Hristiyanlık: Nerede Başladı? Nereye Ait? Türkiye'de Hristiyanlık Üzerine Özgürce Sohbet

Episode 19 March 03, 2025 00:27:45
Hristiyanlık: Nerede Başladı? Nereye Ait? Türkiye'de Hristiyanlık Üzerine Özgürce Sohbet
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
Hristiyanlık: Nerede Başladı? Nereye Ait? Türkiye'de Hristiyanlık Üzerine Özgürce Sohbet

Mar 03 2025 | 00:27:45

/

Show Notes

Hristiyanlık: Nerede Başladı? Nereye Ait? Türkiye'de Hristiyanlık Üzerine Özgürce Sohbet

Bu bölümde Özgür Uludağ ve Emre Uflazoğlu, Hristiyanlığın kökenlerini, tarihsel ve kültürel bağlarını ve Türkiye'deki yerini derinlemesine inceliyor. "Hristiyanlık: Nerede Başladı? Nereye Ait?" başlıklı bu keyifli sohbette, dinleyicilere hem geçmişe ışık tutan hem de bugünü anlamaya yardımcı olan fikirler sunuluyor. İki konuşmacı, Hristiyanlık ile ilgili merak edilen sorulara samimi ve aydınlatıcı yanıtlar verirken, tarih ve inanç yolculuğuna dair farklı bakış açıları paylaşıyor. Tarihi, teolojiyi ve kültürel etkileşimleri iç içe dokuyan bu düşündürücü ve zengin sohbeti kaçırmayın!

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Sevgili dostlar hepinize merhabalar. Özgürce'den yeni bir programla karşınızdayız. Bugünkü konuğum yabancı olmadığınız bir isim. Selami Emre Uflazoğlu. Kardeşim hoş geldin. [00:00:10] Speaker B: Hoş bulduk. Özgürce'de... Seninle ilk programımız. [00:00:13] Speaker A: Evet seninle ilk programımız Özgürcer'den sonra Özgür Uludağ'la. [00:00:17] Speaker B: Özgürler değişir, Emre değişmez. Öyle bir şey yapacağız. [00:00:20] Speaker A: Özgürce'yi sana çevireceğiz o zaman. [00:00:22] Speaker B: Aynen Emre'ce programına hoş geldiniz hepiniz. [00:00:24] Speaker A: Başka bir program bul kardeşim. [00:00:26] Speaker B: Başka bir program yapacağım onun için. [00:00:27] Speaker A: İyi, bugün özellikle Türkiye'deki kilisenin gelişimi ile ilgili biraz konuşacağız. Gelişimi derken tarihteki etkisi bir de günümüze nasıl geldi? Türkiye'de özellikle şu anda Hristiyanlık nasıl biliniyor? Çünkü Batı dini denilip duruluyor. Başka programlarda biraz değinmiştik ama bugün biraz derli toplu böyle. Nasıl çıktı? Antakya'nın önemi, diğer şehirlerin önemi. Paulus'un yolculukları burada birçok şeye geldi gitti. Vahiy bölümü var. Orada Türkiye'den birçok kilisenin ismi geçer. Özellikle ilk gelişimden başlayalım o zaman. Yani nasıl başladı? Türkiye'ye uzanan kolu nedir? Ondan girersek güzel olur. [00:01:05] Speaker B: Yani direkt aslında senin söylediğin yerden bir paralellikle de başlayabiliriz. Yani Batı dini diye bahsediliyor ya da öyle bir algı oluşturulmuş bir şekilde Türkiye'de ama aslında Batı dini dedikleri şeyde yani İncil'i okursan Türkiye'yi okuyorsun. Direkt böyle de özetleyebiliriz. [00:01:21] Speaker A: Doğru. [00:01:21] Speaker B: İnci'nin içerisinde geçen birçok yer. Aslında Anadolu'da geçen yerler. O yüzden çok da yabancı olduğumuz yerler değil. İsimler belki aynı olmadığı için şimdi Leodicke deyince insanın hakkına bambaşka bir ülke geliyor. [00:01:33] Speaker A: Antik kent oldu artık. [00:01:35] Speaker B: Bir de bambaşka belki bir ülke geliyor galiba. Yani Kolose deyince hani Endonezya'nın bir parçası, bir bölge gibi yani. Ama aslında hepsi Türkiye'de geçiyor yani. Türkiye'de var olan yerler. Belki onda da başlamış da olalım yani. [00:01:48] Speaker A: Yani özellikle ilk tarihi okuduğumuzda kiliseyle ilgili önemli bir gelişme aslında Antakya'da yaşanıyor. [00:01:54] Speaker B: Aynen. [00:01:55] Speaker A: Senin de memleketindir. Orada özellikle oranın önemiyle ilgili biraz bahsedersen bilmeyenler vardır belki daha önce duysalarda. [00:02:03] Speaker B: Yani aslında Hristiyanlık ne kadar Yerüşalem'den İsa Mesih'in öğrencene buyruğuyla beraber harekete geçmiş olsa da kelime anlamı bu Hristiyan işte Kristos kelimesi ilk önce Hatay'da ortaya atılıyor yani küçük Mesih'ler alay etmek için. Özgür'le beraberken diğer Özgür'le konuşmuştuk bunu yani aslında bir alaycılık söz konusu yani küçük Mesih'ler işte Mesih'çiler ağızlarından Mesih düşmüyor yani. O yüzden aslında Hatay'da ilk defa ona söylemeye başlıyorlar ve aslında ilk toplu kilise, Mesihçiler kavramı da orada başlıyor. [00:02:37] Speaker A: Yani tam olarak Batı dini denilenin tam tersi aslında. Hristiyan ismi bile burada verilmiş ama biz ne yapıyoruz? Hristiyanlık Batı'nın icadı gibi. Tam tersine burada büyüyüp gelişip aslında birçok yere giden yerlerden birisidir. Türkiye'de çok olay gerçekleşti. [00:02:52] Speaker B: Ya en eski kiliseler burada zaten. Sen de bunu iyi bilsin. Mardin'de Deyruzafaran Manastırı. [00:02:59] Speaker A: Manastırın uzun bir tarihi var. [00:03:01] Speaker B: 2000 yıllık, 1900 yıllık bir tarih var mı acaba? Tam net %100 tarihi hatırlamıyormuşsun ama. [00:03:06] Speaker A: Yani tam emin değilim ama mesela Diyarbakır'da Meryem Ana Kilisesi. 1700 yıllık bir tarihi var. Martoma Kilisesi birçok insanın ulu cami diyebilir. Eski kiliseydi yine. Onun da uzun tarihi bir geçmişi var. Antakya'da yine aynı şekilde. Tarsus'ta. Yani Pavlos'un yolculukları da meşhur. Biliyoruz ki Türkiye'ye birçok yolculuk yaptı. Müjdeleme seyahatleri yaptı ve müjdeyi birçok yere duyurdu. Birçok isim görüyoruz ama senin dediğin gibi aslında bazı şeyler tuhaf geliyor insanlara. Mesela Iconium Konya'ya gitti. Konya'da da müjde hızlı bir şekilde duyuruldu. Efes'te, Bergama'da vahiy bölümüne de bakarız şimdi. [00:03:46] Speaker B: Efes'e iki yıl kaldı. [00:03:48] Speaker A: Orada bir de bir okul kurdu. Kanalımızın da isminin geldiği. Tiranus okulunda. Orada iki yıl eğitim verdi. Yani Türkiye çok önemli bir noktadaydı aslında o dönemde. Coğrafi bir konum, kültürel bir konuma sahipti. Aslında Yeruşalim'den başlayıp yayılan o dalgada Türkiye bir köprüydü. Ta buradan Avrupa'ya, Hindistan'a kadar birçok yere kadar müjdenin buradan geçip gittiği görülüyor. Oralara duyurulduğu görülüyor. Ve Efes, İzmir, Bergama şehirlerinde Oralardaki vahiy bölümünde de görüyoruz. Birçok büyük topluluklar oluşmaya başlamıştı. [00:04:21] Speaker B: Çok büyük kiliseler oluşmaya başladı. [00:04:23] Speaker A: Yani peki özellikle o gelişimle ilgili vahiy bölümüne geçersek orada birçok kilise ismi görüyoruz. Belki bilmeyen kişiler vardır ama onları bize tek tek sayabilirsen kiliseleri hangi bölgelerde bulunuyor falan diye. İyi olur seyircilerin de bilmesi görmesi açısından. [00:04:40] Speaker B: Az önce zaten biraz saydık İzmir var, Efes var biliyoruz yani aynı zamanda Bergama var, Tiyatira var. Daha sonra Sard, Fledelfia ve Leodike kilisesi var. Yani bu 7 kiliseyi görüyoruz burada vahiy bölümünde özellikle. [00:04:55] Speaker A: Bazı kardeşlerin kutsal kitabında vardır büyük ihtimalle ama özellikle şu arka sayfada bu kiliselerin hatta Paulus'un yolculuklarının bulunduğu İncil'i yaymak için seyahatlerinin bulunduğu bir haritada mevcut ama eğer varsa internette de bulunabilir rahatça ve açıp baktığımızda kutsal kitapta arka sayfada Asya'yla ilgili geçer özellikle o dönemler. Ama hep böyle Ege tarafında yani Denizli, İzmir, Manisa oralarda birçok kilise ismi geçiyor ve vahiy bölümü İsa'nın elçi Yuhanna'ya özellikle gelecekle ilgili eskatolojik bir kitap yani geleceği anlatan neler olacağını açıklayan bir kitap. Oradaki tüm kiliselerin Türkiye'de olması ilginç bir şey yani bir Amerikalı'yla bir Avrupalı'yla konuştuğumuzda adamlar şaşırıyor, hayranlıkla bakıyorlar. Yani bilmiyorum sen denk geldin mi hiç? [00:05:46] Speaker B: Benim en çok sevdiğim şey şu hikaye. Böyle Amerikalı'larla ya da Avrupalı'larla konuşurken şey diyorum, Paulus'la ben aynı memleketteniz diyorum. Ben babaannem Tarsus'lu. Yani Mersin, Mersin'de işte yani Tarsus. Tabii o zamanlar belki Tarsus daha büyük bir yerde. Ama yani sonuçta aynı yerdeniz. İşte Hataylı'yım, Aslen. Ve ilk Mesihçiler kelimesi orada çıkıyor. Yine yani oralıyız. [00:06:12] Speaker A: Pusabiha adam. [00:06:13] Speaker B: Pusabiha adam. Ama işte şey komik, onlar mesela şaşırıyorlar. Yani onların okuyup hayranlıkla baktığı yer aslında burası. Ve bazen onlar da farkında değiller bu yerlerin Türkiye'de olduğunun. O da komik oluyor bazen. Bu podcast'ın başında söylediğim şeyi onlara da söylüyorum genelde. İncil'i okuyorsan Türkiye'yi okuyorsundur. Yerler Türkiye'de geçiyor ve biz oralıyız. Gitmek çok kolay. Ben yıllarca hep insanların merakla koşarak gelip gördükleri yerleri sallamadım uzun bir süre. [00:06:46] Speaker A: Düşünsene Tarsus'a kiliseye gidiyor. [00:06:49] Speaker B: Öneminden haberimiz yok. Bir de Antalya'da yaşıyoruz ya şu an. Denize gitmek bizim için çok böyle bir numarası yok yani. Biz daha çok kar tatili belki bizim için tatil olabilir. Ama millet yazın koşarak geliyorlar Antalya'ya denize gireceğiz diye. Sadece denize bak, kafamızı çeviririz. [00:07:06] Speaker A: Biz orada şöyle bir sorum var. Bizim gece gündüz denize girdiğimizi zannediyorlar. [00:07:10] Speaker B: Zannediyorlar ama hiç alakası yok. [00:07:12] Speaker A: Taklüman elbiseyle ya da normal bir kıyafetle. [00:07:13] Speaker B: Gezdiğimizi görünce siz böyle mi geziyorsunuz? Bunun gibi aslında. Biz de bütün o tarihi yerlerin içerisinde yaşadığımız için. Bir de Anadolu'nun tarihi daha daha daha eski. O yüzden böyle bizim için bir vurdum duymazlık da var diyebiliriz. Ama yani bu bunların burada geçmesi çok enteresan da geliyor. Özellikle yedi kilise turu yapınca hayretler içinde kalmıştım ya. [00:07:37] Speaker A: Yani peki şeyi konuşsak belki iyi olur. Hristiyanlık tamam bu topraklardan çıkmadı, İsrail'den çıktı ama bu topraklarda büyük bir gelişim sürecine girdi ve yayıldı. [00:07:49] Speaker B: Aynen. [00:07:50] Speaker A: Yani Paulus sadece seyahatleriyle değil aslında yazdığı mektuplarla da İncil'de yer alan bazı mektuplar var. Buradaki kiliselere sesleniyor tam olarak. Özellikle Hierapolis, Laodike o taraflarda gezerken de çok tuhaf hissetmiştim. Yani oradaki kişilere diyor ki işte Laodike'deki kardeşler de okusunlar bunu. Çok ilginç bir yerde geziyoruz. Bunları göre göre, hem Hristiyan isminin Antakya'da çıkması, hem Türkiye'de en basiti vahiy bölümünde 7 kilise var, hepsinin Türkiye sınırları içerisinde olması, hem Pavlos'un müjdeyi yayma yolculuklarının büyük kısmının buradan olması ya da buradan geçip başka yerlere gitmesi, Yuhanna'nın mezarının İzmir'de bulunması, Meryem Ana evinin orada olması yani bu kadar tarihe rağmen insanlar sanki böyle bunu görmek istemiyor gibi bir hareket, bir davranış içindeler. Özellikle Hristiyanlığı batıya atfetmeye, bizim sanki kültürümüz ya da esas inancımız İslammış gibi konuşup yaymaya meyilliler. Onunla ilgili ne düşünüyorsun? Ben biraz bilinçli bir proje gibi görüyorum. [00:09:01] Speaker B: Ya bana da öyle geliyor. Daha önce işte bir podcast ile yine konuşmuştuk. Çok ucundan konuşmuştuk ama bence bunu açmak lazım zaten. Ben her zaman söylüyorum ben Türküm, bu ülkenin vatandaşıyım ve Hristiyanım. Yani benim ırkım ya da işte düşünce yapımın inancımı etkileyemez ya da inancım Hristiyan olması benim etnik kimliğimi de değiştirmez. Yani bu bana göre biraz şey, küçük böyle halkın arasına atılmış bir akıl oyunu yani. Küçük bir akıl oyunu, bir kelime oyunuyla insanları belli bir yerde tutmaya çalışmaya gibi görünüyor benim için. Ben öyle görmüyorum yani ben Hristiyanım ve bu ülkenin vatandaşıyım. Bununla gurur duyuyorum yani birilerinin çıkıp da böyle işte Türk sen Müslümansın, Müslümansan Türksün sözü biraz şey yani manipüle etmek için ortaya attığı bir düşünce olarak görüyorum ve öyle görmeye de devam edeceğim yani. Çünkü benim etnik yapımı değiştirmiyor Hristiyan olmam. Arab kökenliyim işte ailem Hatay'dan işte oradan buradan ama Biz bu ülkede doğduk, bu ülkede büyüdük. Bu ülkenin değerlerine sahibiz ama Hristiyanız. Bu benim etnik kültürüm ya da vatandaşı olduğum ülkeyi değiştirmiyor. Vatandaşı olduğum ülke bazı insanlar tehditmişim gibi bile davranıyor. Yani hani her şeye geçtim. Türk sen, Müslümansın, Müslümansın, sen Türksün diyor. Bir de yetmiyor, eğer biri Hristiyansa diyor yani ya kardeşim ya baya Türk'üm Hristiyan'ım bu ülkede herhangi bir zararım yok. Yani sen nasıl yaşıyorsan ben de öyle yaşıyorum. Yani senin dediğine katıyorum sanki Hristiyanlık düşüncesini böyle bu sınırların dışındaymış gibi davranmaya çalışıyorlar. Onu algılamıyorum. Bu ülkede yaşayan bir sürü Süryani kökenli kardeş var ya bu ülkenin vatandaşı onlardı. Onları nasıl değerlendirecekler? Yani Ermeni olan kardeşler de var. Onlar da bu ülkenin vatandaşları. Ya da Rum. Nasıl değerlendirebilsin ki onları? [00:10:51] Speaker A: Birçok Ortodoks, Katolik kardeşimiz var. [00:10:54] Speaker B: Onlar yüzyıllardır burada yaşıyor ve bu ülkeye de değer veriyorlar. Bu ülkeye bağlılar. Bu ülkenin vatandaşları. Sen nasıl onları dışarıda tutabilirsin ki? Yani o yüzden senin dediğine katılıyorum. Onlar bir şey şey yapmaya çalışıyorlar ki bu bu düşünce oluşsun diye insanların kafasına. [00:11:08] Speaker A: Yani onları sırala yapmaya çalışsa da biz zinciri açıp bu topraklarda doğup büyüyen bir inanç olduğunu en azından göstermeye gayret edeceğiz. O algı öyle bir yerleşmiş ki kiliseye gelen ziyaretçiler bakıyor Türkçe konuşan bir kişi var karşılarında bana iki üç hafta önce şey diyorlar yani kimsin falan işte kilisenin pastörüyüm ha nerelisin işte hangi ülkenin vatandaşısın Türk'üm sonra başka biri işte ya ne güzel Türkçe Anlaşıyorsunuz. [00:11:36] Speaker B: Öyle ben de bazen şey bana sordukları zaman ki senin papazı kim diyorlar. İşte diyorum Ramazan var, Özgür var. Onlar nereli ya diyor. Ben diyorum biri Diyarbakırlı, biri Sivaslı. Baya büyük bir şok. [00:11:48] Speaker A: Ama o algı kesinlikle yanlış bir algı. Bilerek yapılmaya çalışılan bir algı. Biz de seslenmeye devam edeceğiz. Çünkü ciddi anlamda bir tehdit olarak da gösteriliyor bu şekilde. Yani işte onlar farklı yerlerden gelen kişiler amaçları farklı, işte yapmaya çalıştıkları şeyler farklı. Hemen bize farklı bir pasaport, kimlik, hani neyiniz var sizin diye sormaları onun kanıtı. [00:12:11] Speaker B: Ya da tam tersi mesela algı dayatığı, onu da çok seviyorum ben. Ya bizim başka pasaportumuz olduğunu düşünüyorlar ya da bizim başka bir pasaporta gitmeye çalıştığımızı düşünüyorlar. Yani şey yok hep Hristiyansa biri başka bir ülkeden gelmiştir. Bu ülkeden biri Hristiyansa da başka bir ülkeye kaçmaya çalışıyordur. Biz Hristiyanız bu ülkede yaşıyoruz. Baya başka ülkede yaşama gibi bir derdimiz yok. Kendi ülkemizi seviyoruz zaten. Hep böyle bir planlı bir proje. Hristiyansa bu topraklara ait değildir. Hristiyanlığın bu topraklarla alakası yok. Halbuki köklerine kadar bu topraklarda yani bastığımız her yerde Hristiyanlığın bir izi var. Perge ya bizim hemen dibimiz Antalya'da bilinen bir antik kent. Pavlos'un geçtiği yerlerden bir tanesi. [00:12:56] Speaker A: 2-3 kilise herhalde kalıntısı vardı orada bile. [00:13:00] Speaker B: Aynen öyle yani. O yüzden hani bu topraklarda varız yani. Hep olmaya da devam ederiz. [00:13:05] Speaker A: Amin. Kesinlikle. Arzumuz, isteğimiz de o zaten. Yani bu tehdit algısı aslında biraz belki o konuya da girmek iyi olur. Öylesine bir cadı avı, canavar avına dönüşmüş ki baktığımızda şu an Türkiye'de bütün kiliselerin gündeminde olan hala hazırda bir olay var. Yabancılar'a kod olayı. Hatta geçtiğimiz 3 gün boyunca biz Türkiye'deki protestan kiliseleri olarak birçok kilise Dua ve oruç zamanı ilan etti. Dua ettik, oruç tuttuk bu konu için. Ya bu tehdit öylesine bir algı yaratmış ki burada yaşayan yabancı din adamları ya da sadece din adamı değil bildiğin normal bir vatandaş kilisesine giden kişi gelip sorduğunda inancını paylaşan ki yabancı görünce bizim halkımız ister istemez yabancı olmasa bile Hangi masada oturuyorsan konu bir şekilde inanca, bir şekilde din konusuna giriyor. [00:13:54] Speaker B: Ev kirası, din iki tane. [00:13:56] Speaker A: Aynen öyle. Ne iş yapıyorsun? Kirayı kaçırıyorsun dininle. Yani doğal olarak gelişen bir süreçte görüyoruz ki birçok insan aslında bir tehdit olarak lanse ediliyor ki zaten toplumun geneli Hristiyanları bir tehdit olarak görmeyen mevli. Ve bu da baktığımızda özellikle Türkiye'de yabancı kardeşlerimize büyük bir zarar veriyor. Yani Hristiyanlara, yabancı Hristiyanlara. Onlarla ilgili bir olay var. [00:14:22] Speaker B: Yani saman altından sopa gösteriyorlar. Neydi o deyim? Hatırlayamadım şimdi. Abu altından sopa mı gösteriyorlar? Öyle bir şeydi işte ya. Şey editörümüz buraya o deyimin yine olduğunu ekrana yazarlar. Biz de seviniriz yazarsa. Ya işte bu inançla politika ya da işte siyaset, ülke kültürü birbirleriyle o kadar iç içe giriyor ki bir yerden sonra. Ve bir şeye dönüşmeye başlıyor yani aldım verdime dönüşüyor galiba bir şekilde ve bir korkuya dönüşüyor. Ben sanırım bundan da kaynaklı olduğunu düşünüyorum biraz da. Çünkü yani ben sadece bunu Hristiyanlık için söylemiyorum. Senin de çocuğun var, benim de çocuğum var. Bizim çocuklarımız Hristiyan doğmadı. Yani biz bir kişinin doğuştan Hristiyan olduğunu zaten savunmuyoruz. Doğarken Hristiyan olduğunu. Biz ama umut ediyoruz bir gün çocuklarımız yani o Tanrı sevgisiyle derinden tanışsın ve İsa'nın Rab ve kurtarıcı olduğunu kabul edip, iman edip, vaftiz olsun istiyoruz. Yani hepimizin duası, isteği bu çocuklarımız için. [00:15:24] Speaker A: Öyle öğretmeye çalışıyoruz. [00:15:25] Speaker B: Öyle yetiştiriyoruz ama Yetiştirdiğimiz çocuğumuzu zorla Hristiyan yapamayız. Döverek Hristiyan olamayacaklar. Bunu herkes için de söylüyorum. İnsanlar okuyorlar, insanlar araştırıyorlar ve doğal olarak bir inancı benimseyebilirler. Bu başka kesimleri galiba korkutuyor. Onların gözünden belki de bu doğaldır onlara göre ama ve Hristiyanlık sanki bir tehdit haline geliyor. Ama yani bizim herhangi bir tehdidimiz yok aslında. Kendi ülkemize karşı bir düşüncemiz var. Ne de burada benim tanıdığım yabancıların Türkiye'ye karşı bir şey yapmıyorlar yani. Onlar tam tersine. Bu ülkenin refahı için dua ediyorlar. Bu ülkenin esenliği için dua ediyorlar. İncil'in de emrettiği gibi. Tabii ki de Hristiyanlık tarihi hep konuşuyoruz. Podcastlerde bu konuşuluyor. Yani birçok kardeş de bence bu konuda dürüst. Hristiyanlık tarihinde maalesef ki bazı Hristiyanlığın politikaya karıştığı ve saçmalıkların olduğu yerler var işte haçlı seferleri işte herkesin ilk aklına gelen hemen attık ortaya. [00:16:26] Speaker A: Yani din devletle bütünleşmeye başlayınca güç zehirlenmesi de. [00:16:31] Speaker B: Aynen öyle yani ama bu Hristiyan'ın özüne baktığımızda Böyle bir şey söz konusu bile değil. Yani Hristiyanlık düşmanlarınızı sevin. İşte bulunduğunuz ülkenin esenliği için dua edin. Sizin esenliğiniz bu ülkenin esenliğine bağlıdır. Bu tür ayetleri olan ve sevgiyi öğreten bir kitap. Yani o yüzden biz zaten ülkenin esenliği için, barışı için dua eden bir halkız. Yani Hristiyanlar olarak. O yüzden tehdit olabileceğimizi düşünmüyorum. Ama işte Senin en başta işte o bir plan doğrultusunda Hristiyanların dışarıda görülmesi, aynı zamanda içerideki Hristiyanların da düşmanlaştırılmaz isteği bence konuyu buraya getiriyor. Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki işte burada bulunan yabancılara kod verip ülkeyi almıyorlar yani. Sebeple hiç belli değil yani. [00:17:18] Speaker A: Yani onu yine başta da dediğimiz gibi aslında söylemekten de vazgeçmeyeceğiz. Biz bu ülkenin düşmanları değiliz. Yani Hristiyanlar çok farklı kimliklere sahip kişilerden oluşan bir topluluk. ve herkes bulunduğu ülke için nerede yaşıyorsa yaşasın. Dua eder, esenlik diler, bereket diler. Acısını, sevincini, zenginliğini, fakirliğini birlikte çeker. Biz de aynı toplumun bir parçasıyız. Yani kim nasıl etkileniyorsa Hristiyanlar da öyle etkileniyor her ülkenin gidişatına göre. Ve yani yine söylüyorum bizler tehdit değiliz. Gelsinler bizden öğrensinler. Bütün kiliselerin kapısı, hepsi adına konuşmayayım ama birçok kilise zaten bu arzuladır. Kapıları açıktır. Yani insanlar gidip sağdan soldan kulaktan dolma ya da kirli bir düşünceyle veyahut da karalamayla öğreneceklerini Çayımız kahvemiz var kardeşim yani gelin sohbet edelim. İstediğiniz soruyu sormakta da özgürsünüz. [00:18:14] Speaker B: Bir de Hristiyan olmak zorda da değiller. Bazen de insanlar şey gibi görüyor ya işte kiliseye gelmekten korkuyor, içeri girmekten korkuyor. Hristiyanlaşırım. Yok. Bizim çok yakın çevremizde insanlar var. Biz zaten bu toplumun içinde yaşıyoruz. Farkımız yok. Hepimiz işe gidiyoruz, geliyoruz. Hepimiz normal insanlar gibi arkadaşlarımız var. İnsanlar kiliseye gelince, ''Hristiyanlar öyle değilmiş.'' diyorlar. [00:18:39] Speaker A: Daha dün yaşadım aynasını. [00:18:41] Speaker B: Değil mi? Gelir kiliseye bakar. Ah Hıristiyanlar siz kötü değil misiniz ya? Çünkü insanın aklında öyle bir şey var işte. Kilisenin alt katlarında işte işkence salonları, beyin yıkama yerleri, ülkeye karşı plan projeler çizilen gizli odalar, Amerika'nın FBI, CIA'ya bağlı telefonları. Hiçbiri yok. [00:19:02] Speaker A: Biz normal, normal düz insanız ya. [00:19:06] Speaker B: Hiçbir farkı yok. İnancımız farklı. Onu bir kavramak lazım. Birinin de inancı farklı olduğu için böyle bir yargıya, ön yargıya giremezsin yani. Bu bizim için de geçerli. Yani biz de birini, bir hristiyan olarak bir başkasını dış görünüşüyle ya da işte bir inancı doğrultusunda hemen direkt bir ön yargıyla yaklaşmamamız lazım. Aynı şey bütün toplum için geçerli. Ben Hristiyanım ama gelip tanısa beni, Şebnem Ferah dinlemeyi seven, Teoman dinlemeyi seven, Anadolu Urak müziği seven bir adamım gelsin. Normal bir turizm okulundan mezun oldum. Herkes gibi yani. Bir farkımız yok. Bu toplumda yaşıyoruz, bu toplumu seviyoruz. Değişmiyor yani. [00:19:45] Speaker A: En aldığın garip soru neydi? [00:19:47] Speaker B: Hristiyan olduğum için mi? Ben aldım soru. Garip soru. [00:19:49] Speaker A: Benim aklıma çünkü direkt bir tanesi geldi o konuya. Abi siz yemek yiyor musunuz? Rüya görüyor musunuz dedi. Kardeşim ne dedim pardon arkadaşlar gülmeye başladı zaten ne saçmalıyorsun diye. O kadar uzaylıyız. Hani rüya görüyor musun? Böyle işte hani otobüse biniyor musun? [00:20:08] Speaker B: Ya bana şey en çok herkese klasik işte bu ilginin arasındaki para mevzusu hep soruluyor. En garip aldığım soru herhalde odur ya. Ha şey, biri soruyla karışık ön yargılı şey demişti yani siz sadece İncil'i bilirsiniz demişti. O çok garipti yani. Çünkü Hristiyanlara göre öyle bir algı varmış. Hani biz sadece İncil'e göre değerlendiriyormuşuz her şeyi. Aslında doğru. Yani doğru, öyle de yapmamız lazım zaten. Ama psikolojiden diğer inanışların kitaplarına hiç haberdar değilmişiz. Neden diye sordu. Ben çok şaşırmıştım. [00:20:42] Speaker A: Öyle miymiş? [00:20:43] Speaker B: Öyle miymiş yani. Yo ben Freud okudum abi falan dedim. [00:20:46] Speaker A: Ya kiliseye geliyorlar zaten. Dediğin gibi şey düşüncesi var. Yani bizim sanki Kur'an'dan, İslam'dan ya da işte diğer inanışlardan, Budizm'den, Hinduizm'den, Bilim'den, Freud'dan. [00:20:57] Speaker B: Evlat teorisine hiç haberimiz yok. [00:20:59] Speaker A: Özellikle o heyecanla gelenler yani zannediyorlar ki bizi açıp gösterecekler. Bak yani İncil'in hükmü kalktı. İşte burada yazana inanın biz de aa! Haberimiz yoktu bundan. İlk defa böyle bir şey duyduk. Kilisemizin demografik yapısı %80-90'ı Türk'ten, Kürt'ten, Arap'tan, Laz'dan, Süryani'den oluşan insanlar. Yani bu toprakların insanları. Ve hepsi de aslında eskiden Müslüman olan, işte farklı inanışlara sahip olan ateist, deist. dediğiniz gibi birçok görüşlü insan ve hepsini bilerek gelip İncil'i okuyup ikna olan insanlar. Yani zannediliyor ki hiç haberimiz yok. Tam tersine aslında kilisemizde birçok kişiden daha çok bilen insanlar var. [00:21:40] Speaker B: Ya da haberi vardı da işte beyni yıkandı kilisede o yüzden sadece İncil'i biliyor yani. [00:21:46] Speaker A: Özellikle gençler o konuda çok çekiyorlar. Yani sizin beyninizi yıkamışlar. İşte bir gelseniz göreceksiniz farklılıkları falan. [00:21:55] Speaker B: Yani işte bu algı maalesef yıkılmıyor ya. Ailelerin bu kiliseden korkmasını... anlayabilirim yani şimdi benim oğlan da büyüdüğünde hani yeni bir yere gidecekse tabii ben de bir önden bir tanımak, bir görmek isterim. Hani ne yaptığını bilmek isterim tabii ki de ama yani sonuçta bu bir inanış ve bu kimseye zarar vermiyor. Bir genç kiliseye geldiği zaman ona illa inanacaksın demiyoruz ya da herhangi biri geldiğinde İncil İncil İncil İncil İncil demiyoruz. Yani ama kendi hayatımız için bunu söylüyoruz. Yani bizim bütün dünyaya bakış açımız İncil'den geliyor. İncil perspektifini sağlamaya çalışıyoruz. İncil gözlüklerimizi takıyoruz. Buna göre değerlendiriyoruz. Bu da çok doğal yani çünkü inancımız bu. Tabii ki de İncil'in cevap vermediği yerler var ve buna göre İncil'in etiğinden yararlanıyoruz. Ama bu insanları yargılama konusunda bizi itmiyor. Ya da biz insanları bununla yargılamıyoruz. İnsanları bununla değerlendirmiyoruz. İnsanlara da bu şekilde de zarar da vermiyoruz. Kiliseye gelen insanlara da bu şekilde bir baskı da oluşturmuyoruz. Ama böyle bir korku var tabii ki de. Kiliseye gidecekler, işte beyinleri yıkanacak, işte incinin içerisinden gelen parayla kandırılacaklar. O inci kolyelerini yıllarca taşıdım. Hiç para çıkmıyor yani. [00:23:14] Speaker A: Kesin bilgidir. [00:23:15] Speaker B: Kesin bilgidir. Bunu ben bir ara çok söylüyordum. Kiliseye gelip hani incinin içinden 100 dolar konusunu. Bunu böyle çok kendi inancında bayağı ileri seviyede bir din adamı da sormuştu kilisede. Söylemişti daha doğrusu, sormamıştı. Ona da aynı şeyi söyledim. Yani ben 2010 yılından beri gelen İncil kolyelerini ben taşıyorum. Yani bu bağlamda benim her birinden 100 dolar çıksa, bu bağlamda benim altımda bayağı iyi arabalar, işte birkaç tane evim falan olması lazım yani. Her bir kutudan bir incil alsam yetiyordu yani. Öyle bir şey olur mu yani? Biz de normal çalışıp para kazanan insanlarız yani. O zaman şey gibi hissediyorum çünkü. Ya ben mi salağım bir tek yani? Ben mi görmüyorum lan bunları tek tek bakayım? Yok abi yani. [00:23:57] Speaker A: Sana da mı bir oyun çeviriyorsun? [00:23:58] Speaker B: Hatta komik tarafı bir gün 2016'dan 2015 çok. [00:24:04] Speaker A: Koli geldi bize bayağı. [00:24:07] Speaker B: Bir araba dolusu şey o büyük arabalar. Ne arabası diyorlar taşıma arabaları var ya. Nasıl taşıyacağımı bilmiyorum. Bana dediler ki bunlar çatıya çıkacak. Ya çok var koli yani ben onları yapamam. O sırada da benim çok yakından tanıdığım gençler vardı kale içinde müzik yaparken. Onları aradım. Neredesiniz diye. Kahve içiyoruz abi dedi. Dedim kiliseye gelsenize. Yardım lazım. Koşarak geldiler. 5-6 kişi. Onlar da birilerini aradılar. Bir böyle 4-5 kişi daha geldi. Aralarında Müslümanı var, Deisti var, Ateisti var. [00:24:38] Speaker A: Hep beraber. [00:24:40] Speaker B: Böyle bir elden ele zincir kurduk. Çatıya kadar taşıdık. Onları böyle dizdik şeye. [00:24:46] Speaker A: Arkadaşlar açın bakın içine falan. [00:24:48] Speaker B: Ya ücretlerine de birer koli vererek. [00:24:52] Speaker A: Kaç yüz dolar? [00:24:54] Speaker B: Yok yani bu işte hep böyle algılarla insanlar kiliseden uzak tutulmaya çalışılıyor. Tek dertleri o bence. Ama ben de şey diyorum sorgulasın ağabey herkesi. Benim oğlumdan başlayarak herkesi. Bence sorgulasın. Zaten sen dediğin gibi kilisede de sorgulan insanlar var ve sorgulamış insanlar. Biz de öyleyiz bu arada yani biz de inançlarımızı sorguladık, toplumu sorguladık, kültürümüzü sorguladık ama başkaları sorgulayacak diye de korkmuyorum. Kilisede büyüyen çocuklar için de öyle. Hiç korkmuyorum. Sorgulasınlar hatta beraber okuyalım, beraber tartışalım. Hatta gelsinler bayağı hani sıkıştırsınlar bizi sorularıyla. Ben hiç çekinmiyorum ya. Ama işte insanlar bundan çekindikleri için de biraz da bence uzak tutmak istiyorlar diye düşünüyorum. [00:25:38] Speaker A: Yani işte kitaptan korkuyorlar sanki. Okuyunca bir şeyler olacak diye. Hatta bana bununla ilgili inatlaşan biri olmuştu. Ya kendi çocuğuma tabii İncil'i okutturmam şöyle böyle. Sen okutturur musun kendi çocuğuna? Ben dedim Kur'an'ı kendi elimle veririm. Niye okutturmayayım? Araştırsın, kendisi karar versin. Akıl ver, mantık ver. [00:25:56] Speaker B: Benim rafımda duruyor. İki farklı meal var. O alet Arapçası var. Onun haricinde birçok farklı inanışın kaynak kitapları var ya. Ben istemesem kendi sadece kafası şöyle bir kaldırsa da görüş alır yani. [00:26:09] Speaker A: Ya o yüzden özellikle ailesi kiliseye gelen gençlere söylüyorum yani şanslısınız. En azından aileniz direkt size düşman olmak ya da önünüzü kesmek, engel olup hayır demek yerine size değer veriyorlar. Geliyorlar, bence gayet de güzel yapıyorlar. Gittiğiniz yeri görüyorlar. Takıldığınız kişilerle tanışıyorlar. Bizim ne öğrettiğimize, neye inandığımıza bakıyorlar. Herkese açıktır yani çekincesi olan kişiler varsa buyursunlar gelsinler başımız üstünde yerleri var. Ama yeter ki bizden öğrensinler derdimizi, arzumuzu. Yoksa böyle yanlış anlaşılmalar. Dolu yanlış anlaşılma var. [00:26:44] Speaker B: Hiç olmazsa bu ülkenin vatandaşları normal herkes gibi yaşadığımızı kendi gözleriyle görsünler ya. Çok da zor değil yani kiliselerimizin adresleri var zaten. Her şehirde de kiliseler açık genelden. Hepsi için tabi ben de işte konuşmayayım ama yani genel olarak kiliseler açık. Gidip görmek çok zor değil. Orada kiliseleri ziyaret etmek çok zor değil yani. [00:27:05] Speaker A: Aynen öyle. Teşekkür ederim kardeşim bugün için. Sevgili dostlar yavaş yavaş programı bitirirken o zaman tekrar etmek istiyorum. Antalya'daysanız 3 konumda kale içinde, Lara'da ve Konya altında kiliselerimiz var. Başka şehirlerde de yaşıyorsanız lütfen bize yazmaktan çekinmeyin. Seve seve sizi bulunduğunuz şehirlerdeki kiliselere yönlendiririz. İstediğiniz sorularla, sohbet konularıyla gidebilirsiniz. Ve Hristiyanlık hakkında başka merak ettiğiniz konular varsa bize yazmakta da özgür olun. Bugün Selami Emre Uflazoğlu'yla Türkiye'deki kiliseler, İncil'deki kilisenin gelişimiyle ilgili biraz değindik. Günümüzdeki sorunlarla ilgili konuştuk. Başka bir özgürce de yeniden görüşmek üzere. Esen kalın.

Other Episodes

Episode 29

May 03, 2025 00:29:46
Episode Cover

Banu Çelik ile İznik Konsili: 1700 Yıldır Süregelen Tartışmalar

Özgür Jerdan'ın sunduğu 'Özgürce' podcast serisinin bu özel bölümünde, konuğumuz Banu Çelik ile 1700 yıl önce yapılan ilk Ekümenik konsil olan İznik Konsili'nin bilinmeyen...

Listen

Episode 14

January 25, 2025 01:03:21
Episode Cover

Bolu Yangını: Kader mi, İhmal mi? Aden'den Günümüze Sorumluluktan Kaçış ve Allah'ı Suçlamak!

Bolu Yangını: Kader mi, İhmal mi? Aden'den Günümüze Sorumluluktan Kaçış ve Allah'ı Suçlamak! Özgürce podcast serisinin bu özel bölümünde, Özgür Jerdan ve Pastör Metin...

Listen

Episode 20

March 08, 2025 00:36:22
Episode Cover

Özgür ve Ferah Uludağ ile Hristiyanlıkta Kadın: Kutsal Kitap'tan Perspektifler

Özgür ve Ferah Uludağ ile Hristiyanlıkta Kadın: Kutsal Kitap'tan PerspektiflerKadınların Hristiyanlıktaki yeri ve Kutsal Kitap'taki rolleri hakkında merak mı ediyorsunuz? Bu videoda, Özgür ve...

Listen