İntiharın Eşiğinde: Hristiyan Bir Önderin Tanrı'ya Son Duası

Episode 10 December 28, 2024 00:45:30
İntiharın Eşiğinde: Hristiyan Bir Önderin Tanrı'ya Son Duası
Özgürce - Türk Hristiyanlar Anlatıyor
İntiharın Eşiğinde: Hristiyan Bir Önderin Tanrı'ya Son Duası

Dec 28 2024 | 00:45:30

/

Show Notes

İntiharın Eşiğinde: Hristiyan Bir Önderin Tanrı'ya Son Duası | Nasıl Hristiyan oldu? Nasıl Kilise'de Pastör Oldu?

Bu videoda, Pastör Metin Özkaya'nın inanılmaz hayat hikayesini ve Tanrı'yı tanıma yolculuğunu keşfedin. İntiharın eşiğinde verdiği duygusal mücadele ve Tanrı'ya olan son duası, umudun ve inancın gücünü gözler önüne seriyor. Bu videoda öğrenebilecekleriniz: Pastör Metin Özkaya’nın hayatındaki dönüm noktaları - Tanrı'yı tanıma yolculuğunun derin detayları - İntiharın eşiğindeki bir kişinin Tanrı'dan aldığı ilham - Kilise'de hizmet edişi

Eğer umutsuzluk içinde bir çıkış yolu arıyorsanız ya da başkalarına umut olmak istiyorsanız, bu hikaye tam size göre!

İzlemeyi unutmayın:

✅ İnanç, umut ve iyileşme hakkında ilham veren hikayeler

✅ Kendi hayatınızda güç bulmanıza yardımcı olabilecek ruhsal rehberlik

Daha fazla içerik için Tiranus kanalımıza abone olun ve videoyu paylaşarak başkalarına da ulaşmamıza yardımcı olun!

Bildirimleri açmayı unutmayın! 

View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:00] Speaker A: Arkadaşlar merhaba. Özgürce'ye hoş geldiniz. Bugün yanımda Antalya İncil Kiliseleri Konya Altı Pastörü Metin Özkaya var. Metin Özkaya abimle birlikte farklı konulara bakacağız ama özellikle ilk podcastımız olduğu için onu tanımaya özen göstereceğiz. Onun birazcık geçmişine değinip aynı zamanda nasıl pastör oldu, neden Hristiyan oldu bu konulara birlikte bakacağız. Tekrardan hoş geldiniz. Hocam sana da hoş geldin. [00:00:27] Speaker B: Hoş bulduk Özgür. [00:00:29] Speaker A: Seni böyle ilk podcastımız ama eminim ki son olmayacak Rab dilerse. [00:00:34] Speaker B: Olsun olsun çok çok olsun. [00:00:36] Speaker A: Çok iyi. Hocam biraz seni tanıyalım. Ben kaç ay oldu? Herhalde bir iki yıldır senin bulunduğun kilisedeyim. Daha önce Lara'daydık. Ondan sonra Konyaaltı açılınca Konyaaltı'na geçtin. Konyaaltı'ndaki kilisemiz kaç yıllık şu an? Kaç yıl oldu? [00:00:51] Speaker B: İşte iki yılı bulmak üzereyiz. Biz 2023'te 23 Nisan'da başladık esasen toplanmaya. Yani şimdi 2024'deyiz. Nisan'da geçtik işte. Olacak. Yakında tam iki yıl olacak. [00:01:05] Speaker A: Evet, evet, evet. Çok güzel. Çok da rahat bir ortamımız var. Güzel bir ortamımız var Konyaaltı'nda. Hocam seni tanıyalım. Biraz kendinden bahset. Ben böyle arada sırda atlayıp bazı detaylı sorular sorabilirim. Ama devam ederiz. Sen biraz kendini tanıtır mısın? Ailenden bahsederekten, kilisedeki rolünden bahsederek. [00:01:24] Speaker B: Antalya İnci Kiliseleri pastörlerinden bir tanesiyim. Konyaaltı Kilisesi'nde pastörlük yapıyorum. Yaklaşık 2016'dan beri pastörlük yapıyorum. 2012'den beri de kilisenin ihtiyarları arasındayım. 2002'den beri de aslında diyakon olarak kilisede bir fiil hizmet ediyorum. Ondan öncesinde Sakaryalıyım. Plaka 54. Ama Sakarya'da doğmadım. Yani ailem Sakaryalı, atalarım da sonuçta Oralı ama benim ailem bir ara bir dışına çıkmış, orada işte işçilik yapmışlar. Daha sonra işte ben dünyaya gelmişim. Sekiz yaşına, dokuz yaşına geldiğimde de beni Türkiye'ye geri getirmişler. Hani burada Türkiye'de büyüsün. birazcık da korumak amaçlı. Çünkü İsviçre'deyken benim işte iki abim uyuşturucu bağımlısı olmuş. Demişler ki yani bu çocuk da bunların peşinden gitmesin, bunlara benzemesin. Getirdiler beni işte ada pazarında. [00:02:31] Speaker A: Fazla da uzağa değil, Sakarya'dan Adapazarı'na. [00:02:33] Speaker B: Aynen öyle, aynen öyle. Ve sonuçta birazcık da muhafazakar bir şekilde beni büyütmek istediler. Öyle bir yaşam oldu. [00:02:43] Speaker A: Sakarya Adapazarı'ndan Antalya'ya gelişiniz ne zaman oldu? [00:02:47] Speaker B: 2000 yılında aslında ben Antalya'ya ilk defa bir ortaklık için geldim. Ben üniversiteyi seramik okudum. Seramik teknikerliği üzerine. Ve 2000 yılında burada Antalya'da birisi benim okul arkadaşım dedi ki ben bir atölye kurdum hani sen de gel beraber iş yapalım, kar ortaklığı yapalım ve o zaman geldim. İlk başlarda güzel bir işler yaptık ama. [00:03:13] Speaker A: 2001 yılında. [00:03:15] Speaker B: Işlerimiz battı. 2001 yılındaki Şubat ayında gerçekleşen ülkedeki büyük devalyasyon bizi de batıran işlerden bir tanesi oldu. Ve ondan sonra ben açıkçası sokakta kaldım. Yani iş bulamadım, iş yapamadım, elimdeki imkanlar bitti. Çok böyle sağlıklı bir aile resmim olmadığı için geriye böyle dönecek bir aile resmi de yoktu. O yüzden de birazcık da açıkçası sokakta yaşamaya başladım. Bayağı bir boş verdim. Her şeyim bitti dediği noktada da İsa Mesih'le tanıştım. [00:03:54] Speaker A: Oradan oraya geçiş elbette. İleriki videolarda çok daha detayına bakmak istiyorum. Nasıl oluyor da o dediğin gibi yani her şeyin sonuna geldim ve oradan İsa Mesih'le tanışmak kolay değil. Yani biz hayal etmek biraz zor oluyor. Fakat Antalya'da işler battıktan sonra dediğin gibi yani bir Sakarya'ya, Adapazarı'na dönmeye isteğin var mıydı yoksa döndüğünde gidecek bir yerin mi yoktu? Hangi anlamda? [00:04:20] Speaker B: Dönmeye isteğim yoktu. Yani Şimdi şöyle, dağınık bir aile benim ailem. Yani anne baba ayrı. Şöyle bir detay verebilirim çok rahatlıkla. Benim babamın iki tane eşi vardı. Bir eşi resmi nikahlıydı, benim annem de ikinci eşti, kumaydı. Resmi nikahlı değildi sonuç olarak. Ve bu çok da sağlıklı bir aile resmi değildi. İki abim uyuşturucu bağımlısı olmuştu. Sonuçta onlarla da çok sağlıklı bir aile resmine sahip değildik. Bir süre sonra babam evi terk etti. İşte annem tek başına iki abimle uğraşmaya başladı. Ve ben hani resimden çıktığım zaman kimsenin ruhu bile duymadı açıkçası. Herkesin eli kolu çok doluydu. [00:05:12] Speaker A: Anlıyorum fark etmediler bile senin gidip ihtiyacın var mı acaba ne yapıyor diye sormadılar diye tahmin ediyorum. [00:05:18] Speaker B: Ben de açıkçası hani öyle bir ortamda büyümedik yani 46 yaşındayım. Hani benim çocukluğumda böyle hani şimdiki çocuklar biraz şanslı, şimdiki ebeveynler daha bilinçli. Hani çocukların ebeveynden ihtiyacı olan ilgiler diye bir şey var. Bizim zamanımızda işte saldım çayıra mevlam kayıra bir sokakta büyüdük sonuç olarak. Yani böyle çocuğu işte takip edeyim, öğreneyim. Başına çok büyük bir şey gelmediği sürece yaşıyorsa iyi bir şeydir. Giydirdim aç değil. [00:05:52] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Hocam, İsa Mesih'le tanışma süreci... Ben de ilk kiliseye gittiğim günü hatırlıyorum. Hristiyan değildim, ilgim de yoktu zaten Hristiyanlığa. İlk girdiğinde elbette bir beklentilerin oluyor ister istemez. İzlediğimiz filmlerden olsun, halk arasında yanlış bilinen ama çok emin olduğumuz bir ton bilgi var. O bilgilerin de getirdiği bir beklentiyle giriyoruz kiliseye. Sen girdiğinde nasıl bir ortam düşünüyordun, hayal ediyordun? Yoksa var mıydı? Bir beklentin var mıydı içeride? Ne oluyor, ne bitiyor? [00:06:28] Speaker B: Kiliseyle tanışmam birazcık kilise ortamına ben kilisenin dışarıdaki birkaç etkinliğine katıldıktan sonra dahil oldum. Bir pandemim gösterisi vardı. Açık Hava Tiyatrosu'nda Antalya'da gerçekleşen ve pandemim gösterisinde İsa'nın işte bizim için Çarmıh'ta ölmesi canlandırılıyordu. Ve aslında o yüreğime baya bir dokundu. O pandemi gösterisinden sonra merakımı cezbettiği için aslında geldim. Beklenti hatırlamıyorum şu an ne bekliyordum gerçekten. Ama ilk hatırladığım şey, garip gelen, insanların birbirlerine böyle normal olmayacak derecede sevgi dolu olmalarıydı ve ilk başta diyordum ki Olamaz canım bu kadar da insan. Birbirlerini sevemez. Vardır bunun arkasında çıkar. Bunun kokusu çıkmadı. [00:07:24] Speaker A: Bir arkada acaba ne oluyor? Neden böyle bu kadar iyi davranıyorlar? Her zaman merak ediyoruz arka planda ne oluyor? Çıkmadı. Ondan sonra nasıl gelişti hocam? [00:07:37] Speaker B: Yani içimde daha büyük bir heyecan olmaya başladı. Kilisede Hristiyanlarla sonuç olarak, ki ben Hristiyan değildim ama evsiz bir adamdım. Sonuçta cebime bir para koymuyorlardı. [00:07:50] Speaker A: 100 dolar yok mu? [00:07:51] Speaker B: Maalesef ben çok alacaktım. [00:07:55] Speaker A: Aradım aradım bulamadım. [00:07:56] Speaker B: Yok bulamadım bulamadım üstüne ben veriyorum. Tabii tabii tabii. Şöyle bir şey, ne zaman pazar günü olduysa ben pazar günleri kiliseye böyle bir heyecanla gidiyorum. Oradaki insanlarla beraber zaman geçirmek, takılmak, sohbet etmek tabiri caizse sokakta yaşadığım yalnızlığı bana unutturan şeylerden bir tanesiydi. Kiliseye doğru gidiyorsak ayaklarım daha hızlı yürümeye başlıyordu. Güzel bir heyecanla katılıyordum ama Hristiyan değildim. Onlar da Hristiyan olmamı çok problem etmiyorlardı. Onlardan biri gibi sarılıyorlardı, kabul ediyorlardı. [00:08:43] Speaker A: İman etme noktasına ne taşıdı? Özgür Uludağ, diğer Kaleiçi Pastörü Antalya İncil Kilisesi'nin, onunla birlikte konuştuğumuzda, kutsal kitabı okuduğunda ya da vaazları dinlediğinde, güzel ama farklı gelen bir öğreti olarak ne hatırlıyorsun o günlerde? [00:09:04] Speaker B: Yani şöyle söyleyeyim. Tabii ki kafamda bir kıyaslama vardı. Dedim ya ailem beni muhafazakar bir şekilde büyütmek istediler. Sonuçta benim çocukluğum Kur'an kurslarında geçti. Yani müezzinlik dahi yaptım imama yardımcı olmak için. Ezan okudum yeri geldi. Yani hatim ettim Kur'an'ı birkaç defa ama Türkçesini değil sadece Almancasını. Ve bir bilgi birikimine sahiptim. Ama buna rağmen kilisenin içerisindeki şeyler ve İncil'in içerisindeki şeyler benim var olan bilgi birikimimle uyuşmuyordu. Yani hoşuma gidiyordu anlatılanlar okuduklarım ama kafamın içinde hep böyle bir şüphe vardı. Ta ki o evsiz yaşadığım dönemde her şeyden bıkıp depresyonun dibine vurduğum zaman da hani kendi hayatımı sonlandırmayı düşündüğüm zaman da kafamı gökyüzüne kaldırıp bir yaratıcı varsa eğer diye başlayıp içimi döktüğüm yeri geldiği sitem ettiğim ve en sonunda sebebini bilmediğim bir şekilde İsa'nın adıyla istiyorum bu sefer deyip bitirdiğim bir tanrıyla tartışmam oldu. Ve bir gün sonrasında da sanki bir kapıya vurmuşum. O zamana kadar hep vurmuşum ama kapının arkasından kimse bana yanıt vermemiş. Ama sanki o gece beni işitmiş Tanrı ve bir gün sonra ben sürpriz bir şekilde iş buldum. Sürpriz bir şekilde kalacak yer buldum. Bir anda sanki şansım yüzde yüz değişti ve İsa Mesih'in adıyla istedim de oldu. Hani benim için dönüm noktası her şeyin bitti dediğim yerde hani hayatta bitsin yeter dediğim yerde hayır Tanrı dedi ki ben bitti demeden bitmez. Ve yepyeni bir sayfa açtayım. [00:11:11] Speaker A: Mükemmel. Hocam orada çok güzel bir şeye değindin. Henüz Hristiyan değilsin fakat İsa Mesih'in adıyla dilemeye başladın. Bir nevi yolun sonuna gelip Bu son mu olacak? Acaba son bir duha, son bir yakarış daha? Bazen insanlar Hristiyanlık hakkında düşündüklerinde ya da ön yargılarından ya da emin olmadıkları noktalar oluyor. Elbette sonuçta bir inançtan bahsediyoruz, bir güven gerekiyor. Görmediğin, yüzüme tanışmadığın birine. Onlara genellikle tavsiyemden bir tanesi İsa Mesih'in adıyla dua etmeleri. Deneyimleyin. Yani sonuçta gerçek bir tanrı varsa, her şeye egemen tanrıysa, ve kendi oğlunu bu dünyaya gönderiyor ve bir planı varsa bizler için biz Tanrı'nın suretinde yaratıldıysak o zaman ne kaybedebilirsin? Yani eğer istenlikle dua ediyorsan kaybedecek bir şeyin yok. [00:12:06] Speaker B: Yeremye peygamberin şöyle bir sözü var İsrail oğulları için Tanrı Yeremye peygamber aracılığıyla konuşur ve der ki eğer tüm yüreğinizle beni ararsanız ben size yollarımı bulduracağım. Adımlarınıza çıra olacağım der. Bunun için de geçerlidir. Yani Tanrı saklanmaç oynayan bir Tanrı değildir. Ben İsa Mesih'in adıyla derken o tartışmamı bitirirken bunu çok ciddiye almış mıydım ya da aman kaybedecek neyim var diyerekten hani bunu da söyleyeyim ne olur ki ya tutarsa bir düşüncesiyle yaptığım bir davranıştı. ve ciddiye dahi almadığım bir şeydi. Ama benim ciddiye almadığım Tanrı beni aşırı ciddiye aldı ve sanki sokaktan çıkarttı ve bana aitsin dedi. Yıkadı, akladı, pakladı ve kendi evine yerleştirdi. Aslında tam olarak da yaşadığım şeyin tarifi budur. Daha sonra başka zamanlarda biz bunlara detaylı bir şekilde değineceğiz. Şu an böyle biraz yüzeysel geçiyorum ama Tam olarak olan şey aslında budur ve bana her zaman sordukları zaman ben şunu anlatıyorum. Yani kimse benim beynimi yıkamadı. Kimse beni İsa'nın Tanrı olduğuna ikna etmeye çalışmadı. Ben kendim ona dua ettiğimde beni işiten Tanrı'yı, beni cevaplayan Tanrı'yı kendim tecrübe ettim. Ve bu sebeple de kim sorarsa senin tanıklığın nedir? Tanrı diridir, diri Rabb'dir ve ona kim seslenirse yanıtlar. Yeter ki yüreğin ve dudağın aynı şeyi istesin. Yani tam bir yürekle Tanrı'yı arıyorsan. Bazen çünkü dudaklarımızla arıyoruz. Bazen dudaklarımızla söylüyoruz ama yüreğimizden gerçekten bu samimiyeti gelmiyor. O zaman elbette Tanrı'yı işitemezsin. Çünkü senin isteğin samimi değil. Ama Tanrı onu tüm yürekle arayanlara kendisini buldurur. Hiç de saklı. Maç oynaması. [00:14:12] Speaker A: Yanlış anlaşılma olabilecek bir nokta var hocam. Kastetmediğini biliyorum. O nedenle paylaşmak istedim. Yani orada ne olur yani bir de ona dua edeyim, bir de onun ismine dua edeyim derken orada bir samimiyet vardı çünkü dediğim gibi intiharın eşiğindesin. [00:14:31] Speaker B: Son çığlık. [00:14:32] Speaker A: Eksikliğimin farkındayım. Yani hiçbir şey bana ya İsa'ya da her şey mükemmel gidiyor, onu da böyle üstüne ekleyeyim de tam olsun değil de hiçbir şeyim kalmamış, yolun sonundayım. bir de onun adıyla dua edeyim demek aslında. Samimiyet de belki bir anlamda böyle bir şey yani bulunduğun yeri fark et, bulunduğun durumu fark et, ihtiyacını fark et ki ciddi bir şey yani samimi bir şekilde ondan isteyebilesin. [00:14:58] Speaker B: Ya dua için öyle bir tabiri vardır. Denir ki yani bir kayıktasın ve kayık batıyor kocaman denizin ortasındasın yani beni duyan kimse yok mu beni kurtaracak kimse yok mu diye yaptığın o anki çağrı Tanrım Tanrım beni kurtar dediğin çağrı bütün samimiyetinle yaptığın bir çağrıdır son dakikada ve hani birçok tanıklık vardır ki öyle bir şekilde çağırdığında Tanrı'nın yanıtladığı yani ve dua Hristiyan yaşantısında da duasında böyle bir şey hani o yüzden benim için ne kaybedebilirim ki Her şey bitiyor. [00:15:39] Speaker A: Doğru, doğru, doğru. Hristiyan oldunuz bu kaç yılından bahsediyoruz hocam? 2001. 2001. Çok hızlı gelişmiş o zaman hayat yani hem işlerin batması, evsiz kalmak ve iman etmek. Ondan sonraki süreçte asıldı hocam yani bir anda elbette şansınız değişti. Öyle diyorsunuz yani Rabbin bereketini almaya başladığınız bir anlamda. O süreç pastor olana kadar 15 yıllık bir süreçten bahsediyorum. O dönem nasıl geçti? [00:16:13] Speaker B: Aslında hemen kilisede diyakon olarak hizmet etmeye başlamadım. Ama kilisede kendimi adadım nasıl adadım sonuçta ben diri Tanrı'yı görünce diri Tanrı'yla sonuçta tanışınca dedim ki bunun haricindeki her şey boş ve o zaman dışarıda işte bulmuşum çalışıyorum çalışmadığım her bir vakitte hani Rab'le zaman geçirmeye çalışıyorum Rab'le öğrenmeye çalışıyorum kilisede olmaya çalışıyorum ve o dönemde kilisede bir temizlikçi arayışı vardı ve ben o an başka bir işte çalışıyordum. O işi hemen bırakıp kilisede temizlikçi oldum. Yani ne kadar çok fırsat olursa benim için, yani kiliseye yakın olabilmek için, daha çok öğrenebilmek için, kendimi geliştirebilmek için dedim temizlikçi değil, hani abi sadece tuvalet temizleyecek adama ihtiyaç var deselerdi gene gelirdim. Amacım ne kadar çok Tanrı'yı öğrenebilirsem, ne kadar çok Tanrı'ya dair kendimi geliştirebilirsem bu kar kardır düşüncesiyle. Bundan dolayı da kültür merkeziydi o zaman. Sonuç olarak da şimdi kilise olarak toplandığımız yer hala kültür merkezidir. Çünkü kilise bir bina değildir, taş bina değildir, insan topluluğudur. Ve oradaki önderler benim bu adammışlığımı gördüler. Ve dışarıda başka işlerde çalışırken kilisede gönüllü hizmet etmeye çalışıyordum. Ve ardından da bir gün geldiler ve dediler ki yani biz sende potansiyel görüyoruz, seni yetiştirmek istiyoruz. Sen de hani böyle bir şey istiyor musun? Ve gözüm kapalı evet dedim. [00:17:58] Speaker A: Kutsal kitapta gördüğümüz örnek de bu aslında. Yani kilise, bir kişi gelip de ya ben önder olmak istiyorum, önder yapın beni değil de, kilisenin önderleri bunu görüp, bu konuda dua edip, gerekirse oruç tutup, ondan sonra o kişiye yaklaşıp, o çağrıya eşleşiyor mu? Yani gerçekten iki tarafta da var mı bu çağrı? Ona baktıklarını görüyoruz ve o çağrının iletildiğini görüyoruz o kişiye. Bizim o zaman kilisede böyle yapıldı. Ne zaman oldu? 2001'den? [00:18:25] Speaker B: İşte 2002'nin sonuna doğruydu. Bu açıkçası talep kilise önderlerinden geldi ve ben de kabul ettim. Zaten beni hemen bizim kilisede Antalya İncil Kilisesi'nde hizmet etmek üzere yetiştirmediler. O zaman başka bir kilise açılıyordu Samsun'da. Hani oranın böyle bir talebi vardı. Orası için beni yetiştiriyorlardı. Hatta 2-3 ayda sonuçta Samsun'da kaldım. Orada hizmet etme fırsatım oldu. Daha sonra orada işler planlandığı gibi yürümedi. Tekrar geri geldim ve bir süre daha kilisede hizmet ettikten sonra da askere gittim. [00:19:06] Speaker A: Askerlik neredeydi hocam? [00:19:08] Speaker B: Benim askerliğim biraz birçok yerde oldu. İlk önce Ankara'da acil bir birliğim oldu. Ondan sonra Van'a gittim. Van'ın içerisinde 2-3 defa yer değiştirdim. En son Diyarbakır'da bitirdim. [00:19:20] Speaker A: O şey sorabilir miyim? O ekstra tur atmanın nedeni neydi? [00:19:25] Speaker B: Yani o zamanlarda kimliklerde dinhanesinin değişimi biraz sıkıntılı bir şeydi ve ben askere giderken kimliğimi değiştirmemiştim. Kimliğimde İslam yazıyordu ama ben Hristiyandım. Bunu sözlü olarak da dile getiriyordum sonuç olarak. Yani bunu burada söylemenin bir sakıncasını görmüyorum. O dönemlerde kiliselerle şimdiki gibi devletin belli kurumları ilgilenmiyordu. O dönem birazcık misyoner hareketleri ile ilgili şüpheler çok büyüktü ve aslında kiliselerle terörle mücadele ilgileniyordu. Daha sonra benim usta birliğim Van ve oraya benim dosyam geldi benden sonra. Orada da terörlü mücadelenin sonuçta bilgisi vardı ve orada birazcık benim durumum benim istemim dışında da böyle bir karışık bir hal aldı. Yani ondan öncesinde gitmeden önce dinhanesini değiştirebilseydim hani o zaman askeriye beni bir gayrimüslim standartında hani başka yerlere yönlendirirdi. Ne oldu? En sonunda Diyarbakır'daki Lojistik Birliği'ne yönlendirildi. Ama süreç baya bir oradan oraya gitmeli oldu. [00:20:44] Speaker A: O zaman içinde hocam uzakta var mıydı yanınızda? Asya biliyor muydunuz? Araştırabiliyor muydunuz hala? [00:20:50] Speaker B: Aslında bir ilahi yazdım ben o dönem. Kutsal kitabın tümü yanımda yoktu. Yani sonuçta askeriyede sizin bu tarz kitapları yanınızda taşımanıza pek müsaade edilmez. Ama ben bir şekilde yanımda sadece Mezmur 16'nın bulunduğu bir sayfayı bulundurabiliyordum. O da böyle cebimde duruyordu, ara ara çıkartıyordum, ona bakıyordum. Ve aslında ona dair bir ilahi yazdım. Daha sonra da o ilahi baya insanlar tarafından beğenildi. ''Koru beni ey Tanrım'' ilahisi. Onu 2004'te askerdeyken yazdım aslında. [00:21:29] Speaker A: Çok yazdınız mı ilahiyi yoksa o biraz ilk miydi başlangıç mıydı? [00:21:32] Speaker B: O ilkti. Sıkıntılı bir dönemden geçişte Tanrı'ya sığınmayı aslında temsil ediyordu. O benim tabiri caizse yüreğimin bir çığlığı gibiydi. Hani koru beni ey Tanrım sana sığınıyorum şeklinde başladı. Evet ondan sonra da mezmur yazarı diyor ki işte kaseme düşen sensin yarabbim yani benim payıma sen düşüyorsun benim payım ne kadar güzel şey senin benim payıma düşmen tarzında ifade eder ve onun müziği Yıllar aldı şekillenmesi. Yani tamam o dönemde yazdım ama o dönemde son haline gelmedi. O böyle bir oyun hamuru gibi oldu. Yıllarca böyle üzerine düşüne düşüne düşüne düşüne. En son yanlışım yoksa 2014 ya da 2015 yıllarıydı. Bir arkadaşın da yardımıyla onu bugünkü son haline getirdik. [00:22:29] Speaker A: Çok güzel. Elbette çok büyük bereket aldığımız ilahilerden bir tanesi. Özellikle mezmurların ilahileştirilip daha pazar günleri söyleyebiliyor olmamız çok değerli. Kilisedeki rolüne geri dönecek olursak hocam, Diyarbakır'dan döndünüz, askerlikten kilisede hizmet etmeye devam ettiniz diye düşünüyorum hemen ardından. [00:22:50] Speaker B: Evet, 2005 Şubat'ta geldim, 2005 Eylül'e kadar. Açıkçası kilisede bir fiil hizmet ettim. 2005 Eylül'de bir seminer programı vardı. Bu İncil'le ilgili bir seminer programıydı. İsmi Filipus ve ben o seminer programına katıldım. Bir hizmet eğitimi gibiydi sonucunda. ama seminer programı şeklinde ve yaklaşık bir yıl orada kaldım. Bir yıl sonra oradan işte mezun olurken orada bir radyo vardı. O zamanki ismi Radyo Şema. Orada bir yıl kadar çalıştım. [00:23:29] Speaker A: Hala devam ediyor Radyo Şema değil mi yoksa? [00:23:31] Speaker B: Radyo Şema hala devam ediyor Ankara'da. Yani şimdi Petra Medya diye Antalya'da da aslında devam ediyor. Olay FM var Antalya'da. Benim Ankara'da çalıştığım radyonun uzantısıdır ve orada 93.5'te yayın yapar. Dinlemenizi tavsiye ederim herkesin açıkçası. İlahilerimi, ilahilerimi demeyeyim ilahimi orada da dinleyebilirsiniz. Radyoda yayınlanıyor. [00:24:02] Speaker A: Yani çok güzel. Filipus'tan sonra biraz deneyim. Radyo tarafında hala da en çok herhalde severek, isteyerek dahil olduğunuz alanlardan biri hem müzik olsun, tapınma yönetimi. Onun sonrasında hala bayağı bir yılımız var. Orada kilisede yaptığınız hizmetler, pastörlükten önce neler kapsadı? Hangi şekillerde hizmet ettiniz? [00:24:27] Speaker B: Valla kilisede yapılacak her şey yani bunun içerisinde angarya işlerde var bunun içerisinde gelen ziyaretçilere müjdeyi paylaşmak var çünkü yani biz dışarıda tencere tava satmıyoruz insanları dürtüp bak Hristiyanlık budur demiyoruz. ziyaretçilerimiz oluyor. Kale içindeki kilisemizde her gün 5 kişi bazen 10 kişi ziyaret eder. Çünkü kafalarında bir kilise resmi vardır ve hani buranın kilise olduğunu duyduk gerçekten burası hani öyle bir yer mi diyerekten içeri girerler ve tabii ki inancımızı sorarlar. Biz de onlar merak ettiği için onlara inancımızı anlatırız. Aslında hizmetimizin büyük bir bölümü aslında hafta içi yapılan hizmetimizin büyük bir bölümü budur. İnancımızı merak eden insanlara anlatmak ve bu süreç zarfında tabi ki cemaatimizden duaya ihtiyacı olanlar için dua etmek, Yardıma ihtiyacı olanlar için yardım etmek. Hani bu yardımlar birçok farklı şekilde olabilir. Yardım deyince maddi yardım olarak değil. Yani yapılacak bir iş var. Yardım edelim, beraber yapalım. Hani bitirmene yardım edelim şeklinde. [00:25:42] Speaker A: Doğru. [00:25:43] Speaker B: Ve sonuç olaraktan pazar gününe hazırlıklar vardır. Bir yandan da kendimizi geliştirmeye devam ederiz. Yani ben oldum diye bir şey yok. Ömrümüz boyunca Tanrı bilgisinde gelişmeye devam edeceğiz. Tanrıyı öğrenmeye devam edeceğiz. Ve bunun için de tabii ki Rab ile zaman geçirirdik. Kendimizi eğitirdik. [00:26:08] Speaker A: Dediğin çok kısa geçtik ama bence değerli bir farklılığı bazen öne çıkarmak iyi olabiliyor hocam. Bu angarya işler dediğimizde de ya da günlük bir temizlik olsun onlar bizde şey değildir yani bir lider oldum ben bundan artık üstünüm kardeşim bana bu işi yaptırmayın. Bu hani ustalık, kalfalık, bu çıraklık şeyi devamlı devam eder. Her zaman çıraz, her zaman Ben şu pozisyondayım, bana bunu yaptırmayın diye bir şey yoktur bizde. Onun kastettiğini biliyorum. Çünkü bahsettiğin şeylerde pastor olduktan sonra hastaları ziyaret etmek, birisi taşınıyorsa gider evini taşınmasına destek oluruz. Birisinin belki yemek yapamıyordur, ona yemeğini yapar, biz götürürüz. Farklı şeyleri vardır. Buna da bir değinir misin hocam? [00:26:57] Speaker B: Şöyle değineyim. Biz bu örneği zaten İsa Mesih'ten alıyoruz. İsa Mesih o son akşam yemeğinde işte beline havluyu sarıp öğrencilerin ayaklarını yıkamıştır. Der ki yani sizin ayaklarınızı yıkamazsam yanımda yeriniz olmaz. Benim yaptığım gibi siz de birbirinize yapın der. Bizde rahiplik veya önderlik dediğimiz şey aslında daha çok hizmet etmeyi kapsar. Yani biz önder olduğumuz için bize hizmet edilmez. Biz önder olduğumuz için biz daha çok hizmet ederiz. İsa Mesih gibi. Yani cemaatimizin ruhsal olarak ayaklarını yıkarız. Onlar için eğiliriz. Yani Cemaatimizi isim isim biliriz. İhtiyacı olan insanları unutmayız. Aklımızdadır, dua ederiz. Hem ihtiyaçlarını karşılamak için hem onların ihtiyaçları için çalışırız. Ruhsal ihtiyaçları için çalışırız. Ararız, sorarız, zaman geçiririz. sebeple aslında birçok işimiz vardır. Bizim işimiz tabii ki tuvalet temizlemekten, bulaşık yıkamaya, eşya taşımaktan beraber ruhsal zaman geçirmeye, ruhsal danışmanlık vermeye, kutsal kitap konusunda soruları yanıtlamaya çalışmaya ve tabii ki demiyoruz ki biz her şeyi biliyoruz. Bilmediğimiz bir soru geldiği zaman çok mutlu oluyoruz. Hiç bunu merak etmemiştim. Sayende bak bunu araştıracağım. demeyi çok seviyoruz. Çünkü belli bir zaman sonra bu bilmediğin sorular bayağı nadir gelmeye başlıyor. [00:28:29] Speaker A: Evet bu arada seyircilerimiz de biliyor. Eminim ki senin bu sizden gelen sorularla yaptığımız hakkında bir yaptığımız bir serimiz var. Ve çok da güzel. İnsanlar çok seviyor. Çünkü çok sorulan sorular var. Elbette bazı cevaplar olabilir internette ama biz bir de Hristiyan'dan duymak bizim hakkımızda bizim için verilen çok cevap var. Bir de biz cevap verelim bazılarına. Onun için yapıyoruz ve çok iyi oluyor. Senin dediğine katılıyorum hocam. Bazı soruları belki daha önce duymadık ya da o şekilde duymadık. Bu kişi benim dediğimi algılayamıyor. Kullandığımız kelimelerden dolayı artık neyse. Biz acaba onu nasıl daha iyi açıklayabiliriz? Daha net nasıl olabiliriz? Çünkü insanların kafasının karışmasını istemiyoruz elbette. Net cevap vermek istiyoruz. Fakat din, inanç olunca bu farklı yöntemler denemek zorunda kalabiliyoruz. İyi oluyor bizim için. Hocam, pastor olduktan sonraki döneme de biraz bakmak istiyorum. Ondan sonra sizle birlikte bir de Rabbin sofrasına çok kısaca değinmek istiyorum. Biraz böyle sizin tanıklığınız gibi oldu biraz. Çok iyi. İnsanlar tanısınlar çünkü daha çok görecekler. Ama sonrasında bir de insanların çok merak ettiği bu Rabbin sofrasına bakalım. Ama öncesinde geri döneyim. Pastor olduktan sonraki süreç nasıl? Bu pastor, pastor ne demektir hocam onu açıklayalım. [00:29:50] Speaker B: Ya pastor kelimesi önder anlamındadır. Şimdi kelimenin etimolojisine girmeyeceğim ama aslında biz yani Protestanların arasında daha çok pastor kelimesi yaygın olarak kullanılıyor ama İncil'in Türkçe çevresinde hani çobanız biz sürüye çobanlık yapıyoruz. Nasıl bir çoban sürüsündeki her bir kuzusunu korumak için uğraşıyorsa ve onları tehlikelerden de korumaya çalışıyorsa aslında yaptığımız şey onları gözetmek onların ihtiyaçları için uğraşmak ve onları geliştirmek, korumak, kayırmak. Aslında bu anlamda hani diğer bütün unvanları bir kenara bırakırsak aslında yaptığımız şey Rabbin huzularına çobanlık yapmak. Pastör dediğimizde, rahip dediğimizde aslında bunu söylüyoruz. [00:30:44] Speaker A: Evet hocam orada en çok gelen tepkilerden özellikle bu kuzu koyun anlamında elbette İsa Mesih'in de birçok sözü var. Ya biz koyun muyuz? Yani özellikle bizim bulunduğumuz ortamda coğrafyada dine körü körüne bağlı her dediğine evet diyecek bir grup oluyor. İnsanlar biraz daha kibar konuşmayınca onlara daha çok böyle koyun işte bak Ne derlerse yapıyorlar. Burada demek istediğimiz nedir? [00:31:14] Speaker B: Burada aslında demek istediğimiz şey şudur. Biz körü körüne bağlanan insanlardan bahsetmiyoruz. Bizim kiliselerimizde herkes inancını okuyup araştırmış neye inandığını bilen insanlardır. Yani kuzu dediğimiz zaman bunu toplum içerisindeki negatif anlamıyla değil aslında çok bilinçli kuzulardan bahsediyoruz. Bizim inancımız sorgulamayı kendi içinde barındırır. Çünkü Hristiyanlık genel içerisinde şunu öğretir. Tanrı mistik veya gizli değildir. Tanrıyı tanıyabilirsin. Tanrı kendisini kutsal kitap aracılığıyla tanıtır. Ve senin de onu tanımakta gelişmeni ister. Birinci mezmur da der ki işte o kişi zevkini Rabbin yasasından alır. Gece gündüz onu düşünür. O yaptığı her işi başarır. Akarsu kıyısına dikilmiş ağaca benzer yaprağı hiç solmaz meyvesini meyve mevsiminde verir. Şimdi bu bize Tanrı'nın sözünü gece gündüz düşünebileceğimizi Tanrı'yı tanımakta ilerleyebileceğimizi gösterir ve o yüzden aslında Hristiyanlık'ta üstün körü bir iman etme ya da işte at gözlüğü takma diye bir kavram çok yoktur. Bugün hangi Hristiyan'la Türk Hristiyan'la konuşursan hepsinin kutsal kitabı öğrenme süreci, geldiği toplum içerisindeki yanlış bilgilerden doğru bilgileri bulma süreci aslında bayağı bir bilinçlenme sürecidir. O yüzden de Martin Luther'in dediği şey İbrahimler mektubunda söylenen şey aynı şeydir. İbrahimler mektubunda der ki sizler kahinler topluluğusunuz. Martin Luther'de özellikle protestanlık akımını başlatırken o günkü ruhbanlık kavramına tepkisiyle kilisede herkes rahiptir demiştir. Yani bizdeki kuzuların hepsi kutsal yazıları benim bildiğim kadar bilmekle mesuldür. Tanrı'nın beklentisi de aslında budur. [00:33:16] Speaker A: Sizden o zaman bir anlamda daha düşük bir seviyede iman anlamında olmayı kapsamıyor. Burada daha çok eşitliğinin arasında bir önder, bir düzeni sağlamak için, o düzeni korumak için önder seçilen, Rabbin çağırdığı insanlar. Ama o görev için çağrılmış. [00:33:34] Speaker B: O görev için ayrılmış. [00:33:36] Speaker A: Çok güzel. O zaman bu son sorumuza geçelim. Rabbin sofrası, o ünlü resimde gördüğümüz İsa Mesih ortada oturuyor, havaaller bir sağında bir solunda. O geliyor aklımıza, Rabbin sofrası deyince. İsa Mesih, bir ekmek, bir şarap dahil halkımızın bildiği genellikle burada bitiyor. Yanlış anlaşılmalar elbette onu saymıyorum ama bilgi olarak biz buradayız. Rabbin sofrasını bir Müslüman ziyaretçiye açıkladığında, bir Türk Müslüman birine açıkladığında nasıl açıklıyorsun hocam? Nasıl, nereden başlıyorsun? [00:34:10] Speaker B: Şimdi aslında ilk başta yanlış anlatıları düzeltmekle başlıyoruz. Yani bir kutsal kâse diye bir şey söz konusu değil. fısıh bayramı denilen bir bayram vardı. Sonuçta bu bayram İsrailoğullarının Mısır'dan çıkmadan önce son belanın geldiği zaman o kim ki İsrailoğullarında fısıh kurbanını kesmiştir ve onun kanını kapışövelerine sürmüştür. Ölüm meleği onların evine girip ilk doğanları öldürmemiştir. O kurban o kurbanın kanı onları korumuştur ve bu İsrailoğulları arasında Yahudilerin arasında da fısıh bayramı diye kutlanır ve öyle bir zamandı. O meşhur tablodaki gibi bir masada oturmuyorlardı. Aslında birazcık daha bizim çocukluğumuzdan bildiğimiz yer masası vardı muhtemelen ya da bir örtü vardı onun etrafında yerde dizlerin üstünde oturan insanlar vardı. ve onlar bu fısıh bayramını kutlamak için bir araya gelmişlerdi İsa Mesih ve öğrencileri ve tam orada İsa Mesih eline ekmek aldı şükredip ekmeği bölerek öğrencilerine dağıttı ve dedi ki işte bu sizin uğrunuza deşilen benim bedenimdir ve daha sonra eline kaseyi aldı kasenin içinde de şarap vardı işte bu sizin uğrunuza akıtılan yeni antlaşma kanıdır dedi ve beni bununla anımsayın dedi Ve biz bunu her zaman için anlatırken şunu söylüyoruz. Bir gece sonra ki o son akşam yemeğinden bir gece sonra İsa Mesih çarmıhta bedeni reşildi ve kanı aktı. Aslında bir gece önce o Rabbin sofrası dediğimiz, kutladığımız kilisede her bir araya geldiğinizde beni bununla anımsayın demesinin üzerine biz mesela kilisemizde her pazar Rabbin sofrasını kutlarız. Evet. Ve bunu her pazar anlatırız. Çünkü bu bizim için çok önemli bir şeydir. İsa Mesih'in kutlayın dediği iki törenden bir tanesidir. bir tanesi vaftiz bir tanesi de Rabbin sofrasıdır ve orada biz tabii ki şimdi kilise tarihindeki ilahiyatçıların tartıştığı gibi biz şimdi o ekmekten yediğimizde o gerçekten bizde bedene mi dönüşüyor o kanı içtiğimizde gerçekten o İsa'nın kanına mı dönüşüyor bunu tartışmıyoruz. Aslında biz bu resme baktığımız zaman bunun İsa Mesih'le birliğin bir temsili olduğunu görüyoruz ve bu sofraya yaklaşırken de Doğru bir yürekle yaklaşılması, bu sofranın kudsiyetine uygun bir yürekle yaklaşılması gerektiğini söylüyoruz. Zaten daha sonra İncil'in içindeki mektuplarda, özellikle Korintiler mektubunda sofrayı fark etmeden yiyip içmeyin denir. Dışarıdan bakıldığında yediğimiz bir ekmekle, bir de biz şarap içmiyoruz. bir kase şaraba o ekmeği bandırıyoruz sonuç olarak da ve bu aslında bizim bütün dünyada ki Hristiyanlarla ve bu Hristiyan'ın başı olan İsa Mesih'le bir oluşumuzu ve onun bizim için çarmıhta yaptığı kefareti bizlere anlatan büyük bir resimdir ve bunu anımsamak ve buna yaklaşırken de elbette bunun içerisinde bizim anlayışımızı çok aşan şeyler de var. Yani o sofrada evet İsa Mesih de var çünkü o sofrayı bize İsa Mesih kurdu ve o büyük fedakarlığı bize o yaptı ve biz onun fedakarlığı sayesinde aklandık, kurtulduk, kurtuluşa erdik. ve bu sayede de artık bizim için bir mahkumiyet yoktur diyoruz. O sofra bizlere aslında bunu anlatıyor. İllüstrasyonlar, o sofradan yüzyıllar sonra yapılan resimler illa ki var ama o resimler kendi çağlarının unsurlarıyla illüstre edilmişlerdir. Ama İsa Mesih'in zamanında bizim Anadolu'da da bildiğimiz işte yerde oturup hep beraber ortada bir yemeğin etrafında toplanan samimi bir resim söz konusu. [00:38:27] Speaker A: Kesinlikle. Elbette söylediğimiz sözlerden bir tanesi o birinci konitlere bakaraktan konitler mektubuna bakaraktan adaptan bahsediyoruz ve o sofraya gelirken sadece Hristiyanların İsa Mesih'in talebesi olanların alması gerektiğini söylüyoruz. [00:38:42] Speaker B: Evet. [00:38:43] Speaker A: 2-3 hafta önce bir hanımefendi Lara'daki, belki biraz daha uzun oldu, Lara'daki kilisemizde ben paylaştım. Elbette ben şeyi söylemeyi unuttum. Sonrasında eğer neden alamayacağınızı merak ediyorsanız sonra konuşalım. Çok da işe yarayacağını sanmıyorum ama onu söylesem daha iyi olurdu. Şey dedi, sanki bizi biraz Hristiyan olmayanları ayırıyorsunuz yani dışlıyorsunuz. Burada benim de verdiğim cevap aslında elbette bu sofra sizin için bir anlam ifade etmiyor. Çünkü İsa Mesih talebelerine veriyor bunu. Yani yoldan geçen birine sen de gel kardeşim değil, hayatını paylaştığı insanlara. Diyor ki, benim bedenimdir, antlaşma kanıdır. Antlaşmaya dahil olmayan bir insanın antlaşma kanına ihtiyacı yoktur. Bu nedenle orada açıklama yaparken hanımefendiye şey demiştim, yani siz bu sofradan yerseniz kendi üzerinize yargı çekmiş olacaksınız. Biz aslında sizi korumak için bunu söylüyoruz. Ve bu aynı zamanda Hristiyanlar için de geçerli. Eğer kardeşinde bir problemin varsa sofradan alma. diye uyarı var. Bu Hristiyanlar için geçerli. Bir yandan da dışlıyoruz ama dışlamak için yani bizden aşağısın değil, senin hayrına. [00:39:54] Speaker B: Sofra bizim için bir kutsallık standartı ortaya koyar. O sofraya yaklaşmak için uyarıları dikkate alman gerekir. kırdığımız kimse var mı? Tövbe etmemiz gereken günah var mı? İşte bağışlamamız gereken kimse var mı? İşte Rabbin sofrasına yaklaşırken nasıl normal sofraya yaklaşırken fiziksel ellerimizin hijyenine dikkat ediyorsak Tanrı da aslında ruhsal hijyenimize dikkat etmemizi istiyor. ve bu da aslında daha çok işte İsa Mesih'in Rabbiliğini ve kurtarıcılığını kabul etmiş insanlar için geçerlidir. Yani onun Rabbiliğini ve kurtarıcılığını kabul etmemiş birisi için o sofra basit bir ekmekle basit bir çaraptan ibarettir ve onun hiçbir şeyi yoktur ama Özellikle mektuplarda denir ki kiminiz bu yüzden hastadır, kiminiz de ölmüştür. Bunu da açıkçası bu kutsiyeti de basite alıp hani tamam ben Hristiyan değilim yaklaşayım bakalım bu sofrada ne keramet var demenin de açıkçası kutsal Tanrı'nın da bir laneti de vardır. Hani bizde açıkçası Hristiyan olmayan insanları ve artı Hristiyanları Hani bu konuda Kutsal Kitab'ın söylediği doğrultuda da uyarırız. Deriz ki yani... [00:41:21] Speaker A: Sorumluluk bize çünkü. Öndersen onun o çobanı çoban gibi bu ekmeği de korumak. [00:41:28] Speaker B: Aynen öyle. [00:41:29] Speaker A: Karşıdaki kişiyi korumak o anlamda değerli. Bir de hocam şey tarafı da var. Yani Rabbin sofrasına öyle yürekle gelmek demek Rabbin İsa Mesih'in orada kendini feda edişini diye gerektiği gibi almamayı da gösteriyor aslında. Bir şeyi dışa vuruyor. Çünkü İsa Mesih'in sunduğu affı ben kardeşime sunamıyorsam, İsa Mesih'in beni ne kadar affettiğini kutluyorum ama aynısını ben kardeşime yapmıyorum. Bu aslında Tanrı'nın bana olan merhametin tam olarak kavramadığını gösterir. Bu nedenle ilk başta gidip benim kardeşimi affetmem gerekir ki geldiğinde o sofrayı kutlayabilelim. Çünkü aynı zamanda kutlama sofrası orası. Bizim için artık bir gelecekte olacak bir şey değil, geçmişte olmuş bir şey. Biz geriye dönüp bakıp kutluyoruz. Ve o günahların yüreğimizde barınması demek İsa Mesih'in öğretilerini tam olarak bazı alanlara kavramadık ya da kavradık da görmezden geliyormuşuz. [00:42:27] Speaker B: Şöyle söyleyeyim, bu bir süreçtir ama bu sofraya yaklaşırken tövbe etmek bu sürecin bir parçasıdır. Bu açıkçası bizi yeniden günahlarımızla karşı karşıya getiren bir şeydir. Şimdi her hafta bizi bunu kutluyoruz. Bir hafta önce tövbe ettim, o bir hafta sonra da geçerli değil mi? Sen o bir hafta içerisinde yine günahlı bir yüreğe sahipsin. Yine günahlar işliyorsun. Yine öfkeleniyorsun. Yine yalan söylüyorsun. Yine işte bir şeyler oluyor hayatında. Ve yeniden aynı şey için tekrar tövbe etmen gerekebilir. Ve her hafta sonuçta o sofraya yaklaşabilmek için Evet, ben İsa Mesih'in bedeninin bir parçasıyım, onun ruhsal bedeninin bir üyesiyim diyebilmek için yeniden ve yeniden tövbe etmemiz gerekiyor. Bu da kutsallaşma yolunun aslında bir parçası. Bizi her zaman kendi gerçeğimizle karşı karşıya kılar. [00:43:21] Speaker A: Mükemmel olmak değil, kutsal olmak, o anlamda mükemmel olmakla eş anlamlı sayılıyor ama değildir. Kutsal olmak, bizler tövbe eden, günah işleyen, hâlâ günahlı olan fakat tövbe eden, bunun bilincinde olan aslında tek farkımız bu. Biz senden daha iyiyiz, biz senin kadar kötü davranmıyoruz değil. Bu ayrışmayı Tanrı bilebilir sadece. Fakat biz farkındayız. [00:43:48] Speaker B: Yani günahlarımıza sırtımızı çeviren, onları görmezden gelen insanlar değiliz. Biz tövbe eden günahkarlarız. Ve günahkar olduğumuz gerçeği de doğrudur, günah işlemeye devam ettiğimiz gerçeği de doğrudur. Ama artık günah konusunda tövbe ede ede bir bilinç gelişir ve günah işleme sıklığımız azalır. Belki bazı günahlar konusunda daha da çok bilinçleniriz. Özellikle sürekli içine düştüğümüz günahlar varsa ve hani bu konuda en azından günahsızız diyemeyiz, demeyiz. Günahlı olduğumuz gerçeğiyle karşı karşıya arayız. Sofra aynı zamanda bize bununla her zaman için karşı karşıya getirir. [00:44:35] Speaker A: Çok güzel. Ağzına sağlık hocam. Ayaklarına da sağlık. Hoş geldin tekrardan. Ve dilerim önümüzdeki yıl 2025 yılında bolca sohbet ederiz bu konuları. Farklı farklı konuları tartışırız. Fakat farklı konular hakkında konuşabilmemiz için de sorulara ihtiyacımız var. Lütfen merak ettiğiniz konular varsa elbette sadece soru olmak zorunda değil. Merak ettiğiniz bir alan, bir kilise tarihini Metin Hoca'mla çok seviyoruz konuşmayı. Eğer o konu hakkında varsa merak ettiğiniz, Metin Hoca'mın çok hafiften değindiği intihar düşünceleri içinde olanlarımız var elbette. Bu konu hakkında merak ettiğiniz varsa, aile problemleri, artık neyse bunları sormanızı istiyoruz. Lütfen sorun. Bize seve seve, elimizden geldiğince Kutsal Kitap'ta yaptığımız araştırmalar dahilinde size cevap vermek isteriz. Eşlik ettiğiniz için teşekkür ederiz Özgürce'ye. Bir sonraki sohbetimize bekleriz. Kendinize iyi bakın, esen kalın.

Other Episodes

Episode 5

November 23, 2024 00:23:42
Episode Cover

Kutsal Kitap'ta Allah'ın İsimleri ve Tanrı'nın Kendini Tanıtma Şekli!

Kutsal Kitap'ta Allah'ın İsimleri ve Tanrı'nın Kendini Tanıtma Şekli! Pastör Özgür Uludağ ve Pastör İsmail Kulakçıoğlu'nun derin teolojik sohbetine katılın! Bu keyifli programda Tanrı’nın...

Listen

Episode 2

November 02, 2024 00:28:42
Episode Cover

Protestant Reformu - Tarihi Değiştiren Reform ve Martin Luther'in İzinde Protestan Hareketi

Protestan Reformu, dünya tarihini derinden etkileyen bir dönüm noktasıydı. Bu videoda, Martin Luther'in izinde Protestan Hareketi'nin nasıl geliştiğini ve tarihin seyrini nasıl değiştirdiğini keşfedeceğiz....

Listen

Episode 17

February 15, 2025 00:58:09
Episode Cover

Molla'nın Yanından Tapınma Önderliğine - Eren Atik ile Özgürce Sohbet

Eren Atik’in hayatına dokunan samimi bir sohbetle tanışmaya hazır mısınız? Özgürce Podcast'in bu bölümünde, "Molla'nın Yanından Tapınma Önderliğine" başlığı altında, Eren’in Alevi ve Şii...

Listen