Türkiye’de Hristiyan Ebeveyn Olmak | Banu Çelik ile Özgürce Podcast

Episode 28 April 26, 2025 00:22:21
Türkiye’de Hristiyan Ebeveyn Olmak | Banu Çelik ile Özgürce Podcast
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
Türkiye’de Hristiyan Ebeveyn Olmak | Banu Çelik ile Özgürce Podcast

Apr 26 2025 | 00:22:21

/

Show Notes

Türkiye’de Hristiyan Ebeveyn Olmak | Banu Çelik ile Özgürce Podcast

Türkiye’de Hristiyan bir anne-baba olmak ne anlama geliyor? Özgür Jerdan’ın sunduğu Özgürce Podcast’in bu özel bölümünde, yazar ve teolog Banu Çelik ile samimi bir sohbetle bu sorunun yanıtını arıyoruz. Banu Çelik, Hristiyan ebeveynlerin karşılaştığı zorlukları, inanç ve aile arasında bir denge kurmanın yollarını, ayrıca kültürel ve manevi dinamikleri açık bir şekilde ele alıyor.

Bu bölümde, değerlerin kuşaklar boyunca nasıl aktarıldığını, aile bağlarını güçlendirmenin yöntemlerini ve Türk Hristiyan toplumunun yaşadığı deneyimleri derinlemesine inceliyoruz. Hem umut verici hem de ilham dolu bir sohbet sizi bekliyor.

Aile, inanç ve kültür arasındaki bu anlamlı ilişkiyi keşfetmek ve Banu Çelik’in görüşlerinden ilham almak için bu bölümü kaçırmayın!

Özgürce Podcast’i takip etmeyi ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye hoş geldiniz. Evet podcastımızın adı Özgürce. Emre kardeşime de selam olsun buradan. Bugün benimle birlikte Banu abla var. Banu ablayla birlikte hem Türkiye'de Hristiyan ebeveyn olmak nasıl bir duygu? İkinci nesil Hristiyanları yetiştirmek nasıl bir duygu? Onu konuşacağız. Aynı zamanda kendi inanç hikayesi hakkında biraz sohbet edeceğiz. Sorular soracağım. Hem de buradan kendime pay çıkartacağım diye umuyorum bir ebeveyn olarak. Banu abla hoş geldin. [00:00:24] Speaker B: Hoş bulduk. [00:00:25] Speaker A: İyi ki buradasın. Seninle birlikte İznik Konsili'nden bütün çalışmalarından bahsedeceğiz ama ben de böyle bir bireysel yan amacım. Senden bir ebeveynlik tarafından da biraz daha öğrenmek istiyorum. O yolu yürüdün ama biz de geriden geliyoruz. Öğrenmeye de muhtaçız bir anlamda. Senden duymak istiyorum. Bir Türk ebeveyni olmak deyince böyle bak böyle ne geliyor, nasıl, nereden başlarsın bilmiyorum ama. [00:00:44] Speaker B: Keşke Selçuk buradayken dinleseydim de. Ben de kopya, enerjisiz konuşacağıma bakardım yani. Bir kere zaten hele ki normal bir hayatta yaşayan olarak bir ebeveyn olmak zaten zor. Ama açıkçası yani Hristiyan olarak ebeveyn olmak bir kat daha bence bir zorluğu var. Ne yazık ki bir sıfır hayata biraz böyle şey başlıyorlar yani geriden başlıyorlar açıkçası bazı konularda. O yüzden hani biz toplumda zaten okul başlayana kadar özellikle Her şey normal gibi gözüküyor ama bazen okulda daha da zorluklar oluyor. Çocukları hem bir Hristiyan olarak yetiştirmek, Hristiyan olarak topluma hazırlamak, onların zorluklarında kendin de hazır değilsin bazı şeylere. Bir yandan çok güzel tabii ki ebeveyn bambaşka bir şey. İyi ki, iyi ki oğlum var. Ama tabii ki zorlukları da var. O yalan değil. Ama benim için açıkçası ebeveyn olmak deyince, özellikle kilisede Hıristiyan olarak ebeveyn olmak. Gerçekten özellikle çocuklarımı kilisede büyütmek benim için çok büyük bir avantajdı, çok büyük bir şans, çok büyük bir fırsat, çok büyük bir lütuf açıkça söylemek gerekirse. [00:01:58] Speaker A: Selçuk'la konuştuğunda onun da zorluğundan bahsetti. Yani orada bulunuyorsun, istiyorsun orada bulunmak ama senin seçimin değil, onun getirdiği bir böyle içsel bir kargaşa olabiliyor. Ama aynı zamanda dediğin gibi öyle bir ortamda birlikte çocukların aile olarak bir arada olmak da büyük bir lütuf. İyi siz ilk başta İzmir'deydiniz. En azından Selçuk'la konuştuğumda öyle hatırlıyorum. İzmir'de başladınız ve ondan sonra bir İstanbul'a... [00:02:20] Speaker B: İstanbul başladık, sonra İzmir'e taşındık, sonra tekrar İstanbul. [00:02:23] Speaker A: Tamam Selçuk'un... Selçuk'un... Selçuk İzmir'de. [00:02:27] Speaker B: Selçuk İzmir'de başladı. [00:02:29] Speaker A: İzmir'de başladı, onun hikayesi orada başladı, tamam. Çok güzel. İstanbul'a geçtiği zaman orada tam olarak anlayamamıştım. Yani neden İstanbul'a geri döndünüz? [00:02:36] Speaker B: Bir taşınma... Ya orada Selçuklu'da biraz zorluk yaşadık. Aslında ben İstanbul'da iş buldum. Ondan sonra tekrar zaten Beşiktaş Kilisesi'ndeydik her zaman. Özellikle eğitim almak için gitmiştik yani İzmir tarafına. Ondan sonra biraz iş kurduk. Orada kafemiz vardı. Sonra kapatmak zorunda kaldık. Tekrar çocuklarla birlikte İstanbul'a döndük. Sonra Beşiktaş Protestan Kilisesi'nde tekrar zaten aynı kilisemize döndük. Devam ettik yani oradan. [00:03:01] Speaker A: Evet çok güzel. Ona ilk sordum sorulardan bir tanesi ilkokulda ne hatırlıyorsun. Nasıl bir şeydi? Bir sınıftasın, bir Hristiyansın. Beşiktaş olduğu için biraz farklı olabilir de. Nasıl bir duygu? Sen hatırlıyor musun o dönemleri? İlk ne tür şeylerle karşılaştın bir ebeveyn olarak ya da karşılaşmasan bile ne tür ister duygularla gönderdin okula? [00:03:19] Speaker B: Aslında şey enteresan. Şimdi ben birinci nesil değilim ama birinci nesil diyelim yani. Aslında en önemli şeyin senin müjde yaymak. İşte bir Hristiyan olarak kilisede hizmet etmek. Bütün hayatın kilisede geçiyor. Çocuklara gelince birdenbire çocukların hayatında kariyer önemli hale geliyor sanki. Gidiyorsun, iyi bir öğretmen seçmek istiyorsun, iyi bir okul seçmek istiyorsun. Özellikle birinci sınıfta bence biz Selçuk'a biraz fazla yüklendiğimizi kabul ediyorum yani ilk çocuk olarak her zaman. [00:03:48] Speaker A: Yani ilk çocuğun sorumluluğu o. [00:03:52] Speaker B: Sonra ikinciydi saldım çayına, Mevlam kayıra büyütüyorsun. İkiden sonra yok bende ama bazen herhalde daha da... [00:03:59] Speaker A: Üçe daha da oluyor, ben katılıyorum. [00:04:02] Speaker B: Birinci de çocuğun üstüne baya gitti. İlk bebeğinlik biraz zor oluyor ama ikinci de biraz daha öğreniyorsun aslında. Ama çocuklar tabii ki o dediği gibi yani iyi Hristiyan olarak orada. İlk ebeveyn olarak da ben oradayım. Tanıyanlar tanıyorlar. Aslında benim küçük oğlan daha fazla problem yaşadı. Selçuk daha ilk zamanlar işte gelip özellikle ailelerin konuştuğu şeyleri tabii ki çocuklar da konuşuyorlar. Ve çocukların konuştuğu şeyleri de Selçuk'a da söyleyip bize aktarıyordu. Bazen tabii hani konuşuyorsun, Selçuk'la konuşuyorsun, hocayla konuşuyorsun, öğretmenle konuşuyorsun. Öyle şeyler yaşadık. Benim küçük oğlum daha da başka şeylerde yaşadı. Farklı şeylerde yaşadı. Onun zorluğu daha farklıydı. Ama alışıyor bence. Nietzsche miydi? Seni öldürmeyen şey güçlendirir. Çocuklar da bir anlamda öyle güçlendiler aslında. [00:04:54] Speaker A: Doğru. Bazen o anladığım kadarıyla bir suçlu hissedebiliyorsun bazen. Çocuğun böyle bir ortamı. Benim yüzümden orada. Bir daha çocuk kendisi böyle ben Hristiyanım demeden. O bir nevi kimliği taşımaya başlıyor aileden dolayı. Dış tarafta elbette bir kimlik istiyor ondan. Sen kimsin, nerelisin, neysin? Onun şeyini ben de hissetmeye başladım. O büyük oğlum ikinci sınıfta, küçük birinci sınıfta. Yavaş yavaş geliyor. Baba bana bunu dediler. Bana şöyle dediler. Orada yaşamadım bunu. Çünkü ben ebeveyn olmuşum, büyümüştüm. Sınıfta yaşamadım. Şey diyemiyorum. Oğlum böyle yap. Öyle diyemiyorsun. Dua ediyoruz. Arkadaşları için dua ediyoruz. Sınıfı için, öğretmenleri için. Senin orada o anlardan, altı ayın durumunda detaylar değil de daha çok senin o yürek tutumun nasıldı? Çünkü izleyen ebeveynler eminim bunu hissediyorlar. [00:05:39] Speaker B: Önce bir yanardağ gibi patladım. Nasıl böyle bir şey olabilir? Gerçekten zor bir dönemdi. Çocuğa bayağı karşı gelindi. Ama sonra şöyle düşünüyorum. Aslında orada bir şey öğrendim açıkçası. Tam Selçuklu'da küçük şeyler oldu ama öğreniyorsun tabii ki. Ama 6 ayda daha da büyük olunca kendi adıma şöyle düşündüm. Ben bu ülkede yaşıyorum. Benim gidecek başka bir yerim yok. Çocukları alıp da özel okula da verecek halim yok. Yani normal devlet okulunda okuyorlar. O zaman yani ben ne yapacağım? Çocuğu okuldan alsam alamam. Evde mi eğitim vereyim? O da yanlış. Ama sonuçta ben bir Türk vatandaşı olarak, bir Hristiyan olarak bu ülkede varım. Bu okulda varım. Bir veli olarak, bir öğrenci olarak varım. O zaman onların da kabul edebilmesi için alışkın değiller. Sizin karşınızdaki insanlar da size alışkın değiller. Açıkçası belki de bizim ikinci kuşak yani en azından benim çocuklarımı böyle bir denenmeden geçtiler onlar da. En azından o ortamda o toplumda biz varız biz de buradayız ne yaparsanız yapın biz buradayız denenmesini yaşadılar ve geçtiler. Benim için şey de sorundu yani ben dediğim gibi yani kilisede sürekli hizmet ediyorsunuz. İşte müjde yaymaya çalışıyorsunuz. Her türlü zorluğa kaptanabilme potansiyelinize zaten şimdiden biz alışmışız zaten. Ne derlerse desinler. Ama çocuklarınıza bir şey yapınca, yani çocuklara gelince bu tür zorluklar, şeyiniz değişiyor. Bütün ima hani öyle. Dinden imandan eve çıkıp böyle hanım hanım benim çocuğuma ne diyorsun deme isteği geliyor. Ama sonra onu düşündüm. Açıkçası bu çocuklar sonuçta gene benim değil. Gene Rab'in çocukları. Bu çocuklar Rab'in çocukları olarak büyüyecekler. Şimdiden bunu yaşamak zorunda kalmaları çok üzücü bir şey. Gerçekten. Ama en azından onlar da alışacak. Ben aslında o çocukları okuldan alsaydım, başka bir şey olsaydı ve onların yanında aslında insanlara kızgınlığımı dile getirseydim o zaman bu topluma açıkçası kızgın bireyler olarak büyüyebilirlerdi de. Bizim amacımız İsa'nın söylediği şeyleri. Ben diyorum ki mesela ben bir öğrenci yetiştirsem bir gence aynı şeyleri yaşasa ne diyeceğim? Ya düşmanlarını sev, sana tokat atılana bir yanağını dön. İşte sen onları affet. Niye çocuklarıma aynısını demiyorum? Niye çocuklarıma diyemiyorum? O zaman ben aynı şeyi çocuklarım için de yapmalıyım. Çocuklarımı da Türk halkını kendi vatanını seven ve bu ülke için çalışan gerçekten vatana millete hayırlı evlatlar olarak yetiştirme amacındayım. O zaman ben öyle bir şey olsaydı büyük bir tepki gösterip geri çekseydim çocukları o zaman o kızgınlık onların yüreklerinde de devam edecekti. Tam tersine liseye kadar sonra üniversite hep devlet okulunda okudular hep Arkadaşları, diğer inançtan bir sürü arkadaşları oldu. Hiçbir zaman bir şeyden ayırmadım açıkçası. Ayırmak da istemedim. Tabii ki dediğim gibi zorluk var ama Rabbe şükür buraya kadar geldiler sağ salim umarım. [00:08:40] Speaker A: Hala ciddi bir şey olmadı fakat benim oğlumla bile böyle içimde kızgınlık var gösteremiyorum. Çocuk böyle önümde gözleri dolmuş bir şey anlatmaya çalışıyor. Onu böyle anlıyorum diyorum. Bir yandan dediğin gibi Kutsal Kitap'ın öğretileri var ortada çok net bir şekilde. Selçuklu'da konuşurken de bahsettim. Biz Türkiye'de madde onu anlatmadan vaftiz edemeyiz hiç kimseye. Bak sana bunlar bunlar olabilir. İslamisin vaadi bir nevi. Yani bana bunu yaptırarsa size... Neler yapacaklar. Yurt dışında bunu hissetmiyorsun. İsa Mesih'i kabul etmek bir Amerika'da şey gibi oluyor biraz da. Eğer Müslüman bir ailede büyümedikseniz felsefi bir başlangıç gösterebilir. Ta ki hayatını etkileyene kadar. Burada onunla dediğim gibi dakika bir gol bir. Ağzından ben Hristiyan dediğin an etkileri görmeye başlıyorsun hayatında. Bu çocuklarımızı da etkiliyor. Orada biraz şey olmaya başladım. Ya tamam ben böyle öğretiyorum da benim çocuklarım da Mesih'in talebesi sonuçta. öyle olmalarını istiyorsam, onlara da Rabbin sözünü öğretmem. Sadık bir şekilde ve bunu göstermem. Çok değerli bir örnek ama biraz acı bir dönem olabiliyor elbette. [00:09:37] Speaker B: Ama geçiyor yani. Mesela o dönemde de şeydi, bir veli toplantısı oldu hemen arkasına. Rabb gerçekten her şeyi ayarlıyor. Danışman öğretmen, oradaki rehber öğretmen, ''Senin çocuğun çok küfrediyor. İşte senin çocuğun hiç çalışmıyor.'' falan. Sonra bana sıra geldi. ''Siz'' dedi. Dedim ben 6 ayın velisiyim. Kadın şöyle yaptı bana, ya dedi lütfen dedi bir çocuk nasıl büyütülür dedi, bir gün bize bir anlatır mısınız? Ne küfrediyor çocuk, ne saygısızlık yapıyor, çalışkan, iyi. Tam da o olayların arkasındaydı ve Rabb'e şükrettim çünkü gerçekten ben hiç öyle bir şey planlamamıştım. Öyle gelmiştim ve veliler bir sürü dedikodu yapıyorlardı orada. Rabb öyle gerçekten güzel de bir şey ayarladı. [00:10:17] Speaker A: Başlangıçta bir şey dedin abla, onların da bir korkusu var. O ebeveyn ve ebeveynliğin acıları, çocukların. Onlar kasten ya biz eziyet çektirelim, bunlara zarar verelim değil. Onlar da bir korkular var içeride. Ya çocuğunda ya da örnek alırsa. [00:10:30] Speaker B: Yalanların üzerine bina edinmiş bir kültür ve bir yol. [00:10:33] Speaker A: Kesinlikle. O nedenle onlara da bir acımak değil de yani onların içine empati kurabiliyorsun. Ya onun durumu da iyi bir durum değil. Biriktirdiği bu korku ya da bu düşünceler. İki tarafında bir yandan çocuğunuzun, bir yandan onlara dönüp İsa Mesih'in çarmıha geldikten sonra bile, baba onları affet ne yaptıklarını bilmiyorlar. Dünyada ne yazık ki acı çektiğimizde çoğu zaman bu nedenlerle oluyor. Ne yaptıklarını bilmiyorlar. Onun dışında o zaman mesela Selçuklu'da tamam bir Hristiyan ailede olmak var, bir de Hristiyan olmak var. Onunla bazen o geçiş dönemi oluyor. O 12-13 yaşlarına değindi mesela. O zamanlar tamam ben Hristiyan bir ailedeyim ama benim mi değil mi? Bana ait mi yoksa ben sadece bana verildi taşıyorum ama benim değil, bana ait olan bir şey değil bu. O dönemi hatırlıyor musun? Çocuğun içinde nasıl bir geçiş dönemi, nasıl oldu? [00:11:15] Speaker B: Çocuklarla zor oluyor. Belki başka birine çocuğuna müjde anlatmak, sebahtür olmak istiyor musun, Hristiyan olmak istiyor musun falan demek daha kolay. Ama kendi çocuklarınızı o kadar zorlamak istemiyorsunuz. Sıksanız ikisi de zor yani sıkmak daha da büyük etki yaratabilir. Biraz serbest bıraksanız ne olur? Tabii ki şu var Hristiyan bir ebeveyn olmakta her zaman şunu gördük biz evde neysek kilisede o olmalıyız. Kilisede neysek evde o olmalısın. Eğer kilisede muhteşem, kutsal, lütfen asla böyle davranmayın falan ama evde gelip de asıp kesiyorsanız ya böyle bağırıp çağırıyorsanız, çok şükür biz ikisinde de bağırıp çağırıyoruz dermişim. [00:12:05] Speaker A: Tutarlı olun yani. [00:12:08] Speaker B: Sonuçta mesela çocuklara yalan söylememek. Benim için en iyi yaptığım şey bence ebeveynlik dediğim çocuklara yalan söylememek. Her zaman gerçeği söylemek. Evetiniz evet, hayırınız hayır olsunu onlara söylemek. Rabb'e gerçekten güveniyorlar mı? İsa'yı seviyorlar mı? Tanrı'yı seviyorlar mı? Bu kurtuluşu gerçekten anlıyorlar mı diye kaygınız oluyor en sonunda. Tabii ki ikisi de farklı bir şahsiyet. Selçuk da farklı, Altay farklı. Onları öyle davranmak aynı zamanda gerekiyor. İkisi eşit değiller. O yüzden bizim en iyi yaptığımız şey o dürüst olmaktı bence. Eşit olmaktı. Kilisede neysek hani evde onu olmaya çalıştık en azından. Çocuklardan özür dileyebildik. En azından mükemmel aile olduğumuzu söyleyemem elbette ama elimizden geldiği kadarıyla en azından Hristiyan olmayı anlatamam ama Hristiyan olabilirim. Aslında bence en iyi şey o diye düşünüyorum. [00:13:03] Speaker A: O kadar güzel birçok söz söyledin ki nereye gideceğimi şaşırdım açıkçası. O Hristiyan olma ve Hristiyanlığı anlatma, söyleme dediğin gibi eğer yeteri kadar örnek yoksa diyelim 10 yıl yaşadığın yanında hayatından örnek veremiyorsan belki orada da farklı bir problem vardır. O da değerli bir uyarı. Benim babam çok sonraları Hristiyan oldu. Fakat tek bir şeyi hatırlıyorum. Benim babam... Tamam, dayak yerdik. Fakat özür dilerdi. Çok nadirdi. Olduğunda gelip bütün arkadaşlarım şaşırdı. Adana'da böyle bir şey duymak. Bizim özellikle yaşadığımız mahallede babamın gelip yapmamalıydım. özür dilerim deyip onu demesi bile büyük bir... Hatırlamıyorum yediğim dayağı ama o özür dileyişini hatırlıyorum. Hak etmişim diyor, tamam ama yapmamalıydım demesi bunu bana aktardı. Ben de bu sefer çocuklarıma dönüp bunu öğretebilirim yani. Hristiyan değildi o zaman fakat yüreğinde böyle bir açıklık vardı. Onu taşıyabildim fakat dediğin gibi de bir tarla olmak yani insanlar ayırmaya çalışıyor. Elinden geldiği kadar kutsal olan yer. Kilise, kutsal olmayan yer, diğer her taraf işin, evin, yola giderken, çocuk böyle oyuncak isterken, ağlarken. Onları ayırıyoruz fakat bu burada değilse, bu asla burada da değil. Yani sadece o role bürünmüş oluyorsun ama çok zor. [00:14:10] Speaker B: Hele ki çocuklar söz konusuysa daha da zor. Sizin her şeyinizi biliyorlar. Yani onlara yalan söylemeniz mümkün değil. Evde her şeyimizi işte ne bileyim ben karı koca olarak tartışıyorsunuz, kavga ediyorsunuz. Çocuklar önünde yapıyorsunuz bir de bunu. Şimdi kiliseye gidip de işte ya biz hiç kavga etmiyoruz. [00:14:29] Speaker A: Arkadaşlar niye kavga ediyorsunuz ya? Lütfen etmeyin. [00:14:31] Speaker B: Lütfen yani evet. Biz hiç öyle şeyler yaşamıyoruz ya rica ederim. Şimdi o yüzden dediğim gibi ya olumlu ya da olumsuz. Dürüst olarak Tanrı'yla olan ilişkimi nasıl düzeltiyorum? Bunu görmüyorsa karşımdaki insan o zaman ondan ben nasıl beklerim onu düzeltmesini? O zaman benim için çocuklarım için de aynı şey geçerli olduğunu düşünüyorum. hatalarımı da aslında açıkça göstermem gerekiyor ki ben bunu babanın yaptığı gibi özür dilemek ya da işte tanrıyla işte bunu nasıl hallediyorum o zaman çocuklar bunu da görüyorlar. Biz kavga ediyoruz evet eşimle ama eşimle birbirimizi affetmeyi de görüyorlar. Dediğim gibi mükemmel harika ebeveynler değiliz ama en azından bu dürüstlüğü biraz böyle yaşamaya çalışıyoruz umarım çocuklar da. Bunu görüyorlardır diye düşünüyorum. [00:15:17] Speaker A: İstanbul'da Mut doğduğunda sonra Zafer'de yine aynı binadaydık Altıntepe tarafında doğduğunda bir komşumuz baya bir şey derdi. Böyle yapın, böyle yapmayın. Bekleyelim bir çocuğun, senin çocuğun nasıl bir insan olacak ona göre. Ondan sonra bana öğütmen. Kilisede nasıl oluyor? Değişiyor mu? Çünkü Türk kültüründe çok şeyiz. Böyle dahil olmayı seviyoruz. Benim fikrimi sormana gerek yok. O fikri paylaşacağım zaten. İste ya da isteme. O kilise içinde senin deneyimlerin nasıl oldu? Onu yönetmek. Çünkü herkes dışarıdan bir şeyler söylemek istiyor. [00:15:47] Speaker B: Zaten Türk kültüründe otobüste gidersiniz. Çocuğu camdan bakar. Ay düşecek. Oturt oturt ay güneşe koyma işte bir yelek giydir. Dediğim gibi kilise bambaşka bir ortam aslında. Biliyorum bizim kilisemiz en azından o konuda şanslıyız. Ama tabi bence şeyin de ağırlığını hissediyorum. Çocukların özellikle biz kilisede abla abi olarak bir lider olarak orada önde olan birisinin çocuklarının olması bence çok büyük de dezavantaj getiriyor çocuklara. Kendi hayatlarını özgürce yaşayabilme rahatlığını maalesef bulamıyorlar diye düşünüyorum. Şuraya bak. Önder'in oğluna bak. Öyle hep bir tehlike var. Ban Avlu'nun oğluna bak. Beni o korkuttu açıkçası en çok. Onlar da bambaşka bir müzik dinleyebilirler, bambaşka bir şey. Sonuçta mesela öbür oğlum benim sanatçı. Resim yapıyor, heykel yapıyor. Onun ortamı bambaşka bir ortam. Selçuk müzik yapıyor, mühendis ama müzik yapıyor. Onun da ortamı bambaşka. Ve ikisi de dünyadalar yani. Kilisenin dışında yaşıyorlar. İmanlı ve Hristiyan olarak. Ben hep ondan korktum. Yaşınlara bak falan diye. Tabii ki belki diyenler olmuştur. Olumlu şeyler daha fazla bence. [00:16:59] Speaker A: İyi ki paylaşıyorsun yani bunları. Dediğin gibi kilise içinde o biraz farklı olabiliyor. Bu tipik zaten bir pastor çocuğu olma şeyi vardır. Sendromu gibi böyle. Böyle bir beklentiler aşırı yüksek. Ya ben de çocuğum. Kişinin çocuğuyum diye ben bir anda böyle şey olmuyorum. [00:17:11] Speaker B: Kutsallaşma çocuk. [00:17:14] Speaker A: Yani o da çocuk. Sadece babası önder. Onun yükü çok daha farklı oluyor elbette. Son olarak da o zaman şimdi şeyden bahsedelim. Böyle çocuklar büyüdü. İş güç sahipleri böyle uğraşıyorlar. Üniversite bitmek üzere. 6 ay doğru mu? [00:17:26] Speaker B: Evet bitmek üzere. [00:17:27] Speaker A: Bitmek üzere. Onlar böyle hazır bu dönemdeyken şey nasıl? Sonuçta siz daha yeni deneyimliyorsunuz bu dönemi. Böyle bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, farklı şeyler deniyorlar. Ayaklarının üstünde böyle durma çabası. [00:17:37] Speaker B: Babam derdi ki bize, siz büyüdükçe dertleriniz de büyüyor. Şimdi babama der hani böyle şey yaparsın ya babaya da. Ya yok ya baba öyle değil ya falan diyeyim. [00:17:48] Speaker A: Sen bilmiyorsun. [00:17:49] Speaker B: Aynen. Ondan sonra çocuklara bakınca şimdi keşke biraz ağlasaydılar da hani. Çocuğum sus deyip hani emziği verip. [00:17:59] Speaker A: Doğru doğru. [00:18:00] Speaker B: Şimdi bu sadece kiliseyle olan bir şey değil. Bütün ortam aslında yani Hristiyan olarak her yerde iş bulamıyorsun. Her yerde her şeyi yapamıyorsun. Zaten herkesle evlenemiyorlar. Kız arkadaşları olabiliyor ya da çocuk eve çıkacak. Bana şey göndermiş Selçuk geçenlerde kiralık bir ev. İşte atıyorum ne kadar diye 30 bin mi ne diyor ki bana 8 tane de arkadaş bulursam bu iş tamam diyor. Hala bizimle yaşıyorlar. O dertler daha da farklı. Sadece şimdi artık hizmet etmeye çalışıyorlar kilisede. Selçuk şimdi tapınmada, ben onun altındayım şu an mesela. Ben de tapınma yaparsam o lider olarak ben onun altındayım. Selçuk bunu mu yapayım falan diye. Anne öyle girme lütfen. Tabii ikisi de müzik biliyor. Başıma neler geliyor. Tam karşıma da oturuyorlardı tapınmada. Ondan sonra olmamış falan. Eyvah yani. [00:19:02] Speaker A: Değil mi? [00:19:02] Speaker B: O farklı bir... Tabii tabii yani. Selçuk daha piyano çalıyor, ben gitar çalıyorum. Selçuk bunu böyle yapsan falan filan olmaz. Anne giremedin gene. Geçen gene şey gitarın telini... [00:19:14] Speaker A: Müşteri aile problemleri. [00:19:15] Speaker B: Tabii tabii. Gitarın telini kopardın her zamanki gibi. Bütün gitarın tellerini artık sen ödeyeceksin diye bana. Böyle problemler hani çocuklar büyüdükçe problemleri de artıyor ama Gene aynı şey aslında geliyor. Yani ben Rabb'e güvenmek istiyorsam kendi hayatımda onlar da aynı şey yapmalı. Onlar da Hristiyan olmalı artık. Bir Hristiyan ne yapıyorsa bu kendi hayatları için, evlilik için, iş için, ev için, hizmet için, gelecekleri için. Şu ayet aslında beni çok etkiledi. tüm bu zorlukların içerisinden geçerken hatırlamıyorum özür dilerim şimdi hazırlıksız belki şey yapabilirler ama diyor ki kırlangıç bile bir yuva buldu yavrularını koyacak senin sunaklarının yanında. Yavrularını sunak nedir? Değil mi? Aslında kurban sunulan bir yer yani. Kırlangıç bile getiriyor Tanrı'nın sunağına yavrularını bırakabiliyor. O zaman benim kendi hayatım içinde aynı şey geçer. Ben kendi çocuklarımı gene Rabb'e götürmem gerekiyor. Kırlangıç bile korumak istediği yavrusunu eğer Rabbin sunağına götürüyorsa ben niye yapmıyorum? Açıkçası gene çocuklarımızı Rabb'e emanet etmek, onların da kendilerini Rabb'e emanet etmelerini öğretmek en önemli şey aslında. [00:20:28] Speaker A: Doğru. Dediğin çok doğru. Başlangıçtan beri hep aynı. Problemlerin durumu değişiyor, karakterleri gelişiyor, kişisel sorunları elbette oluyordur fakat sorumluluk yine aynı. Dediğin gibi ben Tanrı'ya mı güveneceğim yoksa gözle gördüğüme mi güveneceğim? Onlar böyle gidip gelmeler devamlıyor. Keşke yapmasalar. Yarabbim sen daha iyi biliyorsun. [00:20:47] Speaker B: Sizin önceliğiniz neyse çocukların önceliği de o oluyor aslında. Senin önceliğin gerçekten Rabb'i hoşnut etmek şeyse ama sen sonra birdenbire çocukların için büyük bir kariyer. Bunu okumalısın, böyle olmalısın. Hadi şimdi özel okula göndereceğim, özel dersler anlatacağım. [00:21:04] Speaker A: Senin için çok güzel planlarım var. [00:21:05] Speaker B: Planlarım var, evet. Tabii ki yapsınlar. En güzel okullarda okusunlar. Zaten diyorum hep akademisyen olsunlar, şey yapsınlar. Çocuklar. Ama senin hayatındaki en önemli şey onun kariyeri değil. Rabb'le olan ilişkisi olduğunu eğer anlarsa çocuk, senin de aynı şekilde. Tabii ki kariyer olsun, en güzel yerlere götür, en güzel şeyleri yap ama böyle nasıl anlatayım ya böyle hırsla anlatabildim mi böyle bütün odağını oraya verdiğin anda çocuğun önceliği de başka şeyler olacak. Tanrı'dan uzak tam süper bir fizik profesörü olabilir ama Tanrı'dan uzaksa ne yapacaksın yani? İmanlı olarak bir fizik profesörü olsa ne kadar şahane olur. [00:21:43] Speaker A: Evet, evet, evet, evet. O değerlerimizi alıyorlar. Ama benim hayatım diyor ki, kirayı nasıl ödeyeceğiz, şunu nasıl ödeyeceğiz? Niye böyle yapıyorsun? Ondan sonra onun verdiği baskına çocuklara dönüp bu sefer sataşma. Çocuk anlayacak, onu fark ediyor. Yani ağzına çıkan önemli değil, o yaşamın da söylediğin. Daha kalıcı. Ağzına sağlık Bana abla, var ya böyle daha da dinlerim. Ama podcast'ımızın bir sonuna gelelim. Bence konuşacağımız çok daha güzel konular var. Tekrardan ayağına sağlık. İyi ki geldin. İyi ki paylaştın. Arkadaşlar umarım siz de büyük bereket almışsınızdır. Eğer sorularınız varsa lütfen bildirmeyi unutmayın. Elbette videomuzu beğenmeyi ve kanalımıza abone olmayı da unutmayın lütfen. Kendinize iyi bakın, esen kalın.

Other Episodes

Episode 20

March 08, 2025 00:36:22
Episode Cover

Özgür ve Ferah Uludağ ile Hristiyanlıkta Kadın: Kutsal Kitap'tan Perspektifler

Özgür ve Ferah Uludağ ile Hristiyanlıkta Kadın: Kutsal Kitap'tan PerspektiflerKadınların Hristiyanlıktaki yeri ve Kutsal Kitap'taki rolleri hakkında merak mı ediyorsunuz? Bu videoda, Özgür ve...

Listen

Episode 11

January 04, 2025 00:20:40
Episode Cover

Misyonerlik ve Tebliğ arasındaki En Büyük Farkı Nedir? Hristiyanlara Karşı Nefretin Kaynağıı Nedir?

Misyonerlik ve Tebliğ arasındaki En Büyük Farkı Öğrenin! Hristiyanlık ve Misyonerlik neden Türkiye'de bu kadar negatif bir şekilde görülüyor. Özgürce'nin bugünkü podcastinde, Misyonerlik ve...

Listen

Episode 1

October 26, 2024 00:52:46
Episode Cover

Adanalı ve Diyarbakırlı Hristiyanların Deneyimleri: İnanç ve Kültürel Sorularınıza Yanıtlar

Tiranus'a hoş geldiniz! Ben Özgür Jerdan, ve Pastor Özgür Uludağ ile birlikte bu programı sunacağız. Hristiyanlık inancını ve ülkemizdeki yerini bizden, iki Türk Hristiyandan...

Listen