Episode Transcript
[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba, Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün tekrardan Özgür Oludağ kardeşimle birlikteyim. Bugün konumuz Noel. Bildiğiniz üzere önümüzdeki 4 hafta süreç boyunca Advent zamanını kutluyoruz. Ve bugün 1. Mumundan başlayarak sizlerle paylaşmaya başlayacağız. Aynı zamanda Noel geleneklerine değineceğiz bu seri boyunca. Umarım bize eşlik edersiniz.
Evet Özgür kardeşim hoş geldin tekrardan.
[00:00:24] Speaker B: Hoş bulduk, sen de hoş geldin. Saatler olsun.
[00:00:27] Speaker A: Sana da saatler olsun.
[00:00:28] Speaker B: Sağ ol. Bayram tıraşımız olduk, karşınızdayız.
[00:00:31] Speaker A: Hazır hissediyorsun?
[00:00:32] Speaker B: Hazırım.
[00:00:34] Speaker A: Konuştuğumuz konuşacağımız bir ton konular var da, girmeden önce bu bayram senin için neyi, ne anlam ifade ediyor? Ya da en çok neyi merak ediyorsun ya da arzuluyorsun bu bayram geldiğinde?
[00:00:46] Speaker B: Yani benim için yılın en güzel zamanı, Noel.
Çok seviyorum, her taraf ışıl ışıl.
Farkında olmadan da bir çok yerde Hristiyan laileri çalıyor. Onlara eşlik etmek güzel oluyor. Hiç ummadık yerlerde böyle.
[00:01:02] Speaker A: Evet.
[00:01:03] Speaker B: Ama en büyük şey benim için umut. Yani umut mesajı ve aynı zamanda tabii ki sevinç mesajı.
Çünkü Noel deyince daha çok İsa'yı hatırlıyoruz Hristiyanlar olarak. Dünya her ne kadar farklı bir yere çevirdiyse de Ve onun verdiği umut bu dönemde gerçekten yüreğimi sevindiriyor.
Evimizde de, kilisemizde de bambaşka bir hava oluyor.
O yüzden severiz bu sezonu. Senin için neler var?
[00:01:32] Speaker A: Ben ve ailem, elbette 3 çocuğum var bildiğin üzere.
Bizim için bolca yapılan kurabiyeler, o tarçın kokuları evin içini dolduruyor. Elbette ışıklar, vazgeçilmezimiz. Ve çocuklar büyüdükçe bu ışıkların sayısı da artmaya başlıyor evin içinde.
Her tarafa odalar, yatakların etrafı her taraf ışıl ışıl oluyor.
Evet yani benim için de o benzer ezgiler, söylediğimiz ilahiler elbette odalarımızı, evimizi dolduruyor.
Benim de herhalde en çok sevdiğim bayramlardan bir tanesidir.
Belki yurt dışında yaşadığım döneme bakaracak olursam, O kadar da dolu dolu olmuyor bazen. Çünkü yurt dışında olduğumuzda dışarıda da bunu kutlayabiliyoruz. İnsanlar da anlamını biliyor. Burada elbette biraz tam kültürümüz oturmuş olmadığı için biraz farklar oluyor ama yine de kendi ailemiz içinde, kendi kilisemizde yaşatıyoruz elimizden geldiği kadarıyla.
Çok güzel bir zaman. Evet, açılışta dediğim üzere Advent dönemine girdik dedik. Sen de hafiften değindin zaten. Advent'in anlamı nedir?
Yani neden biz Advent zamanı diyoruz ya da bu zamana Advent ismini veriyoruz?
[00:02:42] Speaker B: Ya Advent kutsal kitapta olan bir şey değil sonuç olarak.
Yani Noel'e hazırlık dönemi Advent aslında Latince varış demek ve İsa'nın Dünya'ya gelişine odaklandığımız bir dönem. 4 haftalık bir dönem ve bu dönemde aslında o varış kelimesinden zaten Advent'ten kaynaklı. onun gelişine odaklanıyoruz. Tanrı'nın beden alıp aramızda yaşamasına odaklanıyoruz.
Kutsal kitaptan dediğim gibi gelen bir uygulama değil tabi senin de bildiğin üzere ama tarih içerisinde bence güzel bir gelenek seviyorum.
Bu dönemi özel kılmak için oluşturulan bir gelenek yani Noel dönemini yani şahsen Bu döneme odaklandığımda Noel başka bir sevinçli olur benim için. Yani daha bir sevinçli oluyor.
Ve ilk kez yaklaşık yanlışım yoksa 4. 5. yüzyıllarda çıktığı söylenir Advent'in.
Bilmiyorum senin duyduğunu katmak istediğin bir şey var mı ama.
[00:03:39] Speaker A: Tarihse anlamda değil ama evet yani bu kültürel tarafı olayın adı üstünde kültür olduğu için insanların bir anlamda yarattığı, oluşturduğu bir şey oluyor. Bu çok doğaldır aslında ya bu dinle alakası yok.
Değil, öyle algılamamak gerekir. Kültürler ister istemez insanlar, gelenek oluşturmaya çok eğilimimiz vardır. Bu da o güzel geleneklerden bir tanesi. Bir bayram kutlayacağız. Bu bayram çok önemli. Bunun anlamını idrak edebilmemiz için topluca, grup halinde, tek bir başımıza değil de grup halinde, kilise olarak bir nevi bir anıt taşları koyuyoruz.
Bunlarda da biz mumlar aracılığıyla yapıyoruz. Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü mum olarak. Bunlar aslında güzel bir sembolizma. Birlikte kutluyoruz, birlikte hazırlanıyoruz.
[00:04:25] Speaker B: Ya tabii ki bir de her mumun ayrı bir anlamı var.
[00:04:28] Speaker A: Kesinlikle.
[00:04:28] Speaker B: İndicez program program.
[00:04:30] Speaker A: Evet evet evet.
[00:04:30] Speaker B: O gelen kişinin getirdiği mesajı daha anlamlı kılıyor bence.
[00:04:34] Speaker A: Kesinlikle.
[00:04:35] Speaker B: O süreç.
[00:04:36] Speaker A: Bir hazırlık yapmanın öyle bir güzel tarafı var. Bir hazırlık yaptığında çocukken mesela o bayram alışverişi yapardık. O bayram alışverişi yaptığında ne kadar da dünyasal bir şey gibi görünse de o alışveriş yapılan bir şey yani maddi bir kazanç aslında.
Parayla alıyorsun bir şeyler satıyorsun.
Çocuklar olarak bizim için neydi? O bekleyişi arttırıyordu. O ana yüreksel olarak hazırlanıyordun ve o an geldiğinde çok mutlu oluyordun. Bence bunun da öyle bir anlamı var.
[00:05:07] Speaker B: Çocuklarımız aynı duyguyu eminim yaşıyor. Bayram günü alacakları hediyeyi, yapılacak aktiviteyi.
[00:05:16] Speaker A: Kesinlikle.
Evet, evet, evet. Bu nedenle Advent'in, o gelecek olan oğulun gelişine kendimizi hazırlıyoruz ki o an geldiğinde hazır bir şekilde karşılayabilelim onu.
Elbette buna belki şey de değinebilir.
İsa Mesih'ten önce o 400 yıllık bir peygamberlerin olmadığı bir dönem vardı.
[00:05:35] Speaker B: Aynen.
Sessizlik dönemi.
[00:05:38] Speaker A: Aynen. O sessizlik dönemini de bir nevi temsil edebilir aslında. O dört mum.
Literal olarak bir kilise babası böyle dedi demiyorum ama bizler için bir anlam yüklemek hala mümkün. O dört yüz boyunca bir sessizlik vardı.
Fakat Tanrı'nın karakteri şu, şu, şu, şudur diye o dört mum aracılığıyla...
[00:05:58] Speaker B: Aynen. Kralların kralı o sessizliği bozdu ve bu dünyaya geldi.
[00:06:03] Speaker A: Evet. Evet, evet, evet.
O zaman başlayalım. İlk mumumuzla.
[00:06:08] Speaker B: Evet.
[00:06:09] Speaker A: Bir aralıkta yani yarın bu mumu yakacağız. Bu mumun anlamını bize biraz açıklar mısın?
[00:06:16] Speaker B: Yani birçok sembol kullanıyoruz.
Belki hepsine farklı zamanlarda değineceğiz ama mum en bilineni.
Özellikle dört hafta dört mumla temsil edilir.
Yarın kiliselerimizle yakacağımız ilk mum, birinci mum Umut mudur?
Aslında C.S. Lewis'in bir sözü var çok hoşuma gidiyor.
Diyor ki, bir zamanlar dünyamızda bir ahırın içinde bizim dünyamızdan daha büyük bir şey vardı.
Ve o şeyin getirdiği umut çok büyük.
ve o ilk mum gerçekten insanın bize getirdiği umudun ne olduğunu bize anımsatıyor. İnsanın gelişine dediğimiz gibi varış kelimesinden geldiği için advent o varışa o gelişe hazırlanırken bu hafta özellikle yarın yakacağımız mumla kiliselerimizde de ve hafta boyunca da Nasıl bir umut getirdi üzerine düşünüyoruz. Bence değerli bir fırsat.
Çünkü İsa gerçekten müthiş bir umut getirdi insanlığa, dünyaya, kişisel olarak hayatıma.
Eminim sen de aynı şeyi söyleyeceksin.
Ve o umut da eski antlaşmadan beri insanların umut ettiği bir bekleyişi içeriyordu.
Mesela Yeşaya bölümünde çok sevdiğim bir dua var. Çok büyük bir özlemi de anlatıyor aslında 64. bölümde.
Yarab diyor, adını düşmanlarına duyurmak için keşke gökleri yarıp insen.
Dağlar önünde sarsılsa, gelişin ateşin çalıları tutuşturmasına, suyu kaynatmasına benzese.
Ve üçüncü ayette diyor ki beklemediğimiz olağanüstü işler yaparak yeryüzüne indin dağlar önünde sarsıldı çünkü kendisini umut bağlayanlar için etkin olan tek tanrı sensin.
Çok değerli bir mesaj. Yani yüreğimdeki o umudu harlıyor gerçekten.
Ve bugün bunu konuşmak, yarın o mumu yakmak da o umudu bize hatırlatsın. Çünkü İsa gerçekten müthiş bir umut getirdi bize.
[00:08:24] Speaker A: Orada da sanki bir Tanrı'nın beden alıp, Tanrı'nın dünyaya geleceğini de hafiften o beklentinin en azından olduğunu görüyoruz.
Yani gelecek olan sadece bir herhangi bir birey değil, Tanrı'nın kendisinin gelmesini bekliyorlar. Evet, evet, evet. Direkt O'nun gelmesi.
O umut, o C.S. Lewis'in o mükemmel sözü elbette umut tarafını da biraz daha arttırıyor.
Biz hep umut derken kime umut bağlarız? Zaten güçlü birine umut bağlarız. Yani umut dediğimiz zaman ya zaten olma ihtimali yüksek bir durum vardır. O durumda umutlanırsın hala ama hala bir olasılık vardır.
Fakat İsa Mesih'in o gelişi beden alıp saraylarda değil de bir ahırda doğması o umut anlayışımızın aslında bazen dünyasal umutun ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Dünyasından da ben umut bağladığımda bir kral gelecek, bir asker, bir ordu.
[00:09:21] Speaker B: Değil mi? Yani bir güç çıkacak sanki diye düşünüyor insan.
[00:09:25] Speaker A: Ve o gücü barındıran şey de boylu, poslu bir lider ya da yani adını duyduğunda insanların korkusu salan bir varlık.
Fakat bir bebek.
Annesine, babasına muhtaç bir bebek olarak gelip kendini alçaltan bir yaratan.
Bu anlamda nasıl tepkiler alıyorsun? Bu dönemde elbette çok, en çok gelen sorulardan bir tanesi. Ya Tanrı mümin olarak mı geldi? Yani buna mı umut bağlayacağız? Bu mu bize umut veren kişi?
[00:09:56] Speaker B: Yani ilk çocuğumu kucağıma aldığım zaman aslında Advent dönemi çok yakındı.
O da Kasım ayında doğdu, Matias.
O zaman bir şey okuyordum, dergi okuyordum.
Yani miras dergisi.
Orada Noel sayısı.
Sonra birden elimdeki çocuğa baktım.
Okuduğum yazıya baktım.
Kutsal kitaba baktım.
Çok inanılmaz geldi bana. Yani tanrı bu kucağımdaki bebek gibi oldu dedim.
Daha bir aylık bir çocuk yani kucağımda.
Yani inanılmaz bir mesaj. İnsanların algılaması da kültürümüzden dolayı.
Gerçekten kolay değil.
Çünkü böyle bir şey de hiç duymadık.
Hiç görmedik, hiç işitmedik.
Ama gerçekten insanlar gelip bize şey söylüyor. Ya öyle şey mi olur? Tanrı beden mi alır? Tanrı insan mı olur?
Tanrı isterse olamaz mı?
Yani isterse yarattığı beşerden biri olarak bu dünyaya gelemez mi?
Buna inanmak Tanrı'ya inanmakla aynı şeydir.
Tanrı isterse yapar.
Neden istemesin ki?
Eski ahitte defalarca kez bunun emarelerini görüyoruz.
O Rabbin Yahve'nin dünyayı yaratan Tanrı'nın kendi tapınağına geleceğinden bahsediyor.
Ve İsa'da da o umut gerçekleşiyor, o haber gerçekleşiyor ve yaşayadaki gibi yani karanlıkta yürüyen halk büyük bir ışık görecek. Ölümün gölgelediği diyarda yaşayanların üzerine ışık parlayacak. Biz ummasak da biz düşünmesek de Tanrı çok farklı çalışır.
[00:11:39] Speaker A: Eski antlaşmada birçok dediğim gibi söz var.
Tanrı'nın geleceği, günü bekleyen, arzulayan.
Bence kültürümüzde, dedin de aslında dominant dinin yani İslam'ın içinde o Tevrat ayetleri olmadığı için.
Onların eksikliği olunca, evet ister istemez İslam'ı beden aldı. Aa nasıl böyle şey mi olur?
Çünkü hikayenin başlangıcı yok.
Küçük şeyleri var, dokunuşları var ama o hikayelerin, o sözlerin tamamı olmayınca elbette çok sanki bir anda Tanrı sanki ya peygamber göründürüyordum da bir anda böyle aranıza katılayım demiş gibi algılanabiliyor. Yanlış olsa da.
Evet.
Çok güzel ayetler.
Diyelim ki Tanrı'nın insan olarak doğuşunu kabul ettik.
Ama bir an önce dediğim gibi Tanrı beden alıp aramızda yaşayacaksa onun sanki doğuşu bir ahırda değil de bir sarayda, bir kraliyet ailesinin arasında çok saygın bir yerde olması gerekmez miydi?
Çünkü böyle geliyor. Sanki eğer Tanrı beden alacaksa bir zahmet böyle bir yerde doğsun.
Neden ahırda?
[00:12:53] Speaker B: Yani bence mesajı değerli kılan şey de o.
İnsanlar zaten ilk başta zaten hatayı yapıyor şu açıdan.
Niye itiraz ediliyor? Ya öyle şey mi olur? Tanrı insan mı olur?
İsterse olur.
Ama aynı zamanda Tanrı yarattığı bu dünyaya gelmeyi seçiyorsa neden dediğin gibi hani bir sarayda değil de başka bir yerde doğdu.
Orada İsa'nın bizim baş kahinimiz olması bence çok önemli, kayda değer bir konu. Yani ben hatırlıyorum ilk Hristiyan olduğum zaman, olmadan önce daha doğrusu, hep şey diyordum Tanrı'ya, yani sen beni anlayamazsın.
Çünkü sen hep yukarıdasın, ben hep aşağıdayım, ben hep muhtacım, ben hep fakirim, sen hep zenginsin, muhtaç değilsin.
Ama Hristiyanlıkla karşılaştığımda mesela o itirazım bıçak gibi kesildi.
Çünkü Tanrı, Yaratan Tanrı kendini boş kıldı, zayıf kıldı.
Aramıza geldi. Bunun da sebebi zayıflıklarımızda bize yakınlık duymayan biri değil.
Mesela kitabın dediği gibi.
Tersine aynen bizim gibi gerçekten bu dünyada o zayıflıkla geçtiği ve Korinkliler bence buna çok güzel bir cevaptır.
Çünkü Korintiler'de...
Korintiler mektubu. Evet, Korintiler mektubu. Birinci Korintiler mektubunda, birinci bölümde çok güzel bir şey söylüyor. 27. ayette.
Ne var ki Tanrı bilgeleri utandırmak için dünyanın saçma saydıklarını, güçlüleri utandırmak için dünyanın zayıf saydıklarını seçti.
Dünyanın önemli gördüklerini hiçe indirmek için.
Dünyanın önemsiz, soysuz, değersiz gördüklerini seçti. Öyle ki Tanrı'nın önünde hiç kimse övünemesin.
Yaratıcının güç kavramı bizimkinden çok farklı.
Yaratıcının güçlülüğünü ispatlama şekli bizimkinin çok çok farklı bir şekli.
Yani o zayıflıkla ispatlıyor gücünü aslında.
Zayıflıkla gösteriyor bize.
Ve o bence daha inanması güç ve muhteşem bir şey.
[00:15:08] Speaker A: Evet.
Bildiğim üzere bu dönemde paradokslar, kutsal kitaptaki paradokslar üzerine vaazlar veriyorum ve ilk verdiğim vaaz da güç üzerindeydi.
Yani Tanrı'nın gördüğü güç, algıladığı güç ya da algılamamızı istediği güç bu dünyasal bir güç değil. Öyle bir güç ki zayıflıklarımız ortaya çıktığında Tanrı'nın gücü daha net görünebildiği için İşte. Bizi bir nevi o güçle karşı karşıya gelmemizi sağlıyor. Fakat biz güçlü olursak Tanrı biliyor ki orada olacak her şeyden ben kendime pay çıkarmaya çalışacağım.
Burada acaba diyorum İsa Mesih sarayda doğsaydı saraydakiler belki şey diyecekti ya biz hak ettik yani sarayda elbette bizim aramızda doğacak.
[00:15:47] Speaker B: Bizim gibi.
[00:15:50] Speaker A: Yani bak Tanrı geldiğinde böyle gelir.
İtibar.
Bizim Orta Doğu'da en çok sevdiğimiz şeylerden bir tanesi itibar.
Fakat onun bir ahırda doğuşu hiç kimse ona bakıp daha iyi işte benim Mesih'im demezdi.
Elbette olacak olayları bilen annesi ve babasından başka dünyası anlamda.
Bence bu da çok değerli. Yani oradaki kasten öyle ki hiç kimse övünmesin. Hiç kimse kendine pay çıkarmasın. Hiç kimse şey demesin ya benim sevgimde bir Tanrı, benim gibi bir Tanrı.
Alçal en alt seviyeye iniyor. Buradaki ayet de aklıma geldi. Filipinliler 2. Devamlı da paylaşırım ben.
2-6'da şöyle diyor, Mesih Tanrı özüne sahip olduğu halde Tanrı'ya eşitliği sıkı sıkı sıralayacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzişine doğarak ululuğunu bir yana bıraktı.
Yani o ululuğunu bir yana bırakması yani gönderildiğinde zayıf gelmedi. Birçok insan düşündüğü gibi peygamber gibi değil isteyerek seve seve hak ettiği şeyi kenara koyarak.
[00:16:56] Speaker B: Yüceliğinden soyundu diyor bir diğer şekliyle.
[00:17:00] Speaker A: Evet evet.
[00:17:01] Speaker B: Tanrı bizim için bunu yaptı. Yani onu anlamamız lazım. O umut, umutlanalım diye aslında bugün umut mumunu konuşuyoruz madem.
Kesinlikle Tanrı bize uzak bir Tanrı değil. Yani bazı modern düşünceler var. Tanrı bizi yarattı. Tamam bir Tanrı kabul ediyorlar belki ama umrunda değiliz diyorlar.
Önemsemiyor bizi diyorlar.
Ama kesinlikle Tanrı'nın umrundayız. Yani bebek olup aramıza gelecek kadar bizi benimsedi, önemsedi ve bizi anladığını çok iyi gösterdi bu şekilde. Daha ne olabilir ki?
[00:17:41] Speaker A: Evet, evet. Şimdi 2024'ün sonuna doğru gelirken belki izleyenlerden bazıları çok zor bir durumda. Bir çıkmaz içinde bulabilirler kendilerini. Bu ayetlerden o zaman onlar için nasıl bir umut alabilirler bu ayetlerden, bu bölümden, bu mumdan diyelim.
[00:17:59] Speaker B: Her yıl insanlar tabii ki Nöel'den çok yılbaşıyla yeni bir plan yapıyorlar. Ona da daha sonra değineceğiz. Yani 25 Aralık belki Nöel yılbaşı farkı konuşuruz. Ama hep bir yenilikle umut bekliyorlar.
Oysa her yıl bir son önceki yılı aratmıyor yani aynı şey devam ediyor. O yüzden bu dünyada bize umut verecek pek bir şey yok aslında.
Ben izleyenlere şunu söylemek isterim.
Bu dünya için yaratılmadık. O yüzden bu dünyadaki aradığımız hiçbir umut bizi tamamen tatmin etmeyecek.
Yani Agustin'in zannedersem söylediği bir söz vardı. Yani Tanrı için bizi kendin için yarattın diyor Tanrı'ya.
Diyor ruhumuz seni bulmadıkça dalgalanıp o karışıklıkla devam edecek. Ta ki seni bulana dek huzuru bulamayacağız aslında.
Tanrıyı aramak öyledir.
Ve bulmak için de kendisi zaten geldi.
Kendisini bize buldurmak için geldi.
O yüzden daha yüce olana bakalım. Çünkü bu dünya için değiliz.
Hiçbir şey de bize o umudu veremez. Çünkü ruhumuz buraya ait değil.
[00:19:16] Speaker A: Doğru. O kalıcı umudu veremez. Çünkü çok çok şey kendimde de görüyorum. Küçük şeylerle umut bağlıyorum.
Ondan sonra yüzüstü bırakıyor beni. Fakat evet dediğimiz eğer zor durumdaysanız, bir çıkmazın içinde hissediyorsanız kendinizi, bizim buradan anladığımız ve sizinle paylaşmak istediğimiz de bu aslında.
Ne kadar küçük olsa da ya da ne kadar zayıf görünse de dıştan Tanrı'nın verdiği umut değildir, zayıf değildir. Tanrı'nın verdiği umut bizim gözümüze zayıf görünse bile çok kalıcı bir umuttur, güçlüdür. Dediğin gibi de bizi bu dünya tatmin etmeyen birçok şeyin arasında tatmin edecek tek şeydir kalıcı olarak.
O zaman biraz da gelenekten bahsedelim mi?
Şimdi geldik.
Evet, şimdi geldik Noel zamanına.
Dakka virgol bir, hemen bir Noel ağacımız var. Küçük de olsa.
Buna bir ara şey derlerdi, Charlie Brown, o çizgi film karakterinin Noel ağacı gibi küçücük böyle.
Bu ağacın sembolizması nedir?
Neden?
Noel ağacını devamlı evlerimizin içine getiririz ya da gerçek bazı insanlar direkt köküyle bazı insanlar keserek bazıları da bizim gibi böyle her yıl tekrar çıkartıyoruz plastik de olsa.
[00:20:38] Speaker B: Yani onunla ilgili tabii ki çeşitli şeyler var. Şimdi kimsenin umrunda değil inanç boyutu bence.
[00:20:44] Speaker A: Evet.
[00:20:45] Speaker B: Ülkemizde de birçok yerde şu anda Noel ağacı var.
[00:20:48] Speaker A: Evet, evet kesinlikle.
[00:20:50] Speaker B: Bir füryadır gidiyor. Özellikle de yılbaşıyla bağdaştırılıyor daha çok.
Her ne kadar karıştırılsa da. Patlıcanla anlattık. Avemine gittik dedektörle anlattık. Ama yeter vallahi tekrar tekrar bu benim kalbime sıkışık.
[00:21:03] Speaker A: Kalbim.
[00:21:06] Speaker B: Noel ile yılbaşı farkı ama gelenekte çıkış şeyi aslında dökülmeyen bir yaprak, yaprak dökmeyen bir ağaç sonsuz yaşamın simgesidir.
O yüzden hani bu cansız, dökülmeyen yeşil yapraklı bu ağaç kullanılır ve aynı zamanda da dökülmediği için hani hazır umuttan da bahsetmişiz.
Bize solmayan bir umudu yani insanın doğuşunu ve dirilişini temsil ediyor bu ağaç.
Anlamını bilerek süslemek çok daha güzel geliyor bana. Baktığımda çünkü bir vaaz dinliyor gibi hissediyorum kendimi.
Ve oranın üstünde de tabii ki ışıklar oluyor, süsler oluyor, hediyeler oluyor.
En çok sevdiğimiz şey bu da hem tabi hediyeleşmek. O da İsa'nın bize getirdiği tabi ki karşılıksız armağanı vurgulamak için ve bu dünyaya getirdiği ışığı vurgulamak için kullanılan süsler.
Her birinin bizim için en azından teolojik bir anlamı var, bir değeri var.
[00:22:11] Speaker A: Kesinlikle.
Ya Noel ağaçlarının en çok nerede görüyoruz mesela?
AVM'lerde. Çünkü insanlar dediğim gibi anlamını alıp onu kendi çıkarları için ne için kullanabilirler? Ya alışveriş. O zaman ürün satalım.
Fakat dediğin çok doğru. Yani solmayan bir umut.
Ağaca baktığınızda da dileriz o zaman öyle diyelim. Dileriz o solmayan umudunuz olduğunu bilin İsa Mesih'te.
[00:22:37] Speaker B: En azından biz söyleyelim bu ağaç İsra'daki soğumayan umudumuzu gösteriyor. Siz de onu hatırlayın görünce.
[00:22:45] Speaker A: Aynen.
Devam da edeceğiz bu geleneklere.
Noel'i açacağız. Hem Türkiye'nin içinde bulunan bazı gelenekler var. Türkiye'de kutladığımız bazı gelenekler var. Ortodoks Lisesi'nin olsun özellikle.
Birçok gelenek, göreneklerimiz var.
Aynı zamanda bu mumları teker teker saymaya devam edeceğiz.
Ta ki 25 Aralık'a kadar. Ve elbette bu 25 Aralık, 7 Ocak tartışmasına da gireceğiz ileride.
Ama ağzına sağlık.
Güzel bir sohbet oldu. Dileriz umudunuz asla solmaz. Dileriz İsa Mesih'in o solmayan umuduna sizler de tanışırsınız. Sizler de onun umuduna varırsınız.
Kendinize iyi bakın. Esen kalın.