✝️⁉️ Hristiyanlık Batı Dini Mi? Anadolu'daki 7 Kilisenin Bilinmeyen Tarihi

Episode 50 September 20, 2025 00:54:08
✝️⁉️ Hristiyanlık Batı Dini Mi? Anadolu'daki 7 Kilisenin Bilinmeyen Tarihi
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
✝️⁉️ Hristiyanlık Batı Dini Mi? Anadolu'daki 7 Kilisenin Bilinmeyen Tarihi

Sep 20 2025 | 00:54:08

/

Hosted By

Tiranus - Herkes Duyana Kadar

Show Notes

Özgürce podcast'in bu bölümünde, Hristiyanlığın sanılanın aksine Batı'dan gelmediğini, köklerinin bu topraklarda, Anadolu'da ne kadar derin olduğunu konuşuyoruz. Konuğumuz Antalya İncil Kiliseleri Baş Pastörü Ramazan Arkan, Doğu Anadolu'daki kilise ziyaretlerinden edindiği izlenimleri paylaştıktan sonra bizi Kutsal Kitap'ın en gizemli bölümlerinden birine, Vahiy'e götürüyor. Vahiy kitabında bahsedilen ve tamamı bugünkü Türkiye sınırları içinde yer alan Yedi Kiliseye yazılan mektupları inceliyoruz. Bu ilk bölümde Efes, İzmir (Smyrna) ve Bergama (Pergamon) kiliselerinin güçlü yanlarını, aldıkları uyarıları ve onlara verilen vaatleri derinlemesine analiz ediyoruz. Bu binlerce yıllık mesajların günümüzdeki ruhsal yaşantımız için ne gibi dersler barındırdığını keşfedin

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürcü'ye hoş geldiniz. Bugün Ramazan Hakan hocamla birlikteyiz. Bildiğiniz gibi Antalya İncil Kiliseleri baş pastörü kendisi ve bir podcastımız oldu geçmişte ve çok sevildi. Tekrardan davet ettik. Sevilmeseydi yok. Öyle değil ama bugün çok güzel bir konuya bakacağız birlikte. Hem Türkiye'deki kiliselerin durumuna hem de tarihi yani o vahiy bölümünde geçen 7 kilisenin durumuna bakacağız birlikte. Vahiy bölümünde ne anlattı Yuhanna? Neden o sözler yazıldı? Ona bakacağız. Hoş geldiniz. Hoş geldin hocam. [00:00:28] Speaker B: Hoş bulduk. Yine bugün aranızda olmak güzel. Ben iyiyim, hamdolsun. Yoğun bir iki ay geçirdim ama güzel geçti. [00:00:38] Speaker A: Evet, evet, evet. Yoğun derken de bayağı bir konferanslara gittin, sağa sola gittin. Neler yaptın bu yaz belki bir kısaca bahsedersen. [00:00:46] Speaker B: Yani bu geçtiğimiz 2 ay boyunca daha çok hizmete odaklı bir hayat sürdüm. Ailem de burada olmadığı için bütün zamanımı aslında kiliseye ve Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği'nin işlerine ayırdım. Baya yoğun bir zaman geçti. Birçok yere gittim, konferanslara, seminerlere konuşmacı olarak katıldım. Orada birçok kiliselerle, kardeşlerle tanışma fırsatı oldu ve aynı zamanda Tanrı'nın sözünü paylaşma fırsatı oldu. Aynı zamanda kilisemizde de birçok kardeşle birlikte zaman geçirerek kiliseyi biraz daha ruhsal olarak güçlendirmeye çalıştık. [00:01:21] Speaker A: Kilise ziyaretlerini yaptığın bölgeler, nerelerde yaptın yani hangi şehirleri gittin? [00:01:25] Speaker B: İlk olarak Diyarbakır'a gittim. Diyarbakır'da bizim Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği'nin yönetim kurulundaki üyelerden birisiyle ilk önce Elazığ'a gittik. Elazığ'dan sonra Malatya, Tunceli. Ondan sonra Erzurum, Erzincan. Daha sonra Kars, Kars'tan sonra Iğdır ve en son Van'da turumuzu bitirdik ve bu süreç içerisinde yani oradaki kardeşleri ve kiliseleri ziyaret etme fırsatı oldu. Güzel bir zaman geçti. [00:01:56] Speaker A: Çok iyi. Hocam, Türkiye'de Hristiyanlık derken ve Türk kiliselerini ziyaret ediyorsun orada, Türkçe konuşan, Türkçe ibadet eden. O şehirlerin yarısından çoğunda kilise olduğunu hayal bile etmiyoruz. Yani tarihi kilise elbette. Kars deyince ani var, orada binbir kilise vesaire. [00:02:10] Speaker B: Ama... Birçok tarihi kiliseler var. Yani gerçekten özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu taraflara gittiğiniz zaman o kadar çok tarihi kiliseler görürsünüz ki yani. [00:02:20] Speaker A: Kesinlikle. [00:02:21] Speaker B: Hristiyanlık tarihine de baktığımızda görüyoruz. Yani kilise babalarının özellikle yani birçoğu oradan çıkmış. [00:02:28] Speaker A: Evet evet ama modern Türkiye'de diri yaşayan, birlikte toplanan ibadetten kilisli olduğunu düşünmüyordum bile. Mesela tamam Elazığ'ı duymuştum yakın bir zamanda ama Erzurum'da, Iğdır'da farkında değildim. Van'da elbette ki kardeşleri tanıyoruz ama ne kadar büyüyorlar onu fark etmiyoruz o kadar ya da eminim dinleyenler de o kadar bilgi sahibi değildir. O ziyaretin sırasında amacın neydi? Yani ziyaret edip onları tanımak, onlarla teşvik etmek mi yoksa farklı bir amacın var mıydı? [00:02:55] Speaker B: İlk başta şunu söyleyeyim, aslında birçok kişi senin gibi Türkiye'de bazı bölgelerde kilise olduğunu, imanlıların olduğunu bile düşünmüyor aslında, bilmiyorlar. Biraz kendilerini de hani azınlık gibi görüyorlar. Aslında baktığımız zaman Tanrı'nın özellikle birçok yerde çalıştığını ve çok güçlü bir şekilde çalıştığını görüyorsun. Yani bunun için aslında biz gittik. özellikle duyuyorduk zaten orada kiliselerimiz olduğunu biliyorduk, onlarla zaten sürekli ilişki içerisindeydik ama hem gidelim onları bulundukları yerde görelim, ziyaret edelim, hem onların sıkıntılarını, sorunlarını dinleyelim, hem onlarla birlikte dua edelim, teşvik edelim birbirimizi diye böyle gittik. Bunun sebeplerinden birisi de biliyorsun ben Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği'nin de dönem başkanlığını yapıyorum ve oradaki kiliselerle hem ilişkileri geliştirmek için hem de oradaki kardeşleri teşvik etmek için bu amaçla gittik ve yani biz teşvik etmek için gittik ama daha çok teşvik alan biz olduk. Tıpkı şey gibi aslında elçilerin işlerine baktığın zaman elçilerin işlerinde elçiler duyuyorlar ki Antakya'da bir hareket başlıyor. Ve birçok kişi orada iman etmiş ama elçiler onları tabii ki bilmiyor, tanımıyorlar. O zaman ne yapıyorlar? Aralarından birisini görevlendirip hani git bir bak yani oradaki hareket nedir, imanlıların durumu nedir, kimlerdir onlar diye. O zaman Barnabay'ı seçiyorlar. Barnaba'yı gönderiyorlar ve orada diyor ki ayete baktığım zaman Barnaba Antakya'ya gidip orada Tanrı'nın lütfunun diyor meyvelerini görünce diyor tamam çok sevindi ve herkesi Rabb'e daha da sadık kalmaya, bağlı kalmaya özendirdi. Aslında bu ayet benim hayatımda gerçekleşti. Oralara gittiğim zaman her ne kadar amacımız teşvik etmek için olsa da yani oraya gittiğimde orada Rabb'in neler yaptığını gördükçe oradaki kiliselerin aslında ne kadar güçlü bir şekilde hizmet ettiklerini, Rabbin sözünü duyurduklarını, müjdeyi duyurduklarını işte büyüdüklerini gördükçe, duydukça oradaki pastörlerle zaman geçirdiğimde ya ben çok teşvik aldım. Gerçekten bazen biz fark etmiyoruz ama Tanrı aslında her yerde çalışıyor. Tıpkı İlya'ya söylediği gibi hani biliyorsun İlyas o şeyden kaçarken İzabel'in zulmünden kaçarken bir ara duruyor ve orada şikayetlerini Tanrı'ya dile getiriyor ve diyor ki Tanrım diyor benden başka kim kaldı diyor. Yani sana kulluk eden, sana hizmet eden yani kendisini aslında yalnız gibi hissediyor ama o zaman Rab ona bir cevap veriyor diyor ki daha diyor Baal'ın önünde diz çökmemiş 7000 kişi diyor kendime alıkoydum diyor yani ve bu aslında Tanrı'nın işi yani biz fark etmiyoruz, görmüyoruz, duymuyoruz bazen ama Tanrı her yerde aslında güçlü bir şekilde çalışıyor ve gittiğimiz zaman, gördüğümüz zaman da onun işlerini gördüğünde adamı acayip teşvik alıyor ya. [00:06:05] Speaker A: Kesinlikle. Medya tarafında böyle insanlarla Instagram, TikTok, YouTube'da özellikle sohbet ettiğimizde biz de bunu fark ettik. Yani her yandan yazan var. Birisi sormuş, çok da hoşuma gitti. TikTok'da vaftiz videosunu yayınladık. Her anda imanlı olduğunu bilmiyordum. Ya ben 2 yıldır imanlıyım ama vaftiz olmadım. Kendi kendimi vaftiz edebiliyor muyum diye soruyorum. Yani zorunlu olduğunu görüyorum. Yapmam gerekiyor ama yapacak bir iş yok. Kendi kendimi vaftiz edebiliyor muyum? Yani oradaki kardeşlerle buluşturmaya çalışıyoruz. Kardeşleri böyle ilgilendiklerinde ama görüyoruz ki yani hiç düşünmediğimiz yerlerden aslında talep geliyor. Konya'dan geliyor talep. Karaman'dan talep geliyor. Yani normalde beklemediğin yerlerden, Ahır'dan geliyor. Bu bizi de teşvik ediyor. İnternet üzerinden bile olsa. Rab çalışıyor. Rab çağırıyor halkını ve onlar da geliyor. [00:06:51] Speaker B: Yani biz genelde böyle İstanbul'a bakıyoruz, İzmir'e, Ankara'ya işte ne bileyim Antalya'ya bunun gibi yerlere bakıyoruz. Orada kiliseleri görüyoruz, büyüdüklerini falan ama yani gerçekten buradan yani bunu söylemem gerekiyor ki Tanrı yani sadece bu yerlerde çalışmıyor. Tanrı gerçekten Türkiye'nin birçok köşesinde, yerinde insanların yaşamlarında çalışıyor, dokunuyor ve insanlar gerçekten Tanrı'nın egemenliği için yürek taşıyarak, araştırarak, kiliseler bularak Rab'be geliyorlar ve hamdolsun yani orada kiliselerimiz var yani Rab'bini egemenliğinde tanıklık yapan kiliseler ve güçlü bir şekilde sıkıntılara rağmen, zorluklara rağmen yetersiz olan imkanlara rağmen. Anlatabiliyor muyum? Ama bunu görüyorum ki Tanrı güçlü bir şekilde çalışıyor. [00:07:42] Speaker A: Ülkemizde bulunduğumuz topraklarda Anadolu'da bu ilk değil. Aslında ilki bu topraklarda oldu o kiliselerin büyümesi. Bugün de aslında konularımızdan biri o. Yani bu 7 kilise özellikle ondan bahsedeceğim ama senin dediğin gibi ben üniversitedeyken kilise tarihi okurken şeyi öğrendim. Mesela Hindistan'a bizler Malatya'dan Tunceli'den Hristiyanlar gönderilmiş Hindistan'da müjdeyi yaymak için. Bakıyorum kilise babası diyor, memleketi neresi? Tunceli. Sivas'ta doğmuş, Elazığ'da doğmuş, bunlar bizim memleket. Ama Türkiye çok derin geçmişi olan kilise tarihiyle sadece böyle bir geçmişi olan değil, yani bir Fransa'daki gibi değil, çok daha derin çünkü kutsal kitapta direkt yazıyor. Kutsal kitapta Paulus'un ziyaret ettiği, Petrus'un gittiği, Yuhanna'nın gittiği topraklardan bahsediyoruz. [00:08:27] Speaker B: Yani Kutsal Kitap'a baktığımız zaman zaten Kutsal Kitap'ta adı geçen birçok yer yani şu an zaten Türkiye sınırları içerisinde. Yani baktığımız zaman Hristiyanlık aslında bu topraklardan Avrupa'ya veya diğer yerlere yayılmış olan bir inançtır ve Hristiyanlık bu topraklarda yüzyıllar boyunca aslında var olan bir inançtı. Yani yeni çıkan bir akım değil. Yani şu an kiliselerden bahsediyoruz biz. Kiliselerdeki kardeşlerden kiliselerin ne kadar büyüdüğünden bahsediyoruz ama bu yeni bir inanç değil. Bazen insanlarla konuştuğum zaman yani şey görüyoruz ya diyorlar ya hani Hristiyanlık sanki bir batıdan gelen bir din gibi gözüküyor ama aslında değil. Hristiyanlık bu topraklarda büyüyüp gelişen ve bu topraklardan başka yerlere yayılan yani bir inanç Ve o yüzden şu an bile baktığın zaman Türkiye'nin birçok şehirlerinde ve yerlerinde bunun izlerini görebilirsin. Yani özellikle Doğu'ya gittiğin zaman, iç Anadolu'ya gittiğin zaman orada her yerde bunun kalıntıları var. Çok harika bir kitap var bizim bir kardeşimizin yazdığı Hans Peter Tiefenbach onun yazdığı Anadolu'nun Azizleri diye bir kitap var. Yani o Anadolu'nun Azizleri kitabına baktığın zaman özellikle Doğu bölgesinde ortaya çıkan kilise babalarından ve oradaki kiliselerden ve orada tarih içerisinde Tanrı'nın neler yaptıklarından bahsediyor ve çok güzel bir kitap. [00:10:00] Speaker A: Bunu ön plana çıkarmamız gerekiyor çünkü dediğin gibi bilmiyoruz, unuttuk birçok şeyi öyle diyelim ama benim belki ben ilk iman ettiğimde, ilk defasında iman etmeden önce Kusaklap elimi geçtiğinde o en arkasını çevirince burada olan o haritayı görüyorum. Bakıyorum, bakıyorum sağdan baktım, soldan baktım. Bizim ülkemiz yani. Benim memleket orada, Tarsus hemen yanında. Dedim, nasıl olabilir böyle bir şey? Ve bunu eğitimli bir insan olarak... Yani normal hiç okula gitmemiş biri değilim. Onu okula gitmiş, eğitim aldığını iddia eden biri olarak bakıyorum ve bu kadar derin bir bağı olan bir tarih bağını bilmiyoruz. [00:10:36] Speaker B: Yani aslında bu Türkiye'deki bence zayıflıklardan birisi de bu. Ben de senin gibiydim aslında. Hristiyanlıkla tanışana kadar, İncil okuyana kadar ben de yani aslında Hristiyanlıkla ilgili özellikle bu toprakların ilişkisini hiçbir zaman duymadım, görmedim, bilmedim. Bizim okullarımızda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi var. Aslında o din kültürü dersi birçok inançları içeren bir ders değil mi? o derslerin aslında hiçbirinde Hristiyanlığın bu topraklardan yayıldığına dair çok fazla bilgiler verildiğini görmüyoruz. Yani insanlar o yüzden de hani Hristiyanlığı sanki batıdan gelen bir inanç gibi algılıyorlar. Oysa ki bu toprakların tarihi bir zenginliği ve bizim bunu daha da çok öne çıkartmamız gerekiyor ki gerçekten bu toprakların dünyada ne kadar önemli topraklar olduğunu ve buradaki bu zenginliklerin hem kültürel hem inanç hem yer açısından bu zenginliğin ne kadar insanlar farkına varsınlar diye ama maalesef zayıf düştüğümüz yönlerden birisi. [00:11:45] Speaker A: Bizim için bence tek avantaj çok turizm alan bir bölgeyiz. Bu nedenle turizmden dolayı bu 7 Kilise mesela bugün bakacağımız, VAY'da geçen 7 Kilise biraz daha ön plana çıkmaya başladı ve yatırımlar baya bir arttı o bölgelere. Laadükya'da çok yakın zamanda çok değerli bir profesör, oranından sorumlu, oranın bakımından ve gelişiminden yakın zamanda konser verdiler. 2-3 yıl önce daha yeni bulunmuştu. 3 yıl sonra konser verilen bir tiyatro alanına döndü. Mükemmel, çok değerli yerlerimiz var Laadükya için söyledim bunu. O zaman başlayalım vahiyden. Hem böyle genel bilgilere bakacağız, ondan sonra da... En sonunda merak ettiğim, bunların hepsini eminim 7'sini de görmüşsündür. 1-2 tanesini zaten görecek fazla bir şey kalmadı ama 7'sini gördükten sonra en çok hangisi senin için biraz daha önem taşıyor onu konuşacağız ama kapanışta o. O zaman başlayalım. Vahiy 2'ye baktığımızda Yuhanna'nın yazdığı bu bölümde çok değerli bir bölüm. Bence en çok Vahiy bölümü deyince aklımıza direkt gelen bölüm zaten burası. 7 Kilise'ye yazılmış kısa kısa mesajlar, kısa bir mektup var diyelim. Efese-i Kilise'ye diye başlıyor 2. bölüm. O zaman onunla başlayalım veya genel bir şey söylemek istersen 2. bölüm hakkında söyleyebilirsin ama Efese-i Kilise ile hemen sonrasında geçebiliriz. [00:12:51] Speaker B: Aslında giriş yapmadan önce kiliselere giriş yapmadan önce onun bağlamına bir baktığımızda bunu görüyoruz ki bu tabi ki Yuhanna'nın bize ilettiği bir vahiy ama bu vahiyi kimden alıyor? İsa'nın kendisinden alıyor ve İsa'nın direkt aslında Yuhanna'ya oradaki 7 kiliseyle ilgili verdiği bir vahiy olduğunu görüyoruz ve İsa'yı orada özellikle baktığımız zaman nasıl tanıtıyor Yuhanna yani işte bulutlarla gelecek diyor ve İsa'yı tanıttığı zaman İsa'nın özellikle gözlerinin alev alev yanan bir ateşe benzediğini ondan sonra sesinin gürül gürül akan suların sesine benzettiğini ve parlayan bir güneş gibiydi diyerek aslında orada dirilmiş olan İsa'yı Yuhanna o Patmos adasında tutukluyken, esirken karşısında görüyor. Bu da bence çok önemli bir şey. Çünkü Yuhanna bu vahiyi aldığında Patmos Adası'nda tutukluydu. Yani düşün yani orada esaret içerisindesin, tutuklusun. Dünyanın aslında bütün kapıları sana kapalı ve bir adadasın ve zor, sıkıntılı bir dönem içerisindesin ve bu dönemde Yuhanna bu Patmos Adası'nda esirken İsa geliyor ve ona kendisini göstererek böyle bir görüm veriyor aslında şunu görüyoruz her ne kadar dünyanın kapıları sana kapalı olsa bile ne kadar sıkıntı zor durumun içerisinde olsan bile gökte senin için her zaman açık duran bir kapı var ve Yuhanna da zaten bunu görüyor diyor ki ruhun etkisinde kalarak diyor göklerden bir kapı açıldığını gördüm ve oraya çıktığımda ruh diyor bana geçmişteki şimdiki ve bundan sonraki olacakları gösterdi diyor yani Kesinlikle öyle. [00:14:37] Speaker A: Değerli. Dediğin gibi bir nevi hapis yaşamı yaşıyor fakat Tanrı'dan uzak değil. Tanrı ona hala yakın. Verdiği sözü tutuyor İsa Mesih. Dünyanın sonuna kadar sizinleyim. Yuhanna da bu bir görüm görüyor. O görümler aracılığıyla aldığı mesajı da yedi kiliseye aktarıyor. Zaten kendisi Patmos Adası, Efes'e çok yakın, İzmir'e çok yakın bir yer. O zaman Efes'e başlayalım. Efes'e kiliseye ne diyor ve neden diyor? İstediğin kısımları okuyabilirim ya da okuyabilirsin hocam. [00:15:01] Speaker B: Sen nereden başlamak istersen oradan başlayabiliriz. Efes'teki kilise gerçekten çok önemli bir kiliseydi. Buraya, burada verdiği mesaj. Aslında ilk önce şunu söyleyelim, neden 7 kilise? Yani 7 rakamının buradaki önemi nedir? Bunlar özellikle seçilmiş kiliseler miydi? Ve bu burada verilen vahiy, aslında İsa Mesih'in Yuhanna'ya verdiği vahiy, sadece o dönemdeki o 7 kiliseyi mi ilgilendiren bir Yani bugün bizim için anlamı nedir? Neden 7 kilise? Aslında 7 rakamına baktığımız zaman kutsal kitapta özel bir anlamı olduğunu görüyoruz. Tanrı 6 günde dünyayı yarattı, 7. gün dinlendi diyor. İşte halkına verdiği yasaya baktığımız zaman diyor ki 6 gün çalışacaksınız, 7. gün dinleneceksiniz diyor. Aslında 7 rakamı kutsal kitapta tamlığı ve Tanrı'ya ait olan günü simgeliyor. ve tamlığı simgeliyor. Burada 7 kilise derken aslında bütün kiliselere hitap ettiğini görüyoruz. O 7 rakamı aslında bunu bize simgeliyor. Bu mektup sadece o Asya bölgesindeki 7 kiliseye ait bir özel bir mektup değil ama bütün dünyada Tanrı'ya ait olan İsa'yı Rab ve kurtarıcı olarak kabul etmiş ve onun egemenliği altında olan bütün kiliselere aslında verilen bir mesaj ve bu mesaj her bir kiliseye tabii ki verilirken o mesaj bugün de günümüzdeki kiliseleri sadece kiliseleri değil imanlılar olarak bireysel olarak bize de verilen mesajlar var. O yönüne de bakmamız gerekiyor yani bu kiliseleri incelerken. [00:16:42] Speaker A: Çok iyi, çok iyi. Efes'in zaten çok değerli bir yeri var. Efesler bölümü var, mektubu var. Paulus Efendi'nin yazdığı. Paulus Efendi'nin kalıp orada eğittiği, öğrenci eğittiğini biliyoruz. Elbette Tiranus senin sayende, senin verdiğin bir isim. Tiranus'u elçileri 19'da görüyoruz. Paulus Efendi'nin gelip Tiranus'un dershanesinde öğrenci yetiştirip Anadolu'da herkese ulaştığını biliyoruz. Yani çok değerli bir yer. Efes'teki kiliseye derken Tanrı o zaman orada Cuhan'ın aracılığıyla ne aktarıyor Efes'teki kiliseye? İstersen hocam ben okuyayım, ondan sonra öyle giderim. Efe Seklise'nin meleğine yaz. Yedi yıldızı sağ elinde tutan, yedi altın kandilliğin ortasında yürüyen şöyle diyor. Yaptıklarını, çalışkanlığını, sabrını biliyorum. Kötü kişilere katlanamadığını da biliyorum. Elçi olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun. Evet, sabırlısın. Adım uğruna acılara dayandın ve yılmadın. Ne var ki? Bir konuda sana karşıyım. Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. Bunun için nereden düştüğünü anımsa. Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen gelip kandilliğini yerinden kaldırırım. Yine de olumlu bir yanın var. Nikolas yanılarının yaptıklarından nefret ediyorsun. Ben de nefret ederim. Kulağı olan ruhun kiliselerin ne dediğini işitsin. Galip gelene Tanrı'nın cennetinde bulunan yaşam ağacından yeme hakkını vereceğim. Bir güzel bir şeyle başlıyor aslında. Bir pozitifiyle başlıyor. Ondan sonra aynı zamanda bunun da değişmesi gerekiyor. [00:18:07] Speaker B: Aslında bunu biz sadece Efes Kilisesi'nde değil diğer mektuplara da baktığımız zaman görüyoruz. Burada zaten sadece iki tane kiliseyi övmüyor sadece. Onun dışındaki diğer beş kiliseye baktığımız zaman Tanrı aslında ilk başta övgüyle başlıyor. Yani bu da aslında bizim için güzel bir örnektir. Tanrı sadece bizim günahlarımızı gören, yaptığımız yanlışlıkları gören ya da hayatımızdaki böyle kötü şeyleri görüp de yargılamak için bekleyen, eleştirmek için bekleyen veya bizi sorgulayan bir Tanrı değil ama aynı zamanda bizim iyi taraflarımızı gördüğü zaman bunları da dile getiren ve teşvik eden bir Tanrı. Aslında 7 Kilise'ye de baktığımızda ilk başta ne görüyoruz? Övgü sözleriyle başlıyor yani bu kilisenin aslında güçlü yanlarını da dile getiriyor. Ve daha sonra işte uyarılar verdiğini görüyoruz ve vaatler verdiğini görüyoruz. Aslında yedi kilisede de bu var. Övgü var, yaptığı iyi şeyleri dile getiriyor. Tanrı onların güçlü taraflarını dile getiriyor. Daha sonra işte uyarılar var. Onların değişmesi gereken yönleri gösteriyor. Daha sonra da vaat verdiğini görüyoruz. Yani her bir kiliseye aslında verilen farklı farklı vaatler var. Bu da bu yedi kiliseye yazılan mektupların özelliklerinden birisi ve Efes'e baktığımız zaman Efes aslında o dönemin en önemli yani liman kentlerinden birisi Roma dönemindeki en önemli liman kentlerinden birisi ve kozmopolitan bir yapıya sahip. Liman kenti olduğu için birçok yerden aslında insanlar Efes'e ziyarete geliyorlar ve Efes sadece yani bir ticaret merkezi değil, büyük bir liman merkezi değil, aynı zamanda bir de inanç merkeziydi. Yani Efes'e baktığınız zaman Efes'te birçok tanrıların aslında yüceltildiğini görürsünüz. Yani Artemis Tapınağı zaten oradaydı ki Romalıların inandığı o Grek tanrılarına baktığınız zaman en önemli tanrılardan birisi yani Artemis ve Artemis Tapınağı oradaydı. Birçok daha farklı tapınaklar vardı. İnanç yönünden de aslında Efes çok karışık, kozmopolitan ve birçok tanrıların da yüceltildiği bir yerde. O yüzden aslında böyle bir yerde yani tanrının egemenliğini ilan etmek ve orada Tanrı'nın egemenliğinin özellikle büyüdüğünü görmek Kutsal Kitap'ta bana çok teşvik veren bir şey. Çünkü burası o kadar da ne bileyim Hristiyan inancını çok da böyle kabul eden bir yer değil. Çünkü çok tanrılı dinlerin, dinlere inanan insanların bulunduğu bir yer ve Efes aslında baktığımız zaman tarihe Hristiyanlık yönünden de çok önemli bir yere sahip oldu işte orada Tanrı'nın egemenliği o bütün bozulmuşluğun içerisinde bütün o putperestliğin içerisinde kendisini gösterdi ve orada da Tanrı'nın egemenliği aslında büyüdü. [00:21:12] Speaker A: Buraya baktığımızda o zaman bu senin dediğin gibi o pozitif ve uyarılarla birlikte aldığımızda hızlı hızlı şöyle yapalım. Pozitifler neler, uyarı nedir ve vaat nedir? Bir yedi kilise işini öyle yaparsak bence hem seri bir şekilde ilerleyebiliriz diye düşünüyorum. O zaman buraya baktığımızda benim dikkat ettiğim kelime sabır. Devamlı onu söylüyor. Sabrını biliyorum. [00:21:32] Speaker B: Evet sabırlısın. [00:21:33] Speaker A: Çalışkan, evet bir emek sarf ediyorsunuz. Böyle tembel tembel oturma yok Efeste. Başka ne görüyorsun hocam orada? [00:21:40] Speaker B: Yani çok çalışkan bir kilise olduğunu görüyoruz. Yani Rab'in egemenliği için aslında boş duran sadece kendine odaklanmış bir kilise değil. Yani işte biz ya kilisemize odaklanalım, buradaki insanları sadece önemseyelim değil ama çalışkan bir kilise. Tanrı'nın egemenliğini aslında ilan eden bir kilise, müjdecilikte etkin olan bir kilise olduğunu görüyoruz. Özellikle Elçilerin İşleri bölümüne de baktığımızda biliyorsun Pavlus'ta zaten orada 3 yıl kadar kaldı ve gerçekten Efes Kilisesi yani tarihe baktığımızda çok çalışkan bir kiliseydi ve sabırlı bir kiliseydi. Yani bütün oradaki aslında kendilerine karşı olan insanlara karşı sabreden ve bütün o sıkıntıların, zorlukların içerisinde gerçekten ciddi bir dayanma gücüne sahip olan bir kilise olduğunu görüyoruz ve en güçlü taraflarından birisi de buraya baktığımız zaman aslında özellikle ayetin sonlarına doğru görüyoruz. Orada birçok farklı öğretilere karşı durdular. Yani o dönemde özellikle Nikolasyanlıların, yani onların öğretilerine karşı durdular ve bu yanlış öğretilerin aslında kiliseye girmesine de engel oldular. [00:22:58] Speaker A: Doğru. İkinci ayette de görüyoruz onu. Şöyle diyor, elçi olmakları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun. Sınamak da çok yani bilgiye dayalı bir şey. Yani bilmeden birini sınayamazsın, bilgiye sahibi olacaksın gibi test edebileceksin o kişiyi. Ve buradaki kardeşlerimiz biliyoruz elbette, Tiranus'un dershanesinden dolayı Paulus öğretiyordu, geliştiriyordu, yetiştiriyordu onları. Ve burada meyvesini görüyoruz. Yani sınayabiliyorlar, test edebiliyorlar. Gerçekten aynı öğretiyor, veriyor mu, vermiyor mu diye. Bu değerli elbette bizim için. [00:23:24] Speaker B: Tabii ve burada aslında İsa Mesih'in öğretilerine ne kadar sadık kaldıklarını da görüyoruz. Yani Efes Kilisesi'ni. Çünkü İsa zaten bunu gösterdi, uyardı. Yani dedi ki içinize dedi koyun kılığına kuzu kılığına girmiş kurtlar girecektir dedi tamam mı? Ve onları aslında sahte öğretiler veren peygamberliklerde bulunan insanlar için İsa söyledi. Yani dikkat etmelerine ve bu konuda gerçekten uyanık olmaları gerektiği konusunda İsa uyardı. Çünkü İsa biliyor ki yani kilisesini yıkmak dışarıdan mümkün değil. Kiliseyi yıkan aslında kiliseyi parçalayan ya da kilisenin tanıklığına zarar veren şeyler dışarıdan gelen baskılar değil. Aslında bunu yedi kiliseye baktığımız zaman da göreceğiz. Dışarıdan gelen baskılar imanlı olmayanlardan, Hristiyan olmayanlardan, işte o dönemdeki Roma'dan gelen baskılar aslında kiliseyi daha da saflaştıran, arıtan ve aynı zamanda güçlendiren baskılar oldu. Çünkü kilise ne zaman sıkıntı ve zor dönem yaşadıysa o sıkıntı ve zor dönemin içerisinde, baskıların içerisinde daha da büyüdüğünü, daha da ateşli bir şekilde İsa Mesih'e tanıklıkta bulunduklarını görüyoruz. Ama buradaki aslında en büyük tehlike nedir? Kilisenin içinden gelen tehlikedir ve şeytan Tanrı'nın egemenliğini yıpratmak için kilisenin büyümesini engellemek için ne yapıyor? İçeriden aslında kiliseye saldırdığını görüyoruz. Yani sahte öğretmenler, sahte peygamberler ya da sahte öğretiler veren kişileri kilisenin içerisine sokarak ki o dönemde Nikolaasyanlılarıydı. ve farklı öğretilerin yanlılarıydı. Kilisenin içerisine sanki bir imanlı gibi, Hristiyan gibi girerek orada aslında kilisenin kutsallığını bozacak olan öğretiler vererek kiliseyi bozmak isteyen kişilerdi. Bugün de aynısı var. Yani bugün de bugün baktığımız zaman kilisenin içerisine giren çok yanlış öğretilerin olduğunu görüyoruz ve aslında bu bizim için de bir uyarı. Biz de nasıl o dönemde Efes Kilisesi Nikolas yanlılarına izin vermediyse bugün de biz Türkiye'de Tanrı'nın kilisesi olarak, Türk kiliseleri olarak dışarıdan gelen özellikle kilisenin içerisine sızmış olan yanlış öğretilere karşı dikkat etmemiz, uyanık olmamız gerekiyor. Çünkü budur aslında kiliseyi yıpratan ve kilisenin birliğini bozan şey. [00:25:58] Speaker A: Kesinlikle öyle, kesinlikle öyle. Burada uyarıları dediğim gibi çok güzel şeyler yapıyorsunuz. Aferin ne var ki? Ne var ki dedikten sonra da çok kısa bir uyarı veriyor. Ve ilk bakışta anlamak biraz zor çünkü diyor ki ne var ki bir konuda sana karşıyım başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. Bunun için nereden düştüğünü ananımsa. Başlangıçtaki sevgi nereden düştüğü yani böyle hayırdır yani tam olarak neden bahsediyoruz burada? Sen okuyunca ne düşünüyorsun? [00:26:25] Speaker B: Ya aslında şunu görüyoruz, yani bugün de bunu aslında kutsa kitabı bilmeyen, Hristiyan olmayan bir insan bile bunu anlayabilir. Genelde çiftler arasında yani baktığımız zaman bir ilişki başlıyor değil mi? Ve o ilişki başladığı zaman kişiler birbirlerine çok ateşli bir şekilde yani sürekli zaman geçirmek için, birbirlerini tanımak için zaman ayırıyorlar ve sürekli hani sevdiğin kişinin sesini duymak istersin, sürekli onunla zaman geçirmek istersin yani o evlilik öncesi o ilişkiye baktığın zaman hani ne kadar yakın bir ilişki olduğunu ve ne kadar arzuladığını o kişiyle birlikte olmak için ne kadar çok çaba sarf ettiğini görürsün ama evlendikten sonra ne yapıyor bakıyorsun ki bazı ilişkiler aslında yani zamanla soğumaya başlıyor artık insanlar o birlikte zaman geçirmek, birlikte keyif almak, konuşmak, işte ne bileyim o sevdiği kişiyle zaman geçirme konusunda yavaş yavaş tavizler vermeye başlıyor. İlgisini başka şeylere daha çok yönlendirmeye başlıyor. O zaman da o aslındaki aralarındaki o ilişki zayıflamaya, o sevgi bağı biraz hasar görmeye başlıyor. Tanrı aslında burada Efes Kilisesi'ne böyle bir uyarı veriyor. Diyor ki başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. Yani demek ki Efes Kilisesi ilk kurulduğu zamanlarda ve ilk Tanrı'ya bağlandığı ve bu kilisenin oluştuğu zamanlarda çok Tanrı'yla zaman geçiren, Tanrı'yı öven, Tanrı'yı yücelten ve Tanrı'ya bağlılık yönünden çok yakın bir ilişki içerisinde Ama daha sonra bazen ne oluyor? Dünyasal kaygılar, işte ne bileyim baskılar ya da yaşadığın sıkıntılar ya da odak noktan değişmeye başladığı zaman Tanrı'nın işlerini ya da Tanrı'yla ilişkiyi önemsememeye başlayabiliyorsun. Bazen aslında Tanrı'ya karşı yaptığımız hizmet bile bunun önüne geçebiliyor. Yani Tanrı'ya hizmet etmek çünkü burada baktığımız zaman aynı zamanda o kilisenin çalışkanlığını da övüyor. Yani demek ki Rab için çalışan bir kilise müjdeyi duyuran işte emek sarf eden Tanrı'nın egemenliği için kilise için emek sarf eden bir kilise ama demek ki burada Tanrı ile ilişkilerinde bir soğuma var. Yani o yüzden Tanrı onlara diyor ki hani o başlangıçtaki Sevgine geri dön. Yani Tanrı'nın aslında söylemek istediği şey bu. Ben sadece hizmet istemiyorum. Ben sadece işte gidip müjdeyi duyurmanızı, işte ne bileyim Tanrı'nın egemenliğini, kilisenizi büyütmenizi istemiyorum. Ben aynı zamanda sizin yüreğinizi istiyorum. Sizi istiyorum. Sizinle yakın, canlı, diri bir ilişki içerisinde olmak istiyorum. Mesajını veriyor. Bu kilise bunları yaparken demek ki bu sevgiden, bu bağlılıktan, bu ilişkiden biraz belki uzaklaşmış. O yüzden Tanrı burada aslında böyle bir uyarı veriyor bana dön diye. Bir de hani sadece kilise olarak da bakmamak lazım buna. Aslında bu kiliselere yazılan mektuplar sadece kiliseye verilen bir mesaj değil. Aynı zamanda bireysel olarak da bize bir mesaj veriyor. İmanlılar olarak, İsa'yı takip eden kişiler olarak. Yani bizler de bazen bunu görüyoruz aslında kiliselerimizde kişi mesela ilk defa Tanrı'nın sözünü okuduğunda ve iman ettiğinde yani bakıyoruz ki o kadar ateşli yani ben görüyorum defalarca insanlar kutsal kitabı okuyup bitiriyorlar işte bütün kilisedeki toplantılara katılıyorlar. Sürekli ilahiler dinliyorlar, sürekli ruhsal olarak bir şeyin içerisindeler ve tanrıyla ilişkileri o kadar güçlü oluyor ki ama işte bunu devam ettirmek lazım. Bazen bu ne yapıyor? Yüzeyselleşmeye başlıyor. Bazen işte burada tavizler verilmeye başlıyor ve tavizler verilmeye başladığı zaman odak noktamızı biz tanrıdan, tanrıyla olan ilişkiden başka şeylere çevirmeye başladığımızda bu sevgi, bu bağlılık biraz zarar görüyor veya uzaklaşabiliyoruz ve bazen bu çok ciddi bir tehlike de oluyor çünkü bu yöne doğru giden insanlar sonra kiliseden uzaklaştıklarını tamamen koptuklarını da bir dönem sonra görüyoruz aslında. [00:30:47] Speaker A: Kesinlikle. Hocam burada bunu okurken direkt ben kendi üstüme alınıyorum. Yani özellikle kilisede hizmet eden, kilise için bir şey yapan, Tanrı'nın adına artık çocuk dersi veren de diyebiliriz buna, ibadet yöneten de diyebilirsin, herkes için. Ben Tanrı için bir şey yapıyorum, sanki sevgi onun içine dahilmiş gibi ya da Tanrı ile ilişki onun içine dahilmiş gibi, sanki birmiş gibi olabilir. [00:31:07] Speaker B: Yani aslında olması lazım, sevgiyle hizmet etmek lazım, sevgiyle bunu yapmak lazım ama bazen hani bu zamanı o hizmet için ayırdığımız zamanı sanki Tanrı ile özel ilişkimizde ki bir zaman gibi değerlendirebiliyor. [00:31:24] Speaker A: Kesinlikle, bence de problem de o zaten. Yani sanki Tanrı bana muhtaçmış gibi, benim işlerime muhtaç. Yok yani, Tanrı sensiz de yapabilir ama seni istiyor, dahil etmek istiyor sevgisinden dolayı. Fakat ben onu yanlış anlayıp, Tanrı için çalışmak istiyorum, Tanrı için... Ama oturup sohbet etmedim, bir sormadım. Ya ne düşünüyorsun hayatım hakkında? Ya Rabbim dene ve sına beni. O Davud'un mezmurlarda gördüğümüz o ilişki biraz arka plana düşebiliyor. [00:31:50] Speaker B: Bu aslında hepimizin yaşadığı bir tehlike. Ben de bu dönemleri geçirdim. hala da bu tehlike hepimizin önünde dikkat etmemiz gereken bir tehlike. Çünkü burada senin de dediğin gibi Tanrı bizim yaptığımız işlere bakmıyor. Tanrı'nın işini yapmak için Tanrı'nın bize ihtiyacı yok. Tanrı bunu istediği şekilde kendisi yapabilir. Yani sana bana ihtiyacı yok ama Tanrı bizimle yapmak istiyor bu işleri ama nasıl ilişkisinden kaynaklı bir şekilde. yani sevgisinden kaynaklı bir şekilde. Hani sen çok iyi vaiz olabilirsin, kilisede çok etkin bir müjdeci olabilirsin, gidip birçok yerde insanlara ikna eden bir şekilde Tanrı sözünü öğretebilirsin, müjdeleyebilirsin ama gerçekten senin Tanrı'yla ilişkin var mı? Yani gerçekten işte zaman ayırıyor musun? Tanrı'nın önünde durup, Tanrı'nın sözünü açıp, ya ben bugün vaazımda ne paylaşacağım diyerek düşünmek yerine ya bu söz Tanrı bana ne konuşmak istiyor? Tanrı benim hayatıma bugün bu söz aracılığıyla nasıl bir mesaj vermek istiyor diye de bakıyor musun? Ya da Tanrı'ya yaklaşıp dua ediyor musun? Onunla o yakın ilişki içerisinde misin? Yoksa bazen biz bazı şeylere alışıyoruz ve alıştığımız zaman aslında Tanrı'nın yüceliğini fark etmiyoruz. Yani bir örnek vermek isterim. Antalya'ya baktığımız zaman, Antalya çok güzel bir şehir. Dağları var, denizi var, ormanı var, tarihi zenginlikleri var. Genelde yurt dışından insanlar bazen buraya geldiği zaman, ziyarete geldikleri zaman bütün bu güzellikleri gördüklerinde hayran kalıyorlar. Şuna bak, dağlara bak, denize bak. Ya da bazen onları mesela Perge'ye götürüyorum ben gezdirmek için çünkü Perge kutsal kitapta adı geçen yerlerden, tarihi yerlerden birisi. Ve Perge'ye gittiğimiz zaman bütün o kalıntıları gördükleri zaman, tarihi kalıntıları yani şaşırıyorlar. Yani ne kadar müthiş, ne kadar güzel bir şey diye. Ama ben mesela öyle hissetmiyorum. Çünkü ben Perge'ye belki 200 defa gittim. Artık orada gördüklerim benim için o sütunlar benim için farklı farklı şekillerdeki bir taş gibi geliyor. Anlatabiliyor muyum? Yani defalarca gördüğüm için ya da Antalya'daki o manzarayı, o dağı, denizi defalarca gördüğüm için bazen fark etmiyorum aslında ne kadar güzel olduğunu, ne kadar büyüleyici olduğunu. Anlatabiliyor muyum? Yani ilk defa gördüğümde öyle değildi. Ben hatırlıyorum ilk defa Perge'ye gittiğimde ben de büyülenmiştim. Antalya'daki o dağları falan gördüğümde ben de büyülendim. Ama şimdi bazen hani o güzelliğin içerisinde yaşıyoruz ya o güzelliği fark edemiyoruz. Bayağılaşıyor yani yüzeyselleşiyor bazen. [00:34:41] Speaker A: O değerini kaybettiği için değil. [00:34:43] Speaker B: Evet sen aslında alışıyorsun buna. Bazen Tanrı'yla aslında ruhsal olarak ilişkimiz de öyle olabiliyor. Yani Tanrı'ya ilk geldiğimiz zaman, ilk O'nu tanıdığımız zaman O'nun o görkemi, yüceliği, O'nun o bizim için çarmıhta yaptıklarını, sevgisini, lütfunu, merhametini, karakterini, kişisel özelliklerini tanıdığımız zaman hayran kalıyoruz. ve bağlanıyoruz ve sürekli hani onu daha da çok anlamaya, tanımaya çalışıyoruz ama sonra yavaş yavaş o şeye alışmaya başlıyoruz. Alışkanlık aslında bir değiştiriyor bazen. [00:35:24] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Çok doğru. Ve Efeslere verilen uyarı da dediğim gibi o. Yani mükemmel işler yapıyorsunuz ama Ya sevgi, ya o ilik aşk. O ilik sevginize geri dönün. Onun Augustine'in o dediği gibi bir sevgiler hepsi çok güzel ama ilik olan Tanrı'ya olan sevgi, işine teolojiye olan sevgin onlar arka planda. Ama ilik olması gereken o Tanrı'yla bir bağ. Ve Efes'teki uyarı bu. [00:35:46] Speaker B: Yani şey vardı, o sözü aklıma geldi, onu da söyleyeyim. Çok değerli bir kardeş, Kaan Koryurek diye bir kardeşimiz vardı. İstanbul'da Beşiktaş Kilisesi, Beşiktaş Protestan Kilisesi'nin pastörü. Onun çok değerli bir sözü var. Diyor ki, benim bütün başarılarım veya yaptığım işler aslında Tanrı'yla ilişkimden kaynaklanan işlerdir. Aslında Tanrı'nın bizden istediği bu. Yani başarı, birçok güzel şeyler yapmak değil, yapacağımız bütün o işlerin onunla olan ilişkimizden kaynaklanması. O yüzden aslında Efeslere yapılan uyarı da bana göre o ama burada güzel bir şey de görüyoruz. Tanrı onları yargılamıyor aslında. Tanrı onlara hani ya siz bana olan ilk sevginizi kaybettiniz. O zaman ben bundan sonra sizinle ilişki kurmak istemiyorum. Sizinle herhangi bir şekilde egemenliğimde herhangi bir payınız olsun istemiyorum. Bıktım artık sizden diyen bir Tanrı değil. Ama ne görüyoruz burada? Tövbeye çağırıyor. Nerede düştüğünü diyor, hatırla. Tövbe et ve ilk hani o sevgine geri dön. Aslında bu hepimiz için bir çare. Bugün belki Tanrı'dan uzaklaşmış hissediyor olabilirsin. Yüreğine baktığın zaman belki o sevgi çok ateşli bir şekilde yanmıyor olabilir. Ama Tanrı'nın burada bir daveti var. Neredeysen, ne durumdaysan fark etmez. Hatırla, tövbe et ve geri dön. O ateşi Tanrı aslında tekrar alevlendirmek istiyor ama bunun için de senin tövbe edip geri dönmen lazım. Ve burada aynı zamanda bir ödül de görüyoruz. Diyoruz ya hani her kiliseye bir de vaat veriliyor. Vaat nedir? Galip gelene diyor Tanrı'nın cennetinde bulunan yaşam ağacından yeme hakkını vereceğim. Yani Tanrı'nın da aslında çok güzel bir vaati kiliseye verdiği. [00:37:40] Speaker A: Değerli. Sonrasında İzmir Kilisesi var hocam. Efes'te. İzmir Smyrna Kilisesi'ne sözleri. Onu okuyacağım. Ondan sonra bakalım. İzmir'deki kilisenin meleğine yaz. Ölmüş ve yaşama dönmüş. İlk ve son olan şöyle diyor. Sıkıntılarını, yoksulluğunu biliyorum. Oysa zenginsin. Yahudi olduklarını söyleyen ama Yahudi değil de şeytanın havrası durumunda olanların iftiralarını biliyorum. Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma. Bak, deneseniz diye iblis içinizden bazılarını yakında zindana atacak. On gün sıkıntı çekeceksiniz. Ölüm pahasına da olsa sadık kal. Sana yaşam tacını vereceğim. Kulağı olan ruhun kiliselerin ne dediğini işitsin. Galip gelen ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek. İzmir kilisesine o iki kilise demiştin. Evet. İkisilerden bir tanesi. [00:38:26] Speaker B: Evet, İzmir Kilisesi. Burada çok güzel bir şey var. İzmir Kilisesi yani aslında Simirna olarak geçiyor. Simirna Kilisesi'ne baktığımız zaman bugünkü İzmir'de. Yani Efes Kilisesi Selçuk'taydı. İzmir'in ilçelerinden birisi Selçuk'ta. Simirna ise İzmir'in aslında merkezinde gördüğümüz kiliselerden birisi ve o da tabii ki önemli bir kentti o Roma döneminde. Ve aslında orada yaşamak çok zordu yani bir Hristiyan olarak ve burada İzmir, Simirna Kilisesi'nin ne kadar ciddi baskılardan geçtiğini görüyoruz değil mi? Ne kadar acı çeken, zulüm gören bir kilise olduğunu görüyoruz ve bu kiliseye İsa'nın herhangi bir uyarısı yok. Aslında burada şunu da görüyoruz. Bu kilise dört dörtlük bir kilise miydi? Mükemmel bir kilise miydi? Hiç günahı olmayan, hiç hataları olmayan bir kilise miydi? Ben öyle olduğuna inanmıyorum. Çünkü biz sonuçta insanız. Elbette ki günahlarımız, hatalarımız var. Ama burada Tanrı bu kilisenin ne kadar acı çektiğini görüyor. Ne kadar zulüm altında, baskı altında gördüğünü görüyor. kaldığını görüyor bütün o baskılara rağmen ve Tanrı burada o kiliseyi yermek yerine ya da yani böyle bir ruhsal bir baskı vermek yerine aslında teşvik ettiğini daha da çok sadık kalmaya cesaretlendirdiğini görüyoruz. [00:39:49] Speaker A: Burada açılış biraz etkileyici. Yani açılışı okuduktan sonra gerisini okuyunca daha anlamlı oluyor. Çünkü diyor ya ölmüş ve yaşama dönmüş. İlk ve son olan şöyle diyor. Sizinle konuşan kişi ölmüş ve yaşama dönmüş. Sonrasında ölüm pahasına da olsa sadık kal. Sana yaşam tacını vereceğim. [00:40:06] Speaker B: Yani burada aslında İsa'yı tanıtıyor. O ilk başta İsa'yı Yuhanna görüm olarak gördü ve yani bize tanıttı ya birinci bölüme baktığımız zaman aslında oradaki İsa'nın bütün özelliklerini bu kiliselere yaydığını da görüyor. Efes'teki kiliseye seslenirken diyor ki 7 yıldızı sağ elinde tutan olarak İsa'yı bize tanıtıyor. Burada Simirna kilisesine baktığımız zaman ölmüş ve yaşama dönmüş olan ilk ve son olan İsa Mesih olarak tanıtıyor ve diğer mektuplarda da aynısını yapıyor. Farklı bir şekilde Mesih'in özelliklerine vurguluyor. [00:40:44] Speaker A: Kilisenin ihtiyacına göre. [00:40:46] Speaker B: Yani çünkü burada İsa ölmüş ama yaşama dönmüş. İsa'nın yaşamına baktığımız zaman İsa çarmıhta bize o kurtuluşu getirmek için birçok acılara, sıkıntılara, zulümlere katlandı. Ama o çekilen acılar, o sıkıntılar daha sonra bize yaşam getirdi. Yani İsa'nın ölümüyle biz yaşama kavuştuk. Her ne kadar çarmıhta kötü bir şey oluyor olsa da o sıkıntılar, o zulümler, o baskılar İsa'nın çektikleri daha sonra bizim için bir berekete dönüştüğünü görüyoruz çarmıhta ve aslında bu özelliğini kullanarak İsa'nın ne yapıyor? Teşvik veriyor burada özellikle Simirna Kilisesi'ne. Bak sen de şu an aslında İsa adına, onun uğruna, onun gibi birçok acılara, sıkıntılara, baskılara, zulümlere maruz kalıyorsun. [00:41:39] Speaker A: Doğru. [00:41:40] Speaker B: Ama diyor bütün bu çektiğin acıların sıkıntıların bir sonu var ve bunun aynı zamanda bir ödülü de olacak bir bereketi de olacak o yüzden gözünü hani bu acılara değil aslında senin için ayırdığım yaşam tacına çevir çünkü o ödülü gördüğün zaman Aslında o sıkıntılara daha da çok katlanabiliyorsun. Tıpkı bir yarışçı gibi. Yarışçılar ne yapıyor? Aslında yarışmalarda gözünü o ödüle dikiyorlar değil mi? Ve o ödüle diktikleri için de ona kavuşmak için koşuyorlar. Aynı şekilde bugün bu kiliseye de Tanrı bu şekilde sesleniyor. Bir söz var diyor ki, beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır. Gerçekten de Tanrı burada onlara bu teşviği veriyor. Bir gün gelecek yani bütün bu sıkıntılarından, sorunlarından, problemlerinden, baskılarından kurtulacağın bir gün gelecek. Ve işte o çektiğin bütün acıların aslında ne kadar kutsal olduğunu ve bunların senin için nasıl bir berekete dönüşeceğini göreceksin. O yüzden sadık kal. Önlerine aslında bir motivasyon koyuyor, bir örnek koyuyor. [00:42:51] Speaker A: Kesinlikle. Gelecekte olan şeylerden bahsederken elbette güzel bir vaadiyle bitiriyor fakat öncesinde söylediği 10 gün sıkıntı çekeceksiniz. Yani birisi, birileriniz hapse atılacak aranızdan ve tahmin edebiliyorum yani düşün, mektup geliyor. Zaten zor durumdan geçiyorsun. Aralarınızdan birkaçı hapse atılacak fakat dayanın. Ölüm pahasına bile olsa dayanın ve en sonunda bitirirken de galip gelen ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek. [00:43:18] Speaker B: Ve buradaki dediğin gibi özellikle İsa onları hem içinde yaşadıkları sıkıntıları biliyor ve bundan sonraki sıkıntılara da hazırlıyor. Yani aslında İsa'nın en çok sevdiğim taraflarından birisi bu. Belki İsa bugün günümüzde olsaydı ve bütün bu vaatleri verseydi hiçbir zaman bir önder olarak seçilmezdi. Yani bir politikacı gibi. Değil yani çünkü bugün politikacılara baktığımızda birçok şeyler vaat ediyorlar ama vaatlerinin gerçekleştiğini görmüyorsun. İnsanları kandırdıklarını görüyorsun ama İsa öyle değil. İsa aslında gerçekleri söylüyor değil mi? İsa beden alıp yeryüzünde öğrencilerini yetiştirirken ve öğrencilerine aynı zamanda hizmetini verirken de söyledi. Yani dedi ki çarmıhını yüklenip ardımca gelin. Ve dedi işte bana olan imanınızdan dolayı insanlar size zulüm edecekler, sıkıntılar çektirecekler, şunları bunları yaşayacaksınız diye. Düşünsene böyle bir davet veriyor İsa sana. O kadar da cazip bir davet değil yani dünyasal gözle değerlendirdiğin zaman. Ama işte buradaki şey bu, dünyasal gözle baktığın zaman İsa'yı takip etmenin aslında hiçbir değeri yok. [00:44:36] Speaker A: Evet. [00:44:37] Speaker B: Eğer bu dünyada kalacak olan bir şeyse, dünyasal bir mesajsa. Ama aslında İsa bunu söylüyor. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyen şeylere dikelim. Yani çünkü görünen şeyler geçicidir ama görünmeyen şeyler kalıcıdır diyor Korintler mektubunda Paulus. O yüzden İsa hep bizim gözümüzün nereye, aslında o zafere, o kendisiyle birlikte olacağımız zamana yönlendiriyor. [00:45:02] Speaker A: Amin. Üçüncü kilisemiz Bergama Kilisesi. Bergama Kilisesi hocam her gittiğimde inanılmaz rüzgarlı. Hiç böyle anlamadığımda ne oluyor burada? Ve her seferinde de böyle biraz zorlanarak gittiğim bir yer. O yüzden okurken biraz daha anlayacaktır dinleyenlerimiz. Bergama'daki kilisenin meleğine yaz. İki ağzı keskin kılıca sahip olan şöyle diyor. Nerede yaşadığını biliyorum. Şeytanın tahtı oradadır. Yine de adıma sımsıkı bağlısın. Aranızda şeytanın yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım, Antipa'nın günlerinde bile bana olan imanını yatsımadın. Ne var ki? Birkaç konuda sana karşıyım. Aranızda Balam'ın öğretisine bağlı olanlar var. Putlara sunulan kurbanların etini yemeleri, fuğuş yapmaları için İsrailoğullarını ayartmayı Balak'a öğreten Balam'dı. Bunun gibi. Sizin de aranızda Nikolas yanlarının öğretisine bağlı olanlar var. Bunun için tövbe et. Yoksa yanına tez gelir, ağzımdaki kılıçla onlara karşı savaşırım. Kulağı olan, ruhun kiliselerin ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı imandan vereceğim. Ayrıca ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka bir kimsenin bilmediği bir ad vereceğim. Belgama'daki kiliseye yine benzer birkaç şey var. Efes'teki kiliseye benzer bir şey var. İman yatsımadın, dayandın fakat Nikolas yanlıları yine ortaya çıkıyor. [00:46:21] Speaker B: Evet burada aslında Efes Kilisesi'nin yaptığının tam tersini yapan bir kilise olduğunu görüyoruz değil mi? Efes Kilisesi'ni överken yani Nikolas yanlılarına aslında karşı çıktığını ve Bundan dolayı da Tanrı'nın onları övdüğünü görüyoruz. Ama burada bu kiliseye baktığımız zaman ne yapıyorlar? Onlar Bala'mın öğretisini ve aynı zamanda Nikolasyanların öğretisine bağlı kalmışlar. Yani onun kiliseye girmesine aslında izin vermişler ve bu öğreti aslında bu ve bunun gibi sahte öğretilerin Kiliseye girip Tanrı'nın kilisesinin tanıklığına ne kadar zarar verdiğini de burada görebiliyoruz ve burada aslında şeytanın tahtı olarak şeytanın tahtının orada olduğunu söylüyor ve bu aslında o dönemdeki Zeus Tapınağı'na aslında işaret ettiğini görüyoruz. Çünkü Zeus'un sunağı imparatorluk tapınağı aslında oradaydı ve büyük bir ihtimalle de yani bu şeytanın tahtı derken bunu işaret ediyor ve burada bu öğretinin aslında ona karşı onun şeytanın tahtı orada olmasına rağmen şeytan aslında güçlü bir şekilde orada çalışmasına rağmen ve oradaki insanları güçlü bir şekilde etkilemesine rağmen yine de bu kilisenin orada sadık bir şekilde kaldığını da görüyoruz yani. [00:47:44] Speaker A: İkisini bir arada kullanıyor. Hem Sadık diyor, hem Nikolas. Yani dayanıyorsunuz, acı çekiyorsunuz hala benim için. Bir yandan acı çekmenize rağmen bir yandan da bir yanlış öğretiyi kabul ettiniz. Dönmeniz gerekiyor tez bir zamanda. Yoksa ben geleceğim buraya. [00:47:58] Speaker B: Aslında bunu ben pek de yadırgamıyorum. Çünkü yani şu anlamda bakıyorum. Ben de aslında kilisemizin tarihine baktığımız zaman bu gibi durumlarla karşılaştım bazen aslında bunu fark etmemiz lazım bazı öğretiler öyle ya ben şeytanın öğretisini veriyorum şeytan bunu buyuruyor işte bundan sonra şuna şuna şuna inanacaksınız diye girmiyor yani kilisenin içerisine bazen aslında gerçeği o kadar çok saptırarak ve gerçeğe o kadar çok yakın bir yalan söyleyerek kiliseye girmeye çalışıyor ki insanlar aslında bunu bazen fark etmiyorlar. Ben de kilisede bazı dönemlerde aslında bu gibi zararlı öğretilerin ilk başta farkına varmadım. Bunun gibi kişiler geldiler, bazı öğretiler verdiler ya da ilişkiler kurdular. Bu insanların ilk başta ne kadar yakın, sıcak, samimi olduklarını fark ediyorsun. Öğretilerinin kutsal kitaba ne kadar uyduğunu fark ediyorsun ama zamanla hani ilişki kurduktan sonra ya da kutsal kitabın öğretilerini farklı bir şekilde yani yönlendirerek aslında içerden kiliseyi ne kadar yavaş yavaş yıprattığını fark ediyorsun. İşte aslında İsa orada onu söylüyor bu kiliseye yani bunu fark et. Bak bu insanlar belki fark etmiyorsun ama bu insanların verdiği öğreti zararlı. Belki şu an bir sorun yokmuş gibi gözükebilir ama ileride çok ciddi zararlar verebilir. O yüzden kilise aslında öğretisel açıdan çok önemli bir yerdir. Çünkü imanlıları geliştiren ve aynı zamanda onların Tanrı'ya olan ilişkisini daha önemli bir şekilde yönlendiren kilisedeki verilen vaazlar ve öğretilerdir. Ve bakıyoruz kilise tarihine de bazı vaazlar ve öğretilerin kiliseye ne kadar ciddi zararlar verdiğini geçmişte değil mi? Yani o kadar da önemsenmeyecek bir durum değil. [00:49:56] Speaker A: Doğru ve burada direkt söylüyor zaten putlara sunulan kurban ve fuhuştan bahsediyor ve onları açık bir şekilde uyarıyor. Fakat dediğimiz gibi yavaş yavaş olunca insanlar çok farklı. Sen de kiliseleri gezdiğin için eminim karşılaştığın geçmişte olmuş. Fark etmiyorlar bile bazı hatalarımızı. Biz de kendi hep diyorsun ya bireysel hayatımıza da indirelim bunu. Gerçekten öyle. Bazı eksik yanlarımız, günah içinde olan yanlarımızda böyle şey değiliz. Ben iyi ki yapıyorum bunu. Değil de yavaş yavaş dünyaya, çevremize böyle ayak uydurmaya başlıyoruz. Etraftaki insanlara. [00:50:27] Speaker B: Yani işte o yüzden aslında dikkat etmek lazım. İsa'nın aslında duasına baktığımız zaman, Yuhanna 17'de ne diyor İsa? Baba diyor, onları ben diyor dünyadan seçtim. Onlar diyor dünyada kalsınlar ama onları dünyadan korumanı istiyorum diyor. Burada aslında İsa'nın duasında bunu görüyoruz ki İsa kilisenin dünyada olmasını istiyor. Tanıklık açısından yani Tanrı'yı tanıtmak ve gerçekten Tanrı'nın sevgisini, işlerini, merhametini, lütfunu yansıtmak için biz dünyada olmalıyız. Birçok kültürlerin içerisine girmeliyiz ve o kültürlerin, o toplumların içerisinde Mesih'in ışığını yansıtmalıyız ama diğer bir taraftan da dikkat etmeliyiz ki o kültürler kiliseye girmesin. Anlatabiliyor muyum? Yani şey gibi düşün, güzel böyle bir denizde bir geminin içerisinde olmak ve seyahat etmek güzeldir ve iyi bir manzaradır o ama gemi suyun üzerinde olduğu sürece ama su geminin içerisine girmeye başladığı zaman ne oluyor? Tehlike, batma tehlikesi. var değil mi? Gemi suyun üzerinde kaldığı zaman manzara iyidir ama su geminin içerisine girdiği zaman öyle değil. Yani çok ciddi bir tehlikedir. İsa'da kilisenin dünyada olmasını istiyor, ışık olmasını, tanık olmasını ama dünyanın o kültürünün ya da o öğretisinin kiliseye girmesini istemiyor. Kilise tabii ki birçok toplumdan gelen insanları kabul eden bir kilise olması lazım. Yani insanları kabul etmek farklı bir şey, onların öğretilerini kabul etmek Kesinlikle öyle. Kesinlikle farklı bir şey. İşte biz ona dikkat etmeliyiz kilise olarak. Bütün rengine, cinsine, milliyetine, ırkına bakmadan kilise toplumun her kesiminden kişilere, her kültürden, inançtan kişilere açık olmalı, kucaklamalı o insanları ama öğretilerini değil. [00:52:27] Speaker A: Evet, evet. İsa Mesih'in uyarılarından bir tanesi o. Ferisiler hakkında. Onların mayasından sakının. Derken, tamam zaten iç içeyiz, yandı başımıza. Devamlı İsa Mesih onlara da öğretiyor. Ama onların mayasından, onların öğretisinden, onların düşüncesinden, dünyaya bakış açısından sakınmak gerekiyor. İkisi bir arada. Sevin ama sakının. [00:52:45] Speaker B: Yani aslında kilisede bu demektir. Yani kilise Grekçe eklesia kelimesi. Yani ne demek? Kelime anlamı olarak dışarıya çağrılmış olanlar anlamına geliyor. Yani evet sen bu dünyadasın ama bu dünyanın dışında olmaya çağrıldın. [00:53:03] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. [00:53:04] Speaker B: Yani kutsal olmaya, Tanrı için özel bir halk olmaya ve onun kimliğini, karakterini yansıtmaya çağrıldın. Yani buna dikkat etmemiz lazım. Su kilisenin içerisine girmesin. Ama kilise suyun üzerinde her zaman yüzsün. Dünyaya, Mesih'e olan tanıklığını ilan etsin. [00:53:22] Speaker A: Evet, amin, amin. Bugün hem vahiy bölümünün biraz anlamına baktık ve ilk üç kilisesine, Efesler Kilisesi'ne, İzmir Kilisesi'ne ve Bergama'daki kiliseye baktık. Hepsine verilen uyarılar ve özellikle İzmir dikkatimizi çekmişti. Onlara verilen uyarıdan daha çok teşvik. Dayanın daha da zor olacak fakat sizinleyim ve o son galip geldiğinizde zarar görmeyeceksiniz diyor. Bugünlük burada kapatalım hocam. Ağzına sağlık, yüreğine sağlık. Güzel bir bölüm. Önümüzdeki podcastta da diğer dört kiliseye bakarız. [00:53:51] Speaker B: Tamam, bakalım. [00:53:52] Speaker A: Arkadaşlar çok teşekkürler bize eşlik ettiğiniz için. Umarım dinlerken aklınıza sorular gelmiştir, merak ettiğiniz konular gelmiştir ya da belki paylaşmak istediğiniz bir yorum vardır. Lütfen onu videonun altında paylaşırsanız çok seviniriz. Videoyu beğenmeyi ve kanalımıza abone değilseniz abone olmayı unutmayın. Kendinize iyi bakın, esen kalın.

Other Episodes

Episode 40

July 11, 2025 00:58:21
Episode Cover

Süleymancı Tarikatından Ateizme, Ateizmden Kiliseye: Pastör Ramazan Arkan'ın Tanıklığı

Süleymancı tarikatından ateist bir dünya görüşüne, oradan da kilise pastörlüğüne uzanan inanılmaz bir hayat yolculuğu... Özgür Jerdan'ın sunduğu Özgürce'nin bu bölümünde, Türkiye Protestan Kiliseleri...

Listen

Episode 27

April 26, 2025 00:17:01
Episode Cover

Paskalya'nın Gücü: İsa Mesih'in Dirilişi, Umut ve Yenilenme

Paskalya'nın Gücü: İsa Mesih'in Dirilişi, Umut ve YenilenmePaskalya Bayramı'na özel bu bölümde, Özgür Jerdan ve Pastör Özgür Uludağ ile İsa Mesih'in dirilişinin anlamını ve...

Listen

Episode 57

November 08, 2025 00:23:56
Episode Cover

Hristiyan Oldum Diye Ailem Beni Eve Hapsetti: Dilara Vatansever'in Türkiye'de İnanç Mücadelesi

"Özgürce"nin bu bölümünde, Dilara Vatansever ile Türkiye'de Hristiyan olmanın getirdiği eşsiz deneyimleri konuşuyoruz. Dilara, ailesinin tepkilerine rağmen inancına nasıl sadık kaldığını, Rab'bin onu zor...

Listen