Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce hoş geldiniz. Bugün adaşım Özgür Uludağ kardeşimle birlikteyim ve bugün kutsal hafta ve bugün kutsal çarmıh haftasına bakacağız. Kilise tarihinde 4. yüzyıldan bu yana kutlandığı söylenir ve bazı protestan kiliseleriyle birlikte elbette Ortodos ve Katolik kardeşlerimizin kutladığı bir hafta. Bugün çarmıhın anlamına bakacağız. Çarmıhın hem o zamanki 1. yüzyıldaki anlamı Romalılar tarafından Nasıl algılanıyordu? Yahudiler ne düşünüyordu çarmıhta ölüm hakkında? Ve bugün bizler için ne anlam ifade ediyor? Hoş geldin Adaş.
[00:00:29] Speaker B: Hoş bulduk Adaş. Sen de hoş geldin.
[00:00:31] Speaker A: Aynen ikimiz de yollardan geldik. Hemen hemen aynı zamanda. Ben cumartesi döndüm, sen de cumartesi döndün. Ben cuma döndüm, sen cumartesi. Nereden geldin? Daha önce konuştuğumuz Yüzze Konferansı'ndan geldin.
[00:00:42] Speaker B: Nasıl geçti? Yüzze Konferansı, kiliseler arası gençlik hizmetlerinin 3 yılda bir yaptığı ulusal bir gençlik konferansı.
[00:00:49] Speaker A: Çok güzel.
[00:00:49] Speaker B: Güzeldi. Yani yorucuydu bizim açımızdan bazı konular ama çok bereketliydi. Değdi yani. Yorulduğumuzun her anına değer. Türkiye'nin her yanından gençler geldi. Doğu, Batı, Kuzey, Güney. Güzel oldu ya. Onlarla 3 gün, 3 gece birlikte beraber tapınmak, bazıları dinlemek, sohbet etmek, tanışmak dolu doluydu.
[00:01:10] Speaker A: Pastoralım olacağına sen katılıyor muydun?
[00:01:12] Speaker B: Katılıyordum. İlk başladığından beri.
[00:01:13] Speaker A: Aaa ne zaman başladı?
[00:01:14] Speaker B: 2013'Te. Yani 3 yılda bir düzenleniyor zaten.
[00:01:17] Speaker A: O zaman bu kaçıncı oldu şimdi?
[00:01:18] Speaker B: Bu 5. oldu zannediyorum. 13, 16, 19, 20, 22, 25. Güzel.
[00:01:25] Speaker A: Matematiği de var hocam.
[00:01:26] Speaker B: Çok iyi. Sonraki 28'de ailesiyle bakalım. Hazırlanmaya başlayacağız.
[00:01:30] Speaker A: Evet evet. İşte ben de onu soracaktım. Yani o günden bugüne nasıl değişti? Çünkü o zaman katılımcıydın şimdi. Görevin neydi tam olarak?
[00:01:37] Speaker B: Orada düzenleyen ekipteyim. Yönetim kurulundayım.
[00:01:40] Speaker A: Mükemmel.
[00:01:41] Speaker B: Aynı zamanda organize ekibinin içindeyim sonuç olarak.
[00:01:44] Speaker A: Evet evet evet. Nasıl gelişti sence o günden bugüne? Nasıl bir farklılık var?
[00:01:48] Speaker B: Bir kere sayı tabii ki çok değişti. Yani o günlerde katılanlarla bugünlerde katılanlar arasında baya artış var. Aynı zamanda da nesil değişiyor. O da çok farklı. Yani o günün nesliyle bugünün nesli çok farklı. Ama hepsi acayip Tanrı'yı seviyor. Yani gerçekten minnettarım ben o gençler için.
[00:02:05] Speaker A: Sence en büyük kazançları ne oldu bu konferastan ya da nasıl bir geri dönüş aldınız? Çünkü bir form doldurttunuz. Ne iyidir ne kötüdür nasıl geliştirebiliriz?
[00:02:13] Speaker B: Yani genel olarak zaten formları inceledim dedim acaba nerelerde hata yapmışız falan. Hamdolsun memnundular çoğunlukla. %99 yani çok olumlu dönüşler vardı. O %1'li kısım da sensin muhtemelen. Alınan mesajlar önemliydi. Birçoğu Tanrı'yla bir şekilde yüreğinin buluştuğunu söyledi. O güzeldi. Tapınmalar aracılığıyla, ibadetler aracılığıyla. Tabi ki orada kendi akranlarını görmeleri çok değerli. Neden? Çünkü bazı yerlerde gençler yalnız, yani kimse yok. Dolayısıyla oraya gelip o kadar yüzlerce gençle bir arada olmak onlara da cesaret veriyor. Yani yalnız değiliz aslında.
[00:02:50] Speaker A: Doğru. Doğru, doğru, doğru. Büyük kadar da şey olsa da sanki sadece bir araya gelip zaman geçmek için ama çok değerli bir şey.
[00:02:55] Speaker B: Kesinlikle. Yani birçok kişinin büyük bereketle geri döndüğüne tanık oldum ki biz de öyle.
[00:03:01] Speaker A: Çok iyi.
[00:03:02] Speaker B: Sevindim, sevindim. Sen neler yaptın?
[00:03:03] Speaker A: Ben de yollardaydım. Yurt dışında hem bu iş konusunda böyle bir nasıl işimizi arttırabiliriz, nasıl büyütebiliriz, onun çabaları.
[00:03:11] Speaker B: Yeni düğün videoları peşimizde.
[00:03:12] Speaker A: Aynen yeni düğün videoları editlemek istiyorum.
[00:03:14] Speaker B: Arkadaşlar düğününüz varsa editleriz falan. Editleriz.
[00:03:18] Speaker A: Yok farklı farklı sektörlerde nasıl çalışabiliyoruz. Onun için dolaştık. Eşimin ailesini ziyaret ettim birkaç gün. 16-17 gün gittim. 5 gün kalabildim yanında. 12 gün yollarda. Güzeldi ama ya. Verimli geçti. Hayırlısı bakalım.
[00:03:31] Speaker B: Yeni dönem başlıyor. Yazı bitirdik. Biz Antalya'da bitirmedik ama hani en azından ay bitti.
[00:03:36] Speaker A: Gittim Dallas'ta. Burası çok sıcak, burası yanıyor.
[00:03:40] Speaker B: Antalya'yı görmemişler.
[00:03:42] Speaker A: Bahar havası oluyor bu Antalya'da.
[00:03:45] Speaker B: İstanbul soğuktu bu arada buraya göre. Akşamları serindi yani. Sevdim, birkaç gün rahatladım.
[00:03:50] Speaker A: Ama Antalya'da bir saat yol gitsen zaten serinliyorsun hemen.
[00:03:53] Speaker B: Geçenlerde yanlışlıkla tişörtle Fesnikan Yaylası'na, Geyik Bayırı'na çıktım. Biraz ıslah bir gece oldu benim için.
[00:04:00] Speaker A: Güzel güzel. Ama kiliselerimizde yavaş yavaş insanlar dönmeye başladı. Yazın, tatiller vs. Güzel. Güzel bir zaman. Ama konumuza dönelim o zaman. Bakalım bu dediğin gibi...
[00:04:10] Speaker B: Kutsal haç.
[00:04:11] Speaker A: Kutsal haç, kutsal çarmıh. Evet haftasını kutluyoruz ve Protestan kiliselerinde daha çok Lüteryen ve Anglikan kardeşlerimizin daha sık kutladığı bir hafta. Fakat hepimiz için anlam taşıyor elbette. Kilisemizde Hristiyanlar olarak çarmıhın anlamını hem o zamanki anlamını hem bugünkü anlamını idrak etmek Kutsakta bu. Okurken onu anlamamızı sağlıyor. Ama aynı zamanda İsa Mesih'in fedakarlığını ve Tanrı'nın planını biraz daha net bir şekilde görebiliyoruz. O zaman yavaş yavaş bakalım mı? Çünkü Çarmıh ünlü bir konuşmacı, pastör değildi herhalde o zamanlarda. Konuşmacı şeyden bahsediyordu. Yani bugün Çarmıh ne olurdu? Amerikalıydı ve diyor ki mesela elektrikli sandalyeyi kolye olarak astığımızı düşünün diyor. Yani bu aslında öyle bir şey. Ya da aslan biri ipi alıp ip bir nevi bizim kolyemiz oluyor.
[00:04:52] Speaker B: Böyle bir Alay edenler de var yani karşı çıkmak için. Siz bunu takıyorsunuz da şu olsaydı onu da takacak mıydınız falan diye. Yani haklı bir gerekçe.
[00:05:00] Speaker A: Roma'daki anlamı neydi? Ne düşünüyordu? Roma neden çarmıha giriyordu insanları? Başını da kesebiliyor bazı insanların.
[00:05:07] Speaker B: Çok acı verici bir yöntemdi. Acayip dehşetli bir işkence yöntemiydi. kişiyi hem nefessiz bırakan hem de böyle iliklerine kadar gerçekten canını yakan yani kendini rahat bıraktığında ellerinin, göğüs kafesinin sıkıştığı, yukarı kaldırdığında diğer ana ayaklarının nefes alamadığı çok acı bir şey yani berbat bir şey gerçekten çarmı. Roma'da bunu azılı suçluları aslında bir nevi cezalandırmak için kullanıyordu. İsa'nın böyle bir şekilde cezalandırılması zaten çok ironiktir. Yani azılı bir suçlu değildi İsa hiçbir zaman.
[00:05:40] Speaker A: Doğru. Yani yanında öldürülen o diğer iki kişi birbiriyle konuşuyor ya, biz bunu hak ettik.
[00:05:46] Speaker B: Bu adam.
[00:05:46] Speaker A: O nedenle asılıyor çarmağa. Onların arasındaki o diyalogda da bunu görüyoruz ve Roma bunu bir nevi örnek göstermek için kullanıyor.
[00:05:54] Speaker B: Meydan okumadır aslında.
[00:05:55] Speaker A: Evet yani en yüksek tepeye çıkalım, herkesin, yoldan geçen insanlar da görsün, herkes görsün. Bize karşı çıkarsanız, bizim düzenimizi bozarsanız, Gözdağı veriyorlar.
[00:06:06] Speaker B: Aynen öyle. O yönetimler, o tür yönetimler sonuçta kendilerinden korkulmasını isterler. Bu da bir yöntemdi. Türlü türlü dehşetli yöntemler uyguladı zaten Roma. Bu da onlardan biriydi yani.
[00:06:18] Speaker A: Elbette kilise tarihine baktığımızda Aslanlar önüne atılan insanları da biliyoruz.
[00:06:22] Speaker B: Yani zifte batırılıp Meşale diye yakılan Hristiyanları da biliyoruz. Dolayısıyla bu da o vahşetten biri.
[00:06:28] Speaker A: Kanalımızda, İnstagram sayfamızda paylaştık. Youtube'da da paylaştık da şey konusunu yani Polikarp'ın o öldürüşü. Yani canlı canlı yakılarak. sistemlerden yani dönün, dönmezseniz size bu olur. Bir gözdağı dediğin gibi verilmesi için bir araçtı. Yahudiler arasında biz bunu o kadar görmüyoruz. Yahudiler nasıl bakıyordu çarmıha o birinci yüzyılda?
[00:06:47] Speaker B: Yani yüz karasıydı sonuçta. Yine dediğim gibi azılı suçlulara ceza vermek için kullanılan bir şey olduğu için onlar için bir utanç sembolüydü. Hatta kutsal yazılarda da geçtiği üzere ağaç üzerine asılan kişi lanetli sayılırdı.
[00:07:00] Speaker A: Doğru.
[00:07:00] Speaker B: Dolayısıyla Yahudiler için yani büyük bir utanç yani yüz karası bir kişi orada.
[00:07:05] Speaker A: Evet, utanç aynı zamanda eğer dediğin gibi asıldıysa ağaca, o zaman suçlu. Lanetlenmiş zaten.
[00:07:12] Speaker B: İşte.
[00:07:12] Speaker A: O diyaloğu mesela dinli liderlerin, İsa Mesih çarmıhtayken söylediklerine baktığımızda zaten onu anlıyoruz. Yani bir, bak suçlu yani. Haklıymış yani iyi ki yapmışız. Bir nevi çünkü lanetlenmiş bu adam.
[00:07:24] Speaker B: Aynen öyle. Hak ettiğini aldı diyorlar yani.
[00:07:26] Speaker A: Doğru, doğru. Bir anlamda dediğin gibi utanç derken şey algılanabilir sanki etraftaki diğer Hristiyanların utancı gibi. Ama çarmıha gerilenin.
[00:07:33] Speaker B: Yani hem o utancı hem de ailesinin de utancı oluyor ister ister. Hem o suçluluğu kabul etmek, o psikoloji.
[00:07:41] Speaker A: Kesinlikle. Havallerinin hiçbiri yok ortalıkta. Yuhanna sonradan görünüyor orada. Petrus yine inkar ediyor. İslami Mesih'i tanımadığını. Bir utanç var.
[00:07:48] Speaker B: Hem de çıplaklık var.
[00:07:50] Speaker A: Evet.
[00:07:50] Speaker B: Maalesef.
[00:07:51] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Yani kendileri belki onun yerine geçmek isterdi. Yeter ki hocaları o duruma düşmesin. Petos öyle olacağını söyledi mesela. Ama olmadı. Kaçtılar sonra, terk ettilerdi İsa Mesih'i orada bıraktılar.
[00:08:00] Speaker B: İnsanoğlu işte.
[00:08:01] Speaker A: Hem maksimum bir acı, inanılmaz bir de utanç var orada. İkisinin birleştirici. Bu hep paylaştığım o Twitter paylaşımına denk geliyor. Hatırlıyorum yine. İsa Mesih'in çarmıhta bir fotoğrafı. Kanlar içinde. Bir kevek, bir deri kalmış bir şekilde orada çarmıhtayken. İşte biz bu nedenle Türkler olarak Hristiyan olmayız. Çünkü bakın, Böyle birini mi takip edeceğiz demesi mi? Evet. Yahudiler de aynısını söylüyordu. Farklı değil yani.
[00:08:22] Speaker B: Farklı.
[00:08:23] Speaker A: Kendini kurtarın.
[00:08:23] Speaker B: Bizi mi kurtaracak? Mesih, bir kral, bir efendi, bir yönetici. Onlar için büyük bir şey. Yani şok.
[00:08:28] Speaker A: O zaman dediğinle son paylaşımdan ilerleyecek olursak. Mesih. Beklenti vardı. Beklenti sadece Mesih'in gelmesi değil, nasıl gelecek? Geldiğinde ne yapacak? Bu beklentiler o kadar yüksekti ki bu utancı daha da arttırdı. Çünkü biz buna mı geldik ya? Ben Petrus'un dediği gibi ben ailemi, işimi, gücümü bu durum için mi terk ettim? Ona elbette yani İsa Mesih'e söylerken biz senin için her şeyimizi bırakıp geldik ama tahmin edebiliyorsun yani her şeyi bıraktım geldim.
[00:08:51] Speaker B: Günün sonunda hocamız, önderimiz Mesih dediğin kişi onlar için onları sürgünden hani bir Angarya'dan kurtaracak hatta ulusları yok edecek, yenecek büyük bir zafer ilan edecek güçlü bir kral dolayısıyla dediğin gibi hani sadece öğrenciler yine tamam o şokun içerisinde bir şekilde yine bir sadakat vardı hepsinde ama diğer takipçiler için zaten sona kadar artık neredeyse herkes İsa'yı bırakıp gitmişti hatta İsa bir yerde öğrencilerine diyor ya siz deme beni bırakıp gideceksiniz artık O arada hepsinin utancı gibiydi bile. Yani belki de dövündüler ya da saklanmaya çalıştılar. Utanç içinde biz bunu mu takip ettik? Bak işte sonu bu oldu. Biz de onu büyük zannediyorduk.
[00:09:33] Speaker A: Doğru.
[00:09:33] Speaker B: Oysa ki büyüklük o çarmıhtaydı.
[00:09:35] Speaker A: Evet. Onun vaazlarını duymuş, mucizelerini görmüş Yahudiler de buna dahil. Yaptı. Gözümüzle gördük.
[00:09:41] Speaker B: İşte bir de ironi tarafı o. Yani mücize yaptı.
[00:09:43] Speaker A: Doğru. Doğru doğru. Herkese yardım ettin. Kendine de yardım et. Kendin de indir bakalım oradan. O zaman iman edelim sana. Böyle bir mesih beklentisi dediğin gibi bir Angarya'dan kurtarmak olduğu için beklenti bu. Elimizde bu var. Şey demek yok yani. Beklentimiz yanlışmış değil. Gördüğümüz yanlış. Yani bu olmamalıydı. Ama beklenti Bu nedenle çok tehlikeli bir şey. Yani gördüğümüz gibi 400 yıldır beklenen bir şey var. Bir Tanrı konuşmamış onlarla ve günün sonunda kendi beklentilerini seçiyorlar. Ve bu utançlarını, bu hissettikleri o yenilgiyi daha da derinleştiriyor.
[00:10:13] Speaker B: Kesinlikle.
[00:10:15] Speaker A: Çarmıh hakkında Kutsal Kitap Yeni Antlaşma'ya baktığımızda, o havarisel öğretiye baktığımızda da bu kelimeler aslında kullanılıyor. Bağzımda bir paradoks serisi üzerine vaaz vermiştim. Bu paradokslardan senin dediğin gibi bir tanesi. Çarmıh içinde bir kazanç, yenilgi gibi görünen bir durumda yenme, saklı olduğunu söylüyorlar. Ve bunu söylerken de, Pavlos'un özellikle mektuplarında çarmıh bir skandal, bir tökezlemek için bir taş gibi.
[00:10:41] Speaker B: Yani özellikle şey ifadesi çok dikkat çekici ayetlerde. Yahudiler için yüz karası, öteki uluslar için saçmalık. Ama biz kurtulmakta olanlar için Tanrı'nın gücü ve mesajıdır. Harika bir şey.
[00:10:56] Speaker A: Kesinlikle. Onu biraz daha açar mıyız? Neden saçmalık? Bir Romalı için. Mesela Yahudiler için biraz anladık yani çünkü beklentileri vardı ve hatta şöyle düşünelim, onlar iyi ki olmuştur deymiş olabilir çünkü beklentimiz buydu, bu bir adam bizi kandırdı. Yani düşünsene yani.
[00:11:10] Speaker B: Niye Yahudi önderler? Kesinlikle bayram etti.
[00:11:12] Speaker A: Onlar bayram etti. Bir de şey olsam, ya ben bu adam için çıktım, karşılarımda Hozana diye bağırdık, çağırdık. Bu muymuş? Beklediğimiz dağlara kar yağdı misali. Ama Romalılar neden saçmalık olarak görür?
[00:11:23] Speaker B: Ya onlar için sonuçta biliyorsun her şeyde bir tanrı vardı, bir güç vardı. Dolayısıyla tanrısal kimlik güçtü onlar için. Zayıflık gördüklerinde. Diğer bir taraftan da kendi içinde bulunduğumuz bir alanı düşünelim. Yani kendimiz de kiliselerde paylaşıyoruz gelen misafirlere. Ve bazen, tamam bazı kişiler mantığını anlıyor. Gerçekten olması gereken şeyi fark ediyor. Ama bazı kişiler diyor ki, ya böyle saçmalık mı olur? Hani öteki uluslar için saçmalık dediği şey tam olarak ağızlarından çıkıyor aslında. Neden? Çünkü diyor ki, Tanrı neden böyle bir şey yapsın? İsa Mesih'in gücü varsa ya da bu amaçla geldiyse neden çarmıha gerilsin? Farklı bir yolu yok muydu? Veya hani yok ya bizim günahlarımız için böyle bir kefaret mi olur? Neden? Çünkü biz Hristiyanlar İsa Mesih'in çarmıhta bir kefaret ödediğine inanıyoruz. Bizi kurtarmak için acılarımızı ve günahlarımızı o çarmıhtan yüklendiğine inanıyoruz. Bazı kişiler için bu mesaj saçma bir mesaj yani inanmıyor. Böyle bir şekilde kurtulacağına inanmıyor. Bir de sorun ne biliyor musun? Bazen hani insanlar o kadar karşılıklı her şeyi yapmaya alışmış ki Hayır diyor, bedeli bu olamaz diyor kurtuluşumun. Ben bir şey vermem lazım, ben bir şey yapmam lazım. Ben öderim. Kendisi yapmaya çalışıyor. Halbuki farkında değiller ne kadar büyük bir bedel var ödenmesi gereken. Yani diyorlar ya yedi düvelin bir araya gelse o bedeli ödeyemez aslında. Ama işte o yüzden kutsal yazılarda özellikle şey çok önemli. Ne diyor? Özellikle bir tane kadın hatırlarsan İsa Mesih bir odada öğretiverirken geliyor, gözyaşlarıyla ayaklarını yıkıyor, saçlarıyla ayaklarını siliyor. Neydi bu kadın? Bir fahişeydi.
Oradaki din görevlisi ne yaptı? Onları yargıladı. Ve İsa orada ne diyor? Kendisine az bağışlanan az sever, çok bağışlanan çok sever. Defalarca kez konuşuyoruz. Yani orada az bağışlanan var mıydı gerçekten? Yoktu. Ama az olduğunu zannedenler vardı. Bu da böyle bir mesele yani.
[00:13:18] Speaker A: Orada az bağışlanan yoktu. Az seven vardı. Az bağışlandığını düşündüğü için.
[00:13:22] Speaker B: İşte yani bu merhametin farkına vardıkça aslında o sevginin gücünü, o bağışlanmanın değerini ve haçın nasıl bir lütuf olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla yani haç bizim için kutsaldır. Dolayısıyla onun mesajı çok önemli bir mesajdır.
[00:13:36] Speaker A: Ve mesajı umuttur bizim için.
[00:13:38] Speaker B: Aynen öyle.
[00:13:39] Speaker A: Senin ve benim ödemek zorunda olduğum bir bedel var.
[00:13:42] Speaker B: Gücümüzün yetmediği.
[00:13:44] Speaker A: Evet. Dini iddia ettiğimiz bazen, umut ne yazık ki, hızlı bir şekilde benim karakterimde bir insan 2026. Tamam 2025'i toparlayamadık. Hızlı şekilde çöküş yaşadık orada birinci haftasından. Ama 2026'nun başından itibaren Özgürcü Erdem bunu yapacak. Böyle olacak.
[00:13:59] Speaker B: 1 Ocak'tan.
[00:14:00] Speaker A: Bir umut veriyor. Ve önümüzdeki 4 ayı da isterim gibi harcayabilirim. Yani 2026 bir başlangıç.
[00:14:05] Speaker B: Teselli oluyor işte.
[00:14:06] Speaker A: Teselli oluyor.
[00:14:06] Speaker B: Kendi kendini teselli ediyor. Geçici bir teselli.
[00:14:09] Speaker A: Kesinlikle. Bunu bazen şeyleri görüyoruz. Böyle yaşlandıktan sonra bir anda... melek gibi dağranmaya çalışan, o iddiada bulunan... Dini ve.
[00:14:17] Speaker B: Cibillerimi bir yerine getirdi.
[00:14:18] Speaker A: Bunu toparlayalım çünkü zaman daralıyor. 85. dakikada oyuncu sakıp belki bu adam atar dercesine. Bir ihtiyaç duyuyoruz çünkü farkına varıyoruz. Ünlü bir yazar Tim Keller bazında bahsediyor. Diyor ki insanlar bazen ölüm döşeğinde Hristiyan oluyor.
[00:14:34] Speaker B: Çok kişi.
[00:14:36] Speaker A: Ve çoğu kişi buna şey gibi bakıyor. Ya bak ölmek üzereyken, son dakikada gerçekten değildi o. Ölmek üzereydi o yüzden. Asadiyo tam tersine ölmek üzere olan insan artık insanlar benim hakkımda neyi düşünüyordu düşünmüyor. Farkında, öleceğim ben. Bunların hiçbiri yanımda olmuyor.
[00:14:51] Speaker B: Bir gerçekle yüzleşiyor aslında.
[00:14:53] Speaker A: Benim bankadaki param işe yaramayacak. Yarın gidecek bir tatilim yok. Çocuklarımı geçirecek zamanım bile yok artık. Ölmek üzereyim. Ve o asıl realite o zaman karşılarına çıkıyor. Net bir şey görüyor artık. Kaçış yok. Ve eksiğim. Denedim, denedim, denedim. Yapamadım ve yapacak zamanım kalmadı.
[00:15:09] Speaker B: Kendi günahlarını fark ediyor. Nasıl yaşadığını fark ediyor.
[00:15:11] Speaker A: Doğru. Yapacak zamanı, toparlayacak bir zamanı da yok artık. Hükümet. Mesih'e ihtiyacım var. Ve aslında orada en net müjdeyi duyabiliyor. Kulaklarımız o kadar tıka basa dolu ki bilgelik olsun, güç olsun bir şey istiyoruz. Ben bunu kabul etmem. Tanrı'nın kurtuluşu benim için saçmalık şu an. Gencim, gücüm var.
[00:15:26] Speaker B: Yapabileceği bir şeyim var diyorum. Güçlü olduğumuzu zannettiğimiz çağlarda böyleyiz. Ama güçsüz anımız geldiğinde mesela geçen senle mi konuşuyorduk biriyle? Ya hastaneye gittim bir kardeşi götürdüm. Kiliseden bir arkadaşımız bir kaza geçirmişti. İnsanları izledim. O kadar yani acınası durumdayız ki aslında. Yani o kadar zayıfız ki orada ben acıdım kendi halimize. Ya insanoğlu bu kadar ya. O kadar yani. Çok güçsüz zannediyorsak kendimizi gerçekten söylüyorum. Gidelim bir gün bir hastanede vakit geçirelim. İnsanoğlunun eninde sonunda ne kadar kırılgan olduğunu görüyoruz. Ne kadar zayıf olduğunu görüyoruz. Ve merhamete ihtiyacımız var. Yani boşuna Kutsal Yazılar demiyor. Her insan bir soluktur sadece. En güçlü çağında bile. Sadece bir tek solukla yok olup gideceğiz.
[00:16:13] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Ve zamanımız olduğunu iddia ediyoruz. Yani bir iddia var. O İsa Mesih'in, o zengin adam. Yani baha büyük ambar.
[00:16:21] Speaker B: Ambarlar inşa edeceğim, buğdaylar dolduracağım.
[00:16:23] Speaker A: Yatarım bundan sonra. Ama bir sonraki gün, o gece öleceğinin farkında değilim.
[00:16:27] Speaker B: İnsanın söylediği mesaj çok. Ey akılsız diyor. Bu gece canın senden alınacak.
[00:16:31] Speaker A: Ama orada demek istediğim de şey değil yani böyle bir Tanrı böyle korkutan seni asacağım, keseceğim değil. Sadece ne olacağının farkında değilsin. Ama olduğunu iddia ediyorsun.
[00:16:41] Speaker B: İşte.
[00:16:41] Speaker A: O korkunç olan zaten o.
[00:16:42] Speaker B: Hiç gitmeyecekmiş gibi plan yapmak, ondan sonra hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak. Kesinlikle. Tamam bir yerde bir paranoya yapalım demiyorum. Öleceğiz, öleceğiz, böyle yaşanmaz zaten. Ama ölümü de unutmamak lazım. Ya da işte zayıf olabileceğimiz bir anı, yarının nasıl bir felakette gelebileceğini ya da nasıl büyük bir berekette...
[00:17:01] Speaker A: Aslında en büyük garantimiz o. Yani en büyük garantimiz İsa Mesih'te ölmediği sürece ölüm. O garantiyse... Onun ışığında da yaşamak gerekiyor. Bir limitimiz var. Oradan biliyoruz zaten limitli olduğumuzu. En zengininde, en fakirde, en bilgesinde, en aptalda. O limit içinde yaşayacak. O limitin farkındalığında başka hangi alamlarda limitimiz var ya da hangi beklentileri oluşturduk? Mesela o Twitter'daki adam gibi. Neden izleyeceği dinin kararını kendi dünyasal bakış açısına göre veriyor. Kendisini aslında Tanrı olarak ilan ediyor bir anlamda orada. Çünkü diyor ki ben olsam böyle yapardım. Ben olsam böyle yapmam. Ama sen değilsin zaten.
Aslında en İsa Mesih'in yolunu, çarmıhı en yüce kılan senin aklına yatmaması zaten. Senin aklına yatıyorsa bu şeyi gerektirmiyor mu? Yani bir anlamda ben de düşünebilirdim bunu. Benim de çözümüm bu. İsa Mesih'i zıt yapan ya da havarilerinin bile terk etmesine neden olan şey büyük bir utanç, büyük bir ölüm. Ciddi bir acı var orada.
[00:17:54] Speaker B: Dediğin gibi Tanrı'nın yollarını biz bilmiyoruz. O yüzden kutsal yazılar diyor ya yani Tanrı'nın yolları nedenle anlaşılmazdır. Yani Rab'in düşüncesini kim bilebildi ki ona öğüt verebilsin. Bir de Eyyub kitabı aklıma geliyor benim. En bence harika kısmı o. Böyle Tanrı'nın yaptıklarını sözüm ona söyleyen, çözdüm diyen işte bak bu yüzden bunlar senin başına geldi ya da bak böyle olmalı Tanrı budur, Tanrı şudur. En son Tanrı sahneye çıkıp konuştuğunda ne diyor? Bilgisizce sözlerle tasarımı karartan bu kişi kim? Ne diyor? O takım yıldızlarını oraya koyarken sen orada mıydın?
[00:18:31] Speaker A: Doğru.
[00:18:31] Speaker B: Tanrı, Tanrı yaratıcımızdır. Kainatın yaratıcısıdır. İnsanoğlu işte bazen kendini o kadar ego, işte gurur üste çıkarıyor ki Tanrı sorduğunda zaten o Eyüp'teki gibi arkadaşları ne diyor? Yani bağışla bizi. Kimiz ki biz?
[00:18:47] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Doğru. O zaman tekrar dönecek olursak. Çağrımı bizim için, Hristiyanlar için birçok şey değindik ama Bazen insanlar şunu düşünüyor. Yanlış anlaşılmalardan bir tanesi. Hatta Hristiyanlar arasında bile. Sanki çarmıh bir hata. Çarmıh oldu tamam. İsa Mesih öldüğüne iman ediyoruz. Zafer duyu kabul etmese de. Tarihçi olarak kabul etmesi gereken bir şey. Belki inancından dolayı kabul edemiyor. İnancı karartabiliyor bazen. Ama tarihi olarak bildiğimiz bir şey var. İsa Mesih çarmıha gerildi ve öldü. O filmi Hristiyan olmadan önce izledim, o Mel Gibson'ın filmini. Ve o filmi izlerken, büyük bir acı diyor ya, onu Mel Gibson gösterdi yani. Bir şeyden eminsen o çekilen acıdan eminsin film sonrasında. Hata mıydı? Gerçekten Tanrı bu kadar acı çekmesini mi istedi? Burada bir yanlış mı gitti? Tanrı'nın planı gerçekten bu muydu?
[00:19:28] Speaker B: İnsanlar evet bir kaza zannediyor. Yani hatta Yahudiler bile ne yaptı o çarmıhtayken? Tanrı'nın oğluysa inmesi lazım, insin aşağıya. Neden? Çünkü böyle bir şey olsaydı gerçekten o bahsettiği kişi kendisi olsaydı oradan inmesi gerekirdi. Yani gücü buna yetmeliydi. Aynı şey kiliseye gelenler de söylüyor. Birçok inançtan insan geliyor. Ziyaret ediyor, sohbet ediyor. Kilise herkese açık. İlla Hristiyan olması gerekmiyor ya da biz Hristiyan ol diye söylemiyoruz. Gelip ne diyorlar? Ya işte madem böyle diyorsunuz da yani Tanrı koruyamadı mı? Problem bu zaten arkadaşlar. Bunun için geldi. Anlamadığımız nokta o. Çünkü çarmıha geriliş zaten nihai bir zaferin olması gerekeceği bir yoldu. Yani eski ahit boyunca Tanrı nasıl bir kurtarıcının geleceğinden bahsetti. Ve baktığımızda bir şekilde bir talihsiz olay yaşanmadı orada. Yani geliyorlar, ya böyle böyle iyi de diyorum İsa Mesih zaten tam olarak bu amaç için gelmişti. Yani tabii ki ben çarmıha gerileyim diyerekten yola çıkmadı herhalde. Tabii ki sonsuz hikmetiyle onu da görür. Ama nihayet olarak ölmek için geldi zaten. Yani hatta ölüm ve diriliş kutsal yazılarda bizim için en önemli olan şeydir, mihenk taşıdır. Çarmıh yoksa, ölüm yoksa, diriliş yoksa, hele ki diriliş yoksa biz boşuna yaşıyoruz. Bütün insanlar boşuna yaşıyor. Ve o açıdan baktığımızda böyle rastgele olan bir şey değil, gerçekten Tanrı'nın sevgisini gösterme yöntemiydi.
[00:20:59] Speaker A: Biz bu çarmıhı her hafta hatırlıyoruz Rabbin sofrası sırasında. İsa Mesih Edeb-i İlişkinin harifesinde Havale ile birlikte otururken ekmek ve şarabı veriyor, bedenim ve kanım. Bunu temsil eden. Bu ekmek ve şarabı size veriyor.
[00:21:12] Speaker B: Beni anmak için böyle yapın dediği bir sofradır her hafta.
[00:21:15] Speaker A: Kesinlikle. Biz orada andığımız şey İsa Mesih diyor ki beni anın, bedenim ve kanım sizler için fedailen antlaşma kanıdır diyor. Açık açık söylüyor orada zaten. Bu planın olduğunu bir gece önceden tekrar hatırlatıyor. Sanki o bir hafta boyunca üç defa anlatmıştı. Bu dördüncü oluyor. Öncesinde transfigürasyonda tekrar bir kere daha orada söylemişti. Beş. Kaç defa İsa Mesih söyledi? Bu sadece ne kadar bir planlı oldu. Ve bu nedenle Rabbin sofrasını biz agape sofrası diyoruz. Karşılıksız sevgi sofrası. Çarmıh sevgi eylemiydi. İsa Mesih halkını kurtarmak için kendini feda ediyor.
[00:21:46] Speaker B: Karşılıksız bir sevgi.
[00:21:48] Speaker A: Yani en üstün sevgi nedir? Sevdiği kardeşleri uğruna kendini feda etmektir. İsa Mesih onu yapıyor. Bu nedenle o bizim için sevgi eylemidir. İkincisi ise o, biraz açıklar olsun, bu bir takas gerçekleşiyor Çarmıh'da. Bu büyük takas nedir?
[00:22:01] Speaker B: O en değerli şeylerden biri aslında. Şimdi şöyle bir problem var ülkemizde. Adem ve Havva'dan dolayı inanıyoruz ki Tanrı'nın huzurundan kovulduk. Yaratan'ın önünden dünyaya gönderildik. Ve biz ne yaptık? Hepimiz artık bu günahlı dünyada doğmaya başladık. Aynı kişiler ki Adem'le Havva bir günahtan dolayı, altını çiziyorum bunun, bir günahtan dolayı Tanrı'nın huzurundan kovuldular. Kiliseye gelen kardeşlerimle de, arkadaşlarla da, farklı inançtan kişilerle de bazen tartışıyorum. Bu mantıklı diyorlar ama biz dediğimizde arkadaşlar Adem ve Havva ile kaybettiğimiz yeri İsa Mesih ile kazanabiliriz dediğimizde ya böyle şey mi olur? Esas mantıklı olan budur. Biz bir kişinin yanlışıyla bir yer kaybettik ve bir kişinin her iki o Tanrı beden alıp aramızda gelmeyi seçtiyse onun doğruluğu sayesinde biz yeniden bir takas gerçekleşebilir ve o yeri alabiliriz. Kutsa yazılar diyor ki, günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece yaşayanların hepsi ölümlü oldu. Neden? Çünkü herkes günah işte. Ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı. Dolayısıyla baktığımızda hiç kimse, kutsa yazılar bunu söyler, doğru kimse yok der. Anlayan yok der. Hepsi saptı. Tümü yozlaştı. İyilik eden yok. Tek kişi bile. diyebilirler ya nasıl yok işte bu amca çok iyi şu şey çok iyi tamam da hangi birimiz zihnimizden yüreğimizden aklımızdan geçen şeylerin ortaya çıkmasından panik yapmayız. Hangi birimiz yürek rahatlığıyla açın izleyelim diyebiliriz. Ben kime sorarsam gülüyor. Habibi gülümseme. Yok diyor.
[00:23:33] Speaker A: Aman aman.
[00:23:34] Speaker B: Yok ya mümkün değil. Bu kadar kirliyiz.
[00:23:36] Speaker A: Doğru.
[00:23:37] Speaker B: Dolayısıyla kendi gücümüzle ya da kendi sözüm olan amellerimizle cenneti kazanabileceğimizi düşünmek saçmalığın kendisidir.
[00:23:45] Speaker A: Kesinlikle.
[00:23:45] Speaker B: Niye? Sen diyorsun ki Adem bir günah işledi, kovuldu. Kardeşim sen bu kadar günahla nasıl cennete gidiyorsun?
[00:23:50] Speaker A: Doğru.
[00:23:51] Speaker B: Yani o zaman o bir günahı işlediğinde kurtulamadıysa sen nasıl bu kadar günahla kurtuluyorsun? Dolayısıyla burada bir takas gerekiyor. Nedir? Bir yer değiştirme. Benim günahlarım üstlenebilecek. Ya da benim bu ayıbımı bir nevi örtecek ki kefaret dediğin kabaret de budur, örtmektir. O da nedir? İsa Mesih'in lütfu, İsa Mesih'in ölümü, İsa Mesih'in akıtılan kanı bizim üzerimizi örtüyor.
[00:24:13] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Geçtiğimiz hafta bu konuya değilmiştim. Onun doğruluğunu giyinmemiz gerekiyor. Çünkü kendi doğruluğumuz yok Tanrı'nın önünde. Onun doğruluğuyla Bizler Tanrı'yla tekrar bir bağ, bir ilişki kurabiliyoruz. İşte takas da bu. Ben hak etmediğim bir şey alıyorum, onun doğruluğu. İsa Mesih de hak etmediği bir şey alıyor. Benim günahım, benim suçum, benim hak ettiğim ölüm. Yani iki hak edilmeyen şey var.
[00:24:33] Speaker B: Lütuftur bu işte. Kazancımız değil yani.
[00:24:37] Speaker A: Kesinlikle. Kendi amellerimize bakmadan, İsa Mesih'in o doğruluğuna güvenerek bizler kurtuluyoruz.
[00:24:42] Speaker B: Başka da yol yok. Yani İsa Mesih diyor ki, yol gerçek ve yaşam benim. Benim aracılığım olmadan babaya kimse gelemez. İsa Mesih'in lütfuna sığınmayan kimse kendi amelleriyle kurtulamıyor. Çünkü Adem'le Havva kurtulamadı. Esirgemedi Rab onları. Huzurundan kovdu. Neden? Çünkü Tanrı kutsaldır. Dolayısıyla kutsalığın olduğu yere karanlık giremez, günah, kötülük giremez, barınamaz. Bunun değişmesi gerekiyor. Onu da sadece İsa yapabilir.
[00:25:07] Speaker A: Amin. Son olarak, çarmıh çarmıhta kalmıyor her şey. Çarmıh'ın sonrası var. Biz Paskalya'da kutluyoruz elbette. Her zaman da anıyoruz kiliselerimizde. İsa Mesih çarmıha geriliyor. 3 gün sonra ölüm dendiriliyor. İnancımızın da temeli bu. Zaten dediğim gibi eğer bu olmadıysa imanımız boşadır. Yaptığımız, düşündüğümüz her şey bomboş ve saçmalıktır.
[00:25:26] Speaker B: Biz de herkesten daha çok acımayacak durumdayız.
[00:25:29] Speaker A: Ne oldu? Çarmıh tamam doğruluğunu aldık. Orada mıyız şu an? İsa Mesih'in doğruluğunu giydim. İsa Mesih benim günahımı aldı. Başka değişen bir şey var mı dünyanın egemenliğinde?
[00:25:38] Speaker B: Kesinlikle var. O da nedir? Diriliş gerçeği.
[00:25:40] Speaker A: Ne oldu o dirilişte?
[00:25:42] Speaker B: Şöyle bir gerçek var. İsa dirilmeseydi kutsal yazıların dediği gibi demek ki biz hala günahımız içerisindeydik. İsa'nın dirilişi tam olarak doğru hatırlıyor muyum bilmiyorum. İsa'nın dirilişi diyor. Aslında Tanrı'nın onayını net bir şekilde gösteriyor. Tanrı'nın amin demesidir demiş birisi. Ne demek istiyor? Yani Tanrı'nın bütün onayı bu mesaja dair kesinlikle oradadır. Neydi bu mesaj? Dirilişle yeni bir yaşama sahibiz. Yani dirilişle günahların bağışlanması kanıtlanıyor aslında. Dolayısıyla sunulan bu kurban bir anlamda Tanrı tarafından kabul edildiği gösteriliyor. Çünkü dirilmeseydi herkes gibi ölüp gitmiş olacaktı. Dolayısıyla kimse onun iddiasının ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu bilemeyecekti hiçbir zaman. Ama diriliş şunu gösteriyor ki İsa Mesih kendisi söylüyor bunu. Canımı vermeye de Tekrar geri almaya da yetkin var. Çarmıhta kendisi ruhunu ellerine teslim ediyor. Tamamlandı dedikten sonra. Dolayısıyla kendisi zaten bir iş yapıyor aktif bir şekilde. Ve diriliş de aslında günahlarımızdan bağışlandığımızın kanıtıdır. Zaferi ilan ediyor İsa Mesih dirilişiyle.
[00:26:45] Speaker A: Kesinlikle. İbrahimlerde dediği gibi ölümü yenmesi için ölümü tatması gerekiyordu İsa Mesih'in. Ölümü tattı ve yendi. Ve dirilişin çarmıhı şart. Dirilişin ölüm şartı. Ve İsa Mesih ölümün üzerinde egemenliği olduğunu da gösterdi birlikte. Bu nedenle deriz ya hani bizler bir şeyden eminiz. Emin olduğumuz şey ne? Ölüm bizi yenemeyecek. Son söz ölümde olmayacak. Beden ölse de onda yaşayacağımızdan çok da eminiz diyor.
[00:27:08] Speaker B: Beden bir çadırdır zaten.
[00:27:10] Speaker A: Aynen. Bu nedenle senin ve benim bu dönemden biraz daha fazla yaşayayım. Ölükten sonra ben gerçekten Tanrı'yla birlikte olacağımdan emin miyim? Emin değilsen korkarsın elbette. Çünkü ne olacak bilmiyorsun. Tanrı'nın senin hakkındaki düşüncesini bilmiyorsun. Bizlerin güvendiği de kendi amellerimiz değil. Belki onu anlatmamız gerek. Neden bu kadar eminsin kendinden ya?
[00:27:27] Speaker B: Onla ilgili şey hep tuhaf geliyordu bana. Şimdi küçükken film izliyoruz. Tabi çevirmişler Amerikalıların filmlerini. Orada biri ölüyor, işte diyor cennette görüşeceğiz falan. Ben de o çocuk aklımla hep şunu diyorum. Şimdi böyle büyüyoruz ya. Bunlar nereden biliyor cennette gideceklerini? Görüşemezsiniz siz bir yerde falan. Anlayamıyordum yani niye böyle diyorlar. Çünkü inancımıza ters geliyordu o dönem. Sonradan işte İncil'i anladıkça fark ettim. Bu yüzden bu filmlerde de böyle teselli ediyorlarmış aslında birbirlerini. Cennette buluşacağız, cennette görüşeceğiz.
[00:28:01] Speaker A: Hristiyan, Hristiyan vefat ettikten sonra bu. güle bile değildir.
[00:28:04] Speaker B: Sonra görüşürüz. Kesinlikle. Geçenlerde bir cenaze töreni yönettim. Orada annesini kaybeden bir kız vardı. O aynı şeyi söyledi. Anneciğim sonra görüşürüz. Mesih'teki bir kişinin gelecek umudu var. Ve ölüm önceden bizim için belki korkutucu bir kayıptı. Ama şimdi bir hizmetkardır. Yani neyin hizmetkarı? Bizi Tanrı'ya ulaştıracak bir hizmetkar ki Romalılar da yanlış hatırlamıyorsam Ne diyor? Ey ölüm dikenin nerede? Zaferin nerede? Korinler'de miydi? Romalılar'da mıydı? Hatırlayamadım şimdi yerini. Yani sonuçta ey ölüm zaferin nerede? Ey ölüm dikenin nerede? Derken ölümün yenildiğini aslında. Bir iman eden kişinin ölümden korkmaması gerektiğini. Ben demiyorum ki tabi dua edelim ölüm bizi bulsun. Cippeli Ahmet. İnşallah diyor bir cuma diyor. Rabbim bizim canımızı alır ama bu cuma değil diyor. Yani ama sonuç olarak Tanrı'ya teslim bir hayat yaşamak o konuda değerlidir. Rab günümüzü biliyor. O gün geldiğinde önemli olan imanla, Rab'le kavuşacağımızı bilerek gerçekten hazır olmak ki zaman yakındır dedikçemesi o zamana hazır olmak gerekiyor.
[00:29:11] Speaker A: Amin. Kapanışta da o zaman bir şeye değinelim. Burada da seninle paylaşmıştım. Güç arayışı, insanların önünde övülme arayışı. Küçük bir pay çıkaralım, kendi yaşamımıza uygulayacak da. İki pastörüz. Bunu yapmadan edemiyoruz da. Bir arayışımız var hala. Pastör olarak da iyi yapayım. İnsanların gözünde bir değerimiz olsa kötü mü olur Özgür kardeşim? Biraz sevinsek sen sakın.
[00:29:30] Speaker B: Güzel olur.
[00:29:31] Speaker A: Bir şey var. Elbette bir yerinde olması gerekir. Elbette hakkını vererek İsa Mesih'e layık bir şekilde vaaz vermek istiyorum. Ya da işimizi yaparken de yine aynı şekilde. Ama bu hızlıca dünyanın içinde öne çıkma. Bir güç gösterisi. Bir bak ne kadar biliyorum. Herkes farkına varsın bunun. Biraz bilin ya ben çok şey biliyorum deme iddiasına dönüşüyor. Bir güç sanki İsa Mesih'in aramadığı çarmıhta, kendini feda ederken aramadığı o Tanrı'yla olan eşitliği. Ben... Günahkar özgür arıyor. Bu arayış yorucu ya.
[00:29:58] Speaker B: Yorucu. O içsel savaşımız işte. İnsan olduğunun içi istiyor. Övülmeyi, övünmeyi, başarılı olmayı. Tamam kötü şeyler değil her zaman bunlar. Ben demiyorum ki bunlar kötü.
[00:30:10] Speaker A: Berbat bir şekilde iş yapalım demiyoruz ama.
[00:30:11] Speaker B: Aynen öyle. Yani herkesin gözünde doğru olanı yap diye zaten İncil emrediyor bize. Yaptığınız her şeyi Tanrı'nın sıra ve hizmet eder gibi yapın. Yine İncil diyor bize. Biz zaten bunu bu yürekte yapmalıyız ama hastalık derecesinde takıntılı bir şekilde herkesten övgü beklersek, her şeyin en doğrusunu ben biliyorum moduna girersek o bizi işte mahvedecek.
[00:30:32] Speaker A: Sanki Yahudilerin yaptığı beklenti.
[00:30:34] Speaker B: Yoracak, yıpratacak, başımızı ağrıtacak.
[00:30:38] Speaker A: Ve bence köreltecek, kör edecek bizi. Yani çünkü beklentimiz Tanrı'dan buysa, olmayınca Tanrı'nın planı senin planın.
[00:30:44] Speaker B: Belki Tanrı'ya bile düşman olabilir yani insan.
[00:30:47] Speaker A: İşte aynen o körlükte, o şeyde, beklentide insan görmez yani. Der ki o Tanrı'dan değildir. Tanrı'ya karşı savaşır bulur kendini.
[00:30:54] Speaker B: Doğru. O da bir esarettir işte. Köleliktir.
[00:30:57] Speaker A: Ve aynı zamanda bence İsa Mesih bizi o çarmıhta yaşadığına çağırıyor. Zayıflıkta Tanrı'nın gücü göründüğü gibi çarmıhta diriliş oluyor. Biz de buna davet ediliyoruz. Yani senin zayıflığın özgür, benim zayıflığım özgür, Tanrı'nın kendisini göstermesi için bir fırsat.
[00:31:11] Speaker B: Amin. Yani aklıma Pablus'un duası geliyor. Yani biz bilmiyoruz tabii ki bu neydi. Ama kutsal yazılarda okuduğumuz üzere Pavlus diyor ki ben 3 kez diyor bana bedende bir diken verildi diyor gururlanmayayım diye şeytanın bir meleği bedende bir diken verildi kimileri fiziki bir rahatsızlık diyor kimisi ruhsal bir şey diyor %100 emin değiliz sonuçta açıklanmıyor ama oradaki şey önemli Tanrı bunun onda kalmasını uygun gördü ve Pavlus ne diyor 3 kez yalvardım ama Rab bana ne dedi lütfunum sana yeter çünkü gücüm güçsüzlükte tamamlanır. Bazen o güçsüz olduğumuz şeyler de alçaltıyor bizi aslında. O da güzel bir şey.
[00:31:47] Speaker A: Doğru. Alçaltıyor ve Tanrı'nın gücünün görünmesine.
[00:31:49] Speaker B: İşte. Çünkü her şey yolunda giderse ya da her şey doğru yaptığımız algısına kapılırsak var ya, ister istemez gururlanacağız. Ben ne kadar başarılıyım, ben yaptım, ben ettim. Ama ben günahkarım, ben zayıfım onun farkına varırsam benim hayatımda en azından gördüğüm Tanrı daha çok yüceltiliyor. Çünkü kendimi biliyorum, zayıflığımı biliyorum ve bir övgü geldiğinde de bunu Tanrı'ya veriyorum. Neden? Çünkü Rab sen beni biliyorsun zaten. Yüceltenmeye layık olan sensin.
[00:32:15] Speaker A: Ağzına sağlık.
[00:32:16] Speaker B: Senin de öyle.
[00:32:17] Speaker A: Benim için güzel bir şey oldu, podcast oldu. Umarım dinleyenler için de öyledir. Kardeşler çarmıh gerçektir. Gerçekten oldu fakat çarmıh, iyi ki çarmıh boştur. İsa Mesih dirildi ve ölümü yenmiştir. Umarım sizin için de bu kutsal çağırma haftası, sizin için de güzel, iyi bir hafta olur. Ve dilerim ki bu sözleri idrak eder, ben de idrak eder ve yaşarım bu hafta boyunca ve ömrümüz boyunca. Bize eşlik ettiğiniz için teşekkürler. Eğer videomuzu beğendiyseniz beğeni tuşuna basıp kanalımızı takip ederseniz çok seviniriz. Aynı zamanda yorumlarınızı bekliyoruz, düşüncelerinizi bekliyoruz. Lütfen onları yorumlarda iletmeyi unutmayın. Kendinize iyi bakın, esen kalın.