Hristiyanlık: Zulümle Sınanan İnanç | Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın İlk İki Yüzyılı

Episode 30 May 10, 2025 00:28:46
Hristiyanlık: Zulümle Sınanan İnanç | Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın İlk İki Yüzyılı
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
Hristiyanlık: Zulümle Sınanan İnanç | Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın İlk İki Yüzyılı

May 10 2025 | 00:28:46

/

Show Notes

Roma İmparatorluğu döneminde Hristiyanlık nasıl bir yolculuk yaşadı? Hristiyanların inanç uğruna verdikleri mücadeleler tarih boyunca hangi izleri bıraktı? Özgür Jerdan’ın moderatörlüğünde ve Antalya İncil Kilisesi Kaleiçi Pastörü Özgür Uludağ’ın teolojik bilgi ve tarihsel yorumlarıyla bu eşsiz podcast sizlerle.

İlk yüzyıllarda inancın zulme karşı nasıl sınandığını, toplulukların nasıl güçlendiğini ve Roma İmparatorluğu içindeki değişen dengeleri keşfetmek için kulak verin. O dönemin yaşam ve inanç gerçeklerini yeniden düşünmeye davet edildiğiniz bu derin sohbeti kaçırmayın.

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgür C hoş geldiniz. Bugün Özgür Uludağ kardeşimle çok güzel bir konuya gireceğiz. İkimiz de kilise tarihini çok seviyoruz fakat Mayıs ayı 1700 yıl önce olan bir olayı anıyoruz. İznik konsilini. İznik konsili hakkında birçok video göreceksiniz bu ay. İznik konsilinin öncesini elbette merak ediyorsunuzdur. Ben paylaşmak istiyorum. İlk 200 yılında Hristiyanlık nasıl çoğaldı, nasıl arttı, nasıl tepkilerle karşılaştı? Bugün ona bakacağız ama elbette Özgür kardeşim kısa bir giriş yapmak isterse neden bu kadar önemli İznik konsili bizim için? [00:00:30] Speaker B: Yani Türkiye'de özellikle İznik konseyleriyle ilgili çok yanlış bilinen şeyler var. Ama bizim için şu açıdan önemli, kilisenin savaştığı, savaştı derken gerçek mi de demiyorum, birçok görüş vardı. Ve bunlardan biri de İsa'nın kimliğine özellikle karşı yapılan saldırılardı, görüşlerdi. İznik konsili o açıdan gerçeği beyan etmek için, sapkın dediğimiz görüşleri mahkum etmek için çok önemli bir yer alıyordu. Çünkü insanların, hizmet edenlerin, tanrı adamlarının, kilisenin, halkın gerçek nedir sorusunu cevaplaması ve bulması gerekiyordu. Dolayısıyla kafa karıştırıcı teolojiler yerine tamamen kutsal kitaba bağlı bir şekilde İsa kimdir? Kimliği nedir? Özellikle tanrılığı vurgusu yapılarak o dönemin sapkın görüşleri reddedildi. Türkiye'de tabii farklı bir boyutta anlatılıyor. Masalar sallandı, İncil'ler döküldü, 4 İncil seçildi. Uzaktan yakından alakası bile yok. Ellerindeki kitaplarıyla orada teoloji tartıştılar, karar verdiler. [00:01:31] Speaker A: Yani bütün her şeyi sen önden söyledin mi acaba deseydin orada sallandı mı ne kadar salladılar. Bu ana ablayla geçtiğimiz hafta podcast yaptığımızda keşke dedi biraz daha sallasalardı da tek bir müjde kitabına düşseydi. Böylelikle sorun kalmazdı bizim için ama elbette öyle bir şey olmadı. Ama çok daha derin tarafları da var. Bizim inancımız yani şey gibi algılanıyor daha çok Konstantin böyle ele geçirdi herkesi, davet etti. Ya birkaç yıl öncesi ne kadar? İmanlarından dolayı öldürülmüş insanlardan bahsediyoruz. İmparatorluğun ne dediği, imparatorun ne dediği onları bağlamıyordu. Bu iman için ölmüş, sakat kalmış. Bazıları zaten konsildeydi. Onlardan da bahsedeceğiz yavaştan ama bir geri dönelim o zaman. Hristiyanlık nasıl oldu da böyle yayıldı ilk 200 yılında? Yahuda da küçük bir köy ve bölgede çıkıp Yeruşalim'e, Yeruşalim'den Roma'ya kadar yayılan, hızlı bir şekilde yayılan bir inanç nasıl oldu da Buraya geldi. Neden Hıristiyanlık böyle yayıldı? Çünkü Yahudilik'te böyle bir şey yoktu. Bir müjdeleme, bir paylaşma. Fakat Hıristiyanlık'ta direkt elçileştirene baktığımızda böyle başlıyor yolculuk. Bir anda elçileştirene ikide o paylaşma ve yayılma hızlıca ilerliyor. Vizyonumuzun İsa Mesih'in verdiği vaatlerden biri. Biraz da ondan bahseder misin? Bu Hıristiyanlığın yayılması tarafı nasıl oldu da böyle? Çünkü bir kılıç yok, bir ordu yok, bir güç yok. 12 tane, 11, 12 tane havari. [00:02:44] Speaker B: Yani tamamen gerçeğe adanmış Tanrı'nın gücünün üzerlerinde göründüğü 12 kişiyle başladı aslında dediğin gibi. Ve bu kişilerin birçoğu, özellikle geçen hafta da bahsediyordum. Önceki hafta diriliş bayramında, sonraki Thomas'ın kuşku içerisinde olması. Birçok havari için bu geçerliydi. Sadece Thomas için değil, hepsi kuşku içerisindeydi. Hepsi insanın dirilişine nasıl tepki vereceklerini şaşırdılar. Kimisi inkar etti, kimisi tam anlamadı, kimisi kontrol etme gereği duydu. Ama önemli olan nokta şu, onlar gerçekten İsa'yla karşılaştılar. Neden gerçekten İsa'yla karşılaştılar? Çünkü korkan, inkar eden, canını kurtarmaya çalışan kişiler yine kilise tarihinde çok net bir şekilde görüyoruz ki İsa uğruna canını veren kişilere dönüştüler. Kendi canlarını korumak yerine kendi canlarını öne sürdüler. Ve bunu tamamen dediğin gibi kılıç kullanmadan Yani savaşarak bir ideolojiyi dayatma durumundan kaçınarak sevgiyle yaptılar. Senin dediğin gibi Elçilerin İşleri 2. bölümde kilisenin kuruluşunu görüyoruz. İlk toplulukların kurulmasını görüyoruz. Ama özellikle müjdeyi yaymaya adanmış insanları görüyoruz. Yani onlar bir yalana inansaydılar ya da işte arkasında durulmayacak bir habere inansaydılar bence bu kadar yayılamazdı Hristiyanlık. [00:04:01] Speaker A: Kesin de çünkü feda ettikleri dediğin gibi başka birinin yaşamı değil. Bu kişiyi öldüreceğim, şuna bunu yapacağım, buna zulmedeceğim ki Hristiyan olsunlar değil. Kendi bedenleri, dünyasal bedenlerini bir nevi hiçe saydılar. İsa Mesih'ten aldığımız bir miras var. Birisi Estevanos'un da çok net bir şeyle gösterdiği, o zulüm görürken ona zulmedenleri affetme, bir de bedenini feda etme. Bunu İznik Konsili'ne kadar ya da Milan Fermanı'na kadar görüyoruz. 300 yıl boyunca böyle devam ediyor. [00:04:25] Speaker B: Dehşet bir şey vardı. Zulüm vardı. [00:04:27] Speaker A: Ve bunu sadece yeni iman eden, hani böyle daha çok düşünür ya din, egemenlik kurmak içindir. Dini adamlar istediklerini yaparlar, alttakiler ezilir. Biraz sonra bakacağımız zulüm sırasında öldürülenlerin çoğu ve saldırılan kişilerin çoğu liderler oluyor. İkisinin önderleri devamlı öldürülüyor, devamlı yerine başka biri geçiyor. [00:04:44] Speaker B: En başta onlar zaten. [00:04:45] Speaker A: En başta onlar hedef alınıyor. Bu da şeyi hatırlatıyor bana Yahudilerden, hocalardan birinin dediği gibi bir çobanı öldürürsün koyunlar dağılır ama koyunlar dağılmıyor. Devamlı yeni çobanlar türüyor aralarından ve bu İznik konusu ne kadar devam ediyor. O aldığımız miras gerçekten değerli. İman değil, dediğin gibi görme var, yaşama var, bir hakikat var. İman tarafı da var olayın ama bu orası değil. Burada İsa Mesih'i gördüler. Hayatları öyle değişti ki korkan, saklanan havariler ertesi gün çıkıp tapınakta müjdeyi duyurdular fakat dediğimiz gibi bu yarış önemde kalmadı. O İsa Mesih'in son vaadine dönecek olursak, orada Elçileri 1'de de müjdenin yayılması baştan söylenmişti. Onu biraz açar mısın? [00:05:25] Speaker B: -"Gidin." denilmişti sonuçta. Yani İsa'nın son buyruğu, yüce görev dediğimiz buyruktan birisi. Matta 28. bölümde. Gidin bütün uluslarara öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları baba, oğul ve kutsal ruhun adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. Kilit nokta, sonunda söylediği şeydir aynı zamanda. Ben dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim. Öğrencilerin hayatında bunu görüyoruz. Ve tabii ki konuşuyoruz. Bu buyruk nedir? Yerüşalim'de, Yahudiye'de, Samiriye'de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız. Adım adım giden bir şey söz konusu. Ama ilginçtir. Bence öğrenciler kendiliğinden bir yere gitmek istemediler. Bir hareket görmüyorum en azından. Neden bunu söylüyorum? Çünkü konuştuğumuz konunun ironisi bence burada. Zulüm aracılığıyla Hristiyanlık bu kadar çok yayıldı. Öğrenciler zulme uğramasaydı yarış halimden belki daha ayrılmayacaklardı. Öğrenciler sıkıntı yaşamayasaydı belki Yahudiyeye, Esamiriyeye gitmeyeceklerdi. En önemlisi öğrenciler zulüm yaşamasaydı kesinlikle ve kesinlikle dünyanın diğer uluslarına bu kadar hızlı belki de ulaşmayacaklardı. Ama zulüm ne yaptı? Onları gitmeye zorladı. Hamdolsun ki tanrıdaki ironi de böyledir. Dünyada kötü görünen şeyi iyilik için kullanabilen bir tanrımız vardır. Kendi amacına hizmetkar olarak kılan bir tanrımız vardır ve öğrenciler de onu görüyoruz. Yani nereye giderlerse zulme uğramaya başladılar. Ama öncelikle yarış halinde öyle bir zulüm artmaya başladı ki henüz daha Roma'nın diğer yerlerinde imparatorların zulmü yokken, daha yeni yeni çıkıyorken sonuç olarak Hristiyanlık. İmparatorlar henüz birbirlerine bilgi alıyorlardı. Mesela Diognatius'a mektup var. Çok önemli mektuplardan biri. İlk yüzyılda yazılmış. Hristiyanları tanımlıyor veya imparatorlar arasında dolaşan farklı mektuplar var. [00:07:11] Speaker A: Valiler birbirine yazıyorlar. [00:07:13] Speaker B: Kimdir bunlar? Ben şöyle yargıladım. Şuna inanıyorlar. Vazgeçmediler. Ve zulme uğraya uğraya en son görüyoruz yani Thomas Hindistan'a kadar gitmiş. Öbür öğrenciler Asya'ya, Avrupa'ya, İspanya'ya, Roma'ya birçok yere dalmış. Hristiyanlık gücünü aslında ilginç bir şekilde zulümden aldı. [00:07:33] Speaker A: Bir soru sormak gerekiyor. Çünkü Hristiyanlığın mesajına bakıyoruz. Bugün anlattığımızda hiç kimse şey demiyor. Ya böyle sözler mi olur? Düşmanlığı sev. Böyle şey mi olur kardeşim? Yani bir itici tarafı yok. Neden Roma bu kadar tehdit olarak algıladı bu Hristiyanlığın öğretilerini? Öldürmek, zulmetmek istedi. Sonuçta şey diyebilirlerdi. Birçok Müslüman arkadaşım dediği gibi ya direkt Romanın inancını aldılar, eklediler. Eğer öyle olsaydı bu kadar zulüm, bu kadar ölüm neden? Ne gördü Roma Hristiyanlığa bakınca? [00:08:00] Speaker B: Yani bana kalırsa bir iç tehdit gördü her şeyden önce. Nasıl iç tehdit? Roma dini kullanarak ya da öğretileri imparatora olan saygıyı ve tapınmayı ne yapıyordu? Bütün koca imparatorluğu bir arada tutuyordu. Şu bir gerçek, din cahilin elinde çok güçlü bir silahtır. Ama onun sorumlusu yine biziz, insanlardır. Yani biz ne kadar izin verirsek o kadar kötü kullananlar çıkar. Ama biz ne kadar bilirsek inancımızın ne öğrettiğini, kötü kullananlar o kadar da bertaraf olur. Bence biraz bunu gördü çünkü insanlar Hristiyanlık'la tanıştıkça bir baş kaldırma görmüyorum ben. Tam aksine baş verme var ortada kaldırmaktan çok. Sanki istediği gibi kontrol edemeyecekti. Sanki çeşitli yerlerde farklı şeyler kaybedecekti. Ve anlamadıkları için de bence en çok bir tehdit olarak gördüler. Yeni bir oluşum ve bir de şeyi unutmamak lazım. İlk yüzyılda Hristiyanlık yeni bir din olarak tanımlanmadı. Yahudiliğin bir kolu mezhebi hatta kimileri ya bunlar sapmış Yahudiler demeye başladılar. Ama sonrasında ne oldu? Baktılar ki yok bu mesaj bambaşka. Her şeye meydan okuyor. [00:09:07] Speaker A: Bizim belki şu an görmekte zorlandığımız bir başkaldırış var. Tanrı'nın suretine yaratılmış insanlar var. Herkes değerli. Bir lidere tapınma yok. Bir öndere aa bak bu bizden üstün tanrılar bize bu adamı gönderdi, bu kişiyi gönderdi yönetmek için bizi. Tamamen yok ediyor. [00:09:22] Speaker B: İmparatorluğa tapınmayı reddettiler sonuçta. [00:09:24] Speaker A: Ve bölünmüşlüğü de yok ediyor. Çünkü orada bir üst sınıf var, bir filozofların olduğu, bir zenginlerin olduğu bir sınıf var, bir köle sınıfı var, bir ortada ezilmiş bir halk var. Onların arasında bir anda kiliseye gidiyorsun. Zengin, fakir. Eğitim görmüş, eğitim görmüş. Okuma, yazma bilen, bilmeyen. Hepsi bir arada ve bu Roma'nın sistemine de karşı. Dini otoriteye karşı değil ve politik otoriteye karşı değil bir sosyal köküne iniyor halkın. Yani bütün her şeyi kökünden sarsabilecek bir potansiyelde. [00:09:51] Speaker B: Yeniden düzenliyor. [00:09:52] Speaker A: Ama bunu dediğimiz gibi kılıçla yapmıyor. Zorbalıkla yapmıyor. Bunu mesela en güzel örneklerinden en çok paylaştım. O Roma'da yapılan çocuk esirgeme kurumlarının bir nevi ilk başladığı nokta. Sakat doğan çocuklar ve istenmeyen çocuklar ölüme terk edilirken Hristiyanlar gidip o çocukları toplayıp o çocuklara bakmaya başlıyor. Çünkü neden? Bu çocuk da Tanrı'nın suretinde yaratıldı. Onun değeri annesinin, babasının kim olduğundan değil ya da bedeninin ne kadar çalışıp çalışmadığından değil. Onun değeri Tanrı'dan geliyor. Ve bunu hayata geçirdiklerinde sosyal kurallar, her şey çiğneniyor bu sefer. [00:10:22] Speaker B: Ya bir de ister istemez insanlar bakıyor. Bir kazanç yok. Tam tersine canını kaybedeceksin. Yani niye buna bu kadar sıkı sıkıya bağlısın? Ve hayat değiştiriyor. İman eden herkesin hayatı değişiyordu. Ama işte tehdit boyutu Roma'yı harekete geçirdi tabii. [00:10:36] Speaker A: Doğru. İşte o harekete geçtiğimiz noktaya gelelim o zaman. Bu zulümlerin başlangıcı. Yahudilerin uyguladığı zulümler vardı. Roma'nın göz yumduğu. Çünkü sonuçta İsa'yı çarmıha girenler birkaç Hristiyan'ın öldürülmesine göz yumacaktı, hapsedilmesine. Ve öyle de oluyor. Paulus Efendi bunun en büyük örneği zaten. Fakat bu sadece orada kalmadı. Yahudiler arasında. Paulus mesela daha sonraları kendisi eziyet görüyor. Yahudiler arkasından gelip... [00:11:00] Speaker B: Aynen. Kaç defa dayak yiyor, öldü sanılıp. [00:11:01] Speaker A: Öldü sanılıp kesinlikle Konya tarafında, Karaman tarafında. Fakat zulümler de Roma İmparatorluğu tarafından başlıyor. Bunun ilk örneği de Neron. Neron zulmü yaklaşık 64 yıllarında baş gösteriyor. Onun hakkında biraz paylaşmak ister misin bizimle? [00:11:16] Speaker B: Roma'ya ilk yüzyılına döndüğümüzde Ünlü bir olay da okuyoruz aslında. Hatta bir söz vardır, Roma'yı kim yaktı? Roma'yı yine bizimkiler yaktı diyoruz. Bir olay oldu mu Hristiyanlar'a patlıyor iş. Neron Hristiyanlar'a karşı büyük bir savaş başlattı. Birçok tarihçi o konuda anlaşamıyor bir kere. Yani Neron tam olarak hangi sebepten dolayı? Özellikle o az önce esprisini yaptığım şey. Roma'daki bu yangına sebep olduğu işte Hıristiyanlara niye suç attı? Ondan sonra neden bu zulüm dalgası başladı? Ama kimi tarihçiler işte Neron'un delirmeye başladığını söylüyor. Kimi tarihçiler büyük bir saray yaptırmak istediğini söylüyor. Sonra Roma'yı ortadan kaldırıp yeni bir düzen kurmak için harekete geçtiğinden bahsediyorlar. Henüz bilmiyoruz. Ama Roma'da büyük bir yangın çıkartıyor Neron. Büyük Roma yangını orada o dönem araştırmıştım bir sunumda kullanmak için. Azımsanmayacak sayıda evler yanıyor, insanlar hayatlarını kaybediyor. Yani bayağı Roma'yı yeniden inşa etmek lazım. Bana hani saray ya da istediği düzende bir şey yaptırmak için yapması daha mantıklı geliyor. Ve ondan sonra ne yapıyor Nerun? Suçu Hristiyanlara atıyor. Bunlar bizim ülkemizi mahvetmek için, krallığımızı, imparatorluğumuzu mahvetmek için bu yangını çıkarttılar diyor ve işte zulüm dalgası orada başlıyor. Çünkü Hristiyanlar herkesin tepkisini çekmeye başlıyor ve ondan sonra yakalanıp aslanlara atılmaya başlıyorlar, yakılmaya başlıyorlar. Meşale gibi bildiğin yani o etrafı aydınlatmak için ve birçok işkence görüyorlar. Hristiyan olduğunu itiraf edenler tutuklanıyorlardı. Onlara göre tövbeye zorlanıyorlardı. Ama o yangından ziyade inançlarından dolayı tutuklanıyorlardı. Hedef haline gelmişlerdi. Ve baktığımızda Petrus ve Paulus yani en önemli elçiler o dönemde şehit ediliyorlar Roma'da. [00:13:01] Speaker A: Doğru. O kutsal kitapta da o 2. Timoteus'taki ayet yani yarışı bitirdim. O Paulus'un imanı korudum bir işi de yani o anlarında, o son zamanlarında gelen bir mektup zaten Roma'dayken ve gerçekten çok güzel bir görüyor olacakları zaten biliyordu bunu İsa Mesih'in anladığımız kadarıyla ilk iman ettiğinde ona olacakları bildiriyor Tanrı ona. Fakat Petrus'un başaşağı çarmıha gerilmesi. Ben Rabbim gibi, efendim gibi çarmıha gerilmeye, ölmeye layık değilim. Başaşağı çarmıha geriliyor. Paulus'un tarihsel anını bildiğimiz kadarıyla başı kesilerek öldürülüyor, şehit oluyor. Ve ilk Neron o 64 yılında başlayan zulümler devam ediyor. Ama sonrasında her 2-3 böyle bir Sezar'da, kralda bir tazeleniyor bu. [00:13:45] Speaker B: İnişler oluyor, çıkışlar oluyor. Kimi zaman bir refah dönemi yaşanıyor. En azından kimse kimseye karışmıyor. Sonra belli bir dönem birisi geliyor yine çıldırıyor, büyük bir zulüm başlatıyor. [00:13:57] Speaker A: Bir sonraki zulüm hakim tarafından da yanlış hatırlamıyorum 80... ve 96 yıllarında... Domitian onun. [00:14:03] Speaker B: Imparatorluğunda 81-96 dediğin gibi aşağı yukarı. Orada Yahudi ve Hristiyanlar yani sadece Hristiyanlar değil Yahudiler de bir zulüm görüyor aslında. Çünkü iki grup için de zulüm dönemi yaşanıyor. Domitian ilginç bir şey var. Yaşarken Rab ve Tanrı ünvanını alan ilk imparator. Yani ben Rab ve Tanrıyım diyor. O şekilde kendini tanıtıyor. Herkese bir anlamda hani imparatorun dehasıyla ya da adıyla, bilgeliğiyle bir yemin etmesini istiyor. Orada da tabii ki dananın kuyruğu kopuyor. Niye? Çünkü Yahudiler her şeye egemen Rab Yahve'ye tapınıyorlar. Hristiyanlar da başka bir Tanrı'ya tapınmıyor. İsa Mesih'in Rabliğini, kurtarıcılığını, Yahve'nin egemen olduğunu kabul ediyor. O kabul edilince tabi ki Domitiyan onları da zulmetmeye başlıyor. Hatta Yuhanna'nın Patmos Adası'na sürülmesi o döneme denk geliyor büyük ihtimalle. O dönemlerde o da bundan nasibini aldı gönderildi Patmos'a. [00:15:03] Speaker A: Evet ve zulümler devam ediyor. Son bulmuyor. Dediğimiz gibi en son 96'ydı. 96'da son buluyor. Bir sonraki 98'de başlıyor. Bir 2 yıllık bir mola. [00:15:12] Speaker B: Bir nefes alma dönemidir. [00:15:13] Speaker A: Enerjinizi toplayın. Bu sefer 98'de başlayıp 117. yıla kadar trajan. [00:15:18] Speaker B: Aynen öyle. [00:15:19] Speaker A: Ve onun zulmü devam ediyor. Onun hakkında ne söylemek istersiniz? [00:15:23] Speaker B: Dediğim gibi 2 yıllık bir şey var. Orada Arielys zamanına kadar böyle bir sakinlik dönemi oluyor. Özel olarak en azından Hristiyanlara baskı yapılmıyor. Onun inançları hedef alınmıyor. Ama 112'de Bithynia valisi Plinyus, o hatta Trajan'la yazışmaları az önce de girişte de bahsettik. Yani bu Hristiyanlar kimdir, neye inanıyor, nasıl yargılandılar, ne oldu da vazgeçmediler. Ne yaptık ne yapmadık. Hristiyanların başka bir Tanrı'ya tapındıkları için idam edilmeleri gerektiği yazıyor. Yani başka Tanrı dediği kim? Kendileri değil. Benden başkasına yaklaşıyorlar. Benden başkasına tapınıyorlar. Bir nevi imparatorluğuma başkaldırıyorlar. İmparatora başkaldırı. Ve Bitinya'daki Hristiyanlar o dönem idam ettirilmeye başlanıyor. Ve o dönemde bir insanlar yani sadece Hristiyan olduğu için ortaya çıkartılmıyordu. Tabii ki yargılanıyordular. Yani getirip idam etmek yerine aynı zamanda savaştırılarak idam ettiriliyorlardı. Gladyatörlere doğrandırılıyorlardı. Orada ne görüyoruz? Hem halk eğlensin hem de biz yapacağımızı yapalım. O zayıf insanları bu şekilde yok edelim, öldürelim. Veya o en vahşi şeylerden biri yine. Aslanlara yem olarak atılmaları. Koca yüzlerce binlerce kişinin izlediği stadyumlarda gerçekleşiyordu zaten. [00:16:40] Speaker A: Doğru. O hikayelere baktığımızda da bugün girmeyeceğiz onlara detaylı olarak ama belki ileride Rabbilerse azizlerin kendilerine o feda edişine bakarak insanlar bu hani deriz ya Tanrı o kötüyü iyi için kullanıyor. Bu sefer diyen insanlar iman etmeye başlıyor. Oradaki imanlarını görerek, kendi bedenlerini bir nevi hiçe sayarak çünkü o zaman en değerli şey beden. Bedenin arzuları vs. tapınaklar olsun birçok şekilde bunu görüyoruz ama onların onu hiçe sayarak bedenlerini o belki üst noktada olan zengin ve varlıklı insanların bile kendisini böyle feda ediyor olması. Belki bunu köleden beklersin, belki bunu alt kademe bir insandan beklersin ama üst kademe ki insanlar. Eğitim almış insanları da aynı şekilde... [00:17:22] Speaker B: Ailelerini reddediyorlar, kendilerini reddediyorlar. Dediğin gibi o duruma düşüyorlar. Yani o baskı konusunda özellikle kolezyum Roma'daki yani oraya bir defa gitme şansım oldu. Orada bir haç görünce çok duygulandım. Koca bir haç asmışlar oraya. Bir zamanlar orada Hıristiyanlar güle oynaya öldürülüyorlardı. Ama işte Rab öyle bir çalışıyor ki şimdi orada Hristiyanların öldürüldüğü yerde koca bir haç İsa'nın yüceliğini, İsa'nın lütfunu anlatıyor insanlara. Ya da koca bir ulus. Tabii ki o dönem imparatorluğunu zaten konuşacağız ilerleyen zamanlarda Konstantin'in Hristiyan olması. Ama şimdi bile öyle düşününce insanlar bir güç görüyor. Yani Tanrı o iğrenç yerde kendi yüceliğini gösterdi. Hristiyanların öldürüldüğü, aslanlara atıldığı, işte gladiyatör savaşlarının yapıldığı ve bir anlatı var şu an ismini hatırlamıyorum ama bir iman hatası orada şehit ediliyor. Özellikle neden dolayı? İnsanların bu gladiyatör savaşlarından, aslanlara yem olmasından zevk alan halka Tek başına kolezyumun ortasına çıkıp yalvarıyor artık bu iğrençliğe son verin. Artık bunların zevk almayı bir tarafa bırakın. Kendisi de öldürülüyor. Ama sonra ne oluyor? Kolezyumda onu izleyenler iman etmeye başlıyor. Onu izleyenler vazgeçmeye başlıyor oraya gitmekten. [00:18:41] Speaker A: Ve Hristiyanların bir nevi dışsal olarak gösterdiği yani Hristiyan olduğunu gösteren şeylerden bir tanesi de buydu zaten. O şeylere katılmayı bırakıyorlardı. Hristiyan olduktan sonra artık bir nevi insanların ölümünü, o insanların acı çekişini bir nevi teşvik etmeye son veriyorlar. [00:18:58] Speaker B: Zevk aracı değil yani. [00:19:00] Speaker A: Kesinlikle değil. Türkiye ile bağı olan İki kişi var, hem bir İgnatius var Antakyalı hem de Polikarp var. İstersen sen İgnatius'tan bahset, ben Polikarp'tan bahsedeyim. İgnatius da kendini feda etmişti bir anlamda ve Polikarp'ın da elbette bir ölüm durumu var. [00:19:16] Speaker B: Yani bu Trajan döneminde zaten İgnatius da kilise babalarından birisiydi. Güçlü bir kilise babasıydı. Orada müjdeyi duyurup mektuplar yazıyordu Hristiyan topluluklarına ve orada 110 yılında Yani şehit edildiği düşünülüyor, öldürüldüğü düşünülüyor. İgnatius Antakya psikoposuydu. Kendisi Antakya'da özellikle 110-115 yılları arasında mektuplar yazdı. O mektuplar da tutuklandığında Roma'ya götürülürken yazdığı mektuplardı. Zaten değinmemiz gereken nokta bu işte. Yakalanıyorlar, tutuklanıyorlar, zulme uğruyorlar. Ama dertleri ne bu adamların? Kardeşlerimizi teşvik edelim. Düşün elleri kelepçeli, Roma'ya götürülüyor. Sonu idam ama kimi düşünüyor? Kiliseleri güçlendirmeyi düşünüyor. Bundan bir insanın ne kazancı olabilir? [00:20:03] Speaker A: Doğru, bireysel bir çıkar yok. [00:20:05] Speaker B: Tam tersi bunun için de canını veriyor. Doymamış bu, kaşınmaya devam ediyor. Yolda da Rabbi's-Sahabe Mesih'in adıyla sizi cesaretlendirmek istiyorum diye mektuplar yazıyor. [00:20:15] Speaker A: Diyorduk ya başlangıçta psikoposlar bu adamlar zaten ilk hedefti. Bir nevi sen o görevi üstlendiğinde bunu da kabul ediyordun. [00:20:23] Speaker B: Ölüm hazır. [00:20:25] Speaker A: Ölüm bir nevi garanti ve Antakya o beş kiliselerden bir tanesiydi. Ana kiliselerden. Bunun üstüne elbette Konstantinople yani İstanbul, Vatikan, Roma, Antakya, Kudüs ve İskenderiye. Bunların zaten başında olmak otomatik olarak bir hedef haline geliyordu. [00:20:40] Speaker B: En görünen yerler, yani İgnatius özellikle Efes'e, Manisa'ya yani ülkemizde yaşadı, ülkemizde duyurdu, ülkemizde yazdı. Aydın'a, Roma'ya, Gledacia'ya ve İzmir'e mektuplar yazdı. Bir mektubu da dostu Polikarp'a yazdı. Polikarp'la ilgili de zaten sana döneceğiz. Ve yazdığı dönemde İsa'nın kimliğini savunma, gerçeği koruma görevini üstlendi. O mektuplardaki amaç da oydu. Yani hem Hristiyanları cesaretlendirmek, hem kiliselerin dimdik bir şekilde ayakta durmaları için onları güçlendirmek. Hem de aralarına giren yanlış öğretilere karşı daha o dönemde zulümle, ölümle birçok şeyle uğraşırken yine de kiliseyi, imanı, müjdeyi koruma mücadelesi veriyorlar. [00:21:22] Speaker A: Doğru. [00:21:23] Speaker B: Uyarılar yapıyorlar. Şunlara dikkat edin. İşte Dokuteizme karşı özellikle Ignatius yazmaya başlamıştı o dönemde. Ve Rabbin sofrasının önemini çok fazla vurgulamaya başlamıştı Ignatius. Ve o dönem kendi istediği şekilde de öldürüldüğünü görüyoruz. Çünkü iman uğruna öldürülmeyi de çok istiyordu. Ölümüm zaten olacak. Zaten hepimiz göçüp gideceğiz. En azından en büyük amaca hizmet etsin diye. O şekilde de zaten Roma'da ölüme doğru ilerledi. Her ne kadar oradaki Hristiyanlar ona engel olmaya çalışsa bile. [00:21:53] Speaker A: Bunu şeyde de görüyoruz biraz böyle, Paulus'un Efes'teki önderleri Miletus'a çağırıp onlarla buluşmasında orada anlıyorlar. Son görüşmemizi. [00:22:02] Speaker B: Büyük bir ağlayışla. [00:22:03] Speaker A: Evet, evet. O ağlayışla ondan sonra Asos'tan yine aynı şekilde gönderilmesi vs. Büyük bir birliktelikleri var fakat bunun son olmadığını da fark ediyorlar, biliyorlar. Bu son değil ama acı da acı. Bu da bizim için şunu önemli kılıyor. Yani burada konuşurken bu kendine öldürülmek istediği, o sanki acıyı yokmuş gibi değil. O gerçekten acı. Zulüm kötü, acı kötü. Tanrı'nın isteği bir anlamda o anlamda değil. Fakat bu dünyanın bir parçası. Böyle bir ikilemi, iki şeyi de yaşıyoruz. Hem göklerin egemenliğindeyiz ama bu dünyadayım. Hak etmediğimiz acıları çekeceğiz ama son bu olmayacak. Elbette dediğim gibi polikarp. [00:22:41] Speaker B: Papyas geldi geçti zaten o dönemlerde. Ama en parlayan isimlerden biri de Polikarp oluyor. [00:22:47] Speaker A: Evet yine ülkemizde. Yine İzmir'de hatta onun adına yapılan kiliseler var. Bugün bile ziyaret edebilecek. Polikarp İzmir'in episkoposu. Oranın dini anlamda otoritesi ve lideri. Hizmet ediyor ve fakat o aynı zamanda yine askerler tarafından tutuklandıktan sonra bir çağrıları var. O da çünkü varlıklı bir haleden gelen bir insan. Şey değil böyle bir Alt sınıf olsa direkt öldürürlerdi. Hiç bakmazlardı ama onu ikna etmeye çalışıyorlar. İmparatora tap ve inkar et. İmanlı, İsa Mesih'de olan imanlı. Ve onun o ünlü cevabı elbette farklı şekilde çevriliyor ama 86 yıldır diyor. O bana sadık kaldı. Ben mi şimdi ona? Onu inkar edeceğim. Ve bu sözleriyle birlikte yakılmak için kendini teslim etmiş oluyor bir anlamda. [00:23:30] Speaker B: Aynen. Onunla ilgili de ilgilenen varsa Ateşten Taç diye bir kitap var Türkçe'de. Yani çok güzel bir kitap aslında. Polikarp'ın hayatını anlatıyor. Yani Papyastan diğer kişilerden alıntılarla... Kitap mukaddes. [00:23:43] Speaker A: Yayını mıydı o yoksa hatırlıyor musun? [00:23:45] Speaker B: Yok başka bir yayın eviydi şu an aklıma gelmiyor. [00:23:47] Speaker A: Ateşten Taç. Çünkü ateşte yakılmaya çalışılıyor. Anladığımız kadarıyla tam olarak orada ölmüyor. Bazı farklı anlatımlar var. Sonra kılıçla öldürülüyor. Ama aynı zamanda dediğimiz gibi o ateşe yakılıyor. Matta 10-22 kısa bir ayet olarak, sona kadar dayanan kurtulacaktır. Bu acı çeken kilisenin bir nevi birbirine teşvide bu. Birbirlerine mektup yazıyorlar ama belki mektup ulaştığı birkaç yıl sonra o kişi ölmüş oluyor. Mektup hala devam ediyor, ellerinde var. İmanını okuyorlar bu kişinin ama ölmüş, kendini feda etmiş bir anlamda bu uğurda, bu yolda. Çok değerli. Elbette onların mektupları. Polikarp'ın da elimizde var mı? [00:24:23] Speaker B: Var, onun da mektupları var. Yani nereye yazdığı şu an notlarımda yok ama birkaç yerde var. Türkçede de zannedersem 2-3 tane mektubu var. İlgilenen olursa seve seve göndeririz onlara da. Çok iyi, çok iyi olur. [00:24:37] Speaker A: Zulümlerden ilerleyelim. 177 yılınca yani 2. yüzyılın sonuna doğru geliyoruz. Bir zulüm daha var. Bir de o zaman Lyons ve Galya zulmü var. Bu Fransa tarafında olan bu zulüm. Fakat yine Roma İmparatorluğu'nun bir parçası. [00:24:49] Speaker B: O da 177 yıllarında Hristiyanlara karşı özellikle halk ayaklanıyor ve halk bunun olmasını istiyor. O kişileri yönlendiriyorlar ve o şekilde Hristiyanlara bir saldırı başlıyor ve orada da özellikle gladiyatörlük yine aynı muhabbet. Orada insanlar dövüşlere, savaşlara zorlanıyordu ve o şekilde de öldürülüyorlardı çünkü savaşmayacaklardı sonuçta. Bir gladiyatör zevk için öldürüyordu. Orada özellikle Azize Blandina geçiyor. Ben Hristiyanım ve Rabbim Mesih diyerek o şeylerin ortasında da can veren birisidir. [00:25:25] Speaker A: Birçok erkeğin yanında kadınlar da, azizlerin yanında azizeler de kendi hayatlarını feda ediyordu. Dediğim gibi o zaman acı, şu an ise bize bir teşvik. Onların iman hayatları. Sonra kapatırken de başka neler oluyordu bu ilk 200 yılda? Elimizde güzel metinler var. Birçok anlamda inancımıza saldırılar olduğunda Türkçe kaynağımız çok az. Fakat bunların bazıları var Türkçede de. Okumanızı çok isteriz. Sadece lütfen dinleyerek değil de bazı ilahiyatçıların daha çok Hristiyanlığa saldırısına inancımızın temelleri çok önceleri atılıyor İznik öncesi. Biraz ondan bahsedebilir misin? [00:25:58] Speaker B: Yani ilk aklıma gelenler o dönem tabi ki kilise babalarının mektupları. Umarım ileride Türkçe'ye kazandırılır hepsi. İgnat Hüsn'ün mektupları var. Polikarp'ın mektupları var. Zannedersen Papyas'tan yazılar var. Clement'in mektupları var. Ya birçok kilise babası yazdı o dönemde. Bunlar ilk yüzyıl Hristiyan öğretilerin ne olduğunu çok açık bir şekilde anlatıyor. Onların sonrasında yani Didache'nin mektubu var mesela. İlk Hristiyan iman kılavuzu. Yani Hristiyanlar nasıl ibadet ediyorlardı? Nasıl yaşıyorlardı? [00:26:30] Speaker A: İsa Mesih'e bakış açıları neydi? [00:26:31] Speaker B: Neyi nasıl uyguluyorlardı? Ve en önemlisi bence Hristiyanlık dışı kaynakları da kaçırmamak lazım. Romalı tarihçiler, Yahudi tarihçi özellikle Josephus ismi çok konuşulur. Onlar da hep Hristiyanların nelere inandığını, neden dolayı karşı çıkılması gerektiğini, çıkıldığını anlattılar. Veya işte yine programda bahsettiğimiz gibi bazı valilerin birbirlerine olan yazışmaları açık söylüyorlar yani İsa'yı Rab olarak kabul ediyorlar. İmparatordan başka bir Tanrı'ya tapınıyorlar. O mektuplar bile ilk yüzyılda Hıristiyanların neye inandığını, neyi savunduğunu ve ne için can verdiğini apaçık bir şekilde gösteriyor. [00:27:08] Speaker A: Kesinlikle. Öyle kulaktan doğma laflarla değil de direkt kaynakları okuma fırsatımız var. Birçoğu Türkçe'de de var. İngilizce varsa bile AI üzerinden çevirebilirsiniz. Teknoloji bayağı bir gelişti. Fakat bu bölümü kapatırken belki birkaç sözle şunu söyleyebiliriz. Hıristiyanlık 200 yıl boyunca çok zulüm gördü. Büyümesi için dünyasında bir neden yoktu. Katılınca buradan bir mal varlık edinirsin. Katılırsan bize şunu yaparız, eline şu geçer, bu geçer. Yoktu. [00:27:35] Speaker B: Katılırsan ölürsün. [00:27:36] Speaker A: Aynen. Ünlü bir tane de komik bir video var. Belki bunu Türkçe'ye çevirebiliriz bir gün de. Havariler böyle toplanmış etrafta, ateşin etrafında. Acaba ne yapacağız böyle? İsa ölmedi diye anlatıyorlar yani. İsa öldü. Şöyle yapalım, bedenini çalalım. Ondan sonra hepimiz öldürülelim. Ama ne kazanacağız? İlk başta zengin olacağız, mal varlığımız olacak, ondan sonra öldüreceğiz değil mi? Yok yok, sadece öldürülüyoruz. Nasıl bir plan bu? Eğer sorgulamazsak, Hristiyanlığın hayatta kalmasının tek nedeni Bizim anladığımız ve okuduğumuz kadarıyla, tarihe verilere baktığımız kadarıyla mucizevi bir şey. Yani olmaması gereken bir şey. [00:28:10] Speaker B: Tamamen yok edilmek için savaşıldı. [00:28:12] Speaker A: Evet, evet, evet. Kesinlikle. Devamlı yok edilmek için denendi. Fakat devamlı bir, Paulus'un dediği gibi, otoriteleri saygı içinde, başkaldırış içinde. Yani onların her denene evet demek yok ama saygı duymak. İkisini birleştirerek mükemmel bir şekilde bir devrim başlatıyorlar diyebiliriz. Senin var mı kapanış için eklemek istediğin? [00:28:30] Speaker B: Yok, ağzına sağlık. Teşekkür ederim. [00:28:33] Speaker A: Bize eşlik ettiğiniz için çok teşekkürler arkadaşlar. Eğer sorularınız varsa İznik konusu hakkında bu ay boyunca devamlı yeni videolar yayınlayacağız. Lütfen bize eşlik edin, sorularınızı gönderin. O sorulara elimizden geldiği kadar cevap verelim. Kendinize iyi bakın, esen kalın.

Other Episodes

Episode 23

March 29, 2025 00:53:39
Episode Cover

Türk Teolojisi ve Yazarlık Bağı - Banu Çelik ile Özgürce

Bu özel bölümde çok yönlü yazar ve düşünür Banu Çelik’i ağırlıyoruz. Kendisiyle Türk teolojisi ve yazarlık arasındaki derin bağları, yaratıcı sürecin ilham kaynaklarını ve...

Listen

Episode 9

December 21, 2024 00:27:46
Episode Cover

Agape Sevgisi ile Diğer Sevgiler Arasındaki Farkı Açıklıyoruz!

Agape Sevgisi ile Diğer Sevgiler Arasındaki Farkı Açıklıyoruz! - Noel Bayramı ve Advent'in 4. Mumu Advent’in dördüncü haftası, sevgi kavramını derinlemesine anlamak ve hayatımıza...

Listen

Episode 1

October 26, 2024 00:52:46
Episode Cover

Adanalı ve Diyarbakırlı Hristiyanların Deneyimleri: İnanç ve Kültürel Sorularınıza Yanıtlar

Tiranus'a hoş geldiniz! Ben Özgür Jerdan, ve Pastor Özgür Uludağ ile birlikte bu programı sunacağız. Hristiyanlık inancını ve ülkemizdeki yerini bizden, iki Türk Hristiyandan...

Listen