olabilseydi gelmek zorunda kalmanızdı, olabilseydi ölmek zorunda kalmanızdı, olabilseydi, olasılık olsaydı, yok öyle bir olasılık yok. Biz muhtacız.
[00:35:20] Speaker B: Aslında diğer önemli şeylerden birisi de dünyadaki bütün inanç sistemlerine baktığın zaman, din sistemlerine baktığın zaman bütün dinler seni Tanrı'ya ulaştırmaya çalışıyor. Yani bütün dinler işte şunu yaparsan, bunu yaparsan, şöyle yaparsan, böyle yaparsan.
[00:35:35] Speaker A: Kendine eziyet et, kendini şey yap.
[00:35:37] Speaker B: Tanrı'ya ulaşırsın. Bütün dinler aslında sana vaat ettiği bu. Ama Hristiyanlığı diğer dinlerden ayıran en önemli özellik bence bu. Hristiyanlık seni Tanrı'ya yaklaştırmıyor, diyor ki Hristiyanlık Tanrı sana geliyor. Yani sen bunu yapamazsın diyor. Sen bunu yapamazsın. Sen ne kadar iyi olursan ol, ne kadar sevap işlersen işle, ne kadar iyilik yaparsan yap, ne kadar işte kutsal olmaya çalışırsan çalış. Sen insansın ve bir şekilde günahlısın ve günah işleyebiliyorsun ve o kapasitede var ve günaha da düşebiliyorsun. Belki fiziksel olarak zina işlemiyorsun, adam öldürmüyorsun çünkü bazen insanların günah anlayışı da çok Ben işte kumar oynamıyorum, içki içmiyorum, kadına kıza gitmiyorum o zaman ben iyi bir insanım. Hayır, bunları yapmakla sen iyi bir insan olmuyorsun. Günah senin öylesine içine, yüreğine ve düşüncelerine işlemiş, seni esir almış ki bazen biz yüreğimizde bir günaha düşebiliyoruz, düşüncelerimizde günaha düşebiliyoruz. Yani aslında günah daha ciddi bir kavram. Yani bunu anladığımızda ve her insan dürüst bir şekilde kendi içine baktığında aslında günahlı olduğunu fark eder, anlar. Belki insanlardan bunu gizleyebilirsin ama kendi kendine bunu gizleyemezsin. Yani içine baktığın zaman o günahı, o kirliliği görürsün ve bundan dolayı da aslında sen Tanrı'ya yaklaşamazsın çünkü Tanrı Öylesine kutsal ki zaten dikkat edersen yaratılış bölümünde bizi Tanrı'dan ayıran da bu günah olmuştur. Çünkü daha öncesinde günahın öncesinde ne görüyoruz? İnsanla Tanrı arasında mükemmel bir ilişki olduğunu değil mi? Yüz yüze görüştüğünü, konuştuğunu o Aden bahçesinde Tanrı ile zaman geçirdiklerini görüyoruz Adem ve Havva'nın. hiçbir şekilde Tanrı'dan ne gizleniyorlar, ne kötü hissediyorlar, ne kaçıyorlar değil mi? Ama ne zaman ki çünkü hem Tanrı kutsal hem de yarattığı insan tamamen kutsal o an ve o kutsallık olduğu için Tanrı da insanda ne yapabiliyor? İlişki kurabiliyor. Ama ne zaman ki insan günaha düşüyor ve günahın sonucu olarak da yaşamına ölüm hem ruhsal hem fiziksel ölüm giriyor hem de suçlu, kirli hissediyor Ve o yüzden de utancını gizlemek için ne yapıyor? Hemen yapraklarla kendilerini örtmeye çalışıyorlar değil mi? Daha önce de çıplaktılar. Ama o utanç yoktu. Ama günahın getirdiği bir utanç, günahın getirdiği bir suçluluktan dolayı ne yapıyorlar? Tanrıdan gizleniyorlar, saklanıyorlar. Daha önce konuştukları Tanrıdan kaçıyorlar. Çünkü günah bunu getirir. Bu yüzden biz Tanrı'yla ilişki kuramayız. O günah sorununu hiçbir şekilde çözmeden ki kendi gücümüzle de bunu yapabilecek durumda değiliz. Ne kadar iyi olursak olalım, ne kadar kutsal olmaya çalışırsak çalışalım hiçbir zaman o standarta çıkamayız biz. O yüzden zaten Tanrı bu aradaki günah sorununu çözmek ve insanı tekrar kutsallaştırarak kendi görkemini kabul etmek için, egemenliğini kabul etmek için İsa Mesih'in beden alıp geldiğini göreceğiz ilerleyen bölümlerde de.
[00:38:42] Speaker A: Önce söyleklerin de bir anlamda değerli çünkü kavramların anlamını netleştirmemiz gerekiyor. Sen dedin ya günah. Günah derken kime göre, neye göre? Herkesin bir günah kavramı var. Nereden biliyoruz? Bir utanç var. Utancın varsa bir şeyleri saklamak zorunda hissediyorsan, sen günah demek zorunda değilsin ona ama sana utanç getiren bir şey otomatik olarak günah. Bu yaptığın bir şey olabilir ya da yapmadığın. İhtiyaç sahibi, ihtiyacı olan birini gördün, destek olmadın. Bunu hiç kimseye gidip de arkadaşlar ben Şurada çocuğu gördüm, çok açtı, yanından geçtim gittim yardım etmedim diye gururla anlatmazsın. Bunu saklamak istersin. Hiç kimse bu hikayeyi paylaşmaz ortamlarda. Arkadaşlar ben şöyle bir şey yaptım diye. Bir o var, bir de bazen insanlar şey diyebiliyor, ya her şeyi anlatırım kardeşim, utanmıyorum hiçbir şeyden. Bu da senin o zaman günah kavramının ortaya çıkar. Gerçekten günah, sana kime göre, neye göre, ya hiçbir şey günah değilse sana. Evet istediğini anlatırsın o zaman, senin için günah diye bir şey yok. Sen utanma yetini de kaybedebilirsin bir anlamda. Çünkü insanlar utanmadan birçok kötülük yapabiliyor ama bir şekilde onu şey yapıyor, mantığını oturtmaya çalışıyor.
[00:39:34] Speaker B: Ya bu vicdanla da alakalı bir şeydir.
[00:39:36] Speaker A: Senin bir video var zaten o konuda, vicdan videosunu.
[00:39:38] Speaker B: Bir şeyi sen yaptığın zaman, ilk yaptığın zaman suçlu hissedersin. Hata yaptığını farkedersin. Bir daha yaptığın zaman gene hissedersin, gene hissedersin, gene hissedersin. Ama artık üçüncü, beşinci, onuncu, yirminci defadan sonra bir bakarsın ki artık bir şey hissetmiyorsun. Çünkü neden? Yüreğini nasırlaştırıyorsun. Artık nasıl mesela bazen önceden ben mesela gitar çalmaya çalışıyordum. ve gitar öğrenmek için o sürekli pratik yapıyorum pratik yapıyorum tellere basa basa artık bu parmaklarımın ucu yara olmuştu ve daha sonra nasırlaştı. Artık o acıyı hissetmiyorum. Anlatabiliyor muyum? Neden? Çünkü oradaki duyuları kaybediyorsun. Yani aslında insanın günahla olan ilişkisi de böyle. İnsan günahı işlemeye devam ettikçe artık o suçluluk hissini de kaybediyor ve belirli bir zaman sonra yürek nasırlaşıyor ve nasırlaşan bir yürek artık bir şey hissetmiyor ve o yüzden de zaten ortaya çıkan canileri ve canilikleri görüyoruz. Aslında onlar bir anda ortaya çıkıp Doğru. Bir anda oluşmuyor. İnsan o suçluluğunu bastırdıkça ve o eylemi yapmaya devam ettikçe yüreğinin sesini artık işitmiyor, vicdanının sesini artık işitmiyor ve ondan sonra artık her şey mübah.
[00:40:52] Speaker A: Evet. İşte o utanç duygusu bence bir lütuf bir anlamda. Yani onların o utanç duygusu bir nevi hatırlatıyor onlara. Eksiğim, eksiğim, bir şeye ihtiyacım var, muhtacım. Çoğu insan kendi çabalarına sevaplar. Artık şu gün oruç tutarsam ekstra sayılıyor, şunları kapatırsın. Şu gün namaz kılarsan şu kadar günün kazasını tek seferde halledersin. Bir nevi böyle bir içsel anlamda kendimi iyi hissettirme çabam var fakat Hristiyanlığın müjdesi bu değil. O müjde değil zaten. O korkunç bir şey çünkü kendi muhasebene güveniyorsun. Acaba, acaba yeteri kadar kapattım mı o borcu? Acaba ne diyecek o son günde? Fakat bizim için müjde olan benim derdim artık o şu gün şunu yapmıştım iki gün oruç tutmadım değil de tamamıyla eksiğim. Yani bir iki günle doldurulacak bir borç değil bu. Çok büyük bir bedel ihtiyacım var ve bunu sadece ödeyebilecek Tanrı'nın ta kendisi mükemmel bir varlığa ihtiyaç var. O Blaise Pascal'ın da paylaştığı bir sözü var, şey diyor yani, içimize diyor öyle bir boşluk var ki, o sonsuz boşluğu doldurmak için diyor sonsuz bir varlığa ihtiyaç var. O sonsuz varlığa da Tanrı denir diyor. Böyle bir boşluğumuzun ne kadar derin olduğunu belki sezmiyoruz. Hepimiz farkındayız, bir problem var. Problemin ne kadar büyük bir problem olduğunu biz sezmiş değiliz. O zaman yapamıyorum diyebilirsin. Ama kendimizi böyle yaparım. Biraz sık dışın Özgür. 2025'i yapamadık ama 2026 1 Ocak'tan itibaren Özgür değişecek. Bir hafta sonra değişmiyor Özgür tekrar silbaşa. Ama sonrasında İsa Mesih'in yine bir paylaşımları var. Dağdan inerlerken İsa onlara insanoğlu ölümden dirilmeden gördüklerinizi kimseye söylemeyin diye buyurdu. İsa Mesih bir kere yapmıyor. Bunu birçok defa yapıyor. Bazen havarilerine bazen etraftaki iyileştirdiği insanlara diyor ki söylemeyin hiç kimseye. Neden söylemelerini istemiyor? Ne güzel işte insanlar duysun, onlar da iman etsin, onlar da gelsin imana, güvensinler İsa Mesih'e. Neden saklamalarını istiyor?
[00:42:26] Speaker B: Bence burada en önemli şeylerden birisi yani daha önceki bölümlere de baktığımız zaman görüyoruz ki İsa aslında bazen yaptıklarından dolayı mucizeleri ve kimliğini biraz ortaya koymaya başladığında birçok kalabalıklar yani onu takip ediyor ve insanlar aslında kalabalıklar onu takip eder farklı bir beklentiyle İsa'ya geliyorlar. Yani işte kimi İsa'yı aslında siyasi bir önder olarak görüyor ya da askeri bir önder olarak görüyor ya da kurtarıcı bir Mesih olarak görüyorlar ve gerçekten de İsa bir kurtarıcıdır, bir Mesih'tir ama onların kafasındaki kurtarıcı ve Mesih kimliği aslında yıllarca farklı bir şekilde şekillenmiş. O halk neyi bekliyor? Bir kurtarıcı gelsin, Mesih gelsin, bizi işte bu Romalıların egemenliğinden, fiziksel egemenlikten kurtarsın, bizi üstün bir halk haline tıpkı eski günlerde olduğu gibi getirsin, bütün bu ulusların üzerinde ulus olalım. Aslında onların kafasındaki kurtuluş daha çok dünyasal, fiziksel bir kurtuluş ve Mesih geldiği zaman insanlara ruhsal bir kurtuluş sunuyor. ve dolayısıyla insanların kafasında hep böyle İsa'yı farklı şeylere sokma girişimi var ve İsa bu popülerliği istemiyor aslında ve böyle bir popülerlik İsa'nın hizmetini de yapmaya engel olacağı için çünkü İsa böyle hani sürekli gideyim mucizeler yapayım, sürekli gideyim insanların beklentilerini gerçekleştireyim böyle bir şey de değil. İsa'nın kafasında bir vizyon var, bir misyon var. Ve İsa kararlı bir şekilde yani o adım adım o misyona gidiyor ve o yüzden de bunu aslında engellemeye çalışıyor bu şeylerden kendisini. Ta ki zamanı gelene kadar. Bak mesela İsa burada kimliğini aslında çok fazla halka açıklamıyor ve hatta bazı mucizeleri yaptığında o mucizelerine tanık olan insanlar İsa'yı ilan etmek istedikleri zaman İsa onları da durduruyor. Neden daha zamanı gelmedi? İsa aslında çarmıha kadar, o ölene kadar, o bedeli ödeyene kadar insanlara Tanrı'nın egemenliğini göstermeye çalışıyor. Yani sadece fiziksel kurtuluş değil, hastalıklardan falan filan kurtuluş değil. Asıl misyonunu hem öğrencilerine vermek istiyor hem de halka göstermek istiyor.
[00:44:37] Speaker A: Siyasodus'un bir sözü var. Acı diyor, Tanrı'nın elinde diyor, megafondur. Yani kulağı sağır dünyayı uyandırmak için. Kesinlikle. Burada da o geliyor aklıma. Dünyada acı var. Bu dünyanın bir parçası. Günahın getirdiği bir etki. Fakat Tanrı onu kullanarak insanları çağırmaya çalışıyor. Yani siz kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz bir anlamda. Fakat ben sizi orada bırakmak istemiyorum. Fakat Tanrı'ya bakış açımız çok fiziksel. Burada hani onlara laf atıyoruz da, bugün de aynı. ATM ki var bizde. Ben Tanrı'ya inanırsam Tanrı bana mal mülk verecek. Hristiyanlıkta bile. Hristiyan olduğunu iddia eden insanların bile söylediği sözlerden bir tanesi. Eğer Tanrı'daysan sen hastalanmazsın. Hastaysan yok. Çarmıha gerilen İsa Mesih'in iman ettiğini söyleyen kişisin sen. Ve diyorsun ki bana hastalık varsa iman yoktur. Ya da mal mülkün yoksa tam imanın ilerlememiştir. Yâ variler. Ters çarmıha gerilen Petrus. O geliyor aklıma bir ATM beklentisi var. Ve bunu görüyoruz sonuçta. İsa Mesih'e ele verilirken yanında hiçbiri kalmıyor. Çünkü beklentilere gerçek bir krallık gelecek. Bu krallık gelip kurulacak. Bunun bir beklentisi var. Onu görmeyince herkes tüyüyor bir anlamda. Yani ben onun gibi acı çekmek istemiyorum.
[00:45:35] Speaker B: Ta ki İsa'nın dirilişine kadar da aslında öğrencileri bile yanındaki öğrencileri bile İsa'yı tam anlayamadılar. Ta ki çarmıh ve diriliş gerçekleşene kadar dirilişten sonra aslında öğrencilerin şeyi değişmeye başladı. O yüzden de değişimi öğrencilerin yaşamında daha çok nerede görüyoruz? Dirilişten sonra ve Kutsal ruhun gelişinden sonra yani artık Tanrı'yı ve İsa'nın yaptıklarını daha iyi anlamaya başlıyorlar ve öğrencilerin hatta müjde yazarlarının bazı sözlerinde de görüyoruz değil mi? Öğrenciler diyor İsa bunu bunu söylediğinde ne demek istediğini anlamamışlardı diyor. Ta ki kabul ediyorlar.
[00:46:12] Speaker A: Değil mi?
[00:46:13] Speaker B: Yani aslında budur. Yani bazen biz Tanrı'nın ne yapmak istediğini ta ki Tanrı bize açıklayana kadar fark edemiyoruz, göremiyoruz. Neden? Çünkü bizim beklentilerimiz farklı, düşüncelerimiz farklı, insani ölçülere göre değerlendiriyoruz. Değer yargılarımız farklı olduğu için de bazen Tanrı'nın ne yapmak istediğini fark edemiyoruz. Ya da ne söylemek istediğini fark edemiyoruz. Ama hamdolsun ki Tanrı gözlerimizi açıyor ve bir şekilde bize kendi amacını, kendi planlarını gösteriyor ve bu da aslında Tanrı'nın yüceliğini de görmemize sağlıyor. Hani diyor ya Tanrı'nın bilgeliği ve bilgisi ne kadar derin, onun düşünceleri ne kadar akıl almaz, planları ne kadar yüce yani kim bilebildi ki Tanrı'nın düşüncesini ona öğüt verebilsin.
[00:46:56] Speaker A: Burada olanlarla bir nevi onu alıyoruz ama zamanı geldiğinde. Bugün İsa Mesih o gün diyor da bizim içine geçerli. İsa Mesih bize bir şey gösteriyor, bir şey öğretiyor. Tanrı sözünde ya da bir görüm görüyorsun, bir şey oluyor anlamıyorsun. Ya acaba neden? 10 yıl geçiyor, ondan sonra bir acı çekiyorsun, bir zor duruma düşüyorsun. Bir nevi o yapboz parçası tam oraya oturuyor. Çok teşekkürler hocam. Ağzına sağlık, yüreğine sağlık. Çok teşekkürler. Çok derin sözler. Bu ayetler hakkında düşünceleriniz, sorularınız varsa eminim paylaşacağınız bir şey olur. Lütfen yorumlarda paylaşmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın. Esen kalın kardeşler.