Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün tekrardan Emre kardeşimle birlikteyiz. Emre Oksazoğlu ile aileden bahsedeceğiz. Çocukluğun aşkımızdan bahsedeceğiz. Galatasaray bu arada.
Aynı zamanda kilise tarihini haftadan deneyeceğiz. Yani Türkiye'de bulunduğumuz coğrafyadaki geçmişimizle ilişkimiz, ilahiyat, biraz teoloji. Tam olarak bu günlerde neler hakkında düşünüyoruz, neler bizim teolojik anlamda zamanımızı alıyor, enerjimizi alıyor, onlara bakacağız. Tekrardan hoş geldiniz. Hazırsanız başlayalım.
[00:00:33] Speaker B: Merhabalar.
[00:00:34] Speaker A: Merhaba.
Emre kardeşim, gömlek giymişsin.
[00:00:38] Speaker B: Bugün gömlek giydim.
[00:00:38] Speaker A: Bugün ikimize biraz şey olduk, öyle.
[00:00:40] Speaker B: Çok şık görünüyor. Çok siyah olduk.
[00:00:42] Speaker A: Tecrübelerimize layık olmaya çalışıyoruz hocam, lütfen.
[00:00:47] Speaker B: Ben, şey yapmasınlar, eski program zannetmesinler, ben hep siyah giyeceğim, hep siyah giyerim.
İlyas siyah giyer, mottomuz bu.
[00:00:58] Speaker A: Steve Jobs ve ben.
[00:01:00] Speaker B: Cem Yılmaz ve ben, üçümüz.
[00:01:03] Speaker A: Tahminiyle şey olacağız, Steve Jobs'ın bedenini...
[00:01:08] Speaker B: Gerçekten benim farklı renkle giyindiğimi çok az kişi gördü yani.
[00:01:12] Speaker A: Yani bu da o kadar siyahtan bahsediyor.
[00:01:14] Speaker B: Çok siyah değil ya evet. Bu biraz mavi, lacivert gibi ama genelde siyah, koyu renk tercih ediyorum. Ama işte sakalımı siyah taktım.
[00:01:24] Speaker A: Daha değil yüz görünmüyor sadece.
[00:01:27] Speaker B: Şöyle bir maske takmış gibiyim ama...
Siyah severim ya.
[00:01:32] Speaker A: Hoş geldin. Ama siyah sevsek de bizler...
[00:01:35] Speaker B: Ama kanımız kırmızı.
[00:01:37] Speaker A: Sarı kırmızı hocam yeter. Galatasaraylıyız.
[00:01:41] Speaker B: Bu konuda evet bence iyi bir giriş olmalı. Çünkü programa konuk ettiğin insanları fark ettim ki Galatasaray değiller anladım kaderle.
[00:01:48] Speaker A: Hiçbiri Beşiktaş'ta değil. Biz daha düşmanını sev...
Söz durmadan. Biz öyle yapıyoruz. Özgür kardeşim, Metin Hocam. İlk de beşitaşlı.
Ramazan Hocamız var. Onu dağıtacağız. O daha da beşitaşlı. En beşitaşlı. Tanıdığım en beşitaşlı adam.
İki Galatasaraylı olarak kilisede bizler de vaaz veriyoruz. Ama hiç kişi vaaz veriyorsa ister üç beşitaşlı. İki Galatasaraylı, senaryo yok.
[00:02:17] Speaker B: Senaryo yok. Zaten şunlar da yoklar.
Mourinho öyle iyi şakaladılar gibi aslında ama yani bilmiyorum.
[00:02:25] Speaker A: Dün şeyi gördüm, İsmail...
Neydi o zaman?
[00:02:28] Speaker B: Kartal.
[00:02:28] Speaker A: Kartal şey demiş, Mourinho'nun yaptığını yapsam çoktan konmuşlardı.
[00:02:32] Speaker B: Bir daha asla merak etmezdim.
[00:02:33] Speaker A: Dediğimi duydum. Ne kadar doğru bilmiyorum ama...
Ya bence... Ya büyük bir isim olduğu için şey yapabiliyor yani.
Türk...
Teknik dörtlüğünde yaptığımızı yapamıyoruz. Mourinho yani.
[00:02:46] Speaker B: Abi ona da biraz yani...
...dikkatli yaklaşmak zorundalar gibi geliyor bana da yani. Dünya cümlü bir adam yani. Ve şey de değil yani böyle bir...
...Instagram fenomeni ya da YouTube'da bir fenomen değil bu adam. Sonradan...
Adam yaptığı işlerle futbol dünyasında büyük işler yapmış biri. Yani Fenerbahçe'ye niye geldi, neden geldi tartışılır. Tartışıyorlar zaten sosyal medyada ama yani.
[00:03:11] Speaker A: Aziz Yıldırım'ı sırtından vurdu.
Tamam. Şey duydun mu? Fransa'da hangi takımdı? Bilmiyorum. Ne? Tam olarak hatırlamıyorum takımı adını ama.
Futbol Manager oyunu var ya.
FM, FM. O oyunu oynayarak...
Oynadıktan sonra teknik direktörü olan bir adam var orada.
Yani elbette çok basit, düşük seviyede bir teknik direktörlüğü var. Ama asıl orada bayağı bir şey oluyor.
Bayağı bir geliştiriyor kendini, anlatıyorum o kadar. Bir sonraki deneyimi, profesyonel bir şeyde yani, Fransa liginde.
[00:03:49] Speaker B: Öyle bir çocuk yok mu diye tef bir oyunu oynuyor, sonra pilotu oluyor falan.
[00:03:55] Speaker A: O filmi izlemedin.
[00:03:57] Speaker B: Bilmiyorum böyle bir şey böyle bir şeyde görmüştüm YouTube'da ama. Ama olabilir ya aslında şey ben oyunların böyle bağımlısı olamıyorum çok fazla aslında.
Ben böyle takım oyuncusuyum biraz da böyle işte hani iletişim kurmam lazım. İyi bir oyuncu değil bu takım oyuncusu. Aynen aynen ben takımın içinde gizlenebiliyorum.
Yani varlığımdan haberdar değilsen kazanırız.
[00:04:22] Speaker A: Ne iyi ne kötü. İkisinin arasında öyle.
[00:04:23] Speaker B: Bana sorumluluk vermezsen kazanırsın. Sorumluluk verirsen kaybederiz.
[00:04:27] Speaker A: Defansın merkezine koyarsın. Sağa sola atarsın.
[00:04:30] Speaker B: Gerçek böyle bireysel evde oturayım da bilgisayarda saatlerce oynayayım işte bir hikaye modu bitireyim ya da bir işte CSGO inanılmaz bir oyun yani ama ben mesela oynayamam. Çok bot gibiyim yani.
Elime taramalı tüfek ver, sonra gel böyle bıçakla deneyim. Vuramam seni ya, çok kötüyüm ya. O eğimleri falan anlamam ama...
şeyi görebiliyorum yani gerçekten tabii ki de oyunun zararları tartışılmalı tartışılıyor da ama kattığı şeyler de var yani bence o beyin fırtına santranç gibi yani gerçekten birçok şey öğrenebilirsin de aynı zamanda oyunlarda o yüzden inanırım yani o adamın hani orada işte teknik direktörlüğün ne olduğu taktikler, statistikler falan onları ezberleyip futbolla da haşır neşir bir adamsın ve böyle bir pozisyona geldiyse takdir edilmesi lazım ya.
[00:05:19] Speaker A: Dün bir tipik bir tiktokta mıydı instagramın nerede olduğumu hatırladım ama bir yerde böyle kaydara oraya girenlerken bir yerlerde hikaye geziyorlar. Bu gerçek bir hikaye elbette gidip bulabilirsin belki videoyu koyarız birazdan video şey olarak.
[00:05:35] Speaker B: Ha öyle teknolojimiz var mı?
[00:05:37] Speaker A: Çok gerilerde kalmış Öne geçmesi hemen hemen imkansız. Son böyle düzlüğe doğru girmek üzere. NASCAR'da bildiğin gibi devamlı duruyorsun ya. Dönden gelmek. Orada şey yapıyor. Bir oyunu hatırlıyor.
Hangi oyunu hatırlamıyorum. Bir video oyunu. Video. Ben şey yapacağım.
Duvara yaslayacağım. Kenara geçeceğim. Ve gaza basacağım ben basabildiğim kadar. Ve basıyor. Ama arabanın sağı çarpıyor. Duvara çarpıyor. Ve şey olarak gidiyor. Öne geçiyor. Ve birinci. Birinci diyor. Öyle kazanıyor. NASCAR ertesi günü Kuralı değiştiriyor. Yapamazsın çünkü çok büyük tehlikeye atıyorsun hem kendini hem de o araba şeyden çıksa o kontrolden çıkıp diğer araçları da bakabilir. Fakat orada soruyorlar yani nasıl oldu daha? Nereden geldi bu fikir aklına? O oynadığı bir oyundan hep öyle yapıyormuş. Son düzgün de geçemiyor çünkü hiç kimse yanaşmak istemiyor son düzgün de.
Duvara veriyor kendini. Söylediğin sözde ya Tanrı'yı göreceğim ya da o bayrağı göreceğim diye.
Sen ne yapıyorsan manyak mısın falan derken.
[00:06:41] Speaker B: Basıyor ve kazanıyor ama kazandıktan sonra o kuralın değişmesi büyük cesaret ama ya gerçekten.
[00:06:49] Speaker A: Büyük cesaret bir de onu ya ben oyunda böyle yapmıştım burada da yapacağım bakalım olacak mı gerçekten Pikachu diye atlayıp böyle Ya evet bir çocuk vardı, çocuksunu da hatırlıyorum.
[00:07:02] Speaker B: Mersin'de miydi o ya?
[00:07:03] Speaker A: Yok benim hatırladığım Mersin'den.
Mersin'den de laf atmak istemiyorum ama.
[00:07:07] Speaker B: Mersin'den çıkabilir ya.
[00:07:10] Speaker A: Biz tartış edebiliriz ama siz...
[00:07:11] Speaker B: Ben moral olduğum için ben söyleyebilirim, ben söyleyeyim. Ya o çıkabilir bizden, ben hatırlamıyorum tam nereli olduğunu. Pikaçoo diye yazdığı... Ama onunla ilgili gazete...
[00:07:18] Speaker A: Ayağını kırmıştır çocuk öyle hatırlıyorum.
[00:07:19] Speaker B: Gazete de çıkmıştı.
Ama gerçekten öyle bir şey yaşandı mı yaşanmadı mı baya tartışılıyor hala ya. Öyle mi?
[00:07:26] Speaker A: Çünkü ben yaşandığını biliyorum hocam. Potansiyelimiz var mı?
[00:07:31] Speaker B: Var.
[00:07:32] Speaker A: Ben senin halkına güveniyorum.
[00:07:34] Speaker B: Beni şüphelendiren Pikachu diye atlaması.
Yani o kadar uçan Pokemon varken Pidgeotto diyebilirsin, Charizard diyebilirsin.
Ama çok üzülmüştüm ya ondan sonra yayına.
[00:07:47] Speaker A: Kaldırdılar izleyemedik bir daha.
Böyle mi?
[00:08:04] Speaker B: Tabii. 4. sezondu sanırım ya. Ondan sonra sizi bir daha görmedim.
[00:08:09] Speaker A: Hiç geri dönüp izlemeye çalıştın mı?
[00:08:11] Speaker B: Ben gerçekten Pokemon'u izledim.
Devam bölümlerini de buldum. Türkçe altyazılı.
Güzel yani devamı da iyi.
Şey beni üzdü. Hepsini de bitiremedim ya. Bir yerden sonra sıkıyor gerçekten ama. 25. sezondalarmış şu an. Öyle bir şey.
Aynen öyle. Tabii tabii yeni bir karakter geldi. Şimdi onun hayatına başladılar. Binlerce çeşit Pokemon çıkmış yani.
Komik tabii. Nerede bizim çocukluğumuzdaki Pokemonlar? Ama komik tabii. 20 yılda eş yine de başarısız yine de başarısız. Yani böyle bir şey olabilir mi?
[00:08:45] Speaker A: Adam Burak'ı yalçalıyor ya.
[00:08:48] Speaker B: Adana dünya şampiyonu en sonunda herhalde diye duydum ama bilmiyorum. Buraları kadar izleyemedim. Ben Tsubasa'da hayal kırıklığı yaşadım.
[00:08:53] Speaker A: Hayal kırıklığı.
[00:08:54] Speaker B: İzledin mi tekrar?
[00:08:54] Speaker A: Yok.
[00:08:54] Speaker B: Denedim. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam.
[00:08:57] Speaker A: İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olmuyor hocam. İki fını da olm Eski doğduğum yerlere.
[00:09:06] Speaker B: Gidip böyle arkadaşımla izleyeceğim bir şey.
[00:09:08] Speaker A: O nostaljologi. Dedim izleyeceğim. Ya özlemişim. Bir günkü bölümünden başlayacağım annesinin yanına.
Orada o bölümden başladım. Bölümü bitiremedim. Orada şey oldum.
[00:09:20] Speaker B: Beni de tutan şey oldu böyle hani bazı böyle çok kırılma anı var ya Pokemon'da işte Charizard olup işte Rekkeş'te kavgası sonra bir yerde bu da hapsoluyor, Echon'un hayatını kurtarmak için bir şey yapıyorlar falan filan. Oralar çok duygusal olduğu için oralara kadar dayandım.
Sonrasını çarpı 2'de izledim zaten. Ama Tsubasa'da hiç dayanamadım. Öyle mi? Abi ben de işte nostalji kafasıyla hastaydım. Televizyonda geziyordu ve Tsubasa gördüm. Bir şeyde yayında. İnanamadım. Gözlerimi ve çok büyük bir istekle dört gözle izlemeye karar verdim. Abi bitmiyor.
Topa vuruyor. Top kaleye gidecek mi? Teknik adamı gösteriyor. Teknik adam düşünüyor.
[00:10:05] Speaker A: İyice yüz ifade veriyor.
[00:10:07] Speaker B: Seyircilerden Tsubasa'nın arkadaşı bilmem ne bir şey söylüyor. Öbürü bir şey söylüyor. Ya şu top bir kaleye girecek mi? Artık ne olur?
Abi golse gol mü? Değilse değil ya.
[00:10:17] Speaker A: Patron sen bir Türk olarak bunu söylemen...
Olmuyor yani bizim Türk filmlerimizde, bizim dizilerimizde onları izlemiyoruz.
İzlemiyoruz ama yapıyoruz hocam madem yani iki saatlik dizi.
[00:10:29] Speaker B: Ben Ezhel'i çok seviyorum.
Bence Ezhel Türkiye'de yapılmış diziler arasında bence en iyi yani birinci sıra benim için birinci sırada herhalde Leyla ile Mecnun ve Ezhel vardır yani biri de. Öyle mi? Ya çok kaliteli yazmışlar gerçekten senaryosunu falan. Çok böyle şey küçük akıl oyunları falan böyle o flashbackler falan. Tabi teknik çok tartışıyorlardır bilmiyorum da. Bazı hatalar da var da.
Onu bile çarpı ikide izledim ben ya. Ben dayanamıyorum ya.
[00:10:57] Speaker A: Yani çok uzun. Belki dizilerde alakası yoktur. Belki senlik bir problem.
[00:11:03] Speaker B: Ama Türk dizileri çok uzun abi. Gerçekten yani yarım saat 45 dakikada anlatacağı konuyu iki saate yaymış.
İki saat herkesin bakışmalarını... Hind dizileri herhalde bizden daha uzun.
Onları da...
Hangi kanaldı ya? Bir kanalda yayınlanıyor böyle sürekli Hint dizileri. Bazen annemler eskiden izliyorlardı. Tahammül edilecek gibi değil yani. Gerçekten farklı kişiler. Herkes birbirine bakıyor, kamera sürekli dönüyor.
Ya dedim ya, ne anlatıyor bu? Efektleri filan çok garip. Bizden daha kötüsü var bence. O da Hint köfteleridir.
[00:11:36] Speaker A: Veteran Meteor.
[00:11:37] Speaker B: Veteran Meteor. Şükrediyorum. Ezhel'i tekrar 0.5'te izlerim.
Yeter ki dizisi izlemeyeyim.
[00:11:44] Speaker A: Bilmiyorum ya artık dizileri o kadar takip edemiyorum ama. Ben şeyim yani.
[00:11:50] Speaker B: Ben youtuber'ım. Youtube'cuyum ya.
[00:11:52] Speaker A: Eski dizileri isterseniz.
[00:11:54] Speaker B: Nostalji işte.
[00:11:55] Speaker A: Aynen nostalji şeyine girersem. Valla dediğim gibi Pokemon'la Tsubasa'yı yapamıyorum o kadar izleyemiyorum ama.
[00:12:01] Speaker B: Çok üzüleceğim ismini hatırlayamadım da Youtube dizisi var bir tane o çok güzel.
Ay ya bu Filmler ve Filmler diye bir kanalın sahibi yaptı ya. O çok bence çok iyiydi. Bir yazılımcının hikayesini anlatıyor. Onu bulayım da. Hatta buraya da okuyalım mı yani? Belki izlemek istiyorsanız. Şurada bir yeri var. Madem böyle bir teknolojimiz var ben de yararlanayım. Ya bence güzel şeyler yapılıyor Türkiye'de aslında dizi olarak da. Elitör. Elitör.
[00:12:25] Speaker A: Elitör. Elitör.
[00:12:26] Speaker B: Elitör. Elitör.
[00:12:26] Speaker A: Elitör.
[00:12:27] Speaker B: Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör.
[00:12:30] Speaker A: Elitör.
[00:12:30] Speaker B: Elitör.
[00:12:30] Speaker A: Elitör. Elitör.
[00:12:31] Speaker B: Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. Elitör. El Ama bence Türkiye'de iyi işler de yapanlar var da. Çünkü böyle medya kısmında ben çok ben oralı değilim ya. Ben daha çok böyle işte... Şu olaylar.
[00:12:42] Speaker A: Çıktı ya yakında mafyada.
[00:12:42] Speaker B: Güzeldi.
[00:12:43] Speaker A: Medya, şey mafyası böyle bu diziyi izlerken.
[00:12:47] Speaker B: Ha evet ya.
[00:12:47] Speaker A: Onlar ben hiç daha... Takip edemedim o kadar. Tek anladığım ama... Bir tane abla var.
[00:12:51] Speaker B: Benim anladığım oydu.
[00:12:52] Speaker A: Bir abla var.
[00:12:54] Speaker B: Şurada fotoğrafı var. Asak mı bilmiyorum. Koymasak da olur dedi. Tabii koymasak da olur. O herhalde ne derse oluyormuş. Twitter'da gördüm bir kadın. Bir milyar, bir milyar bilmem kaç milyon, sen ne yaptın bir dizi yap, film yapmış.
[00:13:12] Speaker A: O şey bilmeyen değil o abarttı.
[00:13:14] Speaker B: Bir milyon dolarlık bir şey yapmış ki yüz bin dolara bana vereceksin demiş. O da yok demiş falan böyle şey.
[00:13:20] Speaker A: Bayağı bilgisayar başım ya.
Ben direkt onu hatırladığım için konuyu açtım. Sen daha çok biliyorsun diye ama ben.
[00:13:26] Speaker B: De her yerde buluştum. Ben çok takip ettim.
[00:13:28] Speaker A: Ama şaşırtmadı.
[00:13:29] Speaker B: Şaşırtmaz yani.
[00:13:30] Speaker A: Şaşırtmadı ama iyi olmuş böyle ortaya çıksın. Ama işte ortaya çıkmasında kesin yine tipik bir Türk olacak. Arkasında bir neden var ki.
[00:13:36] Speaker B: Gizli sebepler mi var acaba? Evet.
Umarım iyi bir başlangıç olur ya çünkü.
[00:13:42] Speaker A: Mesela şu şeyde farklı konakterler girsin artık.
[00:13:44] Speaker B: Farklı bu şeyler var ya bu yeni internet kanalları yani Flute isim vermek sakıncalı mı bizde bilmiyom yani. Gain gibi hepsini veresek bir problem olmaz bence. Çok güzel.
[00:13:54] Speaker A: Şuraya listeliyoruz.
[00:13:56] Speaker B: Tabiki de içinden.
Bence ben kendi bir İncil'den de kaynaklı bazı şeylerim var. Sıralamalarım var. İzleyeceğim zaman bazı şeyleri. Dikkat ediyorum ama... Yani yine de çok komik, çok eğlenceli. Aynı şeyi düşünüyorsun.
[00:14:10] Speaker A: Komikliğin de kesin aklında bir şey var.
[00:14:12] Speaker B: Benim şey Prens çok... Ben de aynısını düşünüyorum ya.
Ben o adamı çok seviyorum zaten, çok takip ediyorum.
[00:14:19] Speaker A: Yok yani zaten konuşmak şey değil, anlatım.
[00:14:21] Speaker B: Sede Güldür Güldür'de de böyle çok tatlı bir adam, çok komik bir adam.
[00:14:25] Speaker A: Ama yani ben Güldür Güldür'deki halini hatırlıyorum ve şu anki dizideki, yani arada Büyük Fahş var gibi.
[00:14:34] Speaker B: Yani sanki... O mesela çok başarılı gibi, dizisi zaten inanılmaz ben çok aşıkım.
[00:14:39] Speaker A: Mükemmel, mükemmel.
Ama eğlenceli yani. O anlamda bence biraz anştırık.
[00:14:43] Speaker B: Volkan Aga diye bir adam var.
Çok onu takip ediyorum. İnternetin YouTube'un babası da diyorlar.
[00:14:49] Speaker A: Tamam.
[00:14:50] Speaker B: Onun yaptığı bir dizi var. Şimdi ismini hatırlayamadım da. Onu daha izlemeye başlamadım çünkü. Ama mesela bu tarz böyle güzel, gerçekten izlenebilir, komik şeyler çıkıyor. Ya da işte stand-up komedyenleri bu aralar. Ya bayağı tuttum.
[00:15:02] Speaker A: Neydi o? Deniz...
Geliyor mu şu an?
[00:15:06] Speaker B: Gelecek.
Özgür Turan var.
Deniz Bağdaş ikilisi müthişler yani. Çok mesela inanılmaz onları takip ediyor. Diziyi izleyip bilmiyorum bana şey gibi geliyor biraz artık. Zaman kaybı bir de.
[00:15:21] Speaker A: Ama dizilerimiz çok birbirine benziyor. Mesela komedide de bildik. Komedilerle devamlı şeydi. Mahallede geçiyor. Aile ilişkileri falan.
Şu anki komikler çok daha farklı, farklı bir seviyede.
[00:15:33] Speaker B: Kişilerin perspektifini görüyoruz artık, o çok tatlı yani. Böyle farklı insanlar, farklı algılarla, farklı düşüncelerini yansıtıyorlar. Onu çok beğeniyorum ben de zaten. Evet, dediğine katılıyorum. Aslında eskiden de diziler, şu an beğendiğimiz o aile yapılı komik, Avrupa'ya kasılı falan, daha eskiler falan, bizimkiler.
Yani böyle çok, evet, güzeldi ama çok.
[00:15:53] Speaker A: Tipik hepsi... O zamanlar ben de artık.
[00:15:55] Speaker B: Hala...
Şimdikilerde hep köşkte geçiyor, zengin bir çocuk işte... Fakir kız... Bir zamanlar köyde...
Ağalar...
Evet öyle bir algı var ya, dizilerde...
Umarım değişir, şu işte olayla birlikte belki medya dünyası değişir yani.
[00:16:15] Speaker A: Umarım.
[00:16:15] Speaker B: Umarım süreler kısalır.
[00:16:18] Speaker A: Kısalsın bir de potansiyelimiz var ama devamlı şu ana kadar sadece komedi tarafında biraz daha ön plana çıkıyoruz. Elbette birkaç tane ödül aldığımız var.
[00:16:27] Speaker B: Ama o da şeyden karakteri bence. Onlar ana akım medyaya...
Giremiyorlar ve interneti o kadar iyi kullandılar ki o sanki bir başkaldırı demeyeyim de o sanki bir kendini öyle bir zorladılar.
[00:16:40] Speaker A: Onun etrafından dolaştılar hiç dahil olmadılar.
[00:16:42] Speaker B: Dahil olmadılar o kadar iyi kullandılar.
[00:16:43] Speaker A: Ama mesela Prens de öyle olmuş.
Ne kadar?
[00:16:45] Speaker B: 3 yıl mı satamadılar? Prens'i çekmişler.
[00:16:47] Speaker A: Düşünsene yani onu izliyorsun ve diyorsun ki patron bundan olmaz.
Evet. Bu adamlar karar veriyor izleyeceğimiz dizilere.
[00:16:57] Speaker B: Yani şeyi de sevmem ama aynısını o Şahıngöp Bakar'da yaşamış yani şey kendisiyle ilgili de Recep Güven'in karakterini çok beni güldüren bir karakter değil yani öyle izleyince gülmüyor mu kadar. Ama mesela o da ilk filmini yaptığında da galiba doğru hatırlıyorsam o da mesela birçok yapımcıya red vermiş.
Yani milyonları kırdı geçirdi gülmekten.
Ya tabii ki kişiden kişiye komedi unsurları değişebilir de ya komikse bir şey...
...ve üzerinde çalışıldıysa başarıdır ya bu.
[00:17:31] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Yani seni sevip sevmemen... ...hiç kimse bunun önünde değil yani. Eğer çoğunluk bir grup varsa onu isteyen... ...sen kimsin ki onun önünde duracak?
[00:17:40] Speaker B: Ama işte sanki ana akım biraz öyleydi ve dediğin gibi... ...bunun etrafında öyle güzel dolaştılar ki.
[00:17:45] Speaker A: Online platformlar biraz iyi bir adım oldu.
[00:17:48] Speaker B: Baturay herhalde bunu, diye bir komedyen var. O ilk defa herhalde internette YouTube'a koymuştu şey stand-up komedisini... ...ve kırıp geçirmişti o yerli ve kirli. Herhalde orayla biraz da...
Böyle o komedyenlerin yolu da gerçekten iyi açıldı ya. Çok ben ben konuşurum saatlerce çok severim ya bunları.
[00:18:07] Speaker A: Evet evet yok güzel bir güzel bir döneme giriyoruz gibi. Elbette içinde Argo biraz şey.
[00:18:12] Speaker B: Evet tabi benim tasvip etmediğim şeyler var.
[00:18:15] Speaker A: Ama en azından şey var. Norm'un dışına çıkmaları büyük teşvik.
[00:18:19] Speaker B: Çeşitlilik olması güzel. Bilmiyorum ben işte hep yani YouTube'dayım. Ben çok severim böyle YouTube'da bir şeyler izlemeyi.
İnsanlar ne üretiyorlar, ne yapıyorlar, onlara bakmayı seviyorum. Özellikle komik videolarda şey, mesela futbolla başladık ama ben mesela daha çok işte e-spor izlemeyi severim. Futbol birkaç senedir sıktı beni yani.
İşte aman işte şurada şike varmış, aman burada şu varmış, aman burada ama şu oyuncu.
[00:18:46] Speaker A: Hocam yani e-sporda da vardır.
[00:18:47] Speaker B: E-sporda da vardır belki de benim hiç olmazsa izlediğim Türkiye liginde bu kadar şey kaotik bir durum yok. Kaotik durum maçın içinde oluyor.
O çekişmeler daha dün izliyordum ikinci hafta.
[00:18:59] Speaker A: Biz niye geldik?
[00:18:59] Speaker B: Biliyoruz işte yani. Şu an canlı maç var mesela.
[00:19:05] Speaker A: Kaçırıyoruz yani. Abi maç var bu akşam.
[00:19:09] Speaker B: O yüzden ben...
Yani şeyleri...
YouTube'da bir şeyler izlemek, işte farklı bakış açılarını görmek, insanların neler ürettiğini takip etmeyi tercih ediyorum. Yani orada kişiyi de görmüş oluyorsun. Kişinin ortaya koyduğu şeyleri de görmüş oluyorsun. Diğer tarafta o an hakkında o kadar çok beni cezbedebilecek bir şey yok yani. Aynı kişiler hep bir zilginlik, hep bir ultra lüks ve ultra fakir bir hayat.
[00:19:36] Speaker A: Bir de aşırı profesyonellik de giriyor. Yani profesyonel bir görüntü girince. Bence bu YouTube'un başlattığı bir şey. Yani aşırı bir profesyonellik var. O insana artık çekici gelmiyor. Yani biraz normal, daha doğal görünebilir. Şu an yaptığımız gibi. Bu ne ya?
[00:19:53] Speaker B: Yeter ya bu profesyonellik.
Çıkart şu kulaklarını da. Ben sevdim kulaklık işini.
[00:19:59] Speaker A: Aynen biraz dediğin gibi son şeyleri de bahsettik.
Biraz değiştirdik.
Bir daha böyle olmayacak ama. Bu seferlik böyle. Bir dahakine yer de oturalım.
[00:20:09] Speaker B: Aslında güzel bir konsept. İlk defa çiğ köfte yiyorum.
Çiğ köfte ya bir şey bunlar biz.
[00:20:20] Speaker A: Direk şey yapıcaz podcastı boşver direk çiğ.
[00:20:24] Speaker B: Köfte yiyeceğiz eğer yapamazsan aç kaldı bunu.
[00:20:29] Speaker A: Planlayarak podcast başlatsak direk küsteci ismi düşünelim podcastta böyle aa çok güzel yapıyorsun tadı da güzelmiş Sizleri bekliyoruz. İlk jüremiz Antalya köpesi.
[00:20:41] Speaker B: Özgürce köfteleri.
Buyurun gelin. Denenebilir.
Ama ciddi dediğim gibi ben insanları görmeye insan yani insanların oynadığı rolü değil de insanları görmeyi ya da insanların o ürettiği şeyi anlamayı seviyorum ya.
Yani valla ben o yüzden güzel olarak görüyorum bu sosyal medya bence iyi. Kötü yana da TikTok mesela. Kesin.
[00:21:01] Speaker A: Yani ama tiktok'a laf söyletmem hocam yanlış söylerim o zaman Trump baba bile şey.
[00:21:05] Speaker B: Dedi yani tiktok'u açtı daha güzel helal olsun ona ama direkt şey dedi gördün.
[00:21:09] Speaker A: Mü onu bilmiyorum ama yüzlercesini dedi bize satacaklar Aklında o var. Yani yüzlercesini bize satacaklar. Biz varsak burası değerli, biz yoksak değersiz.
O yüzden de ya satacaksınız... ...ya da kapatın. İlginç. Çok farklı bir yaklaşım var.
[00:21:27] Speaker B: Ben şey, TikTok'un da yararlı şeyler vardır elbette ama ben hiç daha indirmedim. Ben hala bu TikTok'u indirmemişler arasında.
O yüzden bilmiyorum.
[00:21:37] Speaker A: Şeyi çok sevdim hocam, ben diğer gün yaptım. Yaptığım için de utanıyorum ama işten geçti, koydum artık orayı silmem de.
şey yapıyorsun, bir oyun var, futbol oyunu gibi, oyuncusun, şey yapmaya çalışıyorsun, çok para toplamaya çalışıyorsun, şey var, transfer oluyorsun oradan buraya, teklif geliyor, iki teklif, bir teklif artık neyse, on kere oynadım, onuncusunu daha önce yapabildim, onu da paylaştım, diğerlerini paylaşmadım da, şey oluyor, başladım, nerede, Feyenoord'dan böyle bir yerde başladım, Direkt Galatasaray'a teklif geldim. Galatasaray'a gittim. Bir daha hiçbir yere gitmedim.
Oyun tamamen şeyin dışına çıkıyor. 60 milyon euro normalde 400-600 milyon euro şey topluyorsun böyle. Transfer bedeni falan. 64 milyon öyle bir şey orada kaldık. Galatasaray'a.
Teknik direktörlüğünü de Gamsayem'in yaptı.
[00:22:21] Speaker B: Bana teknik bulduruyor.
Ama işte, PlayStation'a hemen açar açmaz ilk yaptığı şey yani, fena... Gamsayem'in maç derbisi yapmak yani.
[00:22:30] Speaker A: Derbine iyi de kalmadı ama... Laf yemeyelim.
[00:22:35] Speaker B: Laf yemeyin zaten, herkes aynı düşüncede ya. Yani artık bir derbi...
Derbi hala ama havası yok bende. 2-3 senede futbol çok izlesim gelmiyor.
[00:22:44] Speaker A: Patronum yapma işte, 2-3 senede adamları yeniyoruz. Niye böyle şey yapıyorsun? Bırak. Biraz şey yok. 17 yılının acısını çıkarıyoruz.
[00:22:52] Speaker B: Çok büyük konuşmalar var.
Anlıyorum. Ama içerikte hiç söylemiyorum bunu. Sadece Galatasaray üzerinde de Fenerbahçe.
Topbolun oynanışıyla ilgili o rekabet, o işte hani kemik sesleri, o işte bu mücadele yok oradan ufak benim derdim var. Ya şey ya gerçekten çok düdük çalıyor. Mesela oyun toplu oynama süresi çok düşük abim benim ülkede yani ben onu biraz şeyim yani.
Az daha futbol benim anladığım hani biraz böyle rekabetçi, mücadeleci. Düştün mü ayağa kalkarsın koşmaya devam edersiniz. O selçu hatırlamıyor musun?
Adam burnu kırık sahalarda gidiyor efendim. E şimdi öyle bir futbolcuk kültüründen gelip de şey demiyorum eskiden futbolda çok ...diş sorunlar vardı yani işte birbirini bıçaklayanlar. Bir de biz Mersin'de büyüdük. Sen Adana'da.
[00:23:44] Speaker A: Ben Adana'da büyüdüm. Mersin'de büyüdük.
[00:23:48] Speaker B: Takımımızın... Çok seviyorduk birbirimizi.
[00:23:49] Speaker A: Evet çok seviyorduk.
[00:23:51] Speaker B: Takımımın taraftarının ismini ne kadar beğenmezsem de Kırmızı Işık. Ama gerçekten bazen hakiki isimlere hakkını veriyorlar gerçekten. Ama o kadar ileri demiyorum. Ama yine de böyle bir o şey vardı yani.
O mücadele isteği kazanma arzusu şimdi onu çok görmüyorum sanki böyle şey olimpiyat meşalesinde koşuyorlar gibi herkes yani çok minnoş.
[00:24:13] Speaker A: Her şeyden daha fazla zevk alıyorum böyle İngiltere 3.
[00:24:17] Speaker B: 4.
[00:24:17] Speaker A: Lige izle o maçları mis gibi adam 2.500-4.000 kişilik stadyumunu ful dolduruyor her maç.
[00:24:23] Speaker B: İnanılmaz büyük bir rekabet.
[00:24:24] Speaker A: Çekişmeli güzel bir maçları olur.
[00:24:28] Speaker B: Mesela maçları falan yani inanılmaz şey geçiyor kızış kızışıyor adam var gerçekten o kazanma arzusunu görüyorsun o ayağa kalkışı görüyorsun bir de böyle kalkem sürekli ağzında gezmiyor hemen böyle yapıyor kakır kakır abi bizde yani Kıvranmalar, yere atmalar. Neymar çok mu örnek oldu bize bilmiyorum ki ya. Yani çok mu Neymar örnek oldu. Ama oyuncularda da sorun yok. Hakem de çok düdük çalıyor yani bence.
[00:24:57] Speaker A: Bir iki maç tutabilseler kendilerini.
[00:24:59] Speaker B: Aynen. Bir iki maç bence de çalmasalar, hakem sadece bakıp kalkabilse. Bence bu kadar şey olmaz. Ya da basketbolda da mesela şey yapabilir. Çok mücadeleci bir spor. Orada geçen duydum NBA'de VAR'a giderse teknik faulden alıyorlar yani.
O teknik sürenden kaybediyorsun yani. Ha öyle mi? O kadar yani. Oynayacaksın diyor adam. Oynayın yani.
Çünkü seyirci için hani seyir zevki var orada.
O olmuyor yani. Ben 99 dakika çay içip sohbet etmek istemiyorum.
Ama hala çok sevmiyorum ya. Ben rahatsız etmem.
[00:25:34] Speaker A: Avrupa maçları daha eğlenceli oluyor ya.
[00:25:36] Speaker B: Ama ben her takımı tutuyorum ya. Orada her takımdayım ben ya. O maçlar şeydeydi yani. Fenerbahçe'de Avrupa'da oynasak. Doğru, onu Beşiktaş'da oynasak diye.
[00:25:45] Speaker A: Çok politiksin bugün. Tamam. Çok değişik.
[00:25:48] Speaker B: Gerçekten öyleyim ya. Ben Adana Demir Spor Birliği'yle oynasak.
[00:25:51] Speaker A: Ne yapayım?
[00:25:54] Speaker B: Sevim ya. Ama orada bir şey var çünkü.
[00:25:56] Speaker A: Şimdi inandım dedi.
[00:25:58] Speaker B: Şey Türkiye'nin bir itibarı ya söz konusu. Doğru doğru. Orada onu şey yapamam yani. Her ne kadar da böyle içten içe oturmak karşı bir düşüncem olsa da.
Hani sonuçta Avrupa şey ne kadar doğru bir şey bilmiyorum ama bir Arapça'da anneme böyle Türkçesi söylerdi bir deyim var. İşte amcamın oğlu ile ben kavga ederiz ama ona biri karışırsa birlikte döveriz falan diye. Yani onu düşünürüm hep yani. Orada kimse kusura bakmasın. Taklım bizim taklım yani.
[00:26:25] Speaker A: Ama burada yiyemezler. Güzel. Vay be. Mübarek iki dakika bir konuya sohbet edecektik. Yarım saattir şey konuşuyoruz.
Dizi ve burada özgürcüğünün sonuna geldik. O zaman şey dönelim. Biraz başlangıçta dediğim gibi biraz kilise tarihinden.
Nasıl bir Türkiye'de klikya bölgesinden çıkmış klikenin bağrından kopmuş bir ben adı alayım yine A2 klike bölgesinde kalıyor tarih her tarafta tarih var ...dövünmenin çok öncesine de dayanıyor. Özellikle etrafımızda gördüğümüz çoğu şey Romalılar ve Yunanlardan kalma. Kutsal hitapta da elbette çoğu...
...gidiyorsun bir bölgeye ama...
...Pavlos gelmiş buraya, bizi Pavlos buraya ziyaret etmiş.
Tarsus elbette Adana ile Mersin merkez arası.
[00:27:17] Speaker B: Tarsus bize ait.
[00:27:22] Speaker A: Yani tarihte Adana'ya bağlıymışlar yani.
Ama yani.
[00:27:28] Speaker B: Ama aslında büyükşehir orasıydı. Sonra da nerede bizim büyükşehir oluyormuşuz değil mi? Tarsus'ta.
[00:27:32] Speaker A: Tarsus'ta.
[00:27:33] Speaker B: İtibarlı bir.
[00:27:33] Speaker A: Evet, evet. Tarih anlamında Adana'dan Mersin'den. Arada da fark var. Siz Mersin, Mersin'i alalım da arkadaş olalım. Hiç yani.
[00:27:41] Speaker B: Tabii.
[00:27:42] Speaker A: Az kafamız karışmadı.
Çünkü ne plaka? 33. İstanbul'dan önce işte hemen.
[00:27:48] Speaker B: Aynen. Biz içerdik. Sonra işte Mersin.
[00:27:50] Speaker A: İçer niye?
[00:27:51] Speaker B: Niye içer? İçer bilmiyorum isminin nereden geldiğini ama şey.
[00:27:53] Speaker A: Biz ne kadar... Tarsus, Adana diye.
[00:27:55] Speaker B: Şey yapmaya çalışıyoruz yani tarihte çok eski olmadığımızı, izini kaybettirmek için ismimizi değiştiriyoruz.
[00:28:03] Speaker A: Evet, tezim şudur.
Eğer bir mahalle ismini değiştirmeyse kesin problemli bir mahalledir. Oraya böyle devamlı reklam verir gibi.
Bizim mahalle öyleydi. Sepici, Kışlan Mahallesi. Sepici, en asıl ismi. Dolmuşlarda Sepici yazıyor. Ama Dolmuş'un adı Kışlan Mahallesi.
[00:28:23] Speaker B: O kadar da korkutucu bir yer değil ya. Kış da artık orası. Model sevinci. Türkiye'de şey algısı var. Bence o nereden geldi bilmiyorum. Yani bu işte Hristiyanlık, Amerikan, Batı'nın inancı gibi ama aslında yok. Tam tersi yani. Hristiyanlık bu topraklarda dolmuş bir inanış.
yayılmış bir inanış yani İsa Mesih'in öğrencileri işte Paulus işte zaten işte Tarsus yani Hatay'da ilk defa Antakya'da Mesihçiler ismi kullanılıyor yani küçük Mesihler küçük Hristiyanlar yani o yüzden hani aslında bu topraklarda var olan ve buralardan yayılan bir inanış O yüzden aslında belki de yıllar üzerinden geçtiği için böyle bir algı oluşmuş.
Ama aslında hiç tarihle uymayan bir şey yani.
İncil'i okuyorsanız Anadolu'yu okuyorsunuzdur. Yani garanti yani bu.
[00:29:27] Speaker A: Ya şey kafası var ya Sermet Usta, Türkler olarak geldiğimizde kimlerle savaştık? Bizans'la savaştık. Bizans şey miydi yani?
Pagan mıydı? Bizanslı Hristiyan mıydı? Biz geldiğimizde zaten Hristiyanlık bu toprakların en yaygın inançlı.
[00:29:40] Speaker B: Bir de Türklerde de Hristiyan Türkler var.
[00:29:43] Speaker A: Kesin.
[00:29:44] Speaker B: Şeyleri gördüm.
[00:29:46] Speaker A: Onlar çok bilinir de.
Şeyi duydun mu?
Özellikle ilk Hristiyanlar...
Değil, onu merak ettim. Onun da aynısından bahsettiğini bilmiyorum ama şey giderken Orta Asya'da Türkler daha henüz gelmemişken oraya İsa Mesih'in müjdesini paylaşmak için gidenler var. Ve giderken orada şeyler buluyorlar. Böyle Türklerin hadisler olmuş, Türklerin mezar taşları ve vesairesi Türkçe dilinde.
[00:30:12] Speaker B: Zaten bir tane mektup vardı, Hristiyan tarihi kitabında okumuştum. Hristiyan tarihi dersinde yanmıştım, görmüştüm herhalde onu. Tam şimdi onu da doğruluğunu onaylamadan bilemeyeceğim, anlatmak da şey ama... Yani yazılı bir mektup var Türklerle ilgili.
Onların iman ettikleri, İsa Mesih'e iman ettikleri kendi dillerinde tapındıklarıyla ilgili bir mektup vardı diye hatırlıyorum. Yani o yüzden Hristiyanlığın zaten Türkler için yeni bir inanıştı. Yani ben bir Türk olarak ve Hristiyan olarak burada bulunuyor olmam. Aslında bazen insanlar garip geliyor ama aslında hiç garip değil. Bu bizim atalarımızın... Ben atalarımın inancına da sahibim aslında şu an yani bir anlamda. O yüzden ben işte o algı nasıl ortaya çıkıyor bilmiyorum ama böyle bir algı var yani.
[00:30:54] Speaker A: Gidiyoruz mesela Karamanlılar, Karamanoğulları yani tamam onlar Hristiyan ve Yahudiliği ve Hristiyanlığı seçmiş bir boydu.
Onlar da Türktü. Elbette o nüfus değişiminde mübadele sırasında onlar da gönderiliyor. Türk Hristiyanlar da gönderiliyor. Bir de orada başlarına gelmeyen kamyon burada da aynısı olduğu gibi. Bu ayrıştırma kasten yapılmış bir şey. Yani bu böyle ama böyle bir anlatsız. Türk Hristiyan mı olur kardeşim? Değil de bunun bir nedenleri var başlıca. Elbette bu eski İYİ Partili.
Bir şey unuttum da, yine fotoğrafı şuraya koyacağız.
Şey demiş ya, Türk değilsin, ya da Müslüman değilsen Türk de değilsindir, ya da ona benzer bir cümlesi vardı. Baya bir tepki çıktı. Orada açıklamaya çalıştık.
[00:31:45] Speaker B: Bence cevabı İlber Ortaylı verdi ya, o konularda. İlber Hocam iyi laf sokardı.
İlla burada bizim düşüncemizi hani zaten tabii ki de biz bir şey söyleyecek geçerli bir kanun bir şey söylemiyoruz ama yani İlber Hotay'da bile söylediği gibi yani o bir inanç kimliği ama hani iman gerektirir ama Türkler Müslümanlık dışında da birçok inanışa sahiplerdi eskiden.
Yani o da örneklerini veriyor. Yani Hazal Türklerinden tuttu. Ve o da söylüyor. Yani Müslümanlık olmasaydı Türkler olmaz ya da işte Müslüman olmayan Türk değildir gibi bir kavramda hani benim etnik kimliğimi ya ben onu biraz garipsiyorum. Ben ulusal bir düşünceye sahibim ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
Açık açık da bunu da rahat rahat da söyleyebilirken yani ve Hristiyan olmam bu benim etnik kimliğimi değiştiremez ki yani. Kim, hani ha sen bu inanışa sahip değilsen o zaman işte şey mi diyeceğiz yani ha şaman değilsen he mi gelecek konu yani.
Ben bayağı kürküm, Hristiyanım ve bununla da gurur duyuyorum. Niye yani doğum kimliğimle ...inandığım şey arasında, iman arasında çok büyük bir fark var. Ya ben şey demiyorum efendim.
[00:33:00] Speaker A: Bunu düşünen akademik bir insanın söylediğini söylemiyorum. Sadece demek istediğim şu, böyle bir inanış şeye gelmiş bir şey.
[00:33:06] Speaker B: Efendim, ben de ona geliyorum zaten. Yani hani maalesef ki sanki dediğin gibi yani sanki bilinçli de ortaya konulan bir şey, bilinçli yapılan bir şey.
[00:33:13] Speaker A: Bir argüman sunuluyor.
[00:33:15] Speaker B: Evet ama bu argümanın arkası yok yani çok saçma mantıksız bir durum yani kişi bir şeye yani bir yaratıcıya bir varlığa iman ediyorsa O, onun inancını belirler. Ama doğumdan gelen etnik kültürünü belirleyemez.
[00:33:34] Speaker A: Söyle yapalım biz de Avrupa'da böyle Müslüman olanlar... Sen... Alman... Müslüman olanlar... Öyle işte şey gibi olur.
[00:33:43] Speaker B: Ben Hristiyan'ın demeyen...
Alman olamaz mesela desin. Aynen. Ama büyük ihtimalle Almanya'da beni de almazlar hiç.
Bu girmesin bari derler yani. Yani çünkü bu çok mantıksız yani. O kişinin teknik kültürü, işte kendi değerleri yani. Doğru. Ve benim, bizim de öyle yani. Geçen bölümde de çok konuştuk. Yani bu işte Adana'lı olmak, Mersin'li olmak.
Orada da bahsetmiştim. Kültürümü çok seviyorum yani. Oğlumu da o kültürde büyütmek de istiyorum. Yani o konuda şakam yok yani benim.
Yani şey çünkü eşim Orlandalı, ben Türk'üm, ben Mersinliyim, işte doğal bir multi bir kültüre sahip, bir yapıya sahibiz yani aile olarak.
Tabii çocuğun hem eşimin ailesini de görüyor, benim ailemi de görüyor, eşimin kültürünü de görüyor, benim kültürümü de görüyor. Yani ama burada ben oğluma şeyi zorla yani büyüyünce Hristiyan olacak demiyorum yani. Dua ediyorum yani İsa Mesih'i kendisi görsün ve iman etsin, kabul etsin. İsa'yı takip eden biri olsun. İsmini de o yüzden öyle koyduk yani Ceva ismini. Tavrı büyük abidir demek yani. Mesih'in o abiliğini kabul etsin yani yüreğinde. Ama aynı zamanda da bir kültüre sahibim ve bu kutsal kitaptan bakarak değerlendirdiğimde bazı şeyleri görmezden kabul etmiyorum. Şey gibi her klişe bir örnek... İşte beyaz yalan, siyah yalan kabul etmiyorum. Yalan yalandır. Bu kültürümün bir parçası bu. Beyaz yalan, siyah yalan mantığı. Kültürümdeki bu şeyi reddediyorum. Kabul etmiyorum. Doğru da bulmuyorum ama...
Oğluma el öpmeyi öğretmek istiyorum. O saygıyı göstermesini istiyorum.
[00:35:26] Speaker A: Kültürel bakış açısıyla ya da davranışlarla dini olunancı birleştirmek...
[00:35:31] Speaker B: Bence hata oluyor. Göktürkleri öğretmek istiyorum oğluma ya da işte o Orta Asya Türk tarihinin.
İşte o Han Han'ın kavramını, o Meclis kavramını, o Türk tarihinin o harika, güzel taraflarını da göstermek isterim yani.
Kültürümün de güzel yönlerini öğretmek isterim.
Kendisinin iyi bir şekilde değerlendirebilmesini isterim ama bu aynı zamanda da yani inancımı da oğluma paylaşmak istiyorum. Paylaşmayı gayret gösteriyorum. Ama bu ikisi arasında bir değerlendirme yapmıyorum yani.
Olmaz şey diyemem yani. Hristiyan değilsen, Türk değilsen. Türk değilsen, Hristiyan olmak zorundasın gibi bir kavram ortaya koyamam.
İkisi aynı şey olamaz yani.
Bir araya getirmemek lazım.
[00:36:21] Speaker A: Konuyu da biraz daha geriye dönmek istiyorum da, orada Paulus'tan bahsettik.
Bu aralar en yaygın düşünce, elbette seninle ilgili de bayağı hazır mantıktan bahsettik. O kadar saçma sapan bir argüman ki, böyle bazı argümanlar vardı, böyle cevap verirken şey yapamıyorum, yani doğru cevap vererek şey yapamıyorum. Doğru değil de...
Sinirlenmeden cevap vermek çok zor benim için. Paulus'un, Paulus, İsa Mesih'in öğretilerini aldı, değiştirdi ve kendi düşüncelerini, Paulus, Hristiyanlık Paulus'un dinidir. Zafer duyguları mesela, en iyisi, en hayırlısını yapıyorsun. Ben de bitiremiyorum zaten. Çünkü şey bir yaklaşımını görüyorum, Zafer Hoca'nın. yurt dışı kullandığı kaynaklara bakarsan çok seçicilik kullanıyor kaynaklarını.
[00:37:13] Speaker B: Liberal kaynaklar.
[00:37:14] Speaker A: Elbette en liberal kaynakları alıp onları kullanıyor. Onlarda bile tamamının değil yani mesela en liberal kaynaklarıyla İsa Mesih'in ne öğrettiğini çok net bir şekilde paylaşıyor. Orada yine onları da kabul etmiyor. Ama mesela en liberal kaynakları alıp onun üzerine bak Paulus'un dini, İsa Mesih'in dini böyleydi, Paulus'un dini böyleydi.
Şey bir yaklaşım var.
Aslında bir an onu İngilizce'ye çevirip, bunu akademisyen oradaki profesörlerime gönderip, orada okuduğum yıllarda. Buna bir argüman, buna bir karşı cevaplarım. Elbette cevapları var. Yani okumayı okuyup da cevap vermek zorunda değiller. Çünkü tarihsel olarak devamlı Müslümanların sunduğu argümanlar var aralarında. Yenil bir şey yok. Dünya güneşin altında.
Onun argümanları da öyle. Fakat bizim Halkımız bu anlamda biraz şey, çok hızlı kabul ediyor bu öğretileri. Ve devamlı hemen böyle bir, ah bak, Paulus'un değilmiş, tamam.
Erdeniz'e doğruysa biraz bakalım bu. Paulus, Paulus'a ne oldu?
Paulus'a ne yaptılar?
Paulus nasıl yaşadı hayatını bu Roma için çalışan kişi?
O biraz mantık dışına çıkıyor. Var mı senin düşüncelerin böyle argümanları duyunca?
[00:38:27] Speaker B: Senin söylediğin şeyler...
Şey var ki yani dinlemek okumaktan daha iyi oluyor bazen.
Bizim kültürümüzde. Yani konuşan bir kültürüz yani. Konuşmayı seviyoruz. Bu iyiymiş şey. Dinlemeyi de bence öyle.
Ama her duyduğumuzu direkt kabul etmek bence de ciddi bir problem. Yani onu işte şöyle... Biliyordum, böyleymiş.
Spesifik bir örnek yok ama biriyle yaşadığım bir olay vardı işte. Bana bir şey söyledi ve ben hani onun kaynakları okuduğumu ve böyle bir şey hiç görmediğimi söyledim. O da bana dedi ki ama İnstagram'da şöyle bir video gördüm. Ben dedim ya İnstagram'da her gördüğüm videonun gerçek olduğunu...
savunamazsın yani orada işte İnstagram'da şöyle bir hoca ya da şöyle bir adam şöyle bir şey söyledi. Okey yani adam öyle yorumlamışsa onun yorumunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Senin de kaynağı açıp okuman lazım. Ya bu yurt dışında da işte aslında burada bunu öğreten adamlar genellikle yurt dışından besleniyorlar. O yüzden mesela liberal ben hiç izlemedim ama biliyorum nereden.
[00:39:30] Speaker A: Liberal derken Hristiyan olmayan kral bile onu söylüyor. Yani en liberalleri bile Bir anlamda aynı fikirde değil.
[00:39:39] Speaker B: Oradan besleniyor ama buraya uygun bir hale çeviriyorlar.
Ama ellerinde bence yani bilmiyorum belki ona özel bir program da yapabiliriz bir gün. Yani özellikle bu görüşlere karşı yani Paulus'un yani karşılıyorum hani Paulus'un dini Petrus işte Paulus'un Hristiyanlığı işte Petrus'un Hristiyanlığı İsa'nın Hristiyanlığı yani İncil'i bütünüyle değerlendirdiğimizde öğretisel bir fark görmüyoruz. Yani birincisi o yani Havlus evet yani kutsal kitapta Tanrı'nın kalemini kullandığı elçilerden bir tanesi ve diğer elçilerle onun öğrettiği şeyler arasında fark yok. Yani aynı şeyi öğretiyor zaten ve İsa'nın öğretilerini geliştirip topluma uygun bir hale getirmiyor. Tam tersine bunu kendi bedenine yükleniyor. Yani bunun için acı çekiyor, bunun için yol kat ediyor ve bunun için Roma'da öldürülüyor yani.
[00:40:31] Speaker A: Sonuçta taşlanmış birinden bahsediyoruz. Romalılara kendi teslim oluyor. Onu Roma'ya götürüyorlar. Romalı askerler. Yani inanılmaz acılar çekmiş bir insan diyorsan ki onlarla işbirliği yaparaktan İsa Mesih'in mesajını ona uyarladı ve Paulus'tan sonra yüzyıllar boyunca.
[00:40:50] Speaker B: Hristiyanlar Roma'da... Milyonlar katlediliyor.
[00:40:52] Speaker A: Yani o kadar insanın öldürülmesi...
Manyak Nero'na.
[00:40:56] Speaker B: Laf atabiliyor muyuz abi? Nero'na laf atabiliyor muyuz abi?
Çok özledim sözleri kestiğim için ama şimdi Nero diye bir faktör var orada ya. Yani eğer bunu söyleyebileceksek hani Paulus Roma için çalışan ve bir şey yaratmaya çalışan biri diyeceksek...
Yani Paulus'u hapiste tutan, işte davasını Sezar'a ilettiği için hapiste kalmaya devam eden bir adam. Kırbaçlanıyor, acı çekiyor, zorlanıyor, ölümün kaç defa eşiğinden geri dönüyor. Ama senin dediğin gibi geçtim yani Nero, yani...
milyonlarca katlediyor yani Hristiyanlık katledildikçe Roma'da yayılmaya devam ediyor.
Sonra da Roma dayanamıyor da Hristiyanlık kabul ediyor yani Roma Hristiyanlığa bakıp da aa uygulanabilir ve kolay bir dinmiş.
[00:41:50] Speaker A: Biz bunun insanları kullanırız.
[00:41:51] Speaker B: Öyle bir şey yoktu ki yani daha Hristiyanlar ellerine kılıç almadan yani büyük bir mücadele sürdürdüler, imanlarını yaşadılar, ölümü göze aldılar, yer altı kiliseleri kuruldu.
Yani saklandılar İsa'ya ibadet etmeye, İsa'nın o sevgisini kabul etmeye devam ediyorlar. Şimdi böyle bir tarih var ama sen bu şekilde anlatırsan O zaman şey yapalım yani şimdi Yüzüklerin Efendisi de çok esinlendi İncil'den. Gerçekten işte Melkor'un yaratılışı işte Melkor'un başkaldırısının sebeplerinde ve ilerleyen birçok yerde sonuçta Tolkien yani sen hep öyle söylemiştin geçen çok hoşuma gitmişti o hani doğru miti yansıtacak bir mit yarattı aslında. O zaman buradan Tolkien'i direk alıp bir dine çeviremeyiz.
Tolkien'in her anlattığı şeyi de, a İncil demek ki bu yüzden böyle anlatıyormuş da diyemeyiz. Yani Melkor gizli ateşi arıyormuş.
Ama aslında gizli ateş belki de işte Eru'daydı. Eru'nun kendisiydi yani.
Ama şeytan da o zaman ya böyle bir kavram yok. Yani o yüzden bu tarihi bu şekilde yorumlamak bana biraz şey geliyor, garip bir durum geliyor ve özellikle şeye değinmek lazım yani. Yaşananların bir yanında ben şeyi yani İncil'i açtıkları zaman yani İsa Mesih'in elçilere ve o kişilere öğrettiği öğretileri Ve elçilerin öğrettiklerini ve Paulus'un öğrettiklerini, Paulus'u ayırdıkları için eğer değerlendirirsen kurtuluş konusu aynı.
Yani sonsuz yaşam kavramı aynı.
Kilise düzeni Zaten bütün hepsi aynı şeyi anlatıyordu. Bütün elçiler aynı şeyi anlatıyordu. Birbirini sevmek konusu sevginin İsa'nın öğrencisi olmanın bir belirtisi oldu. Yani şimdi temel öğretiler ve üzerine inşa edilmiş tanrısal kuralları değerlendirince bir fark yok ortada. Neye göre bunu da bunu söylüyorlar?
Çünkü yani böyle bir argümanla hani Hristiyanlığı işte devirdik gibi bir kavram ortaya çıkartıyorlar.
[00:44:08] Speaker A: Çok basit bir argüman demesi ya problem de o bende. Sığ ve şey yok yani ya gerçekten öyle mi deyip de iki kitap açalım da soralım ya da patron chat GPT var mı? Elbette tamam taraflı bir şekilde cevap veririz ama en azından bir iki soru bulasak ya mesela İlber Ortaylı'dan bahsettim. Aynı şey onun içine geçerli. İlber Ortaylı'nın her de değil ne katılmıyor Katılmak da zorunda değilim. İlla o adam o İlber Ortay'tan daha mı iyileşecek? Ya belki bazı konuları iyi bilirim. Adam her şeyi bilmek zorunda. Ama en kötü şey diyebilirim.
Gideyim araştırırım.
Aynı fikirde değilsem. Ya da aynı fikirde değilim deyip de bırakırsam yine aynı hatayı yapmış olurum. Ya ben aynı fikirdeyim. Niye? Çünkü benim hoşuma giden bir şey söylemedim.
Orada bir bireyle konuşmuyorum. Orada konuştuğumuz şey oluyor böyle sadece tepkisel iletişim kuran ve şaşmayan, kendi doğruları olan bir insanla konuşuyor. Orada bir sohbet olamadır. Orada bir ilişki olamaz.
[00:45:08] Speaker B: Bizi ne kadar sevebilirsin...
Aynen. Şey yani, kişisel sempatin de olabilir, o ayrı bir konu ama Hilbert Ortay'ın öğrettiği şeyleri beğenebilirsin, beğenmeyebilirsin, bazılarını da beğenebilirsin, bazılarını da beğenmeyebilirsin ama ortada dediğine katılıyor. Hilbert Ortay'ın ağzına çıkan herhangi bir sözü havada kapıp...
doğru bilgi budur dersen de hata. Bu çok ciddi bir yanılsama olur. Çünkü insan hatalı yorumlayabilir bazı şeyleri. Sadece kendi geçmiş hayatlarınıza baksak, hepimiz kendi hayatlarımıza baksak düşüncelerimiz değişti bazı konularda. Fikirlerimiz değişebiliyor. Bu da insanın bir şeyleri yorumlarken artık tecrübeyle farklı perspektiflerden baktığını da gösterir bize.
O yüzden bu yorumcular bir şeyi bir amaçla, bilemediğimiz bir amaçla bazen ya da perspektiften yorumluyorlar.
Bizim üstümüze düşen şey, tamam sen bunu söyledin, okey o zaman ben bir kaynağına bakayım, okuyayım. Seninle aynı fikirdeysem eğer buluşuruz, seninle aynı fikirde değilsem de karşıt görüşlere de bir bakmak lazım yani.
[00:46:17] Speaker A: İncil'de çok net bir şey görüyoruz. Bir konu var, Beryans diye geçiyor. Beryan, Beryan, İngilizcesinde Beryans diye geçiyor mesela. Onlar şey yapıyor, Paulus geliyor, paylaşıyor.
Onlar gidip kutsal kutabı açıyor ki, test edecek, yani doğru mu? Gerçekten böyle yazıyor mu? Eskiden yaşayan peygamber böyle mi yazmış? İbrahim böyle mi demiş?
Diye test ediyorlar.
Bizim de kendi Bize öğretilen, Hristiyanlar arasında böyle bir öğreti var. Bu herkes için geçerli. Hiç kimse benden, yani Tanrı değilse...
Peygamber bile olsa bizim inancımıza göre peygamberler de günah işliyor. Son yaptığımız videolardan bir tanesinde Tenaş kanalında ona değindik. Mesela peygamber Eyyub'un tövbe edişi var. Eyyub'un neyden tövbe etti günahı yoksa orada? Bunların hepsi elimizde kutsal metinlerde var.
[00:47:08] Speaker B: Çünkü kusursuz olanın Tanrı olduğuna iman ediyoruz zaten. Biz insanın kusursuzluğuna iman etmiyoruz. Biz Tanrı'nın kusursuzluğuna iman ediyoruz.
[00:47:16] Speaker A: Kesinlikle.
[00:47:17] Speaker B: İnsan, tanrısal kusursuzluğun altında bile günah işleyebilir. Onların zayıf olduğunu gösterir bize. Hamd olsun diyor çünkü.
[00:47:26] Speaker A: Doğru, doğru. Ama mesela bunun altında bence ilginç bir detay şey yatıyor. Bir neden var. Neden biz peygamberleri günahsız olarak görmeye ihtiyacı duyuyoruz?
Bu bizim dediğim gibi, İlber Ortaylı'nın aşırı çok seven fan klubu bile şey diyebiliyor yani, aa bak her dediği doğru, aa her şeyini paylaşıyor.
Senin hiçbir farkın yok bildiğine, körü körüne bağlı olan bir insandan. Çünkü sen de sorgulamıyorsun. Akademik bir insan. Ya tamam akademisyenler hiç yalan söylemez.
[00:47:54] Speaker B: Böyle bir hakikatte öyle... Ya yalan söylemese bile ortaya belki bakış açısı ya da baktığı pencere yanlış olabilir.
Çıkış tezin ya da bazen de tezinin arasına aldığın bazı anekdotlar seni farklı bir yoruma yönlendirebiliyor.
Orada tartışma çıkabilir.
[00:48:13] Speaker A: Evet. O yüzden dikkat etmek lazım. Yalan söyleme tarafını şu nedenle söyleyeyim. Sadece oraya bir açıklık getireyim.
Birçok hani şey var ya. Akademisyenlere yalancı olamazsın. İsviçre, İsviçreli bilim adamları var. Bir tanesi diyor, şu zararlıdır, aynı hafta bittiği herif. Çünkü bu yararlı. Patron, karar verin. Biriniz yanlış bir bilgi veriyor. Ne yapıyorlar orada? Hepsi farklı şekilde araştırma yaparak istediğini ortaya çıkarıyor. Paralı şekilde yapılan araştırmalar var sonuçta.
Bilim adam, bilime güven. Hangi bilime güvenelim? Buna mı güvenelim, şuna mı güvenelim? Ne yapmam gerekiyor? O araştırmaları bile benim sorgulayabilmem gerekiyor.
Gidip şeyine bakacaksın yani. Kimlerle bu araştırmaları yapmışlar? Kaç kişiyle yapmışlar? Nasıl bir araştırma sistemleri doğru mu? Yoksa bir cevaba ulaşmak için kasten mi yapılmış bu?
Bilim adamlarına bile sorgulamamız gerekiyor. Bu şey değil ki sadece ben bilime saygı... Tamam da patron...
Yine de ben sorgulayabilmek istiyorum. Dediği doğrudur.
Tamam aşımızı alacaksak alalım, ilacımızı alacaksak alalım ama o benim soru sormamın önüne geçmemeli.
[00:49:21] Speaker B: İşte ben de oradayım yani bir şey fanatiği olmak galiba insanı yanlış bir noktaya götürebiliyor ve bütün hatalarıyla kabul etmiş oluyorsun. Yani bir şeyin de fanatik de demeyin de hooliganı olmak diyelim. Belki daha mı hooligan, fanatik hangisi var hatırlamıyorum. Yani bana ikisi de aynı şeyi hissettiriyor.
[00:49:38] Speaker A: Hooligan birazdan şeyi kalıyor böyle.
[00:49:42] Speaker B: Yani çok böyle hani o zaman hooligan diyelim yani bir şeyin böyle hooliganı olmak işte yani bu bunu şeyde de görüyoruz ya işte komik bir tarafta hani üçüncü nesil kahvecileri çok seviyor işte bir iki arkadaşım var öyle Starbucks'ın berbat çöp içiyorsunuz şöyle falan filan ben de diyorum ki yani tamam be dostum yani hani ve beni şey böyle biraz insanlar mesela sıkıştırıyorlar işte Starbucks kahvesi göründü çöp.
Şimdi ya sana ne yani.
Bir olarak ama bir şeyin bu kadar holiganlığı... Bir falakaya yatırdığınıza göre bir şey. Ben standartizasyon taraftarıyım. Bir şey standartsa içerim arkadaşlar. Yani bir şey bana hep standart veriyor. Standartizasyon önemli değil.
Ama şey çok... Bu holiganlık...
Yani her yere nüfus ediyor ve ama o zaman da bazı detayları ve ayrıntıları ya da güzellikleri, insandaki etkilerini falan filan da kaçırabilirsin. Yani buradaki da hooliganlık da yani sen eğer bir bilgiyi motomot diyerek kabul edersen o bilgi sende de tam yerleşmediği için bir de sallanan bir bilgin var.
Yani aa bu böyleymiş tamam neden İlber Ortaylı öyle söyledi tamam da peki şu olayı biliyor musun dedin de bilmeyeceksin. Yani şey temelik olmayan bir ev inşa ediyorsun. Birinin fikirleri üzerine ama o söyleyen adama saygı duyuyorum çünkü.
O bunu araştırıyor, bakıyor, konuşuyor, tartışıyor ve doğru ya da yanlış bir yerden bir çıkarım yapıyor.
O doğru ya da yanlış çıkarımını ben diğer noktaları bilirsem kabul etmek zorunda olmayabilirim. Ama sen direk kabul edeceksin ve temelsiz bir evde saman çöpünde oturacaksın. Biri gelecek kurt üfleyecek.
Açıkta kalacaksın yani. Evi tuğlayla inşa... Kutsal kitapta ya kayanın üzerine inşa edilen ev. Bence temelleri biraz oraya almak lazım ve bu görüşler bana öyle geliyor. Yani biraz popüler olmak için de...
Şimdi senin verdiğin örnekten yola çıkmıyor ama genelde de görüyorum yani. popüler olmak için demeyeyim ama ya böyle çok bilgili gör işte hani işte Hristiyanlık şöyle Hristiyanlık böyledir Hristiyanlık Pavlos inancı şu inancı bu inancı Hristiyanlar cevap veremediler yani ya dostum hani sokaktan çevirdiğin bir adamın anlattığı hat birine bulaşırsan yani tabii ki de yeterli bilgisi yoksa sana cevap verememesi çok normal ama hiç kiliseye gidip de hani iyi bir pastörle Hani bu konuyu da araştırmış bile tartıştılar da.
[00:52:14] Speaker A: Birazdan yazarlar. Şu kadar binlerce Hristiyan iman etti. Nereden...
Şey yok. Kaynak yok. Ve bak orada bile şeyi görüyoruz. Çok basit araştırılabilir bir bilgi bu.
Sen bana bir iddiada bulunuyorsun. Ben yazarım. Binlerce Hristiyan.
Birinin İngilizcesini yazarım.
Çeviriye koyarım. Almancasını yazarım.
Bir yerden çıkmak zorunda. Bu kadar büyük bir olay. Araştırabilmem gerekir.
[00:52:38] Speaker B: Bir de iddiayı sunuyorsan...
Kaynağı vermek zorundadır.
[00:52:41] Speaker A: Ve inanılmaz bir şekilde, bir kere yazıyorum genelde, ya bana kaynak verir misin?
[00:52:47] Speaker B: Cevap yok.
[00:52:48] Speaker A: Neden? Çünkü şey yok, yani bir mantıksal bir ister istemez önyargıyla yaklaşma var. O önyargının getirdiği de bir körlük var.
O körlük ne kadar tutak okusan da aşılamayabiliyor bazen. En iyi akademisyenle oturup sohbet ettiğinde bile bakıyorum ya hayatında inancını sorgulamamış. Ve burada şeye dönebiliriz. Ya ben burada dönüp de bir ateistse bir deistse laf atmadan önce bunun asıl nedeni din. Dinler çoğu zaman şey öğretiyor.
Buna inanıyoruz.
Bunu kabul etmeyen kafirdir kardeşim. Yani niye inanıyoruz?
Sorma. Sana mı kalmış? Öyle inanıyoruz. Hacı hocam böyle dedi. Şu hoca böyle dedi. İnat.
Sorgularsan sen o zaman şeysin. Sen böylesin. Fakat İsa Mesih'in havarilerine bakıyoruz.
Ya İsa sen böyle yap dedin de anlamadık.
[00:53:40] Speaker B: Ne demek istedin orada?
[00:53:42] Speaker A: Neden böyle dedin? Ya da ya eğer dediğin doğruysa hiç kimse kurtulamaz.
Yani İsa Mesih'e verdikleri o ilişkiye o şeye bakıyorsun, yetişime bakıyorsun.
[00:53:52] Speaker B: Soru var.
Sorgulama var.
[00:53:54] Speaker A: Sorgulama bolca var.
Hatta öyle dereceye geliyor ki bazıları...
...sus öyle şey mi denir diye engellemeye çalışıyorlar İsa Mesih'in öğretilerini. Yani biz böyle bir arka plandan geliyoruz. İsa Mesih'in yapmadığını ben nasıl diyebilirim? Sen sordun ama sen sorgulayacaksın.
Tanrıyı bütün aklımla seveceksem...
[00:54:14] Speaker B: Aynen öyle.
[00:54:15] Speaker A: Aklımla sevme demek... Ben aklımı nasıl kullanabilirim başka? Ezberlemek akıl gerektirmiyor ki yani bir anlamda. Yaz duvarı oku herhalde.
[00:54:21] Speaker B: Ya bu şeyler gibi hani...
Ortodoks Yahudilerde mi? Şey var ya şu kapıya Musa'nın yazılarını alıp alıyorlar falan yani. İz bırakıyor falan. Yani.
[00:54:31] Speaker A: Ya da mesela Şiilerin böyle her eğindiğinde bir taş koyuyorlar böyle alınları böyle şey oluyor, kolye oluyor falan.
[00:54:37] Speaker B: Yani ama tanrısal bir düşünce yani Tanrı'nın böyle düşündüğünü düşün yani yani görmüyorum, düşünmüyorum diye İncil'de de görmüyorum dediğine katılıyorum yani Tanrı'nın gösterdiği şey yani sorgulamak, soru sormak yani.
Öyle dediğin gibi yani, eğer Tanrı'yı bütün aklımla sevmem gerekiyorsa eğer, o zaman aklıma gelen soruları da Tanrı'ya cesurca sormalıyım yani. Eyyüb sordu işte mesela. Tabi Eyyüb'ün durumu çok vahim bir durumdaydı, çok acı çekiyordu, çok büyük şeylerle karşılaştı. Ama Tanrı'nın orada sen kimsin ulan deyip yakıp yıkmadı yani Eyyüb'ü.
Şey tabii ki de ya benim de çok böyle sevdiğim bir ayettir.
İman da beni güçlendirdi bir dönem yani.
Kalk erkek ol, beline kuşağına bağla. Ben sorayım, sen anlat. Seher yıldızına yol gösterebilir misin? İşte Libya tanı, hani zincire bağlayabilir misin yani?
Hani, hani sorduğun soruların nereye gittiğini farkında mısın? Kendine gel, kendine gel.
Ama yine de Eyyubi bu söylediklerinden dolayı ölümü hak ettin demedi yani.
[00:55:46] Speaker A: Tam tersine orada onu bir nevi dua olarak görüyor. Çünkü cezalandırma yok.
Orada sonunda diyor ki ona kötü öğüt veren arkadaşlara diyor ki eğer bağışlamamı istiyorsanız Eyyubi var. Lütfen özür dileyin. Ondan affedeyim. O affederse ben sizi affedeceğim.
Yani Tanrı o sorgulayan, soru içinde kıvranan bir nevi insana verdiği cevap Onlar acılıyı da affedecek. Yani onu dışlamıyor.
[00:56:12] Speaker B: Aynen. Başka yerlerde de görürüz. Yani Asaf'ta görürüz. Yani Asaf'ın mezunlarında. Yani Tanrı'ya yani o kadar kızgın ki yüreği. O kadar üzgün, harap olmuş. Yani Tanrı'ya sorular soruyor. Yani şimdi bu bence çok değerli bir şey.
İncil'in içerisinde. Yani bu bence bizim anlamamız gereken ya da düşünmemiz gereken şey de bu.
Öğrendiğimiz şeyler Gerçekten bizim de sorguladığımız, düşündüğümüz, kavramaya gayret gösterdiğimiz şeyler olmalı. Yani düz hesap bir, bu budur deyip geçmek biraz zor. Şeyle benzetebiliriz yani, 3-4 yaşında bir çocuk gibi yani. Neden? Neden baba? Neden baba? Neden baba? Baba neden? Çay içiyorsun. Neden baba?
Neden bunu yapmıyorsun? Burada neden bunu söyledin? Bu ne baba? Bu çiçek nasıl büyüyor? Anlatıyorsun. Neden öyle büyüyor? Tohum koyuyorsun. Neden tohum koyuyorsun? Demiyorum ki paranoyak olup her şeyi böyle bütün her şeyi de sorgulayacak vaktimiz belki olmayabilir ama hayatımızda bir fikri idam ettireceğimizi söyleyebiliyorsak ki bir fikri kabul etmek demek onunla yaşıyorum demek o zaman o sorgulama aşamasına dahil olmak zorunda yani bu böyledir diyorsan onun bir nedeni olmalı eğer nedenin yoksa Maalesef şey yani boşta bir düşünce olur.
[00:57:35] Speaker A: Ya o dinin getirdiği etkilerden bir tanesi ne yazık ki o sahte bir inanç, sahte bir güven, sahte bir inanış görüyorum. Eğer sorgulama yoksa.
Sorun olmaması mümkün değil.
Mümkün değil. Yani her şeye bakıp, her şey mükemmel, her şey doğru, tam olarak anlıyorum. Burada da tıpkı inanışa girer yok.
İnanışın olabilmesi için bir sorgulama, yüzde yüz emin olmama zorunlu. Yani inancın şeyi o.
Başlangıç seviyesi o. Yani bir eksiklik var, orada bilinmezlik var. Ben bu bilinmezliği, bu eksikliği nasıl kapatacağım?
En doğru, en aklıma yatan cevap nedir burada? Araştırmalarıma artık neye dayanarak yapacaksam bunu, inançlardan birini seçerekten, ben o boşluğa bir...
Hangisi hala o boşluğda olacak diye deniyorum.
[00:58:30] Speaker B: Aynen.
[00:58:30] Speaker A: Ve bunu yapmıyormuş gibi. Aha ben inandım. Her şeyi kabul ediyorum. Her şeyi kabul etmiyorsun kardeşim. Mümkün değil. Bunu şey olarak söylemiyorum yani. Her biriniz zalim, hiçbiriniz imanlı değilsiniz. O anlamda değil ama Tanrı bunu kaldıracak güçte.
Tanrı şey beklemiyor benden. Köle körüne iman et kardeşim. O iman değil zaten.
[00:58:48] Speaker B: Yani çok doğal bir tepki.
Yani soru sormak bence en doğal tepki yani.
Başına bir şey gelince ilk verdiğin tepki ne? Bu niye başıma geldi?
Sormalı mısın, sormamalı mısın kısmında değilim.
Ama doğal olarak insan ilk verdiği tepki ne?
Bu niye başıma geldi? Bu niye benim başıma geldi?
[00:59:07] Speaker A: Niye şimdi oldu?
[00:59:09] Speaker B: Neden şimdi oldu? İster istemez ilk verdiğimiz tepki bu. İlk verdiğimiz tepki soru sormak.
Ve bu soru sormanın acıtıcı bir yanı yok. Tam tersine kişi geliştirici bir tarafı var.
Oldu bu.
böyle olmalıymış deyip geçince o yara kapanmıyor ya da işte o bilgi dolmuyor orası ve hep bir boşlukla devam edersin. Benim de İncil'de hala anlamadığım bazen şeyler oluyor ya da işte... Hala var benim.
Ama birbirimize soru sorarak bunları bazen de ilerletiyoruz. Hatırlarsan geçen sen vaaz verdin de yanına seninle sohbet ederken direkt vaazınla gitsen sorular sordum. Burada bunu söyledim, bu kelimeyi anladım ama neden böyle söyledim, bu eşleşiyor mu?
Çünkü sen vaaz verirken ben o sırada düşünüyordum, bu çok iyiymiş, burası şöyleymiş falan. Ama sen tamam, Özgür anlatıyorsa doğru, Özgür çok araştırıyor.
Öyle demedim yani. Aa niye bunu böyle söyledi ki ya bir saniye orada bir gariplik var gibi hissettiriyor dedim. Geldim seninle konuştum. Sen açıkladın. Ha tamam demek hani orayı ifade ediyormuşsun. Onu tam anlayamamışım dedim. Ve benim için de çok geliştirici bir şey oldu.
Şimdi bir şeyleri bu şekilde sormak, sorgulama kişiyi imanda güçlendirir, büyütür, anlayış katar. Ama ha Özgür bazında bunu söyledi. Bundan sonra bununla yaşayacağım dersen. Olsun çok Özgür'de hata yapabilir, Emre'de hata yapabilir, işte Ramazan Pastör'de hata yapabilir. Özgür Pastör'de hata yapabilir ki Beşiktaş'tır. Ya olabilir.
[01:00:50] Speaker A: Bir 70'e bir daha düşer yani.
[01:00:51] Speaker B: Bir yere düşen, ikinci kez düşen bir mehtimali yüksek. Ya hata yapabiliriz yani. İnsanız bir şeyi o an bir farklı yorumlayabiliriz.
Ama bu bizim görevimiz de işte not almak, düşünmek. Biz hep kilisede de bunu da söylüyoruz. Ben gençlere çok söylüyorum. Vaazdan sonra not aldınız mı diyorum mesela. Sebebim şey değil ki ders çalışır gibi vaaz dinleyeyim değil.
[01:01:15] Speaker A: Benim vaazım nasıl not almak?
[01:01:17] Speaker B: Şey diyorum ya, not al düşün üzerine bakalım gerçekten. Pastörlerin her biri çok kıymetli kardeşler. ve benim abilerim ve çok büyük emekleri var üzerimde ama bu onların her söylediğini kabul edeceğim anlamına gelemiyor çünkü bir yerde bir şeyi yanlış yorumlarlarsa Ben de tabii doğal olarak bunun üzerinde düşünmeliyim. Çok severim, Ramazan abiyle böyle bir anımız var. Birçok konu üzerinden, işte kurtuluş konusu, seçilmişlik konusu falan.
Ben biraz farklı düşünüyordum. Daha işte 19-20 yaşlarındayım.
İşte hizmet ediyorum kilisede de. Tabii 23'lerindeyken herhalde ya.
Çok önemli değil ama çok genç yaşlarda yani böyle Ramazan'a bile konuşmaya başladık ve o bana şey demedi, hayır bu böyledir, böyle kabul etmelisin demedi. Onun yerine onu çok sevdiği bir tane dönerci vardı.
O anlarımı hiç unutmam ben de onunla geçirdiğimiz zamanı. Haftalarca onunla birlikte orada oturup birlikte birer döner ve kola için işte yiyip içip oturup Birkaç saat boyunca onu tartıştım, bu konuları.
Ve o bana hep işte bak bu konuda böyle düşünen var, böyle düşünen var, böyle düşünen var.
Bu ayetler kullanılıyor, bu ayetler kullanılıyor, bu ayetler kullanılıyor diye birlikte bir kutsal kitap çalışması yapmıştık. Ve bana verdiği özgürlüğü hiç unutmam yani. Hani o şey demiş ki Emrecim bunlardan hangisini istersen tabii ki de yani yorum, hangi yorumu kabul ediyorsan edebilirsin.
Ama işte bu durumdaydım ben de.
Yani ben böyle duydum ve bu böyle olmalı gibi düşündüm. Temelin boştu ve sonra biz onunla oturup...
Hani haftalarca konuşunca ve sonra ben baya ayet çalışmaya, ayetlerin üzerinde durmaya... ...farklı yorum kitaplarına, kaynaklarına bakmaya başladığımda... ...gerçekten benim için hem çok iyi bir kutsal kitap idmanı olmuştu... ...hem de benim yani görüşümü de tazelemiş oldu. Yani görüşümü bazılarını değiştirdi, bazılarını tazeledi, bazılarını güçlendirdi. O yüzden yani öyle bodoslama, aa şu kişi şu şekilde söylüyor, peki yani.
Şey oluyor, Calvin kutsal bir adam değil yani. Mükemmel ötesi, her şeyi çok iyi düşünmüş bir adam değil. Calvin'de bir insandı. İşte Martin Luther'de bir insandı ki, hani Yakup bölümüyle ilgili söylediklerini biliyoruz yani. Bu adamlar gerçekten iman atalarımızdan, iman babalarından, gerçekten değerliler, hayatlarını müsait tabi anlamaya ve yorumlamaya adammış kişiler. Ama bunları direkt, bu kişi bunlar da dahil yani.
Biz bir hristiyan olarak direk aa işte makavim böyle söylediyse bu böyle. Hayır yani öyle bir şey yok. Lüter böyle söyledi.
Bu onun her yorumunun doğru olduğu anlamına gelmez. İncil doğru olan.
[01:04:07] Speaker A: Yorumlar dediğin gibi farklı.
[01:04:08] Speaker B: Farklılaşabilir. Farklı gösterir.
[01:04:11] Speaker A: Ve ben de kendi inanç hayatıma bakıyorum. Ben baştan işte bu neyine diyordum sonra bu neyine diyordum sonra bu neyine diyordum. Sonra geri döndüm buraya ama Doldurarak döndüm. Ama buraya döndüm, doldurarak döndüm. Çünkü bizim bir bağlılığımız kişiye, hacı hocaya değil mi zaten? Olmamalı. Protestanlılığın zaten şeyi o, geçmişi. Yani bir araştıralım, sorgulayalım ki ben buna inanıyorum dediğimde gerçekten inanıyor olayım.
Ve inanç zaten dediğimiz gibi iman demek, o sorgulamayı otomatik olarak varsayıyor. Eğer yoksa o dediğimiz sorgulama, o kişinin imanı zaten farklı yerlerdedir.
O inancın adı bilmiyoruz büyük ihtimalle. Farklı nözenler vardır orada olmasının sebebi, sebep olarak. Bu nedenle değerli sorgulama ve soru sormak teşvik edilmeli. Ve hiçbir kimsenin dediğini, bak bu Hristiyanlar buna inanıyormuş, sorgulamadan ama.
Barnabas İncil'inde bu var. Okumadım ama. İncil'de şöyle yazıyormuş.
Aslında okumadım ayeti. Sadece başka biri böyle öğretiyordu. Ben de onu aldım.
[01:05:11] Speaker B: Biri doğru olmadığını söyleyene kadar...
...doğru olduğunu söyleyenleri takip etmek işte bu oluyor aslında yani. Barnabas İncil'ini hatırladığım kadarıyla Diyanet'in kendisi bile sahte olduğunu söyledi.
[01:05:25] Speaker A: Akademik olarak Barnabas İncil'ini kabul eden Müslüman hiç kimse yok. Mümkün değil.
[01:05:30] Speaker B: Bu mümkün değil. Bu prof...
Yani şöyle, bir profesör herhangi büyük bir ilahiyat okulunda bunu açıkça kabul ediyorsa o üniversite statüsü bayağı aşağılarda bir yerdedir büyük bir ihtimalle. Yani çünkü gerçekten hani ciddi anlamda, bunu şey anlamda söylemiyorum, hani Barnaba'yı kabul edersen üniversitenin seviyesi yüksektir demiyorum. Baya akademik çalışmalar, kanıtlar vesaireler var ve akademi dünyasında buna bakılır. Yani senin ortaya attığın bir teoriyle işler yürümüyor. Yani ben böyle düşünüyorum.
[01:06:06] Speaker A: Benim tezim bu. Çok güzel.
[01:06:07] Speaker B: Tamam ama neyle kanıtlıyorsun bunu? Nereden çıkartıyorsun? Barnabay İnci'nde kullanılan para birimi, işte coğrafi koşulları falan filan adamlar oturup sadece ilk bulunan Barnabay İnci'nin işte 1400'lü yıllarda falan ona değinmiyor sadece. İçeriğinin ne kadar hatalı ve o dönemde yazılmadığını gösterdiğini ortaya koyduktan sonra gerçekten itibarını itibarıyla birlikte akademik kariyeri devam ettiren bir hoca bir öğretmen bir profesör bunu dile getirmez zaten yani o yüzden işte ama ne oluyor işte bu şey gibi şimdi Profesyonel bunu söyleyemiyor, kabul. Neden? Çünkü bunun bir yalan olduğu işte kanıtlanıyor. Akademik çalışmalar bunu gösteriyor falan filan. Sadece Hristiyanlar tarafından değil. Farklı farklı inanışlardan akademik yazılar var bunda. Ama bu yalan...
halka iniyor.
Burada ben sorgulamayan bir, evet ben burada bilinçli bir davranış olduğunu düşünüyorum işte orada. Yani tamam bir akademisyen böyle bir yanlışlık yaptı, tartışıldı, bitti. Ama sonra bunu öğreten bazı hocalar çıkıyor.
ve bu halkın içerisinde yayıldığı... Profesörler çıkıyor. Evet.
Maalesef... Profesör artık nasıl bir profesörse. Maalesef de hatta doğal olarak yani aydın bir kesim olmalı bu insanlar yani.
Ben de öyle görüyorum bu arada yani bir anlamda yani şimdi o aydın bir kesim yani yıllarını bilime işte bir inancın araştırılmasına adayan insanlar öyle boşa laf atmazlar hani.
diye de görüyorum bazen ama ama ne yapıyorum yine de her duyduğumda bir...
Düşünüyorum yani ama maalesef düşünülmeyince de böyle bir toplumsal yalana inanış başlıyor. Şey gibi, incil değiştirildi. Herkes tarafından sorulan bir soru.
[01:08:01] Speaker A: İncil değiştiğini kabul ediyoruz değil mi?
[01:08:03] Speaker B: Yani kavın renginde bir farklılık var mavi siyada ama içeriksi, ya bana gelip adam şey diyor, orada küçük bir incil var, orada büyük bir incil var. Demek ki içeriğinde farklılık var. Dedim ki Punto diye bir şey var. Yani yazın içeriği büyütebiliyor kardeşim yani.
Ya da işte ane incirin içinde para veriyorlar. Yani sence mantıklı mı bu ya? Şimdi böyle bir yalan ortaya atılınca... Kilisenin dolu taşa.
Toplumun içine girdiği zaman bu yalan ve doğruymuş gibi aksedildiği için...
Otomatik olarak insanlar da bunu söyleyenlere olan güvenlerinden dolayı işte baştan beri konuştuğumuz şeyi sorgulamadan kabul ediyorlar ve öyleymiş gibi yaşıyor. Halbuki biraz kafalarını çevirip baksalar böyle bir şeyin doğru olmadığını çok rahat görecekler.
Ama işte o güvenin getirdiği hızlı kabullenme kişilerde büyük bir problem yaratıyor.
[01:08:58] Speaker A: Bu aslında kısaca önemde otorite için, yani genel topluluğum için güven versi de uzun dönemde aslında tam tersi. Bunu herkes, yani bunu görebiliriz birçok anlamda bilime karşı, dinin karşısında durmaya çalıştığında da çok net olarak görüyoruz. Eninde sonunda din kabul etmek zorunda kalıyor. Dinden yine dindarlar kabul etmek zorunda kalıyor. Fakat o zaman içinde credibility dediğimiz yani orada güvenilirliğini kaybediyor.
Bizim de düştüğümüz nokta bu şu an. Barnabas İncil'i şöyle ya İncil'i değiştirmiş, araştırma yok. Ama araştırmalar ortaya çıktığında ya da İngilizce metinler Türkçe'ye çevrildi, Almanca'dan Türkçe'ye çevrildi.
Bu profesör de böyle demiş. Ama adamın kanıtları var. Bu adamın elinde kanıt yok.
Bu adam atıp tutuyormuş.
Ben bu adamı takip ettim. Ya diğer öğretiler de öyleyse.
[01:09:52] Speaker B: Ne sonunda... Sen güven kaybediyorsun.
[01:09:54] Speaker A: Güven kaybediyorsam pahalıyat patlayacak. Sonuçta bütün her şeyin sorgulanacak.
Elbette. En hayırlısı o. Her şey sorgulansın. Ki şey yapabilirim.
İnandığımızın, neden inandığımızı Petrus'un dediği gibi savunabilelim. Yoksa inancımızı savunamayacaksak sen o inanca ne kadar hakimsin, ne kadar o inanca sahipsin.
[01:10:12] Speaker B: Şey gibi olmamak lazım yani çünkü mesela bir tarihçi mesela şu Pontus Platus şey gibi yani arkeoloji bunun böyle bir şey böyle birinin olmadığını düşünüyordun.
Çünkü tarihi bir veri yoktu ortada.
Ama bunu alıp İncil sahtedir diye öğretenler oldu.
[01:10:30] Speaker A: Doğru.
[01:10:31] Speaker B: İncil işte yalandır diye öğretenler oldu. Çünkü vali Pontus Pilatus diye bir adamın olmadığı, işte tarihsiz olarak ortada görünmediği, Roma'da bile böyle bir adam olacaktı adı geçmeyeceklerdi. Sonra ne oldu?
Arkeolojik bir çalışma sırasında Pontus Pilatus'tan armandır diye bir bina yapılmış. Adamın kocaman isimleri, ismi ortaya çıktı vesaire bir sürü bulgu bulunmaya başlanınca tarihte de ki böyle bir adam varmış.
Bundan çıkıp ama bunları öğretenler, bütün öğrettikleri, bütün güvenleri, bütün hukuk kurdukları ilişkilerin hepsi yalan oldu.
[01:11:06] Speaker A: Mesela ama orada şey diyebiliriz, yani o zamanın kararı veriyor.
[01:11:09] Speaker B: Tarihçilere söylemiyorum ama.
[01:11:10] Speaker A: Doğru.
[01:11:11] Speaker B: Bunu söylediğim yer tarihçiler. O veriyi alıp burada bir öğreti oluşturan ve bunu bir silah malzemesine dönüştüren kişiyle senin o dediğin o itibarlarının...
güvenlerini o kredilerini kaybediyorlar ama bu tarafta tarihçinin bunu söylemesini anlayabilirim şu an elimde böyle bir veri yok inci sadece bunu söylemiş tamam bilemiyorum diyebilir ya çünkü tarihçi her veriyi direk kabul etmek zorunda olmayabilir ve ben bunu anlarım.
[01:11:44] Speaker A: Beklentim de oldu o. Arkeolojide yoksa sen nasıl olacaksın?
[01:11:51] Speaker B: İncil de bir anlamda, sana bir kaynak olabilir ama tabii ki de bunun da güvenilirliğini bilimsel verilerle değerlendirmen lazım.
O senin bilimsel işin çünkü ve ben buna karşı değilim.
Ama sen bunu alıp bu tarafa çekip kendi yorumunla bir silaha dönüştürme gayretindeysen eğer kusura bakma bir sonraki haber seni yıkacak. Bir sonraki haber, sıradaki haberimiz bu arkadaşlara gelsin. Ne oldu? Aa Pontus diye bir adam varmış.
Eyvah ne yapacağız yani? Ve hani İsa mitti, hani İsa'nın dönemi aslında yansıtmıyordu, hani bu Yahudi dönemine karşı gelmiş bir hikayeydi. Ne oldu? Hepsi çöp oldu fikirlerin.
Neden? Çıkış noktan bir kere zaten yanlış.
İki, bir veriyi silaha çevirmemeli, çeviremezsin yani.
Aslında yapılan şey bu. Bizim de zaten konuştuğumuz insanların çoğu da, yani bugün podcast boyunca da, Aslında yaptıkları şey bu görünüyor benim gözümde. Yani bir veri var ortada ya da bir düşünce.
Ya da yok.
Bunu bir silah gibi doğrultma niyetinde oluşuyor fikir. Ama bunu yapma çabasıyla uğraşma. Yani işte Paulus'un yazıları, işte Petrus'un yazıları, Yohanan. Bunu yapmakla uğraşman işte senin için zararlı. Çünkü sen bunu bir silaha çevirme gayretinde olabilirsin Hristiyanlığa karşı. Okey yani. Düşünceleri tabii ki de paylaş istediğin kadar.
İkinci kişi konuşana kadar sen sadece doğru bilinebileceksin.
[01:13:32] Speaker A: Doğru.
[01:13:33] Speaker B: Ama ikinci kişi kaynağa inanan insan ya da inanmayan ama bunu araştıran biri bu konuda baktığında o grekçedeki işte o paralellikler Petrus'un Paulus ile ilgili söyledikleri Elçinin işlerindeki bütün elçilerin ortak düşünceleri bunlara baktığı zaman senin düşüncenin aslında bir oyun olduğunu, kelime oyunu işte bir yani o inancın sadece bir silaha çevirtme olduğunu gördüğünde otomatik olarak sana güvenleri düşecek.
Ve senin diğer öğrettiğin şeylere karşı da senin dediğimi sorgulamaya girecekler.
[01:14:09] Speaker A: Doğru.
[01:14:10] Speaker B: Ve cevabın olmayacak yani.
[01:14:12] Speaker A: Doğru.
[01:14:12] Speaker B: O yüzden ben hani biraz şeyim yani bu genel olarak böyle.
[01:14:16] Speaker A: Bu zaten normal bir süreç klasikliği. Evet evet. Şey değildir yani normalde de böyledir. İnsanlar kendileri kanıtlamadıkları itibarları olmaması gereken bir alana girip konuşurlar. Bunu mesela bazen şakalaşıyoruz değil mi? İlber Arutaylı'yla diğer...
Mesela onlar bazen çok yapıyor. Alana gidip, İtalyan İmparatorluğu'nda papazlar böyle öğretiyordu. Protestanlık şöyle, böyle katoliklik.
Bir düşüncen olabilir ama senin akademik çalışma yapmamışsın birkaç şey okumuş olabilirsin. Onda da evet onların böyle Almanca şeyi var, tıfkısı. Almanlar zaten artık şeylerin önemlerini o alanda o kadar şey değillerdir. Çok yeni...
Alman teologlar olmadığı için çok eski kaynaklar var. Yenişkilerden uzak oldukları için anlayabiliyorum. Sorun değil. Fakat girmek, ona da girmek zorunda değilsin.
Girdiğinde de kendine bir şey kalkmıyorsun.
[01:15:16] Speaker B: Ya girdiğinde de objektif de o kaldı o zaman. Şey yani bir natural kaldı yani.
[01:15:21] Speaker A: Ama mesela objektif kalabilmek için bilgi sahibi olabilmen gerekiyor.
[01:15:24] Speaker B: Evet.
[01:15:25] Speaker A: Bilgi sahibi değilse objektif kal... Zaten yani...
Sadece bir konuyu öğrenen insan o konuda bilmediğimi fark eder.
Bu nedenle ya burada böyle inananlar var, şöyle inananlar var. Bunlar da iyi üstleleri var, bunların da hakim olanları var. Ama sen çıkıp bu budur kardeşim dersen, bu bana sadece o kadar araştırmadığını, bir Hristiyan olarak söylüyorum bunu. Kendim için de geçerli bu. Ben çıkıp teoloji olarak kardeşim bu, bunun açıklaması budur dediğim an, Ya öyledir de diğer argümanları biraz şey mi yaptınız, öyle görülmesinden mi geldi? Büyük ihtimal öyle.
[01:16:00] Speaker B: Yani şeyi bence eklemek de lazım. Yani bir şeyi sadece, bir yorunu sadece alırsak ya da tarihi bir olayı, sallıyorum yani. Şimdi hani spesifik bir örneğim hemen yok aklımda ama belki senin aklına gelir. Hristiyanlar işte bilime saldırdı.
Galileo. Galileo örneği.
Ama bakıyorsun, bilimsel bir sürü çalışma yapan Hristiyan papaz var.
[01:16:28] Speaker A: Evet.
[01:16:28] Speaker B: Şimdi ben sadece Dalileo üzerinden konuşursa mı?
Dünya yuvarlak dedi ki ya sen birer tarz bir şey adamı nasıl kiliseni nasıl zorbanı nasıl sebebi de o değil aslında.
[01:16:39] Speaker A: Sam da argümanına güzel gidiyor. Yani oradan alıp ya Hristiyanlar bilime karşı.
[01:16:44] Speaker B: Ama şey neydi Pastor bu bir ilacı buldu.
Duyuluyor isimler ama yani şey ya matematiksel çalışmalar var fiziksel fizik çalışmalar var işte uzayla ilgili işte gözlemleme ile ilgili çalışmalar var. Manastır sistemine bakıyorsun ilaç yapımıyla ilgili yani araştırmalar çalışmalar var ve Roma döneminde yani şimdi diyorum ki tamam dostum burada bu bu hatayı yaptı burada bu iyi bir şey yaptı şimdi sen bunu sadece çekersen buradan Evet Hristiyan bilime karşı. Burayı çekersen sadece Hristiyan bilimi desteklemiş.
Ya peki konumuz bu mu?
Asıl onu sormak istiyorum sana. Konumuz bu mu? Bu mu kaldı elimizde sadece yani Hristiyanlığa bakmak için? Hayır.
Hristiyanlık derken işte senin bahsettiğin ya imanla ilgili bir şey söz konusu burada. İncile bakıyoruz.
Biz o arkeolojik, bu bilim, o fizik, ona bakmıyoruz. İncile bakıyoruz.
Kaynak olarak yani inançsal tarafta kaynak olarak incile okuyup anlayıp kavramaya gayret gösteriyoruz.
Bu tarafta bunu da öğretenler de var. Bunları da sorguluyoruz. Bunlar da işte düşüncelerine bakıyoruz.
Yani bu bizim çerçevemiz, bu bizim ana şablonumuz haline geliyor. Ama eğer sen işte Alman teolog orada işte papaz şöyle söylemiş, bu tamam ama tersi söyleyen bir papaz bulursan o zaman...
Hangi papaz? Hristiyanlığı mı savunacaksın yani?
Burada Hristiyanlığı gömersen, e orada da ben sana başka bir şeyini çıkartabilirim başka bir papaz da çok daha güzel bir şey söylemiştir.
[01:18:27] Speaker A: Doğru.
[01:18:27] Speaker B: O zaman orayı mı savunacaksın?
[01:18:29] Speaker A: İşte bu kadar zayıf argümanlarla desteklediğimiz o House of Cards dedikleri o kartlardan yapılan evler çöküyor.
[01:18:35] Speaker B: Çöküyor.
[01:18:36] Speaker A: O Galileo örneği mesela onu da ekleyelim kapatırken bir buçuk saate dayanmışız. O Galileo örneğindeki o Unicorns ve bilmem Papa Life diye bir Pope's diye bir kitap yazıldı. Yanlış hatırlamıyorsam onun da linkini koyarız. O kitap da ele alıyor onu.
Hristiyanlığa saldırı anlamına kullanılan birçok bilimsel konu var. Hristiyanlar buna karşı, Hristiyanlar şuna karşı dedi. Arka planda araştırıp, yazılan mektupları araştırıp argümanlaştırıyor. Galileo örneğinde mesela, Galileo yazması için, argümanlarını sunması için destekleyen Papa.
Sadece Galileo'nun karşısında kişilere olan tepkisinden dolayı cezalandırıyor mesela onu. Bu yazılmış bir kanıt var. Fakat...
[01:19:17] Speaker B: Aslında Galileo şey diyor yani iyi bir şekilde soruyor.
[01:19:20] Speaker A: Aslında yaptığın doğru fakat karşı tarafa fazla saldırma diyor.
[01:19:24] Speaker B: Ama Galileo tam tersi gidip... Galileo karşı.
[01:19:28] Speaker A: Tarafı kitabında yazıyor hikaye gibi. Karşı tarafa verdiği isim aptal.
Direkt o aptal kelime. Bak aptallardan bunu dedi.
Bunun yeri ki %55 Galileo'nun yanlışı %45 gibi bir çoğunlukla karşısında bunlar papaya gidince...
Papa diyorsan ne halt yerim diye ortalığı karıştırdın. Gel bakayım.
Ev, o da ev hapsi. Şey gibi de idam edilir. Yani ev hapsine atılıyor. Çünkü patron yani ortalığı karıştırdın. Kendini bireysel egondan dolayı.
Mesela bunu araştırmadan, Galileo şöyleymiş, her şeyi araştırmayabiliriz ama orada ya belki yani şu an bile kameralar önünde çekilmiş bir haberde bile, arka planda öğrenelim aslında, burada bir diğer kişi dövüyor ama sonra öğreniriz ki bu kişi şunu yapmış, Çocuğuna bunu yapmış.
Ben olsam ben de döndüm orada. Ne oldu bilen gördüğümüze bile.
[01:20:21] Speaker B: Bir yakın zamanda oldu zaten. Videoyu hatırlayamıyorum ama bir kesin video çıktı. İşte herkes adama salladı.
Sonra başka bir video daha çıktı. Videonun aslında gerisi varmış dediler. İzlendi. Millet bu sefer diğer tarafa salladı.
[01:20:35] Speaker A: Evet.
[01:20:36] Speaker B: Öğrendiler ki aslında orada videodaki adam haklıymış yani.
[01:20:39] Speaker A: Kesin. İşte bunu bugün bile yaşıyorsak, 500-600 yıl önceki durumu biraz daha araştırdık patron. Yani biraz daha özverili davran.
Bunu elbette her taraf için, herkesin için diyeceğim. Ben de burada atıp lan şu Hint'i şöylemiş diye laf atarsam...
Saçma sapan. İtibar kaybedeyim. İtibar kaybedeyim.
[01:21:01] Speaker B: Komedyen bunu yaparsa anlarım mesela. Komedyen mesela sallıyorlar bazen. Ben çok gülüyorum.
[01:21:07] Speaker A: Elbette.
[01:21:08] Speaker B: Komik yani.
O bunu yaparsa...
Biliyorum ki yani amacı benim inancıma zarar vermek değil zaten. Amacı orada... Olsa bile. Olsa bile de hani kendi bileceği bir durum ama hani şey yani orada kendince bir komik bir durum...
keşfediyor, onu paylaşıyor. Hani onu paylaşıyor, ben mesela bazen bir yıllar önce biri bana işte şey demişti bu bir karikatür vardı İsa Çanlı'da işte böyle duruyor ve bir tanesi geliyor çak diyor yani böyle işte getirdi bana şey dedi bu dediği işte büyük bir saldırıdır işte şöyle falan filan siz Hristiyanlar bu konuda bir şey yapmıyorsanız ya ben ne yapayım yani Benim işim bunu takip edip buna karşı bir şey söylemek değil yani adam bunu komik zavallı bulmuş ya çizmiş yapmasaymış iyiymiş de yani ben ne yapabilirim yani.
[01:22:00] Speaker A: Lütfen burada ona işin buymuş gibi adamın pişeğine düşüp, adamı öldüreyim mi?
[01:22:04] Speaker B: Ne yapmamı beğenmiyorsun?
[01:22:06] Speaker A: Hayatın bundan bahsediyor.
[01:22:07] Speaker B: Ama işte demek istedim hani o adam bunu yapabilir ve bir algı farklılığı olabilir.
Ama hani bunu bir akademik yaklaşımla bunu sen yaparsan sen komedyenlere de fark gelmez. Komedyenler aşağıda değil mi? Tam da çoğu zeki adamlar bence. Komedyenin sorunu böyle. Başta boşuna şimdi prens yazma bence büyük bir zeka da lazım yani o bakış açısı lazım da ama hani o unsura indirgeyemezsin yani senin akademik bir çalışman yapıyorsun ve toplum değerlerini asıl etkileyen sensin izlenilen değil yani asıl sen etkileyebilirsin ve sen bunu bu şekilde kullanamazsın yani sen bu işte Hristiyanlık ile ilgili bir şey söyleyeceksen altını üstünü araştırıp okuyup çalışıp bakman lazım öyle kofteden Ya işte bunlar hiçbir şey yani bu böyledir dersen.
[01:22:56] Speaker A: Aynen. O kişiyle argüman nereye kadar gidebilir?
Bence yani bugünden bir buçuk saatimizden çıkacak ders de biraz o. Hem bizim için. Hristiyanlar için de söylüyoruz bunu. Atıp tutmayın. Müslümanlar hakkında atıp tutmamak gerek. Hindular hakkında, Budistler, Ateistler, Deistler.
Yani limitini bil.
Eksikliğinin farkında ol.
Şey diyebilirim ben. Ya ben bu argümanlara elinden gelince baktım. Bana en uygunu, hayat anlamında ben böyle yaşanır dediğin inanç Hristiyanlıktır diyebilirsin. Baş üstüne.
Fakat kalkıp da, bunlar şöyle kötü, bunlar böyle kötü bilmediğin konulara giriyorsun. Emin olmadığın konulara giriyorsun. Ama ben bazı, yeniden geldiği kadar araştırırım hepsini eşit bir şekilde. Ben hala birini seçebilirim elbette. Bana doğru gelir.
[01:23:47] Speaker B: Ya bakmak bence, sorgulamak bence zaten doğal bir durumla konuştuk. Ve yani bir Hristiyan, Budizm işte, ya Fire'de tapıyor, ya bunu senin haddin değil bir.
Araştırıp kabul etmediysen okey ben de İsa'nın gerçekten Rab ve kurtarıcı olma iman ediyorum.
Ve onun yaşayan gerçek, ebedi, müdretli Tanrı olduğunu kabul ediyorum.
Ama bu benim başkalarının inanışlarını akademikmiş gibi ya da biliyormuşum gibi laf atacağım, zarar vereceğim anlamına gelmiyor. Bu her inanış için de öyle. Ben bir Müslümana da zarar veremem.
bir işte Budist'e de zarar veremem, bir ateist'e de zarar veremem, bir işte deist'e de, bir agnostiğe de işte ya bilemiyorum deyince hayır yani bu o kişinin serüveni ve ben tabii ki de herkesin İsa'yı görmesi için dua ediyorum ama bu o kişinin özel hayatındaki o serüveniyle ilgili ona yaralayamam yani ya da Aa zaten deist liste, ateiste de hiç aman ona dikkat etmem lazım diye bir şey yok. Yok hayır çok benim ateist arkadaşım gerçekten ahlaki değerlere göre yani kaç kişiye fark atarlar yani. Şimdi ben onu böyle kalıplaşmış düşüncelerle bir yere sokuşturamam. Bence çok doğru bir mesaj olur yani.
Bu bizim tabii ki de karşılaştırabiliriz, tabii ki de eleştirebiliriz, tabii ki de kıyaslamaya girebiliriz ama Yapmalıyız. Tabii ki de yapmalıyız. Tabii ki de sorgulamalıyız ve tabii ki de sonucumuzu paylaşabiliriz.
Ama bu kişilere bir yönler yani kişilere zarar verecek, kişileri direkt aptal durumunda gösterecek ya da onları cahilmiş gibi ifade edilecek, onları itecek şeyler olmamalı. Çünkü biri gelir, ikinci kişi gelir konuşur ve sen dersen yani o zaman işte yani elinde, ayağında, kafanda hiçbir bilgi kalmayacak inanın.
Ne yazık ki orada da konu değiştirilmiş.
[01:26:21] Speaker A: Ama güzel oldu. Sorgulama dayağı üzerine alıdık bu serüvenin bu sohbeti.
[01:26:27] Speaker B: Bir dahaki sefere artık şey konuşuruz. Kilise tarihi üzerine daha çirkin. Hafiften çok.
[01:26:34] Speaker A: Hafiften.
[01:26:34] Speaker B: Çok ömür bindik. Bir tartışı değerlendirdik de. Ama olmadı. Olmadı. Bir sonraki.
[01:26:40] Speaker A: İnşallah.
Özgürce'ye eşlik ettiniz. Bizlere eşlik ettiğiniz için teşekkürler.
Tekrar bekleriz.
Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşırsanız çok seviniriz.
Kendinize iyi bakın. Efendim kalın.